« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

02 May

2011

OSMANLI DEVLET’NDE ANAYASALI YÖNETİM FAALİYETLERİ VE MİTHAT PAŞA’NIN ANAYASA TASLAĞI

Soyalp TAMÇELİK 01 Ocak 1970

GİRİŞ

Devletlerin hayatında, istibdat rejiminden hukuk devletine geçis, sadece siyasî

ve hukukî bir rejim degisikliginden ibaret degildir. Gelismis devlet dedigimiz içtimaî

toplulugun, en yüksek tekâmül seviyesi, devlet suuruna eristigi andır.

Hükûmet ve idare edenlerin sahsî takdir ve arzularına göre idare edilen veya

onlara hususî menfaatler saglayan cemiyetler, bugünkü mânada birer içtimaî müessese

vasfına haiz degildirler. Bu topluluklar, sahsî menfaat ve ihtiraslarını gerçeklestirmeye

çalısan, suursuz ve ufuksuz topluluklardır.

Devleti olusturan müsterek suur ve menfaatin, milliyet fikri ve suuru, kollektif

ihtiyaçlar ve amme menfaati gibi fikirlerin cemiyet içinde yayılması ve bu suretle

devlet fikrinin gelismesi, içtimaî müessese vasfını kazandırır. Aslında bu da devlet

için kâfi degildir.

Müsterek suur ve menfaat haricinde, topluluk kuvvetini kullanmalarına hukuk

kaidesi ve müesseseleriyle mâni olacak idarecilerin, belli bir seviyeye erismis olması

lâzımdır. _ste bundan sonra devlet dedigimiz siyasî topluluk, tam bir içtimaî müessese

haline gelmis ve hukuk devleti vasfını kazanmıs olur. Gerçek demokrasi de ancak

böyle bir içtimaî çevrede ve bu sartlar altında gerçeklesebilir. Devlet fikri ve suuru

tesekkül etmedikçe, kamu kudreti bu fikre ve suura baglı olmadıkça ve bunu temin

edecek hukukî temayüller gelismedikçe, içtimaî müessese vasfına haiz bir hukuk

devleti ve buna baglı gerçek demokrasi olamaz.

Buna baglı olarak Osmanlı Devleti’nin bilhassa XV. ve XVI. yüzyıllarda

kuvvetli bir devlet nizamı ve büyük bir medeniyet kurdugu hakikâttir. Ancak XVI.

yüzyıldan sonra Osmanlı medeniyet ve devlet müesseseleri ile beraber, devletin

çekirdegini teskil eden müsterek suurun da zayıfladıgı, devlet mefhumunun bir

menfaat vasıtası haline geldigi ve idare edenlerin, devlet kuvvetini sahsî ihtiras ve

menfaatlerine alet ettikleri de bir gerçektir.

Bilindigi gibi medenî dünyada büyük inkılâplar, fikir hareketlerinde dogar;

siyasî mücadeleler fikirler etrafında cereyan eder(1). Bu fikir hareketlerinde ve

mücadelelerinden yeni yeni içtimaî müesseseler dogar veya mevcut müesseseler yeni

sartlara intibak ederek tekâmül eder. Fikir hareketlerin ve belirli siyasî akımlara

_________________________

(1) Resat Kaynar, Türkiye’de Hukuk Devleti Kurma Yolundaki Hareketler, _stanbul, 1960, s. V.

dayanmayan mücadeleler ise halkların veya toplulukların, menfaat çatısması olmaktan

ileri gidemezler. Böylece devleti olusturan topluluklar, yaratıcılık ve tekâmül

özelliklerinden mahrum kalırlar. Fakat Türk halkında bu durum biraz farklıdır. Zirâ

Tanzimatçılarımız, Mesrutiyetçilerimiz ve Cumhuriyetçilerimiz, ortaçagdan kalan

düsünce ve müesseseleri yıkarak, çagdas medeniyetin çerçevesi içinde, demokratik

kuralların ve müesseselerin gelismesine, elverisli bir zemin hazırlamıslardır.

Her ne kadar Mesrutiyet hareketi, zayıf, tam benimsenmemis ve devlet

müesseselerinde ikilik meydana getirmisse de, yeni bir düsünceye, inkılâba ve hukuk

fikrine dayandıgı için yasama sansı olmustur. Bu bakımdan siyasî tarihimizde mühim

bir yer almakta ve bu yerini, her zaman için muhafaza etmektedir. Aslında bizde

hukuk devleti kurma mücadelesi, Fransız _htilâli’nde oldugu gibi, “Milli

Hâkimiyet”(2) hareketleri ile baslamaz. 1876 “Genç Osmanlılar” hareketine kadar

hukuk devletinden amaç, padisahta toplanan, kamu kuvvetinin kötüye kullanılmasını

önleyecek, bir devlet idarenin kurulmasından ibarettir. Fakat bu, daha sonra yerini

demokratik kuralların ve müesseselerin yer aldıgı, hukuk devleti kurma arzusuna

bırakmıstır.

Aslında XVII. ve XVIII. yüzyıllar Osmanlı Devleti’nin gerileme ve çöküs

dönemine girdigi yıllardır. XIX. yüzyıl ise bu çöküsün durdurulması için alınan

tedbirlerle geçmistir. Selim III. ve Mahmud II.’un reformları, Gülhane Hatt-ı Hümâyûnu,

Islahat Fermanı gibi halka birtakım haklar tanıyan fermanlar, padisahlar

tarafından verilmistir. Bütün bu gelismeler, anayasalı devlet yönetimine giden,

kilometre taslarından birisi olmustur. Osmanlı Devleti’nin, ilk yazılı anayasası olarak

kabul edilen, 1876 Kanûn-i Esasî’si, bu açıdan büyük bir önem tasımaktadır.

Gerçek su ki, XIX. asır, geleneksel askerî harekâtların geçerliligi yanında, bir

diplomasi asrı olarak da degerlendirilebilir. Güçlü oldugu devirde, diplomasiyi siyasal

bir gaye olmaktan ziyade siyasî bir nezaket ritüeli olarak algılayan Osmanlı idarecileri,

bu yüzyılda diplomasinin önemini kavramakla kalmayıp, belki ona gereginden fazla

ehemmiyet atfederek, siyaset kavramıyla aynîlestirdiler(3). _ste bu dönemin ve bu

anlayısın en parlak simâsı, Ahmet Mithat Pasa olmustur. _yi devlet adamının, ancak

iyi diplomat addedildigi bir devrin mahsulü olan Mithat Pasa, Bâb-ı Âli

bürokrasisinde(4) de agırlıgını her zaman hissettirmistir.

Kanûn-i Esasî’nin hazırlanması safhasında, bugüne kadar bilinen tasarıların

dısında, iki ayrı tasarı daha vardır. Bilindigi gibi Mithat Pasa’nın tasarısı dısında,

anayasal taslak olarak Said ve Süleyman Pasaların tasarılarını da saymak mümkündür.

Bu tasarılar, çesitli arastırmalarda ele alınarak incelenmisse de maalesef tam

anlamıyla aydınlatıldıgını iddia etmek, oldukça güçtür.

Aslında Abdülhamid II., cülûs Hatt-ı Hümâyûn’unda siyasal yönetim açısından

birtakım kazançlar elde etmistir. Bu yüzdendir ki, Mesrutiyetçiler, büyük bir hayal

kırıklıgına ugramıslardır. Bu sırada Rusya, savas hazırlıklarına girismis, hıristiyan

_________________________

(2) Resat Kaynar, a.g.e., s. 1.

(3) Bayram Kodaman – Ahmet Turan Alkan: “Tanzimatın Öncüsü Mustafa Resid Pasa”, 150. Yılında

Tanzimat, T.T.K. Yay., Ankara, 1992, s. 8-9.

(4) Bayram Kodaman – Ahmet Turan Alkan: “Tanzimatın Öncüsü Mustafa Resid Pasa”, s. 4.

azınlıkların durumunu bir kez daha kurcalamıs ve bundan hareketle _stanbul’da,

devletlerarası bir konferansın toplanması için faaliyette bulunmustur. Dev sorunların

altında ezilen Rüsdü Pasa’nın sadrazamlıktan çekilmesi üzerine, Abdülhamid II., tek

kurtarıcı olarak görülen ve büyük agırlıgı olan Mithat Pasa’yı, bu makama getirmistir.

Aslında bu gelismelerin tamamı, Kanûn-i Esasî’ye giden yolu ardına kadar açmıstır.

Kanûn-i Esasî’nin hazırlıkları, yukarıda belirtilen çalkantılı ortam içerisinde

yürütülmüstür.

Bu esnada birkaç anayasa taslagı hazırlanmıstır. Mithat Pasa’nın “Kanûn-i

Cedid” adını tasıyan taslagı, hükümdarın yetkilerini kısıtlayıcı, Meclis-i Vükelâ’ya,

padisah karsısında kisilik, Meclis-i Mebusan önünde de sorumluluk kazandırıcı

özelliklere sahiptir. Mesrutiyet hazırlıklarının tamamını, Mithat Pasa’ya mal

edilmesini istemeyen Padisah, Said Pasa’ya Fransız anayasasını çevirtmistir. Bir baska

deyisle ikinci taslak, Mithat Pasa’nın hazırladıgı taslaga alternatif olarak ortaya

çıkmıstır. Buna istinaden anayasayı hazırlamakla görevli resmî bir komisyon

kurulmus ve çalısmalarına baslamıstır.



