MİTHAT PAŞA'NIN ŞEHADETİNE DAİR BİR ARAŞTIRMA
İlknur HAYDAROGLU 01 Ocak 1970
ÖZET
İnsanlık tarihi bir çok kahraman ve çoğunun da trajik öyküleriyle
doludur.
Bu kahramanlardan biri de ömrü başarı ve hizmetle dolu, halkı tarafından
sevilen sayılan bir devlet adanuna, Mithat Paşa'ya aittir. Mithat Paşa'nın
öyküsü de tarihin acı sayfalarından birini oluşturur.
Bir komplo ile suçlanan böyle bir konuma gelmiş kişiye yakışmayacak
kadar ağır ve hakir bir cezaya ve çok acı bir ölüme mahkum edilen Paşa 'nın
öyküsü tarihe yazılmış bir ibrettir.
Zor şartlarda mahkumiyetini sürdürmesi, hasta, yaşlı bir insan olarak
ölümü görerek yaşaması, sonunun geldiğini anlaması ve cellatları karşısında
gördüğü andaki duyguları insaıu dehşete düşürür.
Mahkumiyet günlerini, ölüm gecesini neler yaşandığını ayrıntısıyla ele
almak, haksızlığa uğramış bir devlet adanuna göstermemiz gereken saygılUn bir
işareti olmalıdır.
Haksızlığa uğramış, hak etmediği hakaretlere maruz kalmış nice
kahramanlara şükran ve saygtlarımızla.
Her ülkede her devirde halkı tarafından sevilen, sayılan, vatansever, ülkesi
için cansiperane çalışmış, kimi kendi döneminde, kimi daha sonra takdir
görmüş ya da her zaman geçmişde de, günümüzde de hayranlık ve şükran
duyulan pek çok kahraman vardır.
Bu tarihi kahramanlardan biri de devrinin en parlak, en başarılı,
hüniyetperver siyaset adamlarından biri olan Mithat Paşa'dır.
Onun başarılı devlet adamlığını, nasıl suçlanıp hüküm giydiğini, Taif
zindanına gidişini ve oradaki yaşamını şehadetine ve hatta sonrasına kadar olan
olayları ele alan pek çok kaynak vardır.
Bunlardan İsmail Hakkı Uzunçarşılı ve Bekir Sıtkı Baykarın bu konudaki
eserleri başta olmak üzere Taif öncesini, Taif'i ve Taif sonrasını olaylarda adı
geçen her şahıs için ayrı bakış açısıyla birinci elden belgelere dayanarak konu
edinen çok sayıda kaynak bulunmaktadır.
Ancak bilgi çokluğu, belge çeşitliliği ile dokunmuş, uzun bir süreci
kapsayan, çok sayıda kişinin yer aldığı tarihi olaylar zincirini irdeleyen bu
kaynakların bilimsel, belgesel bir anlatımla sunduklaı-ı bu süreçte her olayın çok
önemli oluşu, bir çok belgeye dayanan uzun ve ayrıntılı ele alınışı gibi
nedenlerle üzerinde durmak istediğimiz "Şehadet Gecesi"ni gözden biraz uzak
tutup ve bizce üzerinde durulup, her ayrıntısının titizlikle tetkik edilmesi
gereken "Şehadet Cinayeti"nin araya sıkışmış bir dehşet olayı olarak kalmasına
yol açtıkları kanısıdır ki "Şehadet" olayını ayrıntılı bir şekilde ele aImaımza
neden olmuştur. "Şehadet Olayı", neden o gecenin başlı başına inceleme
konusu olarak ele alınması gerektiği düşüncesine gelince; bizi bu olaylar
zincirinin en büyük ve en dramatik sonucunun, bir anlamda son noktasının
olması ötesinde insan olmak açısından da ilgilendirdiği içindir.
Ömrü boyunca devletine, milletine büyük hizmetler vermiş, geldiği konum
itibariyle asla böyle bir sona yakışmayan, bu kadar dehşetli ve dramatik bir
cinayete kurban gideceği akla bile gelmeyecek kadar şanlı, başarılı bir Paşanın
işlemediği bir suç için (Sultan Abdülaziz'in haHinden sonra ölümüyle
suçlananlardan en önemli şahsiyet Mithat Paşaydı) en ağır ve hakir cezalara,
davranışlara maruz bırakılıp en aşağılayıcı ölüme (her nekadar şehitlik
mertebesine ulaşmış ise de, işlenen cürüm insanlık dışı bir zulümdür) mahkum
edilip, an be an ölümü göstere göstere, yaşata yaşata ecelin soğuk nefesini
hissettire hissettire manen ve maddeten öldürülmesi hangi insanlığa sığar ki.
Zaten düştüğü durumun ağırlığı altında ezilen, güvenmediği kişilere minnet
etmemek için rahatsızlığını bile] bildirmek istemeyen, yakınlarını içine
bulunduğu durumun vehametinden uzaklaştırıp üzülmelerini önlemek için
mektup yazarak teskin etmeye çalışan, öldürüleceğine kesin kanaat getirdikten
sonra çaresizlikle o anın gelmesini bekleyen bir insanın psikolojisini,
düşüncelerini ve o an geldiğinde nasıl bir ruh hali yaşadığını düşünmek bile bizi
dehşete düşürmeye yeter.
Bu nedenle bu kadar dramatik bir olayın, olaylar zinciri içersinde kaybolup
gitmesine razı olmak asıl konunun, bu cinayetin vahşeti oluğuna dikkat çekmek
düşüncesine kapılmamak mümkün değildir.
Şehadet gecesinin ve cinayet anını konu edinen bir çok belge ve eser
yanında Türk İnkılap Tarihi Arşivi 'nde rastladığımız ve Türk Tarih Kurumu
Kütüphanesinde de bulunan çok sade ve yalın bir dille olayı hikaye eden, yazarı
belli olmayan2 küçük bir kitapçık (muhtemelen muhtasar risale olmalı,
muhtasar risale olmasa bile mufassal risale ile çok büyük benzerlikler gösterdiği
ve hemen hemen aynı cümlelerin kullanıldığı diğer kaynaklarda da tamamı yer
almadığı için, her kaynağa karşı duymamız gereken şüpheyi elden bırakmayarak
risaleyi tanıtmak düşüncesindeyiz Hayrullah beyin risalesi olma ihtimali
kuvvetli olduğu için, aksini ispatlayana kadar onun risalesi olarak kabul
edeceğiz.) Mithat Paşa olayı gerçeğini bir kere daha değişik bir açıdan ele
almamız gerektiğini düşündürdü.
