KLASİK TÜRK EDEBİYATINDA MENAKIPNAMELER VE MENÂKIB-I AKŞEMSEDDİN
Mustafa GÜNEŞ 01 Ocak 1970
Özet
Tasavvuf büyüklerini tanıtmak amacıyla yazılan menakıpnameler, konu_ma havası içinde, sade bir
dil ve üslupla kaleme alınmı_tır. Hüseyin Enîsî tarafından sade bir dille telif edilmi_ bir eser olan Menâkıb-ı
Ak_emseddin, kültür tarihimizin önemli _ahsiyetlerinden Ak_emseddin’in hayatını konu edinir. Farklı nüshaları
dikkate alınarak yeni harflere aktarılan Menâkıb-ı Ak_emseddin, Fatih Sultan Mehmed’in hocası, Osmanlı’nın
manevî mimarlarından Ak_emseddin’in menkıbelerinin toplandı_ı ve onun tasavvufî görü_lerinin de anlatıldı_ı
mühim bir eserdir. Bu menkıbe kitabında, XV. yüzyıl edebî _ahsiyetlerinden, hamse sahibi Ak_emseddin-zâde
Hamdullah Hamdî ve _brahim Tennûrî gibi _airlerin hayat ve eserleri hakkında Klasik Türk edebiyatı tarihi ve
metinlerine ı_ık tutacak bazı bilgilere de rastlanmaktadır.
Menâkıb-ı Guzzât ve Celîlü’l-menâkıp gibi tamlamalarda kullanılan ve Arapça menkabe
kelimesinin çokluk _ekli olan menakıp kelimesine bazı sözlüklerde _u _ekilde anlam verilmi_tir:
Mefharet, bâis-i iftihar olacak vasıf, fazl, meziyet, fiil-i hüsn (Naci, 2004: 840, 852).
Bir zâtın fazl ve meziyetine delalet eden fıkra ve bundan bahs eden makâle ve risâle-i medhiyye:
Menkabe-i Cenâbı risâlet-penâhî, Menâkıb-ı Çehâr-yâr (Sami, 2004: 1420).
Menâkıb-nâme: _çinde menkabeler bulunan, menkabeleri ihtiva eden eser. Menkabe: Bir
kimsenin övgüye de_er yanlarını üstünlüklerini dile getiren fıkra, makâle ve kitap, Hz. Peygamberin
menkabesi (Sami, 1985: 853, 855).
Din büyüklerinin veya tarihe geçmi_ ünlü kimselerin ya_amları ve ola_anüstü davranı_larıyla
ilgili hikâye (Eren vd., 1988: 1007).
Menâkıb: menkabenin ço_ul _ekli olup din büyükleri, kahramanlar, tarihi _ahsiyet gibi
kimselerin üstün ya_ayı_larıyla ilgili fıkra ve hikâyelerdir. Menâkıb-nâme (Ar. menâkıb “menkıbeler” ve
___________________________________________________________
_
_
Fars. nâme “yazılı _ey” ile ): Menkıbeleri konu edinen ve daha çok tasavvuf edebiyatında yaygın olan bu
tür eserlere verilen isim. Menâkıb-nâme-i evliya (Ayverdi, 2005: 2000).
Sözlüklerde de belirtildi_i gibi genel olarak “övünülecek güzel i_, hareket, vasıf, erdem ve
davranı_” anlamına gelen Arapça menkabe kelimesi, tanınmı_ veya tarihe geçmi_ ki_i ve bilgelerin
ola_anüstü hallerine ait hayat hikâyeleri anlamına gelip Türkçe’de menkıbe _eklinde kullanılır. Arapça
“menâkıb” ve Farsça “nâme” kelimelerinin birle_iminden ibaret menakıpname, velilerin menkıbe ve
hayat hikâyelerini konu alan eserlerin genel adı olmu_tur (Aça vd., 2009: 338).