II. Mithat Pasa’nın Hayatı ve Sahsiyeti:

1822 yılında _stanbul’da dogan ve asıl adı Ahmet Sefik olan pasa, genç yasta

girdigi Divân-ı Hümâyûn Kalemi’nde gösterdigi basarı sebebiyle, “Mithat”(5) mahlası

verilmistir. Artık hep bu isimle anılan Mithat Pasa, çok yönlü bir idareci ve devlet

adamıdır. Bununla birlikte, Türk Anayasa Tarihi’ndeki yeri itibarıyla, bu vasıflarına

bir de “Anayasacılıgını” ilâve etmek gerekmektedir. Aslında devlet adamı ve

idarecilik özelligi, tarih incelenmeksizin hatıra gelmezse de Mithat Pasa denince akla

ilk gelen, Tâif zindanı ve acı sonu ile Kanûn-i Esasî ve I. Mesrutiyet’tir.

Mithat Pasa, Divân-ı Hümâyûn Kalemi’nden sonra 1840 yılında Sadaret

Mektubî Kalemi’ne atanmıs, 1844-1848 yılları arasında sırasıyla Sam, Konya ve

Kastamonu’da Divân Katipligi’de bulunmus ve sonraları Meclis-i Vâlâ’ya baglı

“Mazbata Odası Ser-halifeligi’ne” getirilmistir. Bir süre sonra “Meclis-i Vâlâ-yı

Âhkâm-ı Adliye Dairesi” Anadolu bölümü ikinci katipligine getirilmis ve bu görevde

iken, Sam ve Halep gümrükleriyle ortaya çıkan sorunları çözmek için kurulan

sorusturma komisyonluguna atanmıstır. Basarıyla sonuçlandırdıgı bu görevinden

sonra _stanbul’da, Kırım Savası dolayısıyla yürütülen siyasî müzakerelerde

bulunmustur(6).

Sadrazam Mustafa Resid Pasa’ya bir rapor sunarak, Balkanlar ve Rumeli’deki

sorunlarla birlikte, köklü önlemleri ayrıntılı olarak açıklamıs ve basarılı çalısmaları ile

kendisine duyulan güveni artırmıstır.

1859 yılında “Meclis-i Vâlâ-yı Âhkâm-ı Adliye Baskatipligi’ne” atanmıs ve

aynı yıl hükümete karsı girisilen irticaî bir hareket olan, “Kuleli Vak’ası” sanıklarının

sorgulanmasında, sorgu hakimi olarak görevlendirilmistir(7).

_____________________________

(5) M. Tayyib Gökbilgin: “Mithad Pasa”, _slâm Ansiklopedisi (_.A.), C. VIII, s. 270… Manası,

övülen, methedilendir.

(6) M. Aldan: “Mülkî _darede _z Bırakanlar: Mithat Pasa”, Türk _dare Dergisi, LIX(1987) 374, s. 249;

Gökbilgin: “Mithad Pasa”, _.A., C. VIII, s. 270.

(7) M. Aldan: “Mülkî _darede _z Bırakanlar: Mithat Pasa”, s. 250; Soyalp Tamçelik: “Mithat Pasa’nın

Anayasa Taslagı Üzerine Bir Deneme”, Türk Kültürü, XXXVII(Temmuz 1999) 435, s. 417.

Sadrazam Kıbrıslı Mehmed Pasa Nis, Vidin ve Rusçuk tarafından daha

evvelce Mithat Pasa’nın aldıgı önlemlerin yerinde olup, olumlu sonuçlar verdigini

bizzat görmesi üzerine, 1861 yılında Padisah Abdülmecid’e yaptıgı teklifin sonucuda,

Mithat Pasa, “vezirlik” rütbesi ve “pasalık” ünvanıyla, Nis Valiligi’ne atanmıstır(8).

Mithat Pasa, buradaki eskiyalık hadiselerini önleyerek, emniyet ve asayisini saglamıs,

_slâm ve Hıristiyan ahalinin barıs içinde yasamaları için etkin önlemler almıs,

bayındırlık, maliye ve idarî alanlarında basarılı çalısmalarla dikkati çekmistir.

Bu sırada Bâb-ı Âli’de, Islahat Fermanı’nda öngörülen iyilestirme

önlemlerinin gerçeklestirilmesi için çaba sarfedildigi bir dönemdir. Vilayetlerde

kurulacak yeni ve yapıcı bir idare düzeni üzerinde çalısmalar devam etmektedir. Bu

konuda Mithat Pasa’nın Nis vilayetinde uyguladıgı yöntemler benimsenmis ve 1863

yılında _stanbul’a çagrılarak kendisinden, vilayetler idaresi hakkında bir kanun tasarısı

hazırlanması istenmistir. Mithat Pasa’nın etkin katkısıyla bu tasarı, 1864 yılında,

“Tuna Vilayeti Kanunnâmesi” adı ile kabul edilmistir. Yeni sistemin uygulanacagı

örnek bir vilayet olarak Nis, Silistre ve Vidin eyaletleri birlestirilerek, Tuna Vilayeti

kurulmustur. Basına da Mithat Pasa, vali olarak atanmıstır. Akabinde de 1864 yılında

“Vilayet Nizamnâmesi” yayımlanmıstır(9).

Bir devlet genisligindeki Tuna Vilayeti’nde, vali sıfatıyla Mithat Pasa, asayis,

idarî teskilât, bayındırlık, ticaret, egitim ve askerî tersane mevzularında öyle isler

basarmıstır ki, _stanbul’da kendisini kıskananlar, Mithat Pasa’nın bir gün Mısır’daki

Kavalalı Mehmet Ali Pasa gibi, bagımsızlıga yönelen imtayazlar isteyecegini

yaymıslardır(10). Bu sebeple Mithat Pasa, vilayete ait sorunları görüsmek bahanesiyle,

_stanbul’a çagrılmıs ve tekrar görevine gönderilmeyerek, 5 Mart 1868 tarihinde Sûrayı

Devlet(11) (Danıstay) baskanlıgına atanmıstır.

Sûra-yı Devlet Baskanı olarak ilk önce, yeni kurulan bu mahkemenin

teskilâtlanmasını saglamıstır. Ölçü ve tartı aletlerinin desimal sisteme çevrilmesi

girisiminde bulunmustur. “Madenler Tüzügü’nün”(12) hazırlanmasında önayak

olmasıyla birlikte, bu tüzük, hâlen yürürlükte olması dikkat çekicidir. Aslında

hizmette bulundugu süre zarfında, Osmanlı Devleti’nde Tuna Vilayeti’ni ilk kez örnek

idare olarak kurmus olması, sevk ve idare açısından çok önemlidir. Çok sayıda yollar,

köprüler yaptırtırmıs, hatta Ziraat Bankası’nın ve Emniyet Sandıgı’nın temeli olarak

kabul edilen “Menafî” sandıklarını kurdutmustur. Gemicilik ve arabacılık sirketleri

açtırarak, belediye teskilâtını tesis etmistir. Genel olarak egitime büyük önem vermis

ve sanayi mekteplerinin kurulmasına yardımcı olmustur. Bununla birlikte Mithat Pasa,

“camiden evvel mektep”(13) diyerek, toplumda dikkatleri üzerine çekmistir. Dolayısıyla

__________________________

(8) M. Z. Pakalın, Son Sadrazamlar ve Basvekiller, C. I., _stanbul, 1940. s. 196-198; “Mithad Pasa”,

_.A., s. 279-281.

(9) Aldan: a.g.m.,s. 251; Bilâl N. Simsir, Les Dernières Annèes de Midhat Pacha - d’Après les

Documents Français (Fransız Belgelerine Göre Mithat Pasa’nın Sonu), Ankara, 1970, s. 10;

Soyalp Tamçelik: a.g.m., s. 418.

(10) S. S. Aydemir, Makedonya’dan Orta Asya’ya Enver Pasa, C. I., _stanbul, 1973. s. 47; “Mithad

Pasa”, _.A., s. 288.

(11) Y. ve S. Özgüldür: “1876 Anayasası’nın Hazırlanmasında Mithat Pasa’nın Rolü ve Fonksiyonları”,

A.Ü.O.T.A.M. Dergisi, S:5, Ankara, 1994, s. 313.

(12) Pakalın, a.g.e., s. 203; “Mithad Pasa”, _.A., s. 273.

(13) Simsir, a.g.e., s. 10.

Tuna Vilayeti, onun sayesinde örnek bir vilayet olmustur.

Mithat Pasa’nın idarî, ticarî ve hukukî alandaki basarıları Sultan Abdülaziz’i

harekete geçirmis ve Mahmud Nedim Pasa’yı azlederek, yerine Edirne valisi olarak

atadıgı Mithat Pasa’yı, 31 Temmuz 1872 tarihinde sadrazamlıga(14) getirmistir.

Mütercim Rüsdü Pasa’nın sadrazamlıga getirilmesinden sonra, 1876 yılında

“Meclis-i Aliyye’ye” memur olarak atanmıstır. Bu tarihten kısa bir süre sonra ikinci

kez Sûra-yı Devlet Baskanlıgı’na(15) getirilmistir.

Sultan Abdülaziz, davranısları sebebiyle, kimseye güven vermemistir. Bu

yüzden tahtan indirilecegine dair haberler, ortalıkta dolasmaya baslamıstır. Bundan

endiselenen Padisah, Mithat Pasa’dan ne yapılması gerektigine dair görüs istemistir.

