« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

02 May

2011

EBÛ EYYÛB EL-ENSÂRİ

01 Ocak 1970

Ebû Eyyûb Hâlid b. Zeyd b, Küleyb el-Ensârî (ö. 49/669) Hicret sırasında Hz. Peygamber'i Medine'de evine misafir eden ve Türkiye'de "Eyüp Sultan" unvanıyla anılan sahâbî.

Hazrec kabilesinin Neccâroğulları ko-lundandır. Hicretten iki yıl kadar önce hanımı Ümmü Eyyûb ile birlikte müslü¬man oldu ve ensardan İslâmiyet'i ilk kabul edenler arasında yer aldı. Nübüvve¬tin 13. yılında yapılan İkinci Akabe Bia-tı'nda bulundu (622], Hicretten sonra Re-sûl-i Ekrem onunla, iteri gelen sahâbî-lerden Mus'ab b. Umeyr arasında kar¬deşlik bağı (muâhât) kurdu. Hz. Pey-gamber'le birlikte Bedir, Uhud. Hendek. Hayber, Mekke'nin fethi ve Huneyn baş¬ta olmak üzere bütün gazvelere katıldı. Savaşlarda ona zarar gelmemesi için ya¬nından ayrılmaz, hatta bazı geceler ça¬dırı etrafında nöbet tutardı. Vahiy kâ¬tiplerinden olması sebebiyle Hz. Peygam¬ber zamanında Kur'ân-ı Kerîm âyetleri¬nin bir araya getirilmesine hizmet etti. Ashap arasında ilmiyle de tanındığı için kendisine sorulan dinî konularda pek çok fetva verdi.

Ebû Eyyûb Hz. Ebû Bekir devrindeki savaşlarla Hz. Ömer devrinde yapılan Su¬riye, Filistin ve Mısır seferlerine katıldı. Kıbrıs seferinde de bulundu (28/648-49). Medine âsilerin eline geçip Hz. Osman'ın namaz kıldırması engellenince (35/656) herkes tarafından sevilip sayıldığı için Hz. Ali'nin tavsiyesi üzerine bir müddet imamlık yaptı. Hz. Ali halifeliği dönemin¬de Irak'a gittiğinde onu Medine'de yerine vekil bıraktı. Hâricîler'le ve Muâviye ile yapılan savaşlarda Hz. Ali'nin yanında yer aldı. Bu dönemde Basra valisi olan Ab¬dullah b. Abbas Basra'ya gelen Ebü Ey-yûb'a, "Senin vaktiyle Hz. Peygamber'e yaptığın gibi ben de bugün sana hizmet etmek istiyorum" diyerek konağını ona bıraktı. Giderken de kendisine 40.000 dirhem, yirmi köle ve değerli hediyeler vererek onu uğurladı.[310]

Sağlıklı olan herkesin Allah yolunda savaşa katılması gerektiğine inanan Ebû Eyyûb el-Ensârî, "Kendi elinizle kendi¬nizi tehlikeye atmayınız"[311] mealindeki âyette sözü edilen teh¬likeyi savaşa gitmeyip işiyle gücüyle meş¬gul olmak şeklinde açıklardı. Bu sebep¬le ihtiyarlık döneminde bile her yıl bir savaşta bulunmaya gayret etti. Katıldığı seferlerin sonuncusu müslümanların ilk İstanbul kuşatması oldu. Onun bu ku¬şatmadan bir yıl sonra (49/669) gönde¬rilen Yezîd b. Muâviye kumandasındaki takviye birliğin içinde bulunduğu da ri¬vayet edilmektedir. Ebû Eyyûb. kuşatma devam ederken hastalanarak 49 (669) yılında vefat etti. Ancak 50 (670). 52 (67E) veya 55 (675) yıllarında öldüğü de ileri sürülmüştür. Cenaze namazını Ye¬zîd b. Muâviye kıldırdı. Vasiyeti üzerine bir askerî birlik tarafından surlara ya¬kın bir yere götürülerek oraya defnedil¬di. Durumu öğrenen Bizans imparatorunun kuşatma kalktıktan sonra onu kab¬rinden çıkarıp vahşi hayvanlara yedire¬ceğini söylediği, fakat İslâm ordusu ku¬mandanı tarafından gönderilen cevap¬ta, böyle bir şey yapıldığı takdirde İslâm ülkesinde yaşayan hıristiyanların ve kili¬selerin zarar göreceği bildirilince kabre dokunmayacaklarına dair teminat ver¬diği nakledilmektedir.