Bu konudaki kaynakları birbiriyle kritik ederek, insani açıdan ele
alacağımız olayla ilgili küçük kitapçığı temel alarak, yeri geldiğince diğer
kaynaklarla destekleyerek şehadete giden süreci yeniden irdelemek istedik.
i Rahatsızlığı (çıban çıkardığı) ve neden bu rahatsızlığını önceden bildirmediği, ele
alacağımız risalcde iki nedene dayandırılmaktadır. Birincisi doktorun tecrübesizliğine
güvensizliği ikincisi bu bahane ile kendisine zarar verileceği kuşku su (Mithal Paşa ve Daıııat
Malımud Paşa Hilzeraıımıı Sııltan Abdii/lıaıııid'in Emriy/e Kcıjiyet-i Şelıadet/eri, Birinei Tab.
Ceııova, Mizaıı Matbaasl. i9 ı4. s. ı2)
2 Risalenin yazarı İ.Hakkl Uzunçarşılı'ya göre tahminen I-1ayrul\ah Efendi olup, bu kişi
daha sonra incelememizde yer alacaktır, (Uzunçarşılı. İsmail Hakkı; "Mitlım Paşa ve Taif
Mahkum/an". 1992 Ankara. TTk. S. 74.)
Çünkü temel alacağımız küçük kitapçık Mithat Paşa ile aynı kaderi
paylaşan onlara manevi bağlarla bağlı olan, olayları onlarla birlikte yaşayan
ancak cinayetten kurtulan bir kişi tarafından (1874 de şeyhülislam olan ve
Abdülaziz'in halline dair fetva veren ve bunun için suçlanan Hayrullah Efendi
olmalı)3 ele alındığı için, eser belgesel niteliğinin yanısıra hikaye edilen
cinayetin dehşetine, Taif' deki talihsiz kurbanların çaresizliğine dikkat
çekmektedir.
Bu kitapçığın başlangıcında yazar, Mithat Paşa'nın tercüme-i halini ileride
risale şeklinde yayınlanacağını, şimdilik müsvedde niteliğinde olduğunu
belirtmektedir.
"Şehid-i mumaileyhin tarihleri mazbut olarak mükemmel bir tercüme-i
halini ileride risale şeklinde tab ettirdiğimiz vakit yazmak üzere şimdilik
muhtasar ve umumi surette tahririyle iktifa edeceğiz ..."4
İ.H.U zunçarşılı eserinde mufassal risaleden yararlandığına, muhtasar risale
ile mufassal risalelerin benzer noktaları bulunduğuna işaret etmekte ve Mithat
Paşa ile arkadaşlarının Taif'e gönderilmesiyle başlayan incelemesini, onların
Taif'deki yaşantılarını, şehadetlerini, diğer tutuklular ve tutukluiara nezaret
eden görevliler hakkında bilgi vererek, belgelerle örnekleyerek bitirmektedir.
Uzun çarşı lı kitabında mufassal risaleye yeri geldiğince olaylarla ilgili olan
kısımları parça parça olmak üzere değişik bölümlerde yer vermektedir.
Risalenin tamamını, aynen vermekten çok, işlediği konuyu destekleyen
kısımlarını ele almış, bazen de muhtasar risale ve diğer kaynaklarla
kıyaslamıştır. Biz elimizde olan kitapçığa daha fazla yere vererek, hatta bu
risaleyi tanıtım mahiyetinde bir irdelemeyle olayları hikayelendirmeyi, şehadet
olayını duygusal açıdan vurgulayarak anlatmaytı amaçladık.
Bunun için risaleden söz ederek ve yeri geldiğince başka kaynaklarla
karşılaştırarak, olayı birazda duygusal bir yaklaşımla ele alacağız.
Küçük kitapçığımızla birlikte kritik edeceğimiz kitaplar -bu konuda
yazılmış bir çok kaynak olmakla beraber- birinci elden belgelere dayanan temel
nitelikli oluşlarından dolayı "Mithat Paşa ve Taif Mahkumları (Uzunçarşılı,
İsmail Hakkı) "İbretnüma" (Baykal, Bekir Sıtkı) "Mithat Paşa" (Yücebaş,
A.Hilmi) "Mithat Paşa'nın Hatıraları" (O.Selim Kocahanoğlu) adlı eserler
olacaktır.
Her olay ya da kişi hakkında hepsinde ayrı yerlerde, farklı
değerlendirmeler yapılmıştır. Birinde ayrıntılı ele alınan bir konu diğerinde
kısaca verilmiş olduğundan birlikte kritik edilecektir.
3 Uzunçarşılı, a.g.e., s. 74
4 Hayrullah Efendinin Risalesi, a.g.e .. s. 3. (Türk inkı1iip Tarihi Arşivi Kutu No: 13,
Gömlek No: 9, Belge No: 9 (22)
Temel aldığımız risalenin başlangıcında neden kaleme alındığı ifade edilip
Mithat paşa hakkında bilgi verilmeye geçilmektedir.
Mithat Paşa'nın Niş'e tayin edildiğini5 oradaki başarısı nedeniyle örnek bir
uygulama sonucu düşünülen Tuna vilayeti Yaliliğine getirildiğini, buradaki
Bulgar Komitalarına karşı gösterdiği siyasi başarı nedeniyle önceleri hem Bab-ı
Ali 'nin hem de Yabancı Devletlerin takdirini kazandığını6 sonraları kendi
politikalarının tehlikeye girdiğini gören Yabancı Devletlerin, Bab-ı Ali 'ye
Paşanın komitacılara karşı aldığı tedbir ve cezaları şikayet ettiklerini, bunun
üzerine Mithat Paşa'nın İstanbul'a çağrıldığını 1872 senesin de birinci defa
Sadrazamlığa getirildiğini belirtmektedir?
Yazar Mithat Paşa'nın Sadarete geçişinden sonrası için yaptığı
değerlendirmede Sultan Abdülaziz'in keyfi icraatta bulunduğunu, Esad Paşa'yı
Hüseyin Avni Paşa'yı Mahmud Nedim Paşa'yı dama oyunu oynar gibi üç-beş
günde bir Sadrazamlık makamına getirmeye başladığını ve bu nedenle
Sadrazam Mithat Paşa'yı Bağdat'a Yali olarak gönderdiğini ifade etmektedir.s
Risalenin devamında da Mithat Paşanın Beyrut'daki başarıları
anlatılmaktadır.
Yazar onun Fırat'ta vapur işlettiğinden çok güzel yollar yaptırdığından ve
geçmişte Bulgarları Türk Mezaliminden kurtarmak için gelen Rusların,
Tuna'nın (şimdiki Bulgaristan) gelişimine hayran kalıp köylülere "siz bize
zaruretten, sefaletten şikayet ediyor idiniz bu zenginliği bu mağmuriyeti nankör
gözleriniz görmüyor mu idi? ,,9 diye sormak zorunda kaldıklarından bahsederek
Paşa'nın ne kadar isabetli ve başarılı işler yapmış olduğunu vurgulamaktadır.