Mithat Pasa, Padisah’a sundugu layihada, memleketin içinde bulundugu bunalımların

nedenlerini açıkladıktan sonra kurtulus çaresi olarak bütün Osmanlı uyrugunun hür ve

esit kalmasını, iktidarda bulunan devlet adamlarının yetki ve sorumluluklarını

belirleyen bir kanunun, hemen çıkarılmasını önermistir(16). Ancak Padisahın

tutumunda, herhangi bir degisiklik olmamıstır. Bunun üzerine Mütercim Rüsdü Pasa,

Hüseyin Avni ve Mithat Pasa, Padisah’ın hâlli konusunda isbirligi yapmaya karar

vermislerdir(17).

Tahta çıkan Abdülhamid II., cülûsundaki Hatt-ı Hümâyûn ile kendisinden

mesrutiyetle ilgili ilk hareketi bekleyenleri, baslangıçtan itibaren tedirgin etmistir.

Padisah, bilâhare 24 Eylül 1876 tarihinde, anayasayı hazırlayacak komisyonun

kurulmasına “irâde” çıkarmıstır. _leride deginilecek anayasa tasarısı çalısmalarından

sonra 19 Aralık 1876 tarihinde, Padisah Abdülhamid II., Mithat Pasa’yı sadrazamlıga

getirmistir. Mithat Pasa, bu hadisenin hemen arkasından Kanun-i Esasî’yi, _stanbul

Konferansı’ndan önce ilân etmis de Mithat Pasa, saraya 30 Ocak 1877 tarihli ünlü

takrîrini göndermistir. Mithat Pasa bu takrîrde:

“…Kanun-i Esasî ‘yi ilândan maksadımız, yalnız mesele-i Sarkiye’nin

hüsnü tesviyesine medâr olmak, Avrupalıların aleyhimize açılan agızlarını

kapamak için nümayisten ibaret bir cemile degildir. (…) Evvela Zât-ı

Mülûkânelerine ait olan vezâifei hükümdârinizi mutlak bilmelisiniz. Zirâ

bilcümle harekâtınızdan millet nazarında mes’ul olacaksınız. (…) Bendenizin

zâtı mülûkânelerine fevkâlâde riayetim vardır. Ancak ahkâmı ser’i serife

tatbiken milletimizin menafîne muzır olan en ufak hususta bile size itaat

etmekte bile mazurum. (…) Padisahım, Osmanlılar kendilerini ıslâh ve idâre-i

iktidara haiz olmalıdırlar. Bu usulü, mesverette idâre olunan bir millette

nizâm nedir, bilir misiniz?”(18).

_________________________

(14) Pakalın, a.g.e., s. 211; Tamçelik: a.g.m., s. 418.

(15) Pakalın, a.g.e., s. 229.

(16) Aldan, a.g.m., s. 255.

(17) E. Z. Karal, Osmanlı Tarihi, C. VII., Ankara, 1983, s. 106.

(18) Ahmet Midhat, Midhat Pasa’nın Hatıraları – Hayatım _bret Olsun (Tabsıra-i _bret), Yay.

Haz.: Osman Selim Kocahanoglu, Temel Yayınları, _stanbul, 1997, s. 403-404.

Birkaç gün sonra Kanûn-i Esasî’nin meshur 113. maddesindeki yetkisini

kullanan Padisah Abdülhamid II., Mithat Pasa’yı sadrazamlıktan azlederek, Avrupa’ya

sürgüne göndermistir(19). Zirâ, Abdülhamid, tahta çıktıgından beri kendisini

emniyette görmemis ve Mithat Pasa’yı, kendisini rahatsız edenlerin basında

görmüstür. Bu nedenle aradan 5 yıl geçmesine ragmen, Abdülaziz’in intiharını

gündeme getirmistir.

Padisah, Mithat Pasa’ya öteden beri karsı, hatta hasım olan kisileri(20)

desteklemis ve onları birer birer karar ve icrâ mevkilerini getirmistir. Bundan sonra

_stanbul’da bir “Sorusturma Komisyonu” olusturmustur(21). Bu sorgulama heyeti,

Mithat ve Mütercim Rüsdü Pasalar hakkında, Abdülaziz’in öldürülmesinden suçlu

bulunduklarına dair bir iddianâme hazırlamıstır. Bu nedenle Mithat Pasa’nın

faaliyetleri, sıkı bir denetim altına alınmıstır. Bu iddianâme üzerine Said Pasa

Hükûmeti, Mithat Pasa’nın azline ve tevkif edilmesine karar vermistir.

Mahkeme, Mithat Pasa’yı, Abdülaziz’in katline “fâil-i müsterek”(22) bularak,

sonunda idama mahkûm etmistir. Mahkeme kararını degistirmek için Batılı

devletlerin birtakım girisimleri olmussa da Pasa’nın hayatını kurtarmak mümkün

olmamıstır (23). Fakat Abdülhamid II., onaylanan bu idam cezasını, ince bir siyasî

manevra ile “müebbet kalebentligine” çevirmistir. Bunun üzerine Mithat Pasa, diger

arkadaslarıyla birlikte 20 Temmuz 1881 tarihinde, Hicaz’daki Tâif Kalesi’ne

gönderilmistir(24). Lâkin Mithat Pasa, bu kalede 25 Nisan 1884 günü bogularak

öldürülmüstür(25).



II. Mithat Pasa’nın Anayasalı _dareye Geçme Hususunda Yaptıgı Çalısmalar:

Nasıl ki, Tanzimat Mustafa Resid Pasa’nın, 1856 Islahat Fermanı Ali ve Fuat

Pasaların eserleri ise, Mesrutiyet de Mithat Pasa’nın eseridir(26). Gerçi, Resid Pasa,

Tanzimatı, Ali ve Fuat Pasalar da 1856 Fermanı’nı ilân ederken, hemen hemen yalnız

olmalarına ragmen Mithat Pasa’nın Mesrutiyet yolundaki çalısmalarında, küçük de

olsa bir grup desteklemektedir. Ancak bu durum, onun yine de Osmanlı Devleti’nin

ilk yazılı anayasasının hazırlanmasındaki büyük rolünü, ortadan kaldıracak nitelikte

degildir.

Aslında Abdülaziz’in baskıcı rejimi altında, Genç Osmanlılar, aradıkları lideri

Mithat Pasa’nın kisiliginde bulmuslardır. O da dönemin aydınları tarafından kendisine

verilen bu tarihî misyonu, Türk Anayasa Tarihi’nde ilk adımı atmakla yerine

getirmistir(27). Mithat Pasa’nın bu fikri benimsemesinde, _ngiliz siyasi rejimine olan

hayranlıgı ve ancak _ngiltere’de oldugu gibi millet meclisli bir hükûmet usûlü ile

devletin kurtulacagına olan inancının, büyük etkisi olmustur(28). Aslında bu inancı

________________________

(19) Aldan, a.g.m., s. 258-259.

(20) Mahmud Nedim Pasa, Cevdet Pasa, Müsir Nusret Pasa, Mahmud Celâleddin Pasa ve Sururî Efendi

gibiler.

(21) Aydemir, a.g.e., s. 93; Tamçelik: a.g.m., s. 419.

(22) _smail Hakkı Uzunçarsılı, Midhat Pasa ve Tâif Mahkûmları, T.T.K. Yay., Ankara, 1992, s. 5;

“Mithad Pasa”, _.A., s. 281; Özgüldür: a.g.m., s. 321.

(23) Simsir, a.g.e., s. 39-51, 82-83.

(24) Aldan, a.g.m., s. 262.

(25) Daha genis bilgi için bkz…Pakalın, a.g.e., s. 252-257; Uzunçarsılı, a.g.e., s. 56-114.

(26) Özgüldür: a.g.m., s. 325.

(27) B. Tanör: “Anayasal Gelismelere Toplu Bir Bakıs”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye

Ansiklopedisi, C. I., _stanbul, 1985, s. 18.

(28) Özgüldür: a.g.m., s. 325.

tasıyan yalnız Mithat Pasa degildir. Basını aydın kesimin çektigi (Genç Osmanlılar)

bir grup idealist kitle, devlet idaresinin, Londra’da oldugu gibi mesrutî bir sekle

sokulması hâlinde, devletin fena idareden, malî sıkıntıdan, gayri müslim tebaanın

isyanlarından kurtulacagına inanmıstır(29).

O zamanlar devletin kurtulusunu Mesrutiyetin kurulmasında gören Genç

Osmanlılar Cemiyeti üyeleri Namık Kemal, Ziya Pasa gibi degerli yurtsever aydınlar,

Mithat Pasa’yı kendi fikirlerinin tabiî önderi saymıslardır.

Yanına Ziya Pasa, Namık Kemâl gibi aydınları alarak, o çagdaki Avrupa

devletlerinin mesrutiyetçi, hürriyetçi, demokratik ve katılımcı yönetimlerinin özlemi

ile Sûra-yı Devlet Reisi olan ve Sultan Abdülaziz döneminde ise koyulan Mithat

Pasa(30), bu çalısmalarını Abdülhamid II.’in, saltanatının ilk günlerinde

sonuçlandırabilme imkânına kavusmustur.

Mithat Pasa, devletin geçirmekte oldugu buhrandan kurtulması için devlet

idaresinin degistirilmesini gerekli görmüstür. Ona göre yeni idarenin agırlık noktasını,

bir Millet Meclisi teskil edecektir. Bu meclis, ırk ve mezhep farkı gözetmeksizin,

Osmanlı tebaasının mensupları tarafından kurulacaktır. Meclis, idare üzerinde denetim

yetkisine sahip olacak, nazırlar ve valiler, meclise karsı sorumlu olacaktır.