Ebû Eyyûb'un kabrinin sonraları bir bina içine alındığı, kıtlık zamanında kab¬rini ziyarete gelen hıristiyanların onun hürmetine yağmur istediği ve asırlar bo¬yunca bu kabrin itina ile korunduğu söy¬lenmekte, bazı seyyahların verdiği bilgiler de bu rivayetleri doğrulamaktadır. Bu seyyahlardan Ali b. Ebû Bekir el-Herevî (o. 611/1215), Ebû Eyyûb el-Ensârfnin kabrini ziyaret ettiğini belirtmiştir[312]. Fâtih Sultan Mehmed'in İs¬tanbul'u fethinden sonra kabrin yerinin Akşemseddin tarafından keşf yoluyla belirlendiğine dair Osmanlı tarih kaynak¬larında geniş şekilde yer alan haberlerle bu bilgiler çelişmemektedir. Zira kabrin yeri korunmuş olmakla beraber İstan¬bul'un fethi sırasında sur dışında çok sayıda manastır, kilise, ayazma ve kutsal sayılan mezar bulunduğu için herhalde kabrin yeri kesin olarak bilinmemekteydi. Bir başka ihtimal de 1204 yılında Latin-ler'in İstanbul'u istilâsı esnasında şehir üç gün boyunca yağmalandığı ve hıristi-yanlarca kutsal sayılan yerler yıkıldığı için Ebü Eyyûb'un kabrinin de tahrip edilmiş olmasıdır. Osmanlı padişahlarının tahta cülusunda kılıç kuşanma merasimleri, şeyhülislâm ve bilhassa nakîbüleşrafın da bulunduğu bir törenle Ebû Eyyûb el-Ensârfnin türbesi önünde yapılırdı.

Resûl-i Ekrem Medine'ye hicret edin¬ce Medineli müslümanların her biri onu evinde misafir etmek istedi. Ancak Hz. Peygamber, bir tercih yaparak onlan gü¬cendirmemek için devesinin çökeceği ye¬re en yakın eve misafir olacağını söyle¬di. Kendisini taşıyan devenin önce bir yere çöktüğü, buradan hemen kalkıp bi¬raz ileride tekrar çöktüğü görüldü. Re-sûlullah oraya en yakın olan ve dedesi Abdülmuttalib'in annesi tarafından ken¬disine yakınlığı da bulunan Ebü Eyyûb'un evine yerleşerek burada yedi ay misafir kaldı. Bundan dolayı Ebû Eyyûb "Mih-mandâr-ı Nebî" unvanıyla anılır. Bu ev İslâmiyet'in öğretildiği bir mektep duru¬mundaydı. Hz. Peygamber fakir muha¬cirlere burada yemek verir, kendisine sunulan hediyeleri fakirlere burada da¬ğıtırdı. Ev sahiplerine her vesile ile dua eder, onların bolluğa kavuşmalarını, huzur ve afiyet içinde olmalarını dilerdi. Resûl-i Ekrem kendi evine taşındıktan sonra da zaman zaman Ebû Eyyûb'un evine misafir olurdu.

Ebû Eyyûb haksızlıklara tahammül edemez, doğru bildiğini söylemekten çe¬kinmezdi. Cihad maksadıyla gittiği Mı¬sır'da vali olan sahâbî Ukbe b. Âmir'in akşam namazını geç kıldırdığını görün¬ce onu uyardı. Resûl-i Ekrem'in akşamı geç kıldığının zannedilmesine sebebiyet vererek halka kötü örnek olmamasını söyledi. Namazları müstehap olan vakit¬lerinde kıldırmayan Medine Valisi Mer-vân b. Hakem'e muhalefet eder. Resü-lullah'a uyduğu takdirde kendisine uya¬cağını, aksi halde aleyhinde bulunacağı¬nı açıkça söylerdi. Bir gün Ebû Eyyûb'u Resûl-i Ekrem'in kabrine başını dayamış olduğu halde ağlarken gören Mervân bu hareketinin sünnete aykırı olduğunu söyleyince Ebû Eyyûb, "Ben bu mezar taşına değil Resûlullah'a geldim. Onun, "din işlerini ehliyetli kimseler üstlendiği zaman kaygılanmayın; ancak ehil olma¬yanlar başa geçince ne kadar ağlasanız yeridir" dediğini duymuştum" diye ce¬vap verdi.[313]

Medine döneminden itibaren Hz. Pey-gamber'den hiç ayrılmadığı halde Ebû Eyyûb el-Ensârî'den sadece 150 hadis rivayet edilmesinin iki önemli sebebi var¬dır. Bunlardan biri hadis rivayetinde çok titiz olması, diğeri de ömrünün savaş¬larda geçmesidir. Kendisinin bilmediği bir hadisi Ukbe b. Âmir'den bizzat riva¬yet etmek için Medine'den Mısır'a ka¬dar gitmesi, söz konusu titizliğin eşsiz bir örneğini ortaya koymaktadır. Ondan hadis rivayet edenler arasında İbn Ab¬bas, İbn Ömer, Berâ b. Âzib, Enes b. Mâ¬lik, Câbir b. Semüre gibi sahâbîler ve Saîd b. Müseyyeb, Urve b. Zübeyr, Salim b. Abdullah, Atâ b. Yesâr gibi tabiîler bu¬lunmaktadır.