Daha sonra risalede yazar Mithat Paşa'nın Bağdat;tan İstanbul'a davet
edilerek Şuray-ı Devlet Reisliğine tayin edildiğini, bu sırada Sultan
Abdülaziz'in ölümüyle SaHanata Sultan Murat'ın geçtiği ancak rahatsızlığı
nedeniyle yerine Sultan Abülhamit'in hükümdar olduğunu, Mithat Paşa'nın
yeniden Sadaret makamına getirildiğini, bunun sadece vakit kazanmak için
yapılan bir hile olduğu ve bu sırada Kanun-i Esasi 'nin ilan edildiğini ve yasanın
bir maddesi (113. madde) gereğince vatanından sürüldüğünü'o bazı devletlerin
araya girmesiyle önce Suriye'ye oradan da İzmir'e Yali olarak tayin edildiğini
anlatmaktadır." *
5 Hayrullah Efendinin Risalesi, a.g.e .. S.3
6 " " a.g.e, s.4.
a.g.e., s. 5
a.g.e., s. 6.
a.g.e., s. 7.
10 Hayrullah Efendinin Risalesi. o.g.e., S.9.
II Sürgünden sonra 17 ay çeşitli Avrupa ülkelerini ve şehirlerini gezen, devlet adamlarıyla
görüşen, çeşitli kurumları gören, yapılması gerekli ıslahatlar konusunda fikir sahibi olan Mithat
Paşa (Uzunçarşılı, a.g.e .. s. 2) Suriye Valisi olduktan sonra istifa etmek istemiş, oyalamak için
Aydın Valisi ile yer değiştirınesi sağlanmış. çeşitli jurnallerle Cumhuriyeti istediği. Masonlarla
Mithat Paşa'nın İzmir'e naklinin, İstanbul'a yakın olması için düşünüldüğü
ve bir "Mahkeme-i Kübray-ı Cinayet" oluşturularak idama mahkum edildiği
belirtilen risalede "o büyük adamı ne eziHerle mahv ve telef ettiğini erbab-ı
hamiyetteten bir zat-ı hakiki ve mufassal olarak bir risalesiyle bildirdiğinden
bervech-i ati nakl ediyoruz.,,12 denmekte ve olaylar aktarılmaktadır.
Risalede Taif öncesine pek değinilmemektedir. Paşalar nasıl ve neyle
suçlandılar, nasıl hüküm giydiler ve Taif'de nasıl getirildiler, ilk günleri nasıl
geçti, kalenin durumu nasıldı? Bunun gibi soruların cevabını Uzunçarşılı ve
Baykal'ınl} eserlerinde ayrıntısıyla buluyoruz. Daha önce sözünü ettiğimiz
Tabsıra-i İbret, Mirat-ı Hayret, Son Sadrazamlar, Son Sadrazamlar ve
Başvekil1er gibi belli başlı kaynaklarda da, konularla ilgili bilgiler mevcuttur.
Ancak biz daha çok Şehadet Gecesi, öncesi ve sonrası üzerinde durduğumuzdan
bu ayrıntılara girmedik.
Risalenin yazarı olduğunu tahmin edilen Hayrullah Ağa'nın Sultan
Abdülaziz'in halli, Sultan Murat'ın tahta çıkması gibi olaylardan sorumlu
tutulduğu (Şeyhülislam olması nedeniyle fetvasını vermişti), Mithat Paşa,
Mahmut Paşa (Damat) Mustafa Pehlivan, Mabeyinci Fahri Bey ile birlikte
hareket ettiği düşüncesi ile tutuklandığı bilinmektedir. 14
Tutukluların 28 Temmuz 188 i günü başlayan Taif Seyahatleri
Uzunçarşılı 'nın eserinde'5 ayrıntılı bir şekilde anlatılmakta, ilk gelişlerinde
Mekke Şerifi Abdülmuttalip Efendi'ninl6 Sultan Abdülhamit'e yaranmak için
tutukluiara ağır ve aşağılayıcı davranışlarda bulunduğu, Mithat Paşa, Mahmud
ilişkisi olduğu. Suriye'de hükümet kuracağı söylenmiş, kendisi bu konuda dikkatli olması için
dostları tarafından uyarıimış ancak Sultan Abdülhamit'in samimi olduğuna inandığı için
söylenenleri dikkate almamıştı (Uzunçarşılı a.g.e., s. 3)
• Mithat Paşa'nın ayrıntılı hayatı, kişiliği ve devlet adamlığı hakkında "Tabsıra-i ibret",
"MiraH Hayret" isimli Paşa'nın kendi eserlerine, ibnülemin Mahmud Kemal inal'ın "Son
Sadrazamlar ve Başvekiııer", Enver Ziya Karal'ın "Mithat Paşa", "O.Seli Kocahanoğlu'nun
"Mithat Paşa'nın Hatıraları" ve ismail Hakkı Uzunçarşılı'nın "Mithat Paşa ve Taif Mahkumları",
A.Hilmi Yücebaş'ın "Mithat Paşa" , Bilal Şimir'in "Fransız Belgelerine Göre Mithat Paşa'nın Son
Günleri" adlı eserlerine bakınız.
12 Hayrullah Efendi'nin Risalesi,a.g.e .. s. 10.
13 BaykaL, Bekir Sıtkı; "jbre/niil71d" 1989. Ankara. TTK.Basımevi
i' ibretnuma'da Sultan Abdülaziz'in ölümü, Mithat Paşa ve Hayrullah Efendi'nin
suçlanması, mahkeme tutanakları ayrıntılı bir şekilde verilmektedir. (Baykal,a.g.e., s. 84-121.)
15 Uzunçarşilı, a.g.e., s. i 1-16.
i(, Şerif Abdülmuttal ip Efendi, arasının açık olduğu Hicaz Valisi Osman Nuri Paşa
tarafından hiliifet davası nedeniyle isyan edeceği. Mithat Paşa'yı salıvereceği haberinin Mısır'da
çıkan Vatan Gazetesi 'nde yayınlatması üzerine ve uydurma bir irade ile, gece entarisiyle
tutuklaıııp evinden almarak Taif kışlasına. eziyet ettiği mahkumların yanına kendisi de bir
mahkum olarak gitmiştir.( Uzunçarşıi) a.g.e., s. 42). Ayrıca konu ilc ilgili geniş bilgi için bakınız,
Unınçarşıl" İ.H: "Hicaz Valisi ve Kumandaııı Osman Nuri Paşa'nın Uydurma Bir Risalc ile
Mekke Emiri Şerif Abdülmuttalib'i Azlctmesi", Belielen CX. Sayı 39, s. 503 vd. Hülagü, Metin;
"Osman Nuri Paşa, Hayatı ve Faaliyetleri (1840- 1898), OTAM, 1994, Ankara, Sayı 5, s. 145 vd.