Çagdası Mahmud Celâleddin Pasa’ya göre “…bir Kanûn-i Esasî meydana

getirerek, bununla hem saray nüfuzunu kırıp, hükûmet iktidarını Bâb-ı Âli’ye

kazandırmak ve hem de bu yolla umûmun nazarında san ve söhretini yayarak…”(31),

Abdülaziz’in hâllinde etkin rol oynayan Mithat Pasa, bu toplantılarda ülkede bir

anayasanın mutlaka ilânı edilmesi gerektigi üzerinde durmustur. Mithat Pasa’nın bu

toplantılardaki mesrutiyetle ilgili tezi, su sekilde özetlemek mümkündür:

“Kanûn-i Esasî derhâl hazırlanıp ilân edilsin ve Millet Meclisi

kurulsun”(32).

Bu dönemde Mithat Pasa, ileride anayasanın hazırlanmasında önemli rol

oynayacakları dâvâ arkadasları sair Ziya Pasa’yı Maarif Müstesarlıgı’na, Kıbrıs’ta

sürgünde bulunan Namık Kemal’i _stanbul’a getirterek, anayasa hazırlık çalısmalarını

baslatmıstır(33).

Mithat Pasa’nın ilk sekliyle kaleme aldıgı anayasa taslagı, Abdülhamid II.’i

pek tatmin etmemistir. Padisah, anayasa taslagı müsveddesinden, esaslı ve önemli

cümleleri çıkartarak, yerine “müphem” bazı kelimeleri koymayı tercih etmistir.

Nitekim, “idâre-i cedide”, “mesrutiyet”, “ıslahat” gibi metinleri metinden çıkarmıs ve

sadrazam yerine kullanılan “basvekil” tabirini de kaldırarak, pek çok düzeltmelerde

bulunmustur(34).

________________________________

(29) Özgüldür: a.g.m., s. 325; Tamçelik: a.g.m., s. 419.

(30) Y. Yayla, Anayasalarımızda Yönetim _lkeleri Tevsi-i Mezuniyet ve Tefrik-i Vezaif, _stanbul,

1982, s. 59; Simsir, a.g.e., s. 11.

(31) M. Celâleddin, Mir’at-ı Hakikât, C. I., _stanbul, 1979, s. 187.

(32) Y. Öztuna, Bir Darbenin Anatomisi, _stanbul, 1987, s. 309-311.

(33) Aydemir, a.g.e., s. 49; Tamçelik: a.g.m., s. 420.

(34) R. G. Okandan, Amme Hukukumuzun Ana Hatları, _stanbul, 1977, s. 135.

Dolayısıyla, Mithat Pasa’nın ısrar ve telkinlerine ragmen, mesveret usûlünün (Kanûn-i

Esâsi) kat’i surette belirtmekten kaçınmıstır. Bununla beraber, bütçesini hazırlayıp,

sarfiyatına nezaret etmek üzere, bütün halkın itimadına mazhar bir “Meclis-i

Umûmi’nin” kurulacagını vaat etmistir(35).

Mithat Pasa, Hatt-ı Hümâyûn’a halkın ihtiyacına uygun Mesrutiyet

kanunlarının meydana getirmek üzere “Meclis-i Vükelâ” ile birlikte, “Ulema-yı _lm-i

Hukukun ve malumatları bu emr-i hayrın mükemmeliyetine baîs olabilecek bilcümle

zevâtın”(36) bu hususta görüslerini bildirmek üzerine, “Akd-i Meclis” ederek meydana

getirecekleri tasarının, “Meclis-i Vükelâ’ca” görüsüldükten sonra Padisah’ın tasvibine

sunulması lüzumunu da eklemis olmasına ragmen, anayasanın ilânında bir aciliyet

olmadıgı fikrinde olan Abdülhamid II., bütün bunları metinden çıkarma ihtiyacı

hissetmistir(37). Böylelikle, Sultan Abdülhamid II. ile Mithat Pasa arasındaki ilk

ihtilâf, bu Hatt-ı Hümâyûn sebebiyle meydana çıkmıstır(38).

Daha Sultan Murad’ın padisahlıgı döneminde, anayasanın kabulü ile ilgili

çalısmalara baslayan ve bu maksatla, Genç Osmanlıların ileri gelenlerinden Ziya

Pasa’yı Maarif Müstesarlıgı’na getirterek, Mesrutiyet çalısmalarına baslayan Mithat

Pasa, Abdülhamid II.’in saltanatının ilk günlerinde Namık Kemal’i Sûra-yı Devlet

azalıgına getirmis ve asıl agırlıgı anayasa çalısmalarına vermistir. Genç Osmanlılar ve

onun basını çeken Mithat Pasa, “bir kurucu meclis kurulsun; …dogrudan halk

tarafından seçilmis bir meclis toplansın; anayasayı hazırlama görevi ona verilsin”

düsüncesinde olmuslardır. Padisah’ın düsüncesi ise “madem ki ben milletimdenim,

milletim nâmına devletimden bir Kanûn-i Esasî isterdim. Ve madem ki bu devletin

reisi ve padisahıyım, milletim nâmına istedigim seyin itâsını da emrederim”(39)

seklinde olmustur.

1876 Kanûn-i Esasî’si, özel bir kurul, o günün degisi ile “Meclis-i Mahsûsa”

tarafından, bir pazarlık konusu yapılmıstır. Siyasî gelismelere kisisel agırlıgı ile çok

seyler katacak bir padisahla, kendi içinde ikiye bölünmüs bir bürokrasinin

karsılasması, mesrutiyet rejimini ve anayasayı tehlikeye sokmustur(40).

Meclis-i Mahsûsa’nın toplanması hususunda “irâde” çıkmadan önce,

Abdülhamid II., vezirlerinden Said Pasa’ya, 1876 tarihli Fransız Anayasası’nı tercüme

ettirmis ve bu çeviriyi çogaltıp, Meclis-i Vükelâ’ya dagıtarak, her üyeden ayrı ayrı

görüslerini yazılı olarak istemistir. Ayrıca, Mithat Pasa’nın, Namık Kemâl ve Ziya

Pasa’nın yardımıyla hazırladıgı ve az sonra incelenecek olan bir baska anayasa taslagı

bulunmaktadır. _htiyatlı bir padisah olan Abdülhamid II., anayasa gibi büyük önem

tasıyan bir tasarının, ne tercüme bir metin ile, ne de Mithat Pasa ve arkadaslarının

teklifleriyle olusmasını istemektedir(41).

_____________________________

(35) Karal, a.g.e., C. VII., s. 215.

(36) Okandan, a.g.e., s.136.

(37) a.g.e., s. 136.

(38) Pakalın, a.g.e., s. 316.

(39) Karal, a.g.e., s.217.

(40) T. Z. Tunaya: “1876 Kanûn-i Esasî ve Türkiye’de Anayasa Gelenegi”, Tanzimat’tan

Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, C. I., _stanbul, 1985, s. 27.

(41) B. Gürsoy: “1876 Anayasası’nın Malî Hükümleri”, Prof. Dr. Fadıl H. Sur’un Anısına Armagan,

Ankara, 1988, s. 172.

Gelisen sartlar altında memlekette bir anayasa ilânını zorunlu kıldıgından,

Abdülhamid II., özel bir komisyon kurulmasına karar vermistir. Baskanlıgı’na ise

Mithat Pasa getirilmistir. _lk toplantısını 24 Eylül 1876 tarihinde yapan bu komisyon,

anayasa taslagının hazırlanması isini, kendi içinde teskil ettirdigi bir alt komisyona

havale etmis, alt komisyon da yaptıgı çalısmaları, günü gününe ve Mithat Pasa’nın

aracılıgı ile büyük kurula iletmistir. Bu anayasa çalısmaları sırasında basını Mithat

Pasa’nın çektigi ve aralarında Askerî Mektepler Nazırı Süleyman Pasa, Ziya Pasa ve

Namık Kemâl gibi Genç Osmanlıların yer aldıgı liberal-reformist kanat ile padisah

haklarını sonuna kadar savunan muhafazakâr grup(42) sürekli çatısmıstır.

Abdülhamid II.’in de gitgide agırlıgını muhafazakârlardan yana koymasıyla, denge,

liberal-reformist kanat aleyhine degismistir. Nitekim bunun izleri, Kanûn-i Esasî’de

açık olarak görülmektedir(43).



III. Mithat Pasa’nın Anayasa Taslagı: Kanûn-i Cedîd

Osmanlı tarihinin övünülecek vakaları arasında bulunan I. Mesrutiyet,

fevkalâde önem tasımaktadır. Zirâ mesrutiyet kavramı, bir padisahın yetkilerinin

kısıtlanması degil, devlete ve millete istikâmet vermis ve mukadderâtına yeni ufuklar

ve imkânlar açmıstır. Aslında mesrutî yönetimle, hükümdarın istibdâdını azaltarak,

onun hüküm ve nüfûzuna karsı, dengeyi saglayacak bir kuvvet meydana çıkarmak

istenmistir. Çünkü devletin mukadderâtının sahsî ve keyfî bir idare elinde bulunması,

memleketin ilerlemesine baslıca engel olarak görülmüstür.

Kanûn-i Esasî’nin hazırlık çalısmaları sırasında, üzerinde en çok durulan

tasarılardan biri, Mithat Pasa’nın Kanûn-i Cedîd’idir. Bugüne kadar bilinen baslıca

tasarılardan birisi olan Mithat Pasa’nın Kanûn-i Cedîd adlı tasarısı, sekiz bölüm ve 59

maddeden mütesekkildir(44).

Bu tasarıyla ilgili olarak Tarık Zafer Tunaya, ortaya degisik bir iddia atmıstır.