Ebû Eyyûb'un rivayet ettiği hadisler¬den kırk tanesinin şair Bakî tarafından Türkçe'ye tercüme edildiği bilinmekle beraber bugüne kadar eserin herhangi bir nüshasına rastlanmamıştır[314]. Nûreddin Ali b. Ahmed el-Karâfîel-En-sârrnin (ö. 940/1533) Nefehâtii'l-'âbi-ri's-sârî bi-ehâdîşİ Ebî Eyyûb el-En-şârî adlı eserinin nüshaları Süleymaniye[315], Nuruosmaniye[316] ve Beyazıt Devlet[317] kü¬tüphanelerinde bulunmaktadır. Bu nüs¬halar 67-97 varak arasında değişmekte¬dir. Şeyhülislâm Bâlîzâde Mustafa Efen-di'nin Mecmu u'l-hadîs bi-rivâyeti Ebî Eyyûb el-Enşâri adlı eseri ise Millet Kü-tüphanesi'ndedir[318]. Eserin Topkapı Sarayı Müzesi Kü¬tüphanesi'nd eki nüshasının[319] adı Kitâb iîmâ revâhü Ebû £yyüb el-Enşâri mine'l-hadîş't)r. Abdülvehhâb b. Mustafa eş-Şâmî'nin Kevkebü's-sâri bi-ehâdîşi seyyidinâ Ebî Eyyûb el-Enşâri adlı eseri Süley-maniye Kütüphanesi'nde kayıtlıdır[320]. Ebü'l-Me-vâhib Ahmed b. îsâ er-Reşîdî er-Rıdvâ-nfnin Kütü'l-kulûb iî ehâdîşi Ebî .Ey¬yûb "u Topkapı Sarayı Müzesi Kütüpha¬nesi'nde[321], Muhammed b. Mustafa ed-Desûkî'nin Fethu'l - meliki 7 - bari bi - şerhi ba cii ehâdîşi Ebî Eyyûb el-Enşâri adlı ese¬ri de Süleymaniye Kütüphanesi'nde[322] bulunmaktadır.

Refsülkurrâ Abdullah Eyyûbfnin Ebû Eyyûb-i Ensâri'den Mervî Hadislerin Şerhi ve Tercümesi adlı bir eseri var¬dır[323]. Ayrıca Ebû Eyyûb el-Ensârî'nin menkıbeleriyle türbesini zi¬yaret ederken uyulacak esasları Âdâbü'I-müsâiirîn adlı risalesinde ele almıştır[324]. Muhammed Abdul¬lah Veled Kerîm, Ebû Eyyûb el-Enşâri ve merviyyatu.hu iî Müsnedi'1-îmâm Ahmed adıyla bir yüksek lisans çalışması yapmış[325], İsmail L. Çakan da Ebû Ey-yûb'un rivayetlerinden derlediği kırk ha¬disi şerhederek Eyüb Sultan Hazretle¬rinden Kırk Hadis adıyla yayımlamıştır[326]. Ebü Eyyûb el-Ensârî'nin menâkıbı muhtelif eserlere konu olmuş¬tur. Bunlardan bazıları şunlardır:

1- Ab-dülhaffz b. Osman et-Tâifî. Cilâ'ü'1-ku-lûb ve keşîü'l-kürûb bi-menâkıbi Ebî Eyyûb.[327]

2- Ahmed b. Muhyiddin en-Naîmî, Esne'ş-şevâhid fî zik¬ri menâkıbi Ebî Eyyûb Hâiid.[328]

3- Abdullah b. Sâdık, Menâkıb-ı Ebû Eyyûb el-En-sârî. Bu Türkçe eserin yazma nüshası Süleymaniye Kütüphanesi'ndedir.[329]

Bibliyografya:

VVensinck. el-Mu'cem, Vlll, 70; Müsned, IV, 147; V, 416, 417, 422; Buharı, "Menâkıbul-Enşâr", 89, "Kader", 8; Müslim, "İmâre", 48, "Eşribe", 170; Ebü Dâvüd, "Şalât", 6; Tirmi-zf, "Zühd", 39, "Tefsir", 3, "Et'ime", 13; Ne-sâî, "Bey'at", 32; Taberânî, el-Mu'cemü'l-ke-bîr (nşr. Hamdi Abdülmecîd es-Selefi), Bağ-dad 1979, IV, 187, 189, 218; Hâkim, el-Müs-tedrek. 1, 90; III, 462; İV, 515; Heysemî, Mec-ma'u'z-zevâ'id, IX, 323; İbn Hişâm. es-Sîre, I, 144, 177; II, 100, 140, 141, 144, 145, 152, 167, 175, 359; III, 315, 316, 354, 355; ibn Sa'd. et-Tabakât, I, 110, 116; III, 484, 485; İbn Ku-teybe. el-Ma'ârif {Sâvll s. 119; Belâzürî. Fü-tüh (Rıdvan), s. 19, 20, 159; a.mlf., Fütûh (Fay¬da), s, 5, 6, 220; İbn Abdürabbih, ei-'İkdü'l-ferîd, Kahire 1384/1965, IV, 367-368; İbn Ab-dülber, el-İslfâb, I, 403-404; Herevî, Ziyârât, Bursa Eski Eserler Haraççıoğlu Ktp., nr. 1095, vr. 51 "-, İbnü'l-Esîr, Üsdul-ğâbe, II, 94-96; a.mlf., el-Kâmil, III, 459; Zehebî, Actâmun-nü-belâ', II, 402-413; İbn Kesir, el-Bidâye, III, 198, 214; İbn Hudeyde. el-Mişbâhu'l-mudî tnşr Muhammed Azîmüddin). Beyrut 1405/1985, I, 88-89; İbn Hacer, Tehzibü't-Tehzîb, III, 90-91; a.mlf., el-lşâbe (Bicâvîl, II, 234-235; Tecrid Ter-cemesi, I, 135-138; Enîsî. Menâkıb-ı Aksem-seddîn, Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efen¬di, nr. 4666, vr. llb-12a; Semhûdî, Vefa*u I-vefa3, I, 181, 193; Hazrecî. Hulâsatü Tezhîb, s. 100-101: Münâvî. Feyzü'i-kadfr, VI, 386; Halebî, İnsânut-'uyûn, Beyrut 1320, II, 57-65; Evliya Çelebi, Seyahatname, İstanbul 1314, I; Safiyyur-rahmân Mübârekfürî, er-Rahtku'l-mahtûm, Bey¬rut 1408/1988, s. 167; Ahmed b. Zeynî Dah-lân, es-Sîretü'n-nebeuiyye (Halebî. insânü'l-'uyûn içindel, I, 329; Mahmud Esad, İslâm Ta¬rihi, İstanbul 1983, s. 375, ayrıca bk. İndeks; Elmalılı. Hak Dini, II, 701-704; A. Süheyl Ünver, İstanbul'da Sahabe Kabirleri, İstanbul 1953, s. 30-35; Alasonyalı Hacı Cemal Öğüt, Meşhur Eyyûb Sultan, İstanbul 1955; Ahmed Nedvî — Saîd Sâhib Ensârî, Asr-ı Saadet: Pey¬gamberimizin Ashabı Itrc. Ali Cenceli. nşr. Eş¬ref Edib), İstanbul 1384/1964, IV, 268-285; Ali İhsan Yurt. Fâtih'in Hocası Akşemseddin, İstanbul 1972, s. 62-67; M. Mustafa ei-A'zamî. Küttâbun-nebl Riyad 1403/1981, s. 32; Hü¬seyin Algül. İslâm Tarihi, İstanbul 1986, I, 117, 268, 307, 311, 435-437; II, 431; ili, 31; İsmail L Çakan, Eyüb Sultan Hazretlerinden Kırk Ha¬dis, İstanbul 1990; Marius Canard. "Tarih ve Efsaneye Göre Arapların İstanbul Seferleri", İstanbul Enstitüsü Dergisi. II, İstanbul 1956, s. 217-222; Hasan Güleç. "Peygamber'in Ev Sahi¬bi Ebû Eyyub Hâlid b. Zeyd el-Ensârî (R.A.)", Diyanet Dergisi XII/5, Ankara 1973, s. 259-264; [Cl. Huart], "Ebû Eyyûb", İA, IV, 16-17; a.mlf. - E. Levi-Provençal - J. H. Mordtmann. "Abû Ayyüb al-Anşârl", E/2(Fr.), I, 111-112.

Ziyaret -> Toplam : 125,29 M - Bugn : 49204

ulkucudunya@ulkucudunya.com