Somel, Selçuk Akşin; "Osman Nuri Paşa'ııın 17 Temmuz 1885 Tarihli Hicaz Raporu",
A.Ü.D.T.C.F. 1996 Ankara, Cilt XVIII, Sayı 29. s. 1 vd.
Paşa ve Hayrulllah Efendi dışında herkese pranga vurulduğu ve zamanla
bunların kalktığı belirtilmektedir. 17
Ancak temel aldığımız risalede olaylar, Paşaların Taif'e gelişlerinin üçünü
yılından itibaren ele alınmakta fecii sonlarının biraz öncesindeki gelişmelerle
devam etmektedir.
Risalenin devamını, daha önce belirttiğimiz kaynaklarla, yeri geldiğince
kritize ederek irdelemeye çalışacağız.
Risalede Taif kışlasındaki tutululuğun üçüncü senesi sonunda Mithat
Paşa'nın sağ omzunda bir çıban çıktığı, bunun "Şirpençe" olduğu ve ameliyat
gerekirse Paşa'nın yaşlılığından dolayı bunun riski bulunduğu, Mithat Paşa'nın
bu durumu geç haber vermesinin de olumsuz yönde tedaviyi etkileyeceği18 söz
konusu edilip Paşa'nın bunu vaktiyle haber vermemesi iki nedene bağlanılıyor;
" ....birincisi kendisi henüz mektepten çıktığından (Doktor hakkında olsa gerek)
ameliyat görmemiş olması, ikincisi de Mithat Paşa Hazretlerinin bu vesile ile
elden çıkarılmak istenildiğinden haberdar bulunmasıdır. Çünkü Mahmut Paşa
Hazretleri tarafından Naşid Efendi'nin (çıbanla ilgilenen askeri doktor) emniyet
olunmaz derecede bir tabib olduğundan bahisIe mezkur çıbanın tedavisi için
Mekke-i Mükerreme'de etıbbay-ı hazikadan birinin gönderilmesini ve iktiza
eden harcırah ve mesafiri kendi tarafından tesviye olunacağı meş'ur Hicaz
Valisi Osman Paşa'ya (Midhat Paşa'nın haberi olmaksızın) gönderilen
ricanameye mukabil hekim gönderilmek şöyle dursun cevap bile
alınamamıştı ..." 19
Görüldüğü gibi Mithat Paşa'nın çıbanı önceden neden haber vermediği
açıklanıp daha sonraki gelişmeler aktarılmaktadır.
Geç kalındığı ve doktor da tecrübesiz olduğu için çıbanın daha da
kötüleştiği ancak zamanla sıradan bir çıban merhemiyle iyileşmeye başladığı ve
durumun her gün Hicaz Vilayeti'ne haber verildiği oradan da telgrafla Saray'a
bildirildiği anlaşılmaktadır.ıD
Tutukluların gözetimi için görevlendirilen Onuncu Alay, Üçüncü Tabur
Binbaşısı Çerkes Bekir Efendi bu sıralarda Taif kışlasma gelmişti .21
17 Uzunçarşılı, {I.ge., 25.
IR Hayrullah Efendi 'nin Risalesi, {I.g.e .. s. i I.
19 Hayrullah Efendi 'nin Risalesi, a.g .e., s. 12.
20 ", a.g.e., s. 13.
21 Osman Nuri Paşa önce Hicaz Kumandanlığıııa getirilmiş hemen sonrasında Hicaz Valisi
olmuştu. Burada da Şerif Abdülmuttalip ile çekişmesi artmış. bundan endişe duyan padişah Ömer
Bey'j Taif'e göndermişti (Uzunçarşılı. a.g.e., s. 37) Ömer Paşa işe başlar başlamaz Paşaları
zehirletmeyi planlamış ise de bu durum anlaşılıp kendisinin yerine Mahmud Lütfi Paşa
getirilmişti. (Uzunçarşılı. a.g.e., s. 38) Tabur kumandanlığıııa da Çerkes Bekir Fahri Bey
getirilmiş. Bekir Efendi ilk iş olarak aşağıda anlatılacağı gibi tutukluların her türlü hakkııı!
kısltlayıp baskı uygulamaya başlamıştı. (Uzunçarşılı, (I.g.e., s.39)
Risale de bundan sonra anlatılanlara geçelim; Binbaşı Bekir Efendi'nin
Taif'e gelişinin altıncı günü tutukluların ağaları her zaman olduğu gibi Cuma
namazına giderler. Yalnız Mithat Paşa'nın ağası (hizmetarı) "Arif Ağa", Paşa
rahatsız olduğu için gitmez. Bunu gören Bnb.Bekir Efendi, Arif Ağa'ya haber
göndererek gelmesini ister. Arif Ağa gelen kişiye Mithat Paşa hasta olduğu için
onu bırakamayacağını Binbaşı'nın emri ne ise söylemesini ifade eder. Memur
Arif Ağa'yı götüreceğini söyleyince Paşalar Bnb. Bekir Efendi'nin durum ne ise
kaleye gelerek bildirmesini beyan ederler. Bunun üzerine hiddetlenen Binbaşı
kaleye gelerek Paşaların, Ağalarını ve aşçılarını görevden alıp tayınların
kesileceği, bundan böyle tutukluların asker karavanasından22 yiyecekleri,
tutukluların kendi paralarıyla tütün, yemiş, peynil', zeytin ve yumurta gibi şeyler
alamayacakları, Hayrullah Efendi 'nin hareminin İstanbul' a gönderileceği
üstelik artık asla saraya herhangi bir şey yazılıp takdim edilemeyeceği emrini
verir. Olayların öncesine kısa bir geri dönüş yapalım; Mahkeme sırasında Sultan
Abdülhamit Mithat Paşa'ya "Sürgüne gidince ailesinden kimlerle oturmak
istediğini" soruyor ve sözlerle Mithat Paşa'yı kandırıyordu. Öldürülmeyeceğini,
sürgün cezası ile kurtulacağını hatta belki de sürgünde pek zor şartlarda
olmayacağını düşünen Mithat Paşa Taif' e geldikten iki ay sonra ailesiyle
birlikte oturabilmek için başka bir yere naklini bile dilemişti?3
Üstelik Taif'e gelişinden altı ay sonra da tamamen affedilmesi için dilekçe
vermişti. Sultan Abdülhamit buna çok kızmış kaçmaya kalkarlarsa hemen
cezalandırılmalarını emretmişti.24
İşte bunun gibi Saray'a gönderilebilecek her türlü yazı ve dilekçeler
yasaklanmış oluyordu.
