« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

09 May

2011

AHMED ZİYÂÜDDİN GÜMÜSHANEVİ (K.S.)

01 Ocak 1970

Gümüshane’de dünyaya gelen, İstanbul Süleymaniye Camii haziresinde

medfun bulunan, İstanbul’a tesrifleriyle ufku değisen, ariflerin ve evliyaların

kutbu, üstadı, yardımcısı, dayanağı, yardıma yetiseni, elinden tutanı, kendine

ulasanların gavsı, müridlerinin terbiyecisi, sâliklerin irsad edicisi, Kur’an

edebiyle yasayan, Allah(C.C.)’ın kelimesini ve seriatını gönüllerde yüceltmeye

bütün gücü ile gayret eden, fakih ve muhaddis, Resulullah’ın (S.A.V.) sünneti ve

yolundan ayrılmayan, ilim ve marifetlerin kaynağının takipçisi, milyonlarca

insanın gönlüne irfan nurlarının akmasına vasıta olan Büyük Seyh Efendi Ahmed

Ziyâüddin bin Mustafa el-Gümüshanevi (K.S.) Hazretleridir.

Ahmed Ziyâüddin Gümüshanevi (K.S.) Hazretleri 1813 yılında

Gümüshane’nin Emirler mahallesinde dünyaya gelmislerdir. Babaları Mustafa,

dedeleri Abdurrahman adlarını tasırlar. Pederleri ticaretle hayatını kazanan salih

bir zât idiler.

Gümüshanevi Hazretleri bes yasında okumaya basladılar. Sekiz yaslarına

gelince Kur’an-ı Kerim, Delâil-i Hayrat, Kaside-i Bürde ve Hizbü’l-Ahzap kıraati

için icazet aldılar. On yaslarında babalarının Trabzon’a hicretiyle birlikte, oranın

ileri gelenlerinden olan Laz Hoca, Seyh Osman Efendi ve Seyh Halid as-Saidî’den

sarf, nahiv ve fıkıh dersi almağa basladılar. Abilerinin askerde, babalarının ise

yalnız olması sebebiyle küçücük yasında bir yandan babalarının mağazasında

çalısırlar, bir yandan da büyük bir ask ve sevkle ilim tahsiline gayret ederlerdi.

Mutad dersleri ve hafızlığını devam ettirirken de bizzat elceğiziyle ördükleri

keseleri satarak helal para biriktirmeye çalısıyorlardı. Bu parayla ileride

tahsillerini ilerletmek için gereken masrafı karsılayacaklardı.

1831’de amcalarıyla birlikte alısveris için İstanbul’a geldiler. Babaları için

lüzumlu ticaret esyasını aldıktan sonra onları amcalarına teslim ettiler ve söyle

buyurdular:

“Muhterem amcacığım, ben su anda gökte ararken yerde bulduğum, ilim ve

marifet beldesi İstanbul’da bulunmaktan dolayı tarife sığmaz bir saadet ve

bahtiyarlık içindeyim. Ağabeyim askerden dönmüs bulunuyor. Benim için artık

memleketime dönmek gerekmez. Burada kalıp ilmimi tamamlamak, tarikat ve

tasavvuf ilmimi sürdürmek arzusundayım. Mazeretimi kabul edin ve bana

incinip gücenmeyin. İleride lazım olur düsüncesi ile kendi ellerimle örerek

sattığım para keselerinden birkaç kurus biriktirmistim. Bunları da kendime hiç

pay ayırmadan size vererek babama gönderiyorum. Yardımcı ve dost olarak

Allah bana yeter! Üzerimde hakkı olan yakınlarımın haklarını helal edip,

dualarından unutmamaları en büyük dileğimdir. Ben de kapanacağım hücremde,

sizleri dua ve hayır ile anmaktan bir an geri kalmayacağım.”

Bu vedalasmadan sonra, İstanbul’da hiçbir tanıdığı, yanında da tek kurusu

kalmadığı halde, Rabbine tam bir tevekkül ve teslimiyet duygusu içinde, Bayezid

Medresesinde yapayalnız kalmıslardır.