Tunaya, Kanûn-i Cedîd’in basılı ve el yazısı olarak iki ayrı metni bulundugunu ve bu

iki metin arasında da farklılıklar oldugunu belirtmistir. Aslında böyle bir durumun

olması imkân dahilindedir. Belki de Mithat Pasa’nın ilk olarak kaleme aldıgı metin,

Tunaya’nın el yazısı olarak bahsettigi belgedir. Bu nedenle basılı metin ile

farklılıkların olması pek muhtemeldir. Ancak, her ne kadar Tunaya, yazma metnin

Yıldız Evrâkı içerisinde yer aldıgını söylüyorsa da arsivde simdiye kadar böyle bir

belge bulunamamıstır. Tunaya, “1876 Kanûn-i Esasî’si ve Türkiye’de Anayasa

Gelenegi” adlı yazısında, basılı metin ile yazma metin arasında bazı farklılıkları

açıklamıstır(45). Tunaya, böyle bir karsılastırma yaptıgına göre, yazma metin,

kendisinin elinde bulunması gerekmektedir. Tunaya’nın sözünü ettigi yazma metin,

elimizde olmadıgından dolayı, Kanûn-i Cedîd hakkındaki degerlendirmemiz, Mithat

Pasa’nın Üss-i _nkılâp adlı eserine dayanılarak yapılacaktır.

__________________________

(42) Mütercim Rüsdü Pasa, Tarihçi Ahmed Cevdet Pasa, ulemâ v.s. gibi…

(43) Tanör, a.g.e., s. 19.

(44) A. Mithat, Üss-i _nkılâp, _stanbul, 1295, s. 321-333; Ahmet Midhat, a.g.e., s. 296-303; Kılıç:

a.g.m., s. 558; Tamçelik: a.g.m., s. 421.

(45) Tunaya: a.g.m., s. 30.

Bu konuyla ilgili olarak ilginç bir iddia da Namık Kemâl tarafından ortaya

atılmıstır. Namık Kemâl, Üss-i _nkılâp’ta yayımlanmıs olan “Kanûn-i Cedîd’in”,

Mithat Pasa tarafından degil de bir baskası tarafından yazıldıgını belirtmistir. Kuntay,

bu konu ile ilgili olarak eserinde, “Ahmed Mithat Efendi’nin direktifleriyle yazılı Üss-i

_nkılâp adlı eserinde “Kanûn-i Cedîd” baslıgı altında Mithat Pasa’ya ait oldugunu

tasrih ettigi, Namık Kemâl’in, Mithat Pasa’ya yazdıgı bir mektupta, Mithat Pasa

tarafından degil, baskası tarafından yazıldıgını ileri sürdügü layihadır”(46)

demektedir.

Bilindigi gibi Namık Kemâl’in mektupları, Fevziye Tansel tarafından

yayımlanmıstır. Yayımlanmıs olan tüm mektuplar arastırılmasına ragmen, Ahmet

Mithat Pasa’ya Namık Kemâl tarafından gönderilmis böyle bir mektuba

rastlanılmamıstır. Bu nedenle bu iddianın dogrulugunu kabul etmemiz mümkün

görülmemektedir. Ayrıca Mithat Pasa’nın kisiligi, Mesrutiyet’e olan tutkusu, bu

konudaki liderligi ve yaptıgı isler göz önüne getirildigi zaman, kendi adına, bir

baskasına kanun layihası hazırlatması, söz konusu olmamalıdır.

Yapısı bakımından Kanûn-i Cedîd, dengesiz bir mesrutiyet taslagıdır. Yürütme

gücünü sahip bir padisah karsısında, yasama yetkisine tamamen sahip olmayan bir

Meclis-i Mebusan iliskilerini düzenlemektedir. Özelligi, tek meclisli olusundadır. Bu

meclis, iki tür üyeden mütesekkildir. Bir bölümü (üçte ikisi) halkın seçimiyle, bir

bölümü (üçte biri) hükûmetçe atanan mebuslardır. Bu mebuslar, 120 kisilik meclisi

olusturmaktadırlar(47). Meclisin görevleri, Osmanlı anayasa fikrinin olusumunda

hakim olan bir tez etrafında toplanmıstır. Devlet borçlarının ödenmesi hususunda, iç

ve dıs borçlanmaların kararlastırılması, tahvilât ihracı gibi malî tedbirlerin

Hükûmet’in istegi üzerine müzakere edilmesi, bütçe ve vergilerin Hükümet’le

anlasarak tayin edilmesi, sarfiyatın denetlenmesi, Meclis, malî yetkilerin yanı sıra,

memurları da denetleme yetkisini tasımaktadır. Her kanun, önce Sûra-yı Devlet’te

görüsülecek, karara baglanacak, sonra Meclis-i Mebusan’ın tasdikine gönderilecektir.

Çogunlukla onaylandıktan sonra Padisah’ın tasdikine sunulacaktır. Kezâ, Meclis’in

kararları, Padisah’ın tasdikiyle yürürlük kazanmakta, Padisah’ın reddettigi kararlar,

mebuslar yenilenmeden tekrar görüsülmesi mümkün olmamaktadır. Meclis’in

karsısında “Kuvve-i _crâiye bir kaya gibi durmaktadır. Yürütme yetkisi, yalnızca

“Hazret-i Padisahî”ye aittir. Bu kayıtsız sartsız yetkisine karsılık, Padisah

sorumsuzdur(48). Çünkü, tüm icraat, onun adına Vükelâsı aracılıgıyla yapılmaktadır.

Padisah, kanun yapmıyor gibi görülse de istedigi kanunların yapılmasını

emredebilmektedir. Kanûn-i Cedîd, Padisah adına icraatta bulunan Vükelâsı’nın

hukukî durumunu, su sekilde belirler:

Önce “Sadaret-i Mutlaka” kaldırılmıs ve sadrazam “basvekil” sıfatını almıstır.

Basvekili, Vükelâ arasından ve onları reyi ile Padisah tarafından atanması

kararlastırılmıstır(49).

___________________________

(46) M. C. Kuntay, Namık Kemâl Devrinin _nsanları ve Olayların Arasından, C. II., _stanbul, 1956,

s. 267.

(47) Ahmet Mithat, a.g.e., s. 299.

(48) Ahmet Mithat, a.g.e., s. 302-303.

(49) Tunaya: a.g.m., s. 31; Tamçelik: a.g.m., s. 422.

_ktidar ve siyasî karar mekanizmasını düzenledikten sonra, Kanûn-i Cedîd,

Osmanlıların kamu hürriyetini düzenleme yoluna gitmistir. Osmanlıların, “Hukuk ve

Vezâifi” baslıklı yedinci bölümde, hak ve hürriyetlere, on üç madde ayrılmıstır.

Toplanma ve dernek kurma hürriyetleri düzenlenmemis, buna karsın fikir, sirket ve

ticaret hürriyeti gibi konular düzenlenmistir. Kanunsuz hapis ve sürgün yasagı,

tasarıda özel olarak yer almıstır(50). Belirtilen bu sekliyle Kanûn-i Cedîd’i, Mithat

Pasa’nın düsündügü ve kaleme aldıgı anayasal gerçekleri kapsayan bir metin olarak

görmek mümkündür. Fakat, yine de bu metnin, kaleme alındıgı zamanın kosulları

içinde yeterli bir anayasa metni olarak kabul etmek mümkün degildir(51).

Mithat Pasa, hazırladıgı anayasa taslagını gayrı resmî olarak Padisah’a takdim

etmistir. Padisah, Mithat Pasa’ya yazdıgı cevapta, “resmî olmayarak huzurumuza

sundugunuz Kanûn-i Esasî layihasını gördüm. Bunun kapsadıgı hükümlerde

memleketin usûl ve istidadına uygun olmayan maddeler görülmüstür. Yapılacak

tanzimatta tebaamızın ihtiyaçlarının, devletin hukuku ile uzlastırılması asıl

arzumuzdur. Bu sebeple, Vükelâ Meclisi’nde bu tasarının yeniden gözden geçirilerek…”(52),

seklinde memnuniyetsizligini dile getirmistir. Abdülhamid, anılarında Mithat Pasa ile

ilgili olarak “…diyorlar ki bizde Kanûn-i Esasî’nin vazıı Mithat Pasa’dır. Filhakika o,

öteden beri Mesrutiyet’in taraftarıydı. Lâkin isminin ve bazı kitaplarda methini

isitmekte hasıl olmus bir taraftarlıkla Mithat Pasa, mesrutî idarenin Avrupa’da temin

etmis oldugu fevâidi yalnız görmüs, fakat bu ûmranın diger sâik ve sebeplerini tetkik

etmemisti… Mithat Pasa, Kanûn-i Esasî’nin behamehal ilân olunmasını teklif ettigi

zaman, hiç bir devletin Kanûn-i Esasî’ni tetkik etmemis ve bu bâbda, esaslı bir fikir

edinmemisti. Rehberi, Odiyan Efendiydi. Odiyan Efendi ise o zaman bile, bizde en

mümtaz bir hukuksinas degildi. Hele memleketi hiç bilmezdi. Zannederim ki bu

vukufsuzluk, Mithat Pasa ile Tâif Kalesi’ne kadar beraber gitti…”(53), seklinde

düsüncesini dile getirmistir.

_ste bu düsüncelerden dolayı Abdülhamid, Mithat Pasa’nın sahsî projesini

(Kanûn-i Cedîd) degil, baskanlıgındaki Anayasa Komisyonu’nun hazırladıgı resmî

projeyi esas alarak, bunun üzerinde gerekli tâdilleri (meshur 113. madde) yaptıktan

sonra bu metni, Kanûn-i Esasî olarak onaylayıp ilân etmistir.