Aslında Paşalara getirilen bu yasaklar onların daha önce rahat yaşadıklarını
düşündürmemelidir. Gerçekte insanca bir takım ihtiyaçlarının zorluklar içinde
karışlanması yasaklanmıştı. Taif' e gelişlerinden beri bir çok konuda
mahrumiyet çekmekteydiler. Ama en önemlisi şüphesiz dünya ile irtibat
kurabilmekti. "Kal'a içeriden alınır,,25 sözü gereği önce haberleşmelerini
sağlayacak vasıta ve gönüllü kişiler bulmaya çalışmışlardır.
Önce Taburun doktoru Trabzonlu Salih Efendi, onun görevden
alınmasından sonra aşçıları, şehirde Ali Vasfi Efendi, kale içinde Hafız
Abdülkadir Efendi26 haberleşmelerine yardımcı olmuşlardır.
22 Mithat Paşa. 5 Recep ı884 tarihli mektubunda karavana ile ilgili şu bilgileri vermektedir:
"Sekiz kişiye bir karavana olmak üzere cümlesi için sabahları iki karavana çorba ve akşamları
turp yaprağı veya sair şeyden yapılmış kezalık iki karavana yiyecek getirilip önlerine konuluyar,
herkes başına toplamL." (Uzunçarşılı. a.g.e .. s. 55)
23 Uzunçarşılı. a.g.e., S.33.
24 Uzunçarşılı, a.g.e., S.34.
25 Baykal, a.g.e., S.63.
16 Hafız Abdülkadir Efendi Mithat Paşa'nın vasiyetnamesini ve tercüme-i halini kaleden
çıkarıp İzmir'e kadar göndermiştiL (Baykal,a.g.e, s. 65.)
Bu satırlar bize tutukluların insanlık dışı davranışlara maruz kaldıklarının
ve kalacaklarının bir göstergesidir. Risalede özellikle Mithat Paşa'nın içinde
bulunduğu durumun, iki defa sadrazamlık yapmış devlete ve millete onca
hizmet etmiş bir kişiye yakışmayacak derecede olduğu, Paşa'nın" ...bizler kutsal
topraklarda bulunuyoruz. Bizi olsa olsa şehit ederler. Bu da dünya ve ahirette
büyük bir nimettir. ..'m dediği belirtilmekte, Hayrullah ~fendi'nin haremini
İstanbul'a götürmek üzere Mekke'ye hareket edecek olan Bekir Efendi'ye
şunları söylediği aktarılmaktadır:
"Vali Paşa'yı Sultan Abdülhamit hazretleri müşir etti. Mithat Paşa'nın bu
devlet ve millete ettiği hizmetler eserleriyle meydandadır. İşte Mithat Paşa'nın
bugün ne halde bulunduğunu görüyorsunuz. Edilen muamelelerden
anlaşıldığına göre bu suy-i niyet olup onu da icraya sizleri vasıta edecekler. Vali
Paşa nasıl müşir olduysa siz de Kaymakam, Miralay ve Liva olursunuz ...
Lakin sizler Sultan Abdülhamit'ten evvel vefat ederseniz rütbeler mezar taşına
yazılır, yok Sultan Abdülhamit hazretleri sizden evvel vefat ederse artık orasını
bilernem. İş nasılolur. Arasını sizler düşünün.',zs
Paşanın bu sözlerinden devlete (tabii ki Sultan Abdülhamit'e) ne kadar
kırgın olduğunu, güvenmediğini, hiç kimsenin de hangi yüksek mevki i de
olursa olsun akıbetinden emin olamayacağını düşündüğünü anlıyoruz.
Bundan sonra yola çıkan Bekir Efendi, Mekke-i Mükerrem'e gitmiş,
gidişinin yedinci günü Cumartesi gecesi ağalarla beraber dönmüş ve onların
dönüşünden birkaç gün sonra da Hayrullah Efendi'nin haremi geri gelmiş,
ağalar, Hayrullah Efendi hariç Paşaların hizmetine verilmişti?9
Üstelik Bekir Efendi Valinin Mithat Paşa'ya gönderdiği selamı ileterek her
ne sebeple olduğu bilinmeyen bir izinle çarşıdan ne isterlerse aldırabileceklerini,
daha önceki yasağın emir gereği olduğunu, yoksa kendisinin böyle bir
davranışta bulunmayı istemediğini belirtmişti.30
Değişen duruma bakacak olursak Mithat Paşa'nın Valiye gönderdiği mesaj
yerine varmış hatta daha doğrusu hedefine ulaşmıştı.
Bundan sonra çarşıdan istedikleri şeyleri aldırabilen tutukluların yaşadığı
"süt" olayı da çok ilginç ve trajiktir. Risalede bu olay şöyle hikaye edilmiştir:
"Bir gün Mithat Paşa'nın canı süt istemiş ve Taif'deki Eşref adlı sütçüden süt
almak üzere bir asker görevlendirilmiş, Mülazim Nuri'de kendi isteğiyle askerle
beraber gitmiş, Eşref'e süt olup olmadığı sorulduğunda, sütçü Bnb.Bekir
Efendi'nin süt istediğini ona üç okka ayırdığını ve bir okkasını Mithat Paşa için
verebileceğini belirtmiş, Nuri görevli olmayıp askerle beraber gitmiş
olduğundan, onun bu hareketi de şüpheyle karşılanmıştı. Olay şöyle devam
27 Hayrullah Efendi'nin Risalesi, a.g.e., s. ı8.
2S Hayrul1ah Efendinin Risalesi, a.g.e., s. 19,20.
29 " " s.21,22.
~ s. 22.
eder; Hastalığı nedeniyle Mithat Paşa'nın yemeklerini pişiren Arif Ağa'ya
nezaret eden Seyid Bey sütün ve rengini ve tadını beğenmez. Sütün tadına
bakanlar rahatsızlanırIar. Durum Mithat Paşa'ya bildirilir. Paşa Mülazım
Mehmet Ağa'ya; sütün galiba bakır kapta olduğu için bozulduğunu, aynı sütten
Bekir Efendi'nin de aldığını ve ona içmemesi için haber verilmesini söyler.3'
Mehmet Ağa'da sütün zehirli olduğunu belirterek durumu binbaşıya
bildirir. Cevaben Bekir Efendi'nin durumu araştıracağını, hak edenlere gerekli
cezayı vereceğini anlatır. Halbuki Bnb.Bekir'in kendisine durum haber
verilmeden önce arkadaşlarına "sütü içtiler mi? Çabuk tesir eder mi? Acaba
oldu bitti mi?,,32 dediği Paşalar tarafından hemen öğrenilmişti.