Menakıpnameler, genellikle bir veli veya onun etrafında toplanan müritlere ait menkıbeleri söz
konusu eden eserlerdir. Bu tür eserlerde, velilerin di_er insanlara örnek olabilecek hayatları anlatılırken
aynı zamanda tanıtılan bilge _ahsiyetle ilgili olarak çe_itli ola_anüstü hadiselere de yer verilir. _eyh için
keramet göstermek övünülecek ve tasvip edilecek bir durum olmamasına ra_men, müritler, _eyhlerinin
manevî üstünlü_ünü ispat etmek için menkıbelerin yer aldı_ı Menakıpname adı verilen bazı eserler
kaleme almı_lardır (Aça vd., 2009: 341).
_slâm dünyasında, yakın zamanlara kadar bir insanın (genellikle veliler), erdem ve hünerlerinden
bahseden çe_itli kitaplar yazılmı_tır. Bir velinin hayatı çevresinde olu_an ve menkıbe yahut kerametleri
anlatan manzum-mensur karı_ık bir _ekilde kaleme alınan dinî tasavvufî eserlere menakıpname denir
(Pala, 1992: 101).
Menkıbelerde Hz. Muhammed, Hızır, kırklar ve yedilerle görü_mek, aynı anda farklı mekânlarda
bulunmak, zihinden geçeni okuyup anlamak, acı çekmeden ölmek, kendi ölümünü tayin etmek, ölüyü
diriltmek, diriyi öldürmek, gö_e yükselmek ve yaratılanlara hükmetmek gibi çe_itli ola_anüstü olaylar
zincirinden olu_an kerametlere yer verilir.
Menakıpnamelerde anlatılan kerametler, halk üzerinde etkili olmu_; hem tasavvuf müntesiplerinin
mür_itlerine ba_lılı_ını sa_lamı_ hem de halk kültürünü zenginle_tirerek önemli bir toplumsal görevi
üstlenmi_tir. Ortaya çıkan zengin keramet kültürü, zamanla benzer tasavvufî topluluklar arasında anlatılıp
yaygınla_arak onların ö_reti unsurları arasında yer almı_tır (Aça vd., 2009: 341).
Halk muhayyilesinde büyük yer edinmi_ olan keramet türünden ola_anüstü olayların de_i_ik tip
ve gruplara mal edilerek yer yer anonim birer nitelik kazanmı_ olan menakıpnamelerin bir kısmı, tarihî
gerçeklere uygunluk gösteren kronolojik eserlerdir. Konu edindikleri veliler hakkında en güvenilir
kaynaklar olan bu tür eserler, rastgele derlenmi_ menakıpnamelerden çok de_erli kültür eserleridir.
Bunların ço_u, tanınmı_ mutasavvıf _airlerin _iirleriyle de süslenmi_tir (Pala, 1992: 101-102).
Bir veli ile ilgili anlatılan keramet, ba_ka bir veliye mal edilmi_ ya da hristiyan azizlerine ait
menkıbeler, daha sonra aynı bölgede ya_ayan veliler için de anlatılır hâle gelmi_tir. Velilerin hayat
hikâyeleriyle ilgili çe_itli menkıbelerin yer aldı_ı menkıbevi eserlerin, ilgili _ahsın ya_adı_ı dönemde
yazılması mümkün oldu_u gibi, ölümünden sonra da yazıldı_ı bilinmektedir (Aça vd., 2009: 341).
Bir tasavvufî dü_ünceye mensup olan insanların mür_itlerini ve tasavvuf adap ve erkânını iyice
tanımalarını sa_layan bu eserler, aynı zamanda propaganda aracı olarak da kullanılmı_tır. Manzum,
mensur ve manzum-mensur karı_ık olarak yazılabilen menakıpnameler, daha ziyade mensur olarak kaleme
alınmı_tır. Bu eserler, edebî de_erlerinin yanında tarihî, sosyal, kültürel ve aynı zamanda manevî
dünyamıza ı_ık tutmaları bakımından da önemli kaynaklar arasında yerini alır (Aça vd., 2009: 341, 343).
Menakıpnamelerde yer alan bazı kerametlerin, Orta Asya _aman inançlarından da bir kısım izler
ta_ıdı_ı görülür. Zamanla masalımsı bir havaya bürünen menkıbeler, tasavvufî çevrelerde gerçekli_i
tartı_ılmayan kabuller hâlini almı_tır. Menakıpnamelerde anlatılan bazı olayların, tarih ilmine de
malzeme verebilecek özellikte oldu_u söylenebilir (Aça vd., 2009: 343).