Bu açıklamalardan sonra Mithat Pasa’nın hazırladıgı anayasa taslagı, su

sekilde ifade edebilir:

-Memâlik-i Devlet-i Osmaniyye (1-2. maddeler).

-Zât-i Hazret-i Padisah-i Hanedan-i Celile (3-16. maddeler).

-Memurîn (17-19. maddeler).

-Sûra-yı Devlet (20-25. maddeler).

-Meclis-i Mebusan (26-43. maddeler).

-Tabiîyet-i Osmaniyye ve Osmanlıların Hukuk ve Vezâifi (44-55.

maddeler).

-Kuvve-i _crâiyye (56-57. maddeler).

-Kanûn-i Cedîd’in Tâdili (58-59. maddeler)(54).

__________________________

(50) Ahmet Mithat, a.g.e., s. 301-302.

(51) Tunaya: a.g.m., s. 31; Tamçelik: a.g.m., s. 423.

(52) Aydemir, a.g.e., s. 52.

(53) Pakalın, a.g.e., s. 352.

(54) Ahmet Mithat, a.g.e., s. 296-303; Kılıç: a.g.m., s. 559; Tamçelik: a.g.m., s. 423.

Önemli olan bir nokta da Mithat Pasa, bu tasarıyı hazırlarken, yabancı

anayasalardan yaralanmıs mıdır? Yoksa yararlanmamıs mıdır? Bu konuyla ilgili

olarak kaynaklardan herhangi bir bilgiye maalesef rastlanılmamıstır. Tasarıda

sıralanan maddelere, Batı ülkelerinin herhangi birinin anayasasında rastlamak

mümkündür. Bu nedenle su veya bu ülkenin anayasasından alınmıstır diye, kesin bir

kanıya varmak oldukça güçtür. Mithat Pasa’nın düsündügü ve kaleme aldıgı taslagı,

anayasal gerçekleri kapsayan bir metin olarak görmek gerekmektedir. Ancak bu metin,

kaleme alındıgı zamanın kosulları içerisinde, yeterli anayasa metni sayılmamalıdır.

Özellikle Mithat Pasa gibi Kanûn-i Esasî akımı ile bütünlesmis bir öncünün, 42. ve

43. maddeleri, bu tasarıya koymus olması, gerçekten düsündürücüdür.

Diger önemli bir konu da “Sadrazamlık” makamının kaldırılarak, yerine

“Basvekâlet” makamının getirilmis olmasıdır. Bilindigi gibi Mahmud II., saltanatının

son yıllarında, aynı düzenlemeyi yaparak, bakanlardan birine ek görev olarak

“Basvekiligi” vermistir. Ancak Tanzimat’ın ilânıyla, çok kısa süren bu uygulama, son

bulmustur. Asagı yukarı kırk yıla yakın bir süre sonra Mithat Pasa’nın da böyle bir

düzeltme yapmak istemesi, yapılan düzenlemelerde, geçmisteki örneklerinden

yararlandıgını gösteren delillerden birisidir(55).

Abdülhamid II., anılarında “…93’de (1876) Ziya Pasalar, Kemal Beyler,

Abidin Pasalar, Kanûn-i Esasî’nin layihasını ihzâra çalıstıkları gibi, ser-katibim Said

Pasa ve o sırada müsir olan Mekâtib-i Harbiye Nazırı Süleyman Pasa da layiha

tanzim ve takdim etmislerdir. Lâkin zevâtın hiç biri arasıda muvafakat-i efkâr

yoktu…”(56) demek suretiyle, birden fazla anayasa projesinin varlıgını kabul etmistir.

Bunlardan Mabeyn Baskatibi Küçük Said Pasa’nın tasarısı, Fransız Anayasası’ndan

aynen Türkçe’ye çevirisinden ibarettir(57). Bu tasarıda dikkati çeken hususların

basında, tebaa hukukunun ayrıntılı olarak tespit edilmis olması, siyasî suçlar arasında

idam cezasının kaldırılmıs olması, basın hürriyeti ve mülkiyet hakkının kanun

teminatı altına alınmıs olmasıdır. Ayrıca, tasarıda yasama yetkisi, Millet Meclisi adını

tasıyan bir meclise verilmis, mebusları halk tarafından fakat, kura usûlü ile seçilmesi

esası getirilmistir. Hükümdarın, vükelâdan baska memurlarla dogrudan dogruya

yazısamayacagına, meclis tarafından kabul edilmis kanunların, Padisahça, süresinde

ilân edilmemesi hâlinde, bunların Millet Meclisi tarafından ilân edilecegi de hüküm

altına alınmıstır(58).

Alt Komisyon’da, Mithat Pasa, Ziya Pasa ve Namık Kemâl’in yogun gayretleri

ile dünyanın tüm saltanatçı anayasaları ve gerçeklerini gözden geçirerek Namık

Kemâl’in tabiri ile “tasarı tamamlanıncaya kadar en az bin kitap karıstıran”(59)

Meclis-i Mahsûsa, 20 Kasım 1876 tarihinde, Osmanlı tarihinin çok bunalımlı bir

döneminde, iki aylık yogun çalısmadan sonra görevini tamamlayarak, tasarıyı

Padisah’a sunmustur(60).

_______________________

(55) Kılıç: a.g.m., s. 560.

(56) Pakalın, a.g.e., s. 352.

(57) Daha genis bilgi için bkz…Soyalp Tamçelik: “Sait Pasa’nın Anayasa Taslagı Üzerine Bir

Deneme”, Türk Kültürü Dergisi, XXXIV(Ekim 1996) 402, s. 610-620.

(58) Karal, a.g.e., s. 219.

(59) Kuntay, a.g.e., s. 58; Tamçelik: a.g.m., s. 424.

(60) Tunaya: a.g.m., s.28; Tamçelik: a.g.m., s. 424.

Tasarı hazırlanırken Mithat Pasa’nın devletin dini ve dili ile ilgili teklifi,

siddetli muhalefetle karsılasmıstır. Mithat Pasa, kendisinin hazırladıgı tasarıya

“devletin, devlet olmak itibarıyla dini yoktur” esasını koyarak, Mesrutiyet rejimini

lâiklik temeline dayandırmak istemisse de mukavemetle karsılandıgından, bu konuda

basarıya ulasamamıstır(61). Kezâ, devletin her unsurunun kendi dilini kullanmakta

serbest oldugu seklindeki düsüncesi de degismis ve Eginli Said Pasa’nın baskısıyla,

Türk dilinin resmî lisan(62) oldugu kabul edilmistir.

Kendisine teslim edilen anayasa projesinin bir kez de Heyet-i Vükelâ’da

incelenmesini isteyen Abdülhamid II., Yıldız’daki bazı yüksek dereceli memurlardan

da fikirlerini yazılı olarak bildirmelerini istemistir. Bu faaliyetler devam ederken,

görevden affını isteyen Sadrazam Mütercim Rüsdü Pasa’nın yerine Abdülhamid,

Mithat Pasa’yı 18 Aralık 1876 tarihinde sadrazamlıga getirmistir. Heyet-i Vükelâ’yı

toplayan Mithat Pasa, kendisine bildirilen jurnal üzerine, anayasa muhaliflerinden

Kaz-asker Gürcü Serif, Dagıstan-zade Muhyettin Efendi, Ramiz Pasa, Bâb-ı Âli Evrâk

Müdürü Uzunetek Rıza Bey, Kıbrıslı Mehmed Pasa, Kethüdası Kamil Efendi gibi ileri

gelen kisiler, basta olmak üzere yirmi küsur kisinin derhâl ve yargılanmaksızın

sürgüne gönderilmesi konusunda karar çıkartmıstır. Mahkeme kararı olmadan kimseyi

sürgüne gönderemeyecegini söyleyen Padisah’ı, istifa etmekle tehdit eden Mithat

Pasa, sonunda istedigini kabul ettirmistir. Bu kisiler herhangi bir yargılamaya tâbi

tutulmaksızın, apartopar degisik yerlere sürgüne gönderilmistir(63).

_sin en talihsiz yanı Namık Kemâl gibi bir ilericinin dahi “_ttihat” gazetesinde

Mithat Pasa’nın bu sekildeki davranısını desteklemis olmasıydı(64). Muhalifler ise bu

affedilmez hatadan, ustaca yararlanmasını bilmislerdir.

140 madde olarak Meclis-i Mahsûsa tarafından kabul edilen, ancak Heyet-i

Vükelâ’daki hararetli görüsmeler sonunda 119 maddeye indirilerek, Padisah’a sunulan

anayasa taslagı, Abdülhamid II. tarafından da müdahaleye tâbi tutulmustur. Padisah’ın

yetkileriyle ilgili bazı maddeleri degistiren Abdülhamid, asıl maksadı yukarıda

belirtildigi üzere, gerektiginde kullanabilecegi ve kendisini güçlü kılacak bir yetkinin,

anayasada yer almasıdır. Mithat Pasa’nın Vükelâ Meclisi’nce kabul edilen Kanûn-i

Esasî tasarısını, Mabeyn’e götürüp teslim etmesinin üzerinden on bes gün geçmesine

ragmen, bir haber alınamayınca, Ziya Pasa ve Namık Kemâl’in ısrarıyla saraya gidip,

Abdülhamid II.’le görüsen Mithat Pasa, Kanûn-i Esasî’nin 113. maddesine, bir fıkra

ilâve ederek, zabıt tahkikatı sonunda Padisah’a lüzûmlu gördügü kimseyi “hükûmetin

emniyetini ihlâl ettikleri idâre-i zabıtanın tahkikât-ı mevsukası üzerine sabit olanları

memalik-i mahrusa-i sahaneden ihraç ve teb’id etmek münhasıran Zât-ı Hazret-i

Padisahinin yed-i iktidarındadır”(65) hakkının verildigini ögrenince, gerek Ziya Pasa

gerekse Namık Kemâl, bu maddenin reddedilmesini istemislerdir. Ziya Pasa, Mithat

Pasa’yı sıkıstırarak, bu madde ile “Kanûn-i Esasî’nin, Kanûn-i Esasî denecek yeri

kalmamıs, bundan böyle hükûmet istedigi tahkikatı, istedigi gibi yaptırıp, istedigini

_________________________

(61) Özgüldür: a.g.m., s. 340.