Artık daha da titiz davranan Mithat Paşa'nın hizmetkarı Arif Ağa, Mithat
Paşa'nın hastalığı nedeniyle geceleri Paşa'nın odasında kalıp, kendi odasındaki
yemek tencerelerine işaret koymakta, odanın anahtarını yanına almaktaydı.33
Süt olayından onbeş gün sonra Arif Ağa bir sabah yemek tencerelerine
koyduğu işaretin bozulmuş olduğunu fark ederek içlerinde bir takım kimyasal
maddelerin bulunduğunu Mithat Paşa'ya haber vermişti. Paşa arkadaşlarına
durumu anlatmış, yemekler kedi ve köpeklere yedirilmiş (herhalde zehirli olup
olmadıklarını anlamak için) kaplar kalaylatılmış ancak hayvanlara bir şey
olmadığı için zehirin söz konusu olmadığı sanıımıştı. Halbuki şehadet olayından
sonra bu işi yapanların Mülazım Memiş Ağa ile Mülazım Nuri (süt almaya
giden) oldukları, pencereden Arif Ağa'nın odasına girerek tencerelere zehir
koydukları kendi itirat1arıyla anlaşılmıştı .34
Bunun yanısıra paşaların kahvelerine zehir koyma teşebbüsü sonucu
Mahmud Paşa kahve ve nargile içmeyi bile bırakmıştı.3')
Talihsiz paşaların ne kadar baskı, zulüm ve eziyet altında oldukları en
küçük insani arzularının bile can korkusu altında karşılanmaya çalışıldığı,
içtikleri surdan bile kuşku duyan biçare mazlumlar oldukları, güngörmüş,
devlete şanla, başarıyla hizmet vermiş kişilerin uğradıkları hakir mağduriyetin
ne derecede kötü olduğu ortadadır ve yazıktır. Çektiklerinin ise insanlık
açısından yaşanması bir yana düşünülmesi bile acıdır.
Bu olayın hemen akabinde Mekke'den iki bölük asker, iki top, birkaç topçu
ile beraber Yedinci Ordu 'nun 53. Alayı, çerkes Miralay Mehmet Lütfi
kumandasında Taif Kalesi'ne gelmiş36 nÖbetçilerin sayısı artınımış ve olayları
iyice anlamak maksadıyla Miralay, Arif Ağa'yı çağırtmıştır. 37
31 Hayrullalı Efendi 'nin Risalesi, (I.g .e .. S. 24,25.
" " " S.25.
33 s.26.
~ S.27
35 S.28.
36 Hayrullalı Efendi'nin Risalesi, (I.g.e., s. 28.
J7 " " s. 30
Miralay, Arif Ağa'ya; "Mithat Paşa 'yı zehirlernesini, zehirin de hazır
olduğunu eğer bu işi yaparsa kendisine her suretle mükafaat edileceğini,
yapmazsa öldürüleceğini ve Mahmud Paşa için başka adam hazır ise de onu da
deruhte ettiği halde Mithat Paşa için bin ve Mahmud Paşa için altıyüz altun
verileceğini" söyler.38
Böyle bir şeye asla razı olmayan Arif Ağa, Mithat Paşa'yı haberdar eder.
Tutukların bir kısmı da Arif Ağa'nın sırf kaleden kurtulmak için bunları
uydurduğunu düşünür.39
Mithat Paşa'ya yakın olup, yardım edebilmek için kaleye dönen ve
Miralayla işbirliğini yapacağını söyleyerek onları kandıran Arif Ağa'nın bu
dönüşü farklı değerlendirilmişti. Halbuki işler daha da kötüye gidiyor, şehadet
cinayetini tedbir yetersizliği ile ertesi geceye erteleyenler Arif Ağa'yı bir kez
daha sıkıştırıyorlardı.
Şehadetten bir gece önce Yzb.İbrahim ağa ve üç mülazım, Arif Ağa'yı
çağırtıp, "Bu gece Mithat Paşa'yı bitirece1"i:iz' sana zehir verdik söz verdiğin
halde almadın. Sen geceleri Paşa'nın yanında yatıyorsun bu gece Paşa'nın oda
kapısını bize açacaksın, eğer açmazsan hakkında pek fena olur" derler.40
Arif Ağa böyle bir şeyi yapamayacağını belirtirken o sırada yatsı
namazından odasına dönmekte olan Mithat Paşa'yı "Aman efendim, inmeyin
sizi bu gece bitirecekler hep beraber oturun,,41 diye uyarır. Arif Ağa Miralay'ın
emriyle kaleden kışlaya gönderilip, tutukluların tek başlarına hücrede
bulunmaları emri Mülazim Memiş tarafından paşalara iletilir. Bu emir
bildirildiğinde Mithat Paşa ve Mahmud Paşanın; "Buradan bir yere gitmeyiz,
eğer süngü ile çıkarııosanız onu da siz bilirsiniz?" demelerine paşalar "Evet
böylece ifade et" diye karşılık vermişlerdi.42 (Öbür tutukluların Mithat ve
Mahmud Paşaların kararına katılmaları ifade ediliyor.)
Ecel'in, kötü sonun yaklaştığını fark eden talihsiz paşaların çaresizlik
içinde kaçınılmaz bir dehşetten kurtulmaya çabalamaları, yaşadıkları aczin
ıstırabı, insana hüzünden çok daha farklı duygular hissettirmiyor mu?
Risalede olabildiğince ayrıntı verilerek o gece ve öncesi canlandırılmaya
çalışılırken olaylar sıralanmaya devam edilmektedir.
Paşaların odalarına gitmeyi redetmeleri üzerine yanlarına Bekir Efendi
gönderilmiş, odaya gelen Bnb, Arif Ağayı kasdederek "bu capkll1** söylediği
s. 30.
~ s.31.
* "bitireceğiz" ifadesi ne kadar ilginç ve ne kadar amiyane bir tabir olmuştur.
.lO Hayrullah Efendi'nin Risalesi.a.g.e., s. 31.
"1 " " S.32.
42 Hayıullah Efendi'nin Risalesi,a.g.e., s. 33.
** "Çapkın" ifadesi de ne kadar ilgisiz ve amiyane kaçan bir tabir görünümündedir.
sözü bilmiyor. Buradan kurtulmak için şimdi de bu haltı yedi ki deniz suyu pek
~* müsaade buyrun bunu bir müddet hapis ve terbiye edeyim"43demişti.
Daha sonra Paşalar, sonlarının geldiğine dair şüphelerinden söz etmişler,
Bekir Efendi böyle bir şeyolmadığını beyan etmişti.44
Bunun üzerine odalarına gitmişlerdi. Paşaların durumun düşündükleri gibi
kötü 'olmadığına inanıp, Bekir Efendi'nin sözlerine kanacak kadar saf
olmadıkları muhakkaktır. Risalede bundan sonra şehadet gecesine ve cinayet
olayına geçilmektedir.