Ahmed Ziyâüddin Gümüshanevi (K.S.) Hazretleri, Süleymaniye

Medresesindeki derslere devam ettiler, zamanın ileri gelen ulemasından padisah

hocası Hacı Hafiz Muhammed Emin Efendi ve Abdurrahman el-Harputi

Hazretleri’nin ders halkalarına katıldılar. Seriat ilimlerini elde edip icazet

aldıktan sonra Bayezid Medresesinde müderrisliğe tayin olundular. Orada

irsada, ders okutmaya ve 28 yıl sürecek olan ilmi eser tertibine basladılar. Zaten

Gümüshanevi (K.S.) Hazretleri, henüz icazet almadan üstün zekâları, kavrayıs ve

çalıskanlıkları ile hocalarının dikkatini çekmisler ve vekâleten Serh-i Akaid

okutmaya, bir yandan da eserler telif etmeye baslamıslardı.

Gümüshanevi Ahmed Ziyâüddin (K.S.) Hazretleri, seriatın zahir ilimlerinde

basarılı bir tahsil hayatından sonra icazet almıslar, dersiâmlık mevkiini

ulasmıslar ve ilim yayma faaliyetine baslamıslardı. Ama tarikat ve tasavvuf

sahasında da olgunlasmak istiyorlardı. Bu maksatla Mevlana Halid el-Bağdadi

(K.S.) Hazretlerinin halifelerinden Abdülfettah el-Akri Hazretlerine müracaat

ederek ona intisap etmek istediklerini belirttiler. O su cevabı verdi:

“Sizin, tarikatta kısmetiniz benim vasıtamla değildir. Mana âleminizi

nurlandırmakla vazifeli baska birisi vardır. Vakti gelince intisap eder, feyzinizi

ondan alırsınız. Bekleyiniz.”

Böylece Gümüshanevi (K.S.) Hazretleri hasret dolu bir bekleyise girdi. O

sırada Mevlana Halid el-Bağdadi (K.S.) Hazretleri, halifelerinden Ahmed bin

Süleyman el-Ervadi (K.S.) Hazretlerine:

“Ey Dost, parıltısı ile kuzey Afrika, Buhara, Mısır, Mekke, Medine,

Hindistan ve uzak doğunun aydınlanacağı zat için İstanbul’a git, Onu ara bul. O,

henüz açılmamıs bir goncadır. Her ne kadar İstanbul’a senden evvel pek çok

halife gönderilmis ise de, onun nasibi sana verilmistir. Onun irsadı ile mesgul ol.

Zira O, bizden sonra sahibi zaman ve rehberi tarikat olacaktır.” buyurmuslar ve

Ervadî Hazretleri emir gereği yola çıkıp 1845 de İstanbul’a varmıslardır.

Gümüshanevi Hazretleri, bir sabah Abdülfettah Efendi’nin (K.S.) odasında ilk

defa Ervadî Hazretleri (K.S.) ile karsılasmıs, ona çok yakın bir alaka ve sevgi

hissetmistir. Ervadî (K.S.) Hazretleri’nin, “Ya Ahmed! Sizin irsadınız bana

verilmis olup, yalnız sizin için Sam’dan Anadolu’ya gelmek için

görevlendirildim.” demesi üzerine tanımadığı bir kisinin kendisine adı ile hitap

etmesinden hayretler içinde kalan Gümüshanevi (K.S.) Hazretleri, hemen

oracıkta Ervadî Hazretlerine (K.S.) intisab etmislerdir.

Pek çok mesayıhın manevi bir isaretle yönlendirildikleri, diyar diyar

gezerek mürsidlerini arayıp buldukları bilinir. Durumun tam tersine dönüp,

Gümüshanevi Hazretleri’nin seyhi Ervadî Hazretleri’nin Sam’dan sadece

Gümüshanevi (K.S.) Hazretlerimizi irsad için İstanbul’a gelmesi, Gümüshanevi

(K.S.) Hazretleri’mizin Halidiye Tarikatı içindeki yerlerinin büyüklüğüne isaret

etmektedir.