Masal(mesel) türü eserlerden olmayan Menakıpnamelerin tarih ilmine de ı_ık tutabilecek bir
özellik ta_ıdıkları bilinir. Fuad Köprülü, Anadolu Selçuklu Tarihinin Yerli Kaynakları, (Belleten, 27
1943, s. 421) adlı makalesinde, menkıbe türünde kaleme alınan eserlerin tarihî kaynak olarak da de_er
ta_ıdıklarına vurgu yapmı_tır. Daha sonra Orhan Köprülü, Tarihi Kaynak Olarak XIV. ve XV.
Yüzyıllarda Anadolu’da Bazı Türkçe Menâkıbnâmeler (_stanbul 1953, _stanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Tarih Semineri Kütüphanesi, nu. 512) adlı yayımlanmamı_ doktora tezinde aynı konunun
önemine i_aret etmi_tir (Ocak, 1997: XII).
_
_
Biyografik özellik ta_ıyan menakıpnameler, bir velinin ailesini, do_umunu, yeti_mesini _eyhli_e
geçi_ini, etrafında toplanan müritlerini, çe_itli etkinliklerini ve ölümünü kronolojik bir sıra ile anlatır. Bu
tür eserlerin, tarihî gerçeklerle de örtü_en önemli bilgiler verdikleri söylenebilir (Ocak, 1997: 39).
_slâm dünyasında, IX. yüzyıldan itibaren tasavvufun yaygınla_masıyla ortaya çıkan evliya
menkıbeleri, Arap edebiyatında ilk olarak tarih kitaplarında; çe_itli meslek ve zümreden ki_ilerin
biyografilerinin bulundu_u tabakat türü eserlerin içinde yer almı_tır (Aça vd., 2009: 339).
X. yüzyılda Sülemî’nin Tabakâtu’s-sûfiyye ve Ebu Nuaym’ın Hilyetü’l-evliyâ adlı eserleri dikkat
çeker. Arap edebiyatında, XI. yüzyıldan sonra ba_ımsız menakıpnamelere rastlanır. Sonraki yüzyıllarda
Arapça, Farsça ve Türkçe menakıpnameler yazılır.
XI. yüzyılın ba_ları ile XII. yüzyılın ba_larında ya_adı_ı bilinen _ranlı Feridüddin Attar’ın
Tezkiretü’l-evliyâ’sı, menakıpname türünün ilk ve en önemli örneklerinden birisi olarak kabul edilir.
Attar’ın bu önemli eserinde 72( ilavelerle 97) evliya menakıbı bulunmaktadır (Gürsoy-Naskali, 1987: 4).
Tasavvuf akımı ilerledikçe _ran edebiyatında oldu_u gibi Türk edebiyatında da tasavvuf okulu ve
tarikat kurucusu olan velilerin menkıbevî hayatlarını konu alan bir tür geli_me_e ba_ladı. Menakıpname
veya Velâyetname adı verilen bu tür eserlerde süslü nesirden uzak ve halk diline yakın bir üslup
kullanılmı_tır (_z -Kut, 1985: 249).
XI. yüzyıldan sonra, tasavvuf cereyanının yeterli geli_me seviyesine ula_masından sonra evliya
menkıbelerinin anlatıldı_ı menakıpname türü eserlerin _slâm ve Türk dünyasında daha da yaygınla_tı_ı
bilinir. Bir veli ve çevresinde bulunan kimselere tahsis edilerek onların hayatları çerçevesinde kaleme
alınan bu tür eserlerden, önce evliya menkıbelerinin yazıya geçirildi_i görülür. Bazı eserlerde de benzer
bilgilerin yer aldı_ı söylenebilir (Ocak, 1997: 40).