" ...0 gece Miralay Mehmed Lütfi ile Bnb .Bekir kışla kapısı yanındaki
odada bulunmuşlardır. Evvelce tertib ettikleri vechle mahbusların bulundukları
dairenin harcı lüzumu kadar asker ile muhasara ve içerde bulunan askere
lüzumu kadar cebhane ve iktiza eden talimat iata olunmuş ve yüzbaşı ile üç
mülazım dairede bulundurulmuştur ...,,45
" ...Binbaşı Bekir de saat altı raddelerinde kışladan kalkıp mahbusların
olduğu daireye gelerek evvelce edilen tertip vechile her bir mahbusun oda
kapıları önüne ikişer süngülü nefer46 konulmuş süngüleri tüfengIerine takıh ve
cephaneleri bellerinde olduğu halde ayaklarından postalları çıkartılmış" vesair
iktiza eden tedbir icra edilmiştir.47
Risale de bu sırada Mahmud Paşa'nın ve Mithat Paşa'nın şehadetlerinde
bulunanların adları verilmektedir.
Mithat Paşa'nın ve Mahmud Paşa'nın Şehadet Cinayeti'nde bulunanlar:
"Miralay Mehmed Lütfi (kışlada oda da kalmıştır.) Binbaşı Bekir**"(zabıtaların
odasında bulunup işe nezaret etmiştir.),,48
Mithat Paşa'nın şehadet cinayetinde bulunanlar: "Yüzbaşı Çerkes İbrahim,
Kumlah Mülazım Nuri***', Birinci Bölük'ten Edremitli Ahmet Çavuş, Birinci
Bölük'ten Yozgath Kunduracı İsmail, İkinci Bölük'ten Kütahyah Mehmed,
İkinci Bölük'ten Gümülcineli Receb, Dördüncü Bölük'den Karahisarlı Osman,
* "Deniz suyu pek etmez" ifadesini de yorumlarınıza bırakıyoruz,
43 Hayrullah Efendi'nin Risalesi, ({,g.e" s, 33,
44 " " s,34.
45 s.35.
46 s.35.
*'" Herhalde ayak sesi gürültü olmasın diye .
•17 Hayrullah Efendi 'nin Risalesi, ({,g,e., s, 36,
*** Bekir Efendi cinayetten dolayı ikinci Ordu da Ferik olarak Fırka Kumandanlığı'na
getirilmiş, (Hayrullah Efendi 'nin Risalesi, (I.g.e" s, 14,)
48 Hayrullah Efendi'nin Risalesi, ({,g,e., s, 36,
"*** Kumlalı Mülazım Nuri'nin, Uzunçarşılı kitabında aslcn Tumleli, Tabsıra-ı İbret'te
Kumleli muhtasar risalede ise Bursa'lı olduğunun belirtildiğine dikkat edersek Bursa'nın Gemlik
i\çesine bağlı "Kumla" köyünden olması mümkündür. Belki de bunun için "Kaf"la yazılmıştır.
Ustelik Mir'at-ı Hayret'in ikinci cildinde "Kumlalı", olarak geçmektedir. (Mirat-ı Hayret)
Kocahanlıoğlu, Osman Selim, Mithat Paşa'nın Hatıraları, Istanbul, 1997, s, 373,
Mithat Paşanın Şehadetine Dair Bir Araştırma 135
İkinci Bölük'ten Edirne1i berber İsmail [Bunlarla beraber İkinci Bölge'den
Kangırılı (Çankırı) Osman Çavuş isminde birisi daha tefrik olunmuş ise de
mumaileyh böyle zulümde bulunmağı hamiyyet-i İslamiyesine muvafık
bulmadığından helaya kaçmış muahheren bunun için hem döğülmüş hem de
tekdir olunmuştur.],,49
Mahmud Paşa'nın Şehadet Cinayeti 'nde yer alanlar: "Ispartalı Mülazım
Memiş, Ödemişli Mülazım Mehmet, İkinci Bölükten Kütahyalı Hasan Çavuş,
İkinci Bölükten Karahisarlı Süleyman Çavuş, Dördüncü Bölükten Birinci
Onbaşı Antalyalı Mehmed, Birinci Bölükten Karahisarlı Baltacı Osman, Birinci
Bölükten Çorumlu Ahmed, Birinci Bölükten Rumelili Samanköylü Ali,
Dördüncü Bölükten Dimetokalı berber Mustafa, Dördüncü Bölükten Zileli
Ali"'o*
Risalede askerlerin hazır oldukları beyan edildikten sonra Şehadet anına
geçilmiş.
Mithat Paşa'nın hizmetini gören Arif Ağa daha önce tutuklandığından,
Namıkpaşazade Ali Bey, onunla aynı odada kalmaktaydı. Meş'um gece saat
altıbuçuk civarında herkes uykuydaken odanın .kapısı kırılarak Ali Bey dışarı
alınmış ve Mithat Paşa boğularak şehid edilmişti.)I'.
Aynı anda Mahmud Paşa'nın da odasına kapısı kırılarak girilmiş önceden
hazırlanan yağlı ve sabunlu iple eziyet edilerek boğulmuştu.'2
Risaleye aynen devam ediyoruz; " ...katiller oda kapısını kırdıkları zaman
Mahmud Paşa merhum uyanmış ve bunlarla bir müddet uğraşıp""* mukavemet
edemeyeceğini anladığı vakit (Aman Allah) diye feryad ve figanı asumana
çıkarmıştır. Bu feryadı heriçte ve dahilde işitmeyen kalmamıştır!,,53
Memlekete ömrü boyunca hizmet eden, vatansever insanlar için ne
korkunç, ne ıstıraplı ve ne kadar aşağılayıcı bir son!
Risale bize gece gündüz Azrail'in soğuk nefesini her an hisseden yaşlı,
hasta ve biçare insanların sonlarını göre göre, bile bile yaşamalarının fecii
49 Hayrullah Efendi'nin Risalesi,a.g.e., s. 37.
50 " " s.38.
* Uzunçarşılı kitabında; Muhtasar, Mufassal Risa1elerde ve Tabsıra.i Hayret'te Şehadet
olayında yer alan ismail'lerin farklı farklı verildiğini belirtmektedir, a.g.e., s. 98'in dipnotu, No:
ı.
51 Hayrul1ah Efendi'nin Risalesi,a.g.e., s. 38 .
.•.•26 Nisan l30l Çarşamba sabah 6.30 suları.
52 HayrulIah Efendi 'nin Risalesi, a.g.e., s. 39.
**.,. Yaşlı, hasta, zayıf ve her an ölümü bekleyen bir insanın cellatları karşısında görüp son
saniyelerinin geldiğini hissettiği o anı yaşaması, kurtulmak için çırpınması ne kadar korkunç ne
kadar acı ve dehşet vericidir. Bu eza ve eefa hangi insana reva görülebilir, o anda hissetiklerine
kim tercüman olabilir ki.