(62) _. H. Danismend, _zahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, C. IV., _stanbul, 1955, s. 293.

(63) Danismend, _zahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, s. 294.

(64) Kuntay, a.g.e., s. 107; Tamçelik: a.g.m., s. 425.

(65) Kaynar, a.g.e., s. 117; Simsir, a.g.e., s. 11.

memleketten harice çıkarmak için Kanûn-i Esasî’ye istinat edecektir. Böyle Mesrutiyet

kanunu nerede görülmüs?”(66) diyerek maddenin geri alınması için baskı yapmasını

isteyince, Mithat Pasa Ziya Pasa’ya hitaben “Ne yapalım? Simdilik Kanûn-i Esasî,

bizde bu kadar olabiliyor. Zaman gelir tâdil olunur” seklinde cevap verince, Ziya

Pasa da “maksadınızı anlıyorum. _stediginiz adamları hin-i hacette _stanbul’dan

teb’id için size o fıkrayı tensip ve tasvip etmis olacaksınız. Fakat emin olunuz ki ilk

evvel size tatbik edilecek”(67) seklinde, yakın gelecege iliskin kehanet mahiyetindeki

cevabı dikkat çekicidir.

Aslında Mithat Pasa, böyle bir maddenin konulmasına dair sessiz kaldıgı için

agır tenkitlere marûz kalmıstır. Tersane Konferansı’nda _ngiltere delegesi olan Lord

Salisbury, Mithat Pasa’ya “Padisah’ın elinde böyle bir mahkeme kararı olmadan

adam sürmek iktidarı bulundukça, Kanûn-i Esasî daima ayaklar altına

alınacaktır”(68) diyerek, uyarmıssa da Vükelâ Meclisi’ndeki Mithat Pasa ve anayasa

muhaliflerinin telkini altında olan ve esasen kendi fikri de bu yönde olan Padisah

Abdülhamid II., maddenin bu sekliyle kabul edilmedigi takdirde, Kanûn-i Esasî’yi ilân

etmeyecegini açıkça söylemesi nedeniyle, Mithat Pasa’nın meshur 113. maddeyi

istemeyerek kabul ettigini varsaymak daha dogru bir yaklasım olacaktır. Mithat Pasa;

Namık Kemâl ve Ziya Pasa’nın düsündügü gibi istifa etseydi, muhaliflere Kanûn-i

Esasî’yi ilân ettirmemek ya da daha kötü bir duruma getirmek için vesile yaratmıs

olacagını, istifasının bunun dısında bir ise yaramayacagını düsünerek, bu hâliyle de

olsa Kanûn-i Esasî’nin bir an önce ilânını, bir basarı olarak gördügü düsünülebilir(69).

Bir süre sonra, anayasanın hazırlanmasında büyük rol oynayan Ziya Pasa ve

Namık Kemâl’i, _stanbul’dan uzaklastırılmalarını Sadrazam Mithat Pasa’dan isteyen

Abdülhamid II., Sadrazamca Ziya Pasa’nın Suriye Valiligi’ne hemen atanmadıgını,

yeni bir anayasa taslagı hazırlayan Süleyman Pasa’nın ise Hersek Komutanlıgı’na

gönderilmesine engel olunmadıgını görünce, Sultan Abdülaziz’in tahttan

indirilmesinde rol alan herkesi, sırayla _stanbul’dan uzaklastırmayı tasarlamıstır(70).

Hazırlayıp saraya gönderdigi bir nizamnâmenin uzun süre Padisah tarafından

onaylanmaması üzerine, Mithat Pasa’nın çok agır bir dille kaleme aldıgı ve Padisah’ı,

görev ile ilgili olarak açıkça tenkit ettigi bir yazıyı bahane eden Abdülhamid II.,

Mithat Pasa’yı Kanûn-i Esasî’nin 113. maddesi geregince, Sadrazamlık görevinden

azlederek, Avrupa’ya sürgüne göndermistir. Böylelikle Ziya Pasa’nın kehaneti

gerçeklesmis, _bnülemin Mahmud Kemal _nal’ın tabiri ile “…dogru yanlıs bir jürnal

üzerine, her istenilen ademin bilmuhakeme kabahati tahakkuk etmeksizin memleketten

tard edilecegine dair ustası Mithat Pasa’nın aldıgı ders, Padisah, evvela üstadı

hakkında kemalî maharetle tatbik etmis, maharetine hayran oldugu üstadını ailesi ile

veda etmeye vakit bırakmadan memlektten çıkarmıs(tır)”(71).

____________________

(66) _. M. K. _nal, Osmanlı Devrinde Son Sadrazamlar, 3. Baskı, C. I., _stanbul, 1982, s. 344-345;

Ahmet Mithat, a.g.e., s. 277.

15

(67) _. M. K. _nal, a.g.e., s. 345, Özgüldür. a.g.m., s. 342; Tamçelik: a.g.m., s. 425.

(68) _. M. K. _nal, a.g.e., s. 346; Kuntay, a.g.e., s. 66.

(69) Karal, a.g.e., s. 221; Tamçelik: a.g.m., s. 426.

(70) Özgüldür: a.g.m., s. 344; Tamçelik: a.g.m., s. 426.

(71) Özgüldür: a.g.m., s. 345.

Az bir zaman sonra Namık Kemâl, Midilli’ye sürgüne gönderilmis ve böylece,

113. madde ile Sultan Abdülhamid’e büyük bir yetki verilmistir.

Su bir gerçek ki, memleketin sosyal durumu ile siyasî hakları arasında, bu gibi

büyük nispetsizlik bâki kaldıkça, devletin kötü gidisi devam edecektir. Çünkü

cemiyetin zarurî ihtiyaçlarını dikkate almayan kanunlar, bu ihtiyaçların baskısı ile

sekil degistirmeye mecburdurlar.

Mantık veya nazariye bakımından ne kadar mükemmel olurlarsa olsunlar,

hayatın gerçeklerine uymayan kanunlar zararlı olmaktan kurtulamazlar. Suistimallere

sebep olan keyfî ve müstebit idareyi doguran, hep bu zararlı kanunlardır. Zirâ bunlar,

sonunda halkın da ahlâkını bozarlar.

Eger bir anayasa, her mesrutî idarenin esas olan millî meclisin tesekkülüne bile

müsait degilse, bu Kanun-i Cedîd’nin Osmanlı Devleti’nin siyasî, hukukî ve içtimaî

durumuna uygun olmadıgı apaçıktır(72). Fakat ne yazık ki, hazırlanan anayasa taslagı,

Osmanlı Devleti’nin içtimaî seviyesine degil, bundan daha çok sosyal teskilât ve

müesseselerine aykırıdır.

Aslında Mithat Pasa’nın bu kadar büyük hatalara düsmesinin sebebi sudur:

Kendisi gibi ıslahatçı olan aydınlar, memleketin içinde bulundugu siyasî vaziyeti,

istedikleri gibi degistirmekle, sosyal durumunu da degistirmeye muvaffak

olabileceklerini zannetmeleridir.



SONUÇ

Siyasî, hukukî, sosyal ve ekonomik alanlarda yeniden düzenlemeler veya bir

reorganizasyon(73) anlamına gelen Mesrutiyet döneminde, Osmanlı Devleti’nin ser’î

karakteri ve Padisahın halifelik vasfı dısında her sey yeni düzenlemelere tâbi tutulmak

istenmistir. Bir asra yaklasan bu dönemde, daha önceki bes asırda yapılamayan hukukî

düzenlemeler yani kanunlar, nizamnameler ve talimatnameler yapılmıs, yine de ne

Avrupa devletlerinin reform istekleri son bulmus ve ne de Osmanlı Devleti’nin

çöküsü durdurulabilmistir.

Temelde beserî, sosyal, siyasal ve kültürel açılardan tedavisi

gerçeklestirilmeden alınacak tedbirler, özellikle çesitli branslarında yapılan tedvin ve

iktibas faaliyetleri ile idarî teskilâta yapılan reformlar, Osmanlı Devleti’nin çöküsünü

ve Türk milletini kurtarmaya yetmemistir.

Bütün bunlara ragmen Osmanlı cografyasında, 1877’de genel seçimler

yapılmıstır. Seçimler sonunda Meclis-i Mebusan’a 80 müslüman, 40 gayri müslim

toplam 120 aza seçilmistir. Meclis-i Umûmi’yi teskil eden ve iki meclisten biri olan

(72) Daha genis bilgi için bkz…Said Halim Pasa, Buhranlarımız ve Son Eserleri, Yay. Haz. M. Ertugrul

Düzdag, _z Yayıncılık, _stanbul, 1991, s. 18-29.

(73) Daha genis bilgi için bkz…Halil Cin: “Tanzimat Döneminde Osmanlı Hukuku ve Yargılama

Usulleri”, 150. Yılında Tanzimat, T.T.K. Yay., Ankara, 1992, s. 15-32.