Türk edebiyatında bilinen ilk menakıpname, Karahanlı hükümdarı Satuk Bu_ra Han’ın hayatını
ve _slâm dinini kabul edi_ini konu edinen Tezkire-i Saltuk Bu_ra Han’dır. Saltuk Bu_ra Han, bir veli
olmamasına ve söz konusu eser menakıpname adını almamasına ra_men, eserde hükümdara kutsiyet
atfedilmesi ve velilere özgü kerametlerle dolu bir hayat hikâyesi sunulması, bu metni, menakıpname
türünün ilk örne_i olarak kabul etmemize neden olur (Aça vd., 2009: 339).
XIII. yüzyılda Anadolu’ya dı_arıdan gelen birçok tarikat mensubu, bu co_rafyada canlı bir
tasavvufî hayatın olu_masını sa_lamı_tır. Bu tarihten itibaren Anadolu’da çok sayıda menakıpname
kaleme alınmı_tır. Menâkıb-ı _eyh Evhadüddîn-i Kirmânî, Menâkıb-ı Hârun Velî ve Menâkıb-ı
Sadreddîn-i Konevî, Anadolu sahasında bilinen ilk menakıpnameler arasında yer alır. XIII. yüzyılda
Anadolu'da menakıpname gelene_inin en önemli örnekleri, Mevlevîlik etrafında te_ekkül etmi_tir. XIV.
yüzyılda Ahmed Eflâkî’nin Farsça yazdı_ı Menâkıbü’l-ârifîn’de Mevlânâ ve halifelerinin menkıbelerine
yer verilmi_tir (Aça vd., 2009: 339).
Ba_ta Kutadgu Bilig olmak üzere, ilk _slâmî dönem Türk edebiyatı ürünlerini bize tanıtanlar,
daha çok yabancı bilginlerdir. Bunların, uzun ara_tırma ve yeni bulu_lara dayanarak hazırladıkları
incelemeler, edebiyat tarihimizin ilk kaynakları olarak kabul edilir (Levend, 1984: 249).
Daha sonraki devirlerde yazılmı_ eser ve müelliflerini bize tanıtanlar ise, tezkire vb. yerli
ürünlerdir. Türk kültür ve edebiyatı ile u_ra_an batı bilginleri, meydana getirdikleri inceleme ve
ara_tırmaları bu kaynaklar ı_ı_ında hazırlamı_lardır (Levend, 1984: 249).
Tanınmı_ tarikat kurucusu, halife ve _eyhlerin biyografilerinden meydana gelen eserler de vardır.
Bu tür eserlerde, tanınmı_ mutasavvıfların hayat hikâyelerinin yanında _iirlerine de rastlanır. Kaynak
hizmeti yapan bu eserler konusunda _u örnekler anılabilir: Menâkıb-ı Sipehsâlâr, Menâkıbü’l-ârifîn,
Sevâkıbü’l-menâkıb, Sefîne-i Nefîse fi’l-Menâkıbi’l-Mevleviyye, Menâkıb-ı _a’baniyye, Menâkıb-ı
Ak_emseddin vb. (Levend, 1984: 427-441).
Türk edebiyatında menakıpname türünün ilk en ilgi çekici örnekleri XV. ve XVI. yüzyıllarda
yazılmı_tır. Halk arasında çok okunan bu tür eserlerde, devletin önemli makamlarında bulunan insanlar ve
sonradan kendilerine velilik atfedilmi_ ki_iler hakkında önemli bilgiler mevcuttur. Fatih devrinin ünlü
bilgini Ak_emseddin ile Fatih’in veziri Mahmud Pa_a’nın Menakıpnameleri bunlara örnek olarak
gösterilebilir (_z-Kut, 1985: 249).
XI. yüzyılın sonları ile XII. yüzyılın ba_larında ya_amı_ olan Ni_aburlu Ferîdüddîn Attâr
tarafından kaleme alınan ve menakıpname türünün ilk örneklerinden birisi olarak kabul edilen
_
_
Tezkiretü’l-evliyâ adlı eser, XV. yüzyıl Osmanlı dönemi süslü nesir yazarlarından birisi olan Sinan Pa_a
üzerinde de oldukça etkili olmu_tur (Gürsoy-Naskali, 1987: 4).