5J HayrulIah Efendi 'nin Risalesi, a.g.e., s. 39.
ıstırabını, cellatları geldiğinde duydukları çaresizliğin ve umutsuzluğun ağır
hüznünü yansıtmaktadır.
Bunlar tarihin karanlık sayfalarının kanlı satırları değil midir? Bugün
hepsini birer olayolarak ama önemli tarihi gerçekler diye algıladığımız, tarihe
de sığmayacak bu cinayetler bir idam uygulaması değil bilerek taammüden
tasarlanıp gerçekleştirilen bir cürümden başka bir şeyolamaz.
Mithat Paşa şehadetinden birkaç gün önce Mahmud Paşa tarafından
düşünceli görülmüş ve nedeni sorulduğunda "evet ölümü tefekkür ediyorum.
Ölüm denilen şey beş dakikalık bir acıdır. Uikin hangi ölümle ölmek evHidır.
Asılmak mı, kesilmek mi yoksa kurşun veya gülle ile mi yahud emrazdan
biriyle mi ölmek kolaydır? Onu düşünüyorum zira bu kalp eskidir yaş altmış,
altmışbeşe geldi. Bundan sonra yaşamak benim için iyi değildir. Bu hastalıkta
aradan çıkmış olsaydım pek güzelolurdu Hikin ne yapayım? Ecel gelmemiş ...54
deyip herkesi hüzün içinde bırakmıştı.'
İşte fecii sonun bilincinde ve ıstıı'abında söylenmiş tevekkül dolu acı bu
feryat, yağlı sicimle kesilen bir nefes olmuştu.
Paşalar şehit olur olmaz şiltelere konulup kışla hastanesinin bitişiğindeki
gusulhaneye nakledilmişler sabah ise geceden hazırlanan kabirlerine
defnedilmişlerdi .55
Paşaların odalarının kapıları ve kilitleri derhal tamir olunup kilitlenmi~. iki
gün sonra da eşyaları kaldırılıp kilit altına alınmıştı.56
Mithat Paşa'nın hasta olduğu sırada ..?** Efendiye verdiği ve ölümü
halinde kefen ve kabir parası olarak kullanılmak üzere düşündüğü "40" altını
şehadetinin ertesi günü (Çarşamba) ..? ... Efendi Bnb.Bekir'e vermiş ve gerekeni
onun yapması gerektiğini söylemişti.s7
Şehadetten onaltı gün sonra mevsim münasebetiyle*** Vali, Mekke'den
Taif'e gelmiş ve beş on gün sonra Mithat Paşa'nın eşyaları çarşıda mezatta
satılmış, düzenlenen defter İstanbul' a gönderilmişti.ss
yı Hayrullah Efendi 'nin Risalesi, a.g.e .. s. 4 i .
• Bu sözleri bize Paşa'nın çıban çıktığını geç haber vermesinde üçüncü bir sebep
arayabileceğimizi düşündürdıi. Belki de böyle bir sona adım adım yaklaşmasının çaresizliğini ve
ıstırabını yaşamamak için çıbanın sebep olabileceği ölümü yeğlemişti. Belki çıbanın çektirdiği
aşırı acı sonucu, belki de herhangi bir şekilde çıbanın farkcdilmesi sonucu tedavi olmak
durumunda kalmıştı. Bunun aslını bilemeyiz ama böyle bir ihtimali de düşünmeden edemiyoruz.
55 " " ,s. 39.
Sh " , s.41.
**Risalede bu kişinin adı yoktur. isim yeri boş bırakılııııştır.
57 Hayrullah Efendi'nin Risalesi, (I.g.e .. s. 42.
*** Taif Mekke'nin sayfiyesi durumundayd!. Bunun için mevsim nedeniyle Yali Taif'e
gelmiş olabilir.
5x Hayrullah Efcndi 'nin Risalesi, (I.g.e., s. 43.
59 Hayrullah Efendi'nin Risalesi. a.g.e., s. 43.
fii Hayrullah Efendi'nin Risalesi, a.g.e., s. 44.
61 " " s.44.
I,' Uzunçarşılı, {I.g.e., s. 68.
1>3 " " s.69.
(~ s.72.
(i5 s.104.
M Mehmet Emin Hilmi Efendi 'nin kaside tarzındaki tarihinden son iki beyitin son satırı.
Belki bir hayatın da son satırı ..
Ancak vefatlarına inanılmayıp (bunlar kaçmıştır, eğer vefat etmişler ise ne
suretle hasta olmuşlardır ve hastalıkları ne ise memurlar, hekimler ve ağaları
tarafından bir mazbata tanzim olunarak mühür olunsun ve mabeyne
gönderilsin)59 diye emir verilmişti.
Üstelik "bu işi zaptiyeye havale etmiş olsaydım şimdiye kadar yüz kere
icra ederdi" diye de eklenmişti.60
Bu olayın ne kadar duyulması önlenilmeye çalışılmışsa da bütün Taif
öğrenmişti. Yalnız Taif değil bütün Osmanlı ülkesi duymuştu.61
Kaçmış olmaları şüphesi üzerine Sultan Abdülhamit Mithat Paşa ile
Mahmud Paşa'nın kabirlerini açtırılıp, gönderdiği iki Paşa'nın, merhumlarının
yerlerinde olup olmadıklarını görmelerini istemişti.62
Osman Paşa önce naaşların çürümüş olduklarını söylese de Saray' dan
gelen sert emir üzerine bizzat kendisi gidip ayrıntılı bir rapor hazırlayacağını
söylemiş ve durumu Saray'a bildirmişti.63
Paşaların hastalık neticesinde öldüklerine dair bir telgraf da derhal Saray'a
gönderilmişti .64
İşin asıl acı ve dramatik tarafı ise ölümlerinden sonra bile rahat
bırakılmayan, kabirlerinde bile tacize uğrayan bu talihsiz insanların (bir naaşa
gösterilmesi gereken saygıdan bile mahrum bırakılaı'ak) kabirlerinde kafaları
kesilmek suretiyle vücutlarından ayrılmış, ispirto dolu bir sandık içinde
İstanbul' a gönderilmiş, muayene olunduktan sonra (ölenlerin Mithat Paşa ve
Mahmud Paşa olduğuna bu şekilde kanaat getirip emin olduktan sonra) Yıldız
Sarayı civarında bir yere defnedilmişti.65
Böylece aşırı gayretine feda olan başarılı bir devlet adanıı, ileriyi gören,
yeniliklerden, özgürlükten, adaletten yana bir büyük insan, koca bir çınar
devrilip, bu dünyadan göç etmiş oluyordu.
Şairin dediği gibi "Namdar olsun o cihanda da Mithat Paşa.,,66