Kendisi ile ilmi alısverisi 16 yıl süren Ervadî Hazretleri(K.S.),

Gümüshanevi(K.S.) Hazretlerine bir süre tarikat, zikir ve seyr-ü sülûk yollarını



talim ettirmisler, Ona manevi dereceler astırmıs, ruhani yüksek derecelere

ulastırmıslardır. Gümüshanevi (K.S.) Hazretlerinin girdiği iki halvetten sonra

Ervadi (K.S.) Hazretleri kendisine 1848 tarihinde; Naksibendiyye, Kadiriyye,

Sühreverdiyye, Kübreviyye, Çestiyye, Halidiyye, Halvetiyye, Bedeviyye,

Rifaiyye, Sazeliyye ve Müceddidiyye tarikatlarından “hilafet-i tâmme” ile icazet

vermislerdir.

Gümüshanevi (K.S.) Hazretleri Mahmutpasa Medresesindeki hücresinde

irsad faaliyetine devam etmisler, bu hücre, zamanla artan müridlerinin

ihtiyaçlarına cevap veremez hale gelince İstanbul’da, Sultanahmed’in Alemdar

Mahallesindeki Fatma Sultan Camii’ni tekke olarak kullanmıslardır. Daha sonra

cami yanına büyük bir ev ve tekke yaptırıp vakfetmisler, burası “Gümüshaneli

Dergâh-ı Serifi” diye söhret bulmustur.

1863 yılında, Sultan Abdülaziz tarafından emirlerine tahsis edilen bir vapur

ile beraberinde birçok öğrencisini alarak Hacca gitmislerdir. Bu Hac ziyaretinde

Ramuz el-Ehadis kitabının tanzim ve planlamasını düsünmüsler, İstanbul’a

döndükten sonrada görevlerine devam ederken 1865–1875 yılları arasında eserin

tasnifini tamamlamıslardır. İlk haclarına müteakip İstanbul’a dönüp, Seyhül-

Haremi Nebevi Mehmet Emin Pasa’nın kızı Havva Seher validemiz ile

evlenmislerdir.

93 harbinin patlak vermesinin ardından (1877–1878) müridleri ile birlikte

Kars’a gidip cephede fiilen savasa katılmıs, ates hattında bulunmus, askere

manen moral desteğinde bulunmuslardır. O senenin Ramazan ayına kadar

savasa devam eden Gümüshanevi (K.S.) Hazretleri, savasın hafiflediği ve

durakladığı bir sırada Of’a gelip burada iki yüz sekseni askın talebeye Ramuz

okutmus, birçok kisiyi de halvete sokarak hilafet vermislerdir.

Ahmed Ziyâüddin Gümüshanevi (K.S.) Hazretleri 1877 senesinde ikinci

defa Hacca gitmis, dönüste 3 seneden fazla Mısır’ı sereflendirmislerdir. Bu

ziyaretinde Ramuz el-Ehadis’i 7 defa okutarak yüzlerce Arap âlimine icazet

vermislerdir.



Ömrünün 28 senesini nesriyat ve ilmi çalısmalara veren Gümüshanevi (K.S.)

Hazretleri, 16 sene müridlerine bizzat tarikat telkini yapmıs ve hatm-i hace

yaptırmıslardır. Her sene biri Zilhicce, biri de Recep ayında olmak üzere senede

iki kere halvete girerlerdi. Zühd ve takvada dereceleri son derece yüksek idiler.

Gayet perhizkâr, kanaatkâr yasarlardı, çok zaman katıksız ekmekle yetinerek

ellerine geçen parayı fakirlere dağıtırlardı. Ömrünün son 18 yılını (bayram

günleri hariç) aralıksız oruç ile geçirmislerdi. Geceleri uyumazlar, zikirle,

ibadetle, eser telifi ile mesgul olurlardı. Gündüzleri de talebe yetistirmekle

uğrasırlardı. Yatsı namazından sonra konusmayı sevmezler, yatsı abdesti ile

sabah namazı kılarlardı.

Gümüshanevi (K.S.) Hazretlerinin hocası Muhammed Emin Efendi,

Gümüshanevi Hazretlerine tarikat yönünden intisap etmisler ve bu suretle seri

ilimlerde öğrencisi olan zatın tasavvufta öğrencisi olmakla sereflenmislerdir.