Sinan Pa_a’nın Tezkiretü’l-evliyası, 28 evliya menakıbından olu_an Türkçe sade dilli bir eser
olup Ni_aburlu Ferîdüddîn Attâr’ın aynı isimli Farsça eserinin eklemeli veya yaratıcı bir tercümesi olarak
kabul edilir (Gürsoy-Naskali, 1987: 4).
Tezkiretü’l-evliya, sade bir dille yazıldı_ı için süslü nesir ustası olan Sinan Pa_a’nın eserleri
arasında bir istisna olarak kabul edilir. Eserinin yanlı_ anla_ılma ihtimalinden dolayı Sinan Pa_a’nın
tedirginlik ya_adı_ı bilinir. Yazar, Tezkiretü’l-evliya’sını yazarken birebir tercüme gayesi gütmemi_ ve
büyük ölçüde telif olabilecek _ekilde eserini kaleme almı_tır (_en, 2010: 45-46).
XVI. yüzyıl, Osmanlı _mparatorlu_u’nda tarikatların en yo_un faaliyet gösterdikleri, sayı
bakımından ço_aldıkları ve dolayısıyla menakıpname edebiyatının en bol ürünlerinin verildi_i bir dönem
olmu_tur. Bu yüzyılda kaleme alınan menakıpnamelerin bir kısmı, daha önce ya_amı_ olan bilge
_ahsiyetlerle ilgilidir. Bunların en önemlilerinden birisi de Hacı Bayram’ın en ileri gelen halifesi ve Fatih
devrinin tanınmı_ _eyhi Ak_emseddin ve o_ullarının menkıbelerini toplayan Menâkıb-ı Ak_emseddin’dir
(Ocak, 1997: 59-60).
Bursalı Mehmed Tahir, Osmanlı Müellifleri adlı eserinin birinci cildi (Me_âyıh Faslı)nde ilk
olarak Ak_emseddin’e geni_ yer vermi_tir. Yazar, bu bölümün ba_ kısmında, Ak_emseddin’in de içinde
bulundu_u velilerle ilgili olarak bir ayet, hadis-i kutsî, hadis ve kıt’a nakleder. Böylece velilerin _slâm
dini ve kültüründeki de_erli yerini belirtmek ister. Eserde Arapçası yazılan bu ayet, hadis-i kudsî ve hadis
_u mealdedir:
“Allah’ın velileri için hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır.” (Kur’an, Yunus
Suresi, 62);
“Benim veli kullarım, kubbelerimin altındadır. Onları benden ba_ka kimse bilmez...”(Hadis-i
Kudsî);
“Ölülerinizi hayırla anınız.”(Hadis).
“_ki âlemde tasarruf ehlidir rûh-ı velî
Deme kim bu mürdedir bundan nice dermân ola
Rûh _em_îr-i Hudâdır ten gılâf olmu_ ana
Dahı a‘lâ kâr eder bir tî_ kim uryân ola”
(Bursalı Mehmed Tâhir, C. I, 1333/1415: 12)
Emir Hüseyin Enîsî’nin Menâkıb-ı Ak_emseddin’i
Menâkıb-ı Ak_emseddin, Fatih Sultan Mehmed’in hocası ve Osmanlı ülkesinin manevî
mimarlarından Ak_emseddin’in menkıbelerinin toplandı_ı ve tasavvufi görü_lerinin de anlatıldı_ı önemli
bir metindir.
Menâkıb-ı Ak_emseddin, ilk defa Ali _hsan Yurd, daha sonra da bazı düzenlemelerle Mustafa
Kaçalin tarafından a_a_ıdaki eserlerin içinde bir bölüm hâlinde ne_redilmi_tir ( Ali _hsan, Yurd, Fatih
Sultan Mehmed Hân’ın Hocası _eyh Ak_emseddin: Hayatı ve Eserleri, _stanbul 1972; Ak_emseddin
Hayatı, Eserleri, haz., Mustafa Kaçalin, _stanbul 1994).