Meclis-i Âyân üyeleri padisahça seçilmistir. Fakat Padisah Abdülhamid II. tarafından

yayınlanan irâdeyle, 30 yıl kadar sürecek bir tatile sokulmustur. Bununla birlikte

mebuslar, seçim bölgelerine geri gönderilmis Âyân üyeleri ise ölünceye kadar

tahsisatlarını almıslardır.

Toplam altı buçuk ay sürmüs olan I. Mesrutiyet’in parlamento hayatı, Osmanlı

Devleti’nin, yakın siyasî tarihinde bir dönüm noktası olmustur.

Abdülhamid II., 93 Harbi’ni bahane ederek Meclis-i Umûmi’yi “geçici” olarak

tatil ettigini belirtmisse de devletin her yıl yayımladıgı “salnâmelerle” de, Meclis-i

Umûmi, hukukî varlıgını korumustur.

Ne o zaman, ne de daha sonraları Batılı gözlemcilerce tanımlanan Batı türü bir

belge olmamasına karsılık, Osmanlı Devleti’nde ilân edilen ilk anayasa olan Kanûn-i

Esasî’nin ve Mesrutiyet’in kabulü ve gerçeklestirilmesinde, Mithat Pasa’nın oynadıgı

rol, çok önemli olmustur. Gerçekten de zamanın devlet adamları arasında, mesrutî

yönetimi isteyen, anayasasının ilânını gerçeklestirmeye ve bu husustaki düsüncelerini

muhtelif vesilelerle savunan kisiler arasında, en önemli simâ olarak Mithat Pasa’yı

görmekteyiz.

Murad V.’in kısa süren saltanatlıgı döneminde, anayasanın kabulü yönündeki

çabaları, muhaliflerince büyük ölçüde engellenmis ise de Murad V.’in tahtan

indirilerek, Abdülhamid II.’in padisahlıga getirilmesinde oynadıgı etkin rol, Mithat

Pasa’nın nüfuz ve kudretini artırmıs ve anayasanın ilânı lehindeki taraftarlarının

azlıgına ragmen, tüm agırlıgını koyarak Osmanlı Devleti’nin ilk anayasasının ilânını

saglamıstır. 113. madde dahil olmak üzere, pek çok kusurlarına ragmen, Devletin ilk

anayasası olması ve parlamento deneyimini baslatması vesilesiyle Mithat Pasa’nın adı,

1876 Kanûn-i Esasî ile birlikte anılmasına neden olmus ve Mithat Pasa, mesrutî bir

rejimi memlekete kazandırmıstır.

Anayasacılık hususundaki rolü ve fonksiyonu inkâr edilmemekle, kezâ

idareciligi tüm muhaliflerince dahi takdir edilmekle beraber, Mithat Pasa’nın devlet

adamlılıgının aynı düzeyde oldugunu söylemek, mümkün degildir. Öte yandan, Mithat

Pasa’nın Mesrutiyeti ve Kanûn-i Esasî’yi siddetle istemesinin, yalnızca halkın

ihtiyaçlarına tercüman olmasından degil, aynı zamanda Batı tipi bir yöntemi

arzulamasından ve bu yönetimde, kendisine de etkin bir konum saglayacagı

konusundaki iddianın, kısmen gerçek payı bulundugunu kabul etmek, tarihî gerçeklere

ve hadiselerin akısına uygun olacagı düsüncesindeyiz.

Bunun yanı sıra siyasî faaliyetlerinde ihtiyatlı davranmaması, Avrupa siyasî

vaziyetine yakından vakıf olmaması gibi bazı kusurları ile beraber, çok vatansever ve

iyi niyet sahibi bir devlet adamıdır. Bütün faaliyetlerinin sâiki, devletin ve milletin

hayrına olmustur. Bilhassa onun çok iyi vali oldugu, herkesçe bilinmektedir. Fakat

bazı cüretkâr davranısları, istibdat çevrelerince, onun cumhuriyet taraftarı olduguna

dair ithâm edilmesine yol açmıstır.

Hakkındaki müspet veya menfi bütün düsünce ve iddialar bir yana bırakılarak,

kabul edilmesi gereken bir gerçek varsa, o da Mithat Pasa’nın Kanûn-i Esasî’yi

kazandırmakla, Anayasa Hukuku Tarihi’ne oldugu kadar, Türkiye Cumhuriyeti’nin

medenî hukukta deneyim kazanmasına yol açmıs ve laboratuvar rol üstlenmistir.

Bütün bunlar bir yana I. Mesrutiyet kültürel anlamda bir çatısmaya sebep

olmus, milli kültürde öze dokunmadan yapılacak degisikliklere dahi açık olmayan

aydınlarla, Avrupa’yı tanıyan ve her alanda onu körü körüne taklit edenler arasında bir

çatısma ve ikilik basgöstermistir. Fakat her ne olursa olsun modern Türkiye’nin ilk

cılız ısıkları, Mesrutiyet’le yanmaya basladıgı söyleyebiliriz.



B_BL_YOGRAFYA

_ ALDAN, M.: “Mülkî _darede _z Bırakanlar: Mithat Pasa”, Türk _dare Dergisi,

LIX(1987) 374.

_ AYDEM_R, S.S., Makedonya’dan Orta Asya’ya Enver Pasa, C. I., _stanbul,

1973.

_ CELÂLEDD_N, M., Mir’at-ı Hakikât, C. I., Tercüman 1001 Eser, _stanbul, 1979.

_ C_N, Halil: “Tanzimat Döneminde Osmanlı Hukuku ve Yargılama Usulleri”, 150.

Yılında Tanzimat, T.T.K. Yay., Ankara, 1992, s. 11-32.

_ DAN_SMEND, _. H., _zahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, C. VI., _stanbul, 1955.

_ GÖKB_LG_N, Tayyib M.: “Midhat Pasa”, _slâm Ansiklopedisi, C. VIII, _stanbul,

1960, s. 270-282.

_ GÜRSOY, B. : “1876 Anayasası’nın Malî Hükümleri”, Prof. Dr. Fadıl H. Sur’un

Anısına Armagan, Ankara, 1988.

_ HAL_M, Said, Buhranlarımız ve Son Eserleri, Yay. Haz. M. Ertugrul Düzdag, _z

Yayıncılık, _stanbul, 1991.

_ _NAL, _. M. K., Osmanlı Devrinde Son Sadrazamlar, 3. Baskı, C. I., _stanbul,

1982.

_ KARAL, E. Z., Osmanlı Tarihi, C. VII-VIII, T.T. K. Yay., Ankara, 1983.

_ KAYNAR, Resat, Türkiye’de Hukuk Devleti Kurma Yolundaki Hareketler,

_stanbul, 1960.

_ KILIÇ, S. K.,: “1876 Anayasası’nın Bilinmeyen _ki Tasarısı”, A.Ü.O.T.A.M.

Dergisi, S:4. Ankara, 1993.

_ KODAMAN, Bayram – Ahmet Turan Alkan: “Tanzimatın Öncüsü Mustafa Resid

Pasa”, 150. Yılında Tanzimat, T.T.K. Yay., Ankara, 1992, s. 1-10.

_ KUNTAY, M. C., Namık Kemâl Devrinin _nsanları ve Olayların Arasından, C.

II., _stanbul, 1956.

_ M_THAT, Ahmed, Üss-i _nkılâp, _stanbul, 1295.

_ M_THAT, Ahmet, Midhat Pasa’nın Hatıraları – Hayatım _bret Olsun

(Tabsıra-i _bret), Yay. Haz.: Osman Selim Kocahanoglu, Temel Yayınları,

_stanbul, 1997.

_ OKANDAN, R. G., Amme Hukukumuzun Ana Hatları, _.Ü.E.F. Yay., _stanbul,

1977.

_ ÖZGÜLDÜR, Yavuz - Serdar Özgüldür: “1876 Anayasası’nın Hazırlanmasında

Mithat Pasa’nın Rolü ve Fonksiyonları”, A.Ü.O.T.A.M. Dergisi, S:5, Ankara,

1994.

_ ÖZTUNA, Yılmaz, Bir Darbenin Anatomisi, _stanbul, 1987.

_ PAKALIN, M. Z., Son Sadrazamlar ve Basvekiller, C. I., _stanbul, 1940.

_ S_MS_R, Bilâl N., Les Dernières Annèes de Midhat Pacha - d’Après les

Documents Français (Fransız Belgelerine Göre Mithat Pasa’nın Sonu),

Ankara, 1970.

_ TAMÇEL_K, Soyalp: “Mithat Pasa’nın Anayasa Taslagı Üzerine Bir Deneme”,

Türk Kültürü, XXXVII(Temmuz 1999) 435, s. 416-427.

19

_ TAMÇEL_K, Soyalp: “Sait Pasa’nın Anayasa Taslagı Üzerine Bir Deneme”, Türk

Kültürü, XXXIV(Ekim 1996) 402, s. 610-620.

_ TANÖR, Bülent: “Anayasal Gelismelere Toplu Bir Bakıs”, Tanzimat’tan

Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, C. I., _stanbul, 1985.

_ TUNAYA, T. Z.: “1876 Kanûn-i Esâsi ve Türkiye’de Anayasa Gelenegi”,

Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, C. I., _stanbul, 1985.

_ UZUNÇARSILI, _smail Hakkı, Midhat Pasa ve Tâif Mahkûmları, T.T.K. Yay.,

Ankara, 1992.

_ YAYLA, Y., Anayasalarımızda Yönetim _lkeleri Tevsi-i Mezuniyet ve Tefrik-i

Vezâif, _stanbul, 1982.

Ziyaret -> Toplam : 125,29 M - Bugn : 51998

ulkucudunya@ulkucudunya.com