Yazlarını Beykoz’un Yusa tepesine çadır kurarak geçiren Gümüshanevi

Hazretleri, Cuma günleri mutlaka dergâha gelmeyi adet edinmislerdi. Haftanın

bir gününde yapılması adet olan hatm-i hace zikrini bizzat yaptırmayı hiç ihmal

etmemislerdi. Gümüshanevi Hazretleri vefat senesinden öndeki yaz Cuma

günleri dâhil tekkeye gelmemisler, yerine Hasan Hilmi Hazretlerini vekâleten

bırakmıslardır. Kısın dergâha döndüklerinde mihraba hiç geçmemisler, tekkenin

tüm mesuliyetini halifesi olan Hasan Hilmi Hazretlerine devretmislerdir.

Bu ara rahatsızlanan Gümüshanevi (K.S.) Hazretleri pek zayıf ve mecalsiz

düsmüslerdir. Bir aralık çok ağırlastığı, yatağa düstüğü, bes gün hiçbir sey yeyip

içmediği, son üç günde de gözünü hiç açmadığı, ağzından da tek sözün

çıkmadığı bizzat görenlerden nakledilmistir. Bu hal üzere hasta yatağında baygın bir sekilde, dört büklüm yatan Gümüshanevi (K.S.) Hazretleri, tedavisi için gelen doktor tarafından ayakları uzatıldığında, kulaklarının ucuna kadar utancından kıpkırmızı kesilmis, gözlerini hafifçe açarak: “Bir de beni Rabbimin huzurunda ayak uzatma suçu ile bas basa bırakmayın” diyerek ayaklarının toplanılmasını istemislerdir. 25 Mayıs 1893 Pazar günü sabaha doğru yarı baygın yatarken ansızın gözlerini açıp “Hepsini isterim Ya Kibriya!” diyerek ruhunu teslim etmislerdir.



Mübarek kabirleri Süleymaniye Camii haziresinde, zevcesi Seher validemiz

ile yan yanadır. Her iki kabrin etrafı parmaklıklar ile çevrili olup Gümüshanevi

(K.S.) Hazretlerinin basuçlarındaki tasta asağıdaki manidar beyitler yazılıdır:

Nazar kıl çesm-i ibretle, makâm-ı ilticâdır bu!

Erenler dergâhı, bâb-ı füyûzât-ı Hüdâ’dır bu!

Ziyâüddîn-i Ahmed, mevlidi anın Gümüshâne,

Sehir-i sark-u garbın, mürsid-i râh-ı Hudâdır bu!..

Muhakkak ehl-i Hakk ölmez, ebed haydır bil ey zâir !

Saray-ı kalbini pâk eyle, bâb-ı evliyâdır bu!

Su’a-ı dürr-i vahdet, menba’-ı ilm-i ledünnîdir.

Mükemmel vâris-i ser’-ı Muhammed Mustafâ’dır bu.

Hilâfet müddetinden, "İrcii" vaktine dek Hakk’a,

Tarîk-i Hâlidî’yi nesr eden, Hakk-reh-nümâdır bu.

Oku ihlâs ile bir Fatiha, kalbinde daim tut

Cilâ-yı ruhdur zikri, mürîdana gıdâdır bu!"

Gümüshanevi (K.S.) Hazretlerinin vefatı haberi duyulunca müslüman halk derin

bir teessüre kapılmıs, yürekten sarsılmıstı. Çünkü Ahmed Ziyâüddin

Gümüshanevi (K.S.) Hazretleri bütün müslümanların sevdiği, saydığı, gönülden

bağlı olduğu bir din büyüğü idiler. Cenazelerinde mahseri bir kalabalık hazır

bulunmus ve en samimi dualar ve gözyası içinde toprağa verilmislerdir.



SEMAİLİ

Orta boylu, beyaz yüzlü, yanakları kırmızı, orta kısmı hafifçe yüksek çekme

burunlu, çatık kas ve açık alınlı, sağ ve sol gözlerinin altında birer siyah ben

bulunan, yuvarlak yüzlü, beyazı bellice siyah ve iri gözlü, basları devamlı traslı

ve beyaz sakallı bir zât idiler. Baslarına Naksî tacı ve beyaz imame sararlar,

cübbe, hırka ve uzun entari giyerlerdi. Ayaklarında devamlı ayakkabı bulunur,

siyah renge hiç rağbet etmezlerdi. Yazları beyaz, kısları da yesil renk elbise

giymeyi tercih ederlerdi.

Ziyaret -> Toplam : 125,29 M - Bugn : 48247

ulkucudunya@ulkucudunya.com