XVI. yüzyılda sade nesirle kaleme alınan bu eserin birinci bölümünde, Ak_emseddin’in ilk halife
Hz. Ebû Bekir’e kadar uzandı_ı kabul edilen _eceresi ve keramet sahibi bir _ahsiyet olan babası
Kurtbo_an _mam hakkında da bilgi verilir. Eserde, daha sonra, Ak_emseddin’in soyu, halifeleri ve di_er
bilgelerle ilgili çe_itli menkıbeler yer alır.
Ak_emseddin’in soyundan gelen Emir Hüseyin Enîsî’nin yazdı_ı Menâkıb-ı Ak_emseddîn’in
ula_abildi_imiz bazı yazma nüshaları _unlardır: Süleymaniye Kütüphanesi Hacı Mahmud Efendi Bölümü
nu. 4666, Yazma Ba_ı_lar Bölümü nu. 4332/7 (Menâkıb-ı Ak_emseddîn’in kar_ıla_tırmalı metni, bu iki
nüsha esas alınarak olu_turulmu_ olup Bilal Aktan ile birlikte yayıma hazırladı_ımız Menâkıb-ı
Ak_emseddîn adlı çalı_mada verilmi_tir.), 808, 4628 (Câmiü’l-menâkıb), Ankara Millî Kütüphane Yz. A
6498/2.
_
_
Menakıpnamelerin kültür, edebiyat tarihi ve edebî metinlerin _erh yahut tahlili açısından önem
ta_ıyan eserler oldu_una i_aret ettik. Burada (fikrimizi teyit için için birkaç örnek olmak üzere), Menâkıbı
Ak_emseddin’de, Türk edebiyatı tarihinin önemli _ahsiyetlerinden olan _eyhî ve Hamdullah Hamdî ile
ilgili bazı örnekler üzerinde duraca_ız:
Menâkıb-ı Ak_emseddin’de, _eyhî divanında yer alan ( _sen-Kurnaz, 1990: 30)ve kaside nazım
_ekliyle yazılan bir tevhid ile ilgili _u menkıbe anlatılır:
“Rivâyet olınur ki, _eyh birkaç sûfîleriyle halvetde sülûk idüp murâkabe ve mü_âhedeye _ugl
idüp otururken, nâgâh _eyh ‘Âferîn Germiyan Türkü’ didi ve yine sükût eyledi. Halvetden çıkdukdan
sonra _eyh hazretleri ho_-hâtır oldugı zamânda halvetde olanlardan biri, _eyhün ‘Âferîn Germiyan Türki’
didü_inden su’âl eyledi. _eyh cevâb virüp ‘Âlem-i sülûkda merâtib-i anâsırdan merâtib-i eflâke ‘urûc
eyledüm; dördüncü kat göge çıkdum; anda olan melâ’ikeye emr olınmı_, bu beyti okurlar: Beyt:
_y kemâl-i kudretün nefhinde ‘âlem bir nefes
V’ey celâl-i ‘izzetün bahrında dünya keff-i hes ( _sen-Kurnaz, 1990: 30)
[Ey sonsuz kudretinin solu_unda bütün âlemin bir nefes ve ey gücünün büyüklü_ünün denizinde
dünyanın sadece bir çerçöp oldu_u (yüce Allah)! ]
‘Bu beyti niçün okursız?’ didüm. Eyitdiler: ‘Germiyan ilinde _eyhî adlu bir _âir vardur. Bu beyti
ol söyledi. Allâhu Te‘âlâya ho_ geldi. Bize buyurdı; bu beyti tesbîh eyledük. (Enîsî, Menâkıb-ı
Ak_emseddin, Süleymaniye Kütüphanesi, Hacı Mahmud Efendi Bl. Nu. 4666, vr. 106 b-107a)
Yukarıda belirtilen (Enîsî, Menâkıb-ı Ak_emseddin, Süleymaniye Kütüphanesi, Hacı Mahmud
Efendi Bl. Nu. 4666, 106 b-107a) nüshadan yeni harflere aktarılarak kısmî transkripsiyonla verilen
metnin, kısmen sadele_tirilerek günümüz Türkiye Türkçesi ile ifadesi _öyledir: (Çalı_mamızın bundan
sonraki kısmında verdi_imiz menakıpname metinleri, adı geçen nüshadan alınarak sadele_tirilmi_tir.)
Fatih Sultan Mehmed’in hocası ve _stanbul’un manevî fatihi olan Ak_emseddin, bir gün
sufileriyle halvette murakabe (Kötülüklerden arınmak için nefis muhasebesi yapma) ve mü_ahede (Daima
yüce yaratıcının huzurunda oldu_unun _uuru içinde bulunma ve O’nun emirlerini yerine getirmekten
ba_ka bir amacı olmama) ile me_gul bulunuyordu.
Halvet terimi, dervi_lerin, olgunla_mak ve manen ilerlemek için dünyanın bo_ ve faydasız
i_lerinden sıyrılmaları, yalnız kalarak kendilerini hesaba çekmeleri ve salih amellerle me_gul olmaları
_eklinde tarif edilebilir. Ba_ka bir ifadeyle halvet, sufinin “ölmeden evvel ölmesi”dir. Halvet, aynı
zamanda uhrevî bir yolculuk olup vuslata açılan bir kapıdır. Sufinin ölümü dü_ünüp kendi iç benli_ine
yönelmesi, nefis muhasebesi yapması ve kendi kendini de_erlendirmeye alması, kötülüklerden sıyrılmak
için mutlaka ya_aması gereken enfüsî bir hâldir.
__te böyle bir halvet sırasında Fatih’in hocası Ak_emseddin, ani olarak “ Aferin Germiyân Türki!
” demi_. Halvette olan dervi_lerden biri, “Aferin Germiyan Türki” sözünün anlamını sorunca,
Ak_emseddin, onun manasını _öyle ifade etmi_: “Manevî yolculuk sırasında dördüncü kat gökteki
meleklerin, _eyhî’nin bir _iirini okuduklarını gördüm. Melekler: “Kütahya’da _eyhî adlı bir _aire ait olan
bu _iir, Allahu Teâlâya ho_ geldi. Bu _iiri okumamız için Allah tarafından bize emir verildi. O sebepten
dolayı bu _iiri okumaktayız.” dediler.
Mesnevi _airli_i bütün yerli ve yabancı (Hammer ve Gibb gibi) yazarlar tarafından takdir edilen
kuvvetli bir edebiyat, tasavvuf, astronomi ve musiki kültürü aldı_ı anla_ılan Hamdullah Hamdî’nin büyük
_eyh Ak_emseddin’in o_lu olması, onun hayatını, bazı manevi destanlarla süslemi_tir. Hamdullah
Hamdî’nin, erkek, _air ve âlim olaca_ı, daha do_madan önce annesinin karnında iken babası tarafından
ke_fedilmi_tir (Banarlı, 1971: 476); (_entürk-Kartal, 2004: 197); (Enîsî, 128 a), (Riyâzî, 3774: 76 b);
(Kılıç, 1998: 132).
Menâkıb-ı Ak_emseddin’e parelel olarak bazı kaynaklarda Hamdullah Hamdî ve soyu ile ilgili
olarak _u bilgiler yer alır: “Ak_emseddîn-zâde Hamdullah Hamdî Efendî bin _eyh Ak_emseddîn Efendî
bin Hamza Efendî. Göynüklü (olan) _eyh, _ehâbeddin Ömer bin Muhammed Hamdullah Suhreverdî(nin)
sülâlesindendir. Göynük’de pederi yanında medfûndur.” (Tuman, 2001: 223).
Hamdî’nin babası Ak_emseddin (Muhammed bin Hamza), (792/1390-91) yılında _am’da do_du.
Sühreverdî’nin (ö. 632/1234) torunlarından olan _eyh Hamza’nın o_lu olan Ak_emseddin’in soyu Hz.
Ebubekir’e kadar ula_ır. Yedi ya_ında iken babası _eyh Hamza ile birlikte Anadolu’ya gelerek Kavak’a
_
_
yerle_ti (799/1396-97). Babası _eyh Hamza’nın mezarı buradadır (Enîsi, 102 a);_(Bursalı Mehmed Tahir,
2000: 12).
Menâkıba göre Ak_emseddin’in Sâdullah, Fazlullah, Nûrullah, Emrullah, Nasrullah. Nürülhüdâ
ve Hamdullah Hamdî adlı yedi o_lu olmu_tur. (Enîsî, 122b) Bunlardan ilim ehli âlim bir ki_i olan küçük
o_lu Hamdullah Hamdî (853-909/ /1449-1503) aynı zamanda devrinin önde gelen _airleri arasında yer
almı_tır. Tasavvufi e_itimini Kayserili _brahimTennurî’nin gözetim ve denetimi altında tamamlayan
Hamdullah Hamdî, Türk edebiyatının önemli hamse (Ahmediyye, Leylâ ve Mecnûn, Evliya Çelebi’nin
Ayasofya’da Altuntop altında yazıldı_ını belirtti_i Kıyâfet-nâme, Yûsuf u Züleyhâ ve Tuhfetü’l-u__âk)
yazarlarından birisi olarak kabul edilir.
Tasavvuf, kültür ve edebiyat tarihi bakımından önemli bir eser sayılabilecek olan Menâkıb-ı
Ak_emseddin’de, Ak_emseddin’in küçük o_lu, divan ve hamse sahibi ünlü _air ve mutasavvıf Hamdullah
Hamdî hakkında (bir kısmı di_er biyografik kaynaklarda da bir kısmı bulunan) _u bilgiler yer alır:
Rivayet olunur ki tasarruf sahibi bir kutup olan Ak_emseddin, daima _öyle derdi: “Küçük o_lum
Muhammed Hamdî’nin yetim, zayıf ve zelil kalmayaca_ını bilsem, bu mihneti (sıkıntı ve zahmetleri) çok
olan dünyadan ahirete göç ederdim.” Bir gün, adı geçen Hamdî Çelebi’nin annesi, _eyhin bu sözlerine çok
üzüldü ve “Göçerim dersin, göçmezsin” diyerek _eyhi bu sözlerinden dolayı ayıpladı.
_eyh, “Hemen _imdi göçeyim” diyerek Göynük’te daima vaktini geçirdi_i mescide girdi.
Çocuklarıyla birlikte sevenlerini de mescide ça_ırıp onlara vasiyetini söyledi ve vasiyet-nâme yazdırdı.
Helalle_ip vedala_tı. Yâsin sûresinin okunmasını istedi. Sünnete uygun bir _ekilde yatarak ruhunu teslim
etti (Enîsî, 107 b).
_eyhin o_lu Hamdî Çelebi, Kıssa-i Yûsuf adlı eserinin Sebeb-i telif bölümünde _öyle söyler:
Âdem oldur ki mevte kâdir olur
Ancılayın kimesne nâdir olur
[_nsan odur ki, ölme_e gücü yeter. Onun gibi bir kimse nadir bulunur.]
Dedi sanırsın anı ölmü_dür
Cânına cismi merkad olmı_dur
[“Onu, ölmü_tür, zannedersin” dedi, hâlbuki onun bedeni, canına mezar olmu_tur.]
Cesed ü cism ü rûh u vuslat-ı beyn
Olur ehl-i bekâya sûret-i ayn
[Ceset, beden ve ruh, sonsuzluk ehli için birbirinden ayrılmaz ve bir bütün hâline gelir.]
Hamdî ehl-i bekâ’ı yâd eyle
Hâtırun yâdı ile _âd eyle
[Ey Hamdî! Beka ehlini hatırla; gönlünü onları hatırlayarak sevindir.]
Bülbül-i bûstân fakr ü fenâ
_âhbâz-ı _ikergâh-ı bekâ
[Fakr ve fenâ bostanının bülbülü, baki av yerinin iri do_anı.]
A‘nî nûr-ı beyânın me_rık-ı dîn.
Kutb-ı ir_âd _eyh _emse’d-din
[Yani din do_usunun beyan ı_ı_ı, ir_ad kutbu _eyh Ak_emseddin.]
Tıfl-ı ferzend idüm ana bu fakîr
Olmı_ idi za‘îf hazret-i pîr
Bana eylerdi _efkatiyle nazar
Dir idi olmasa bu o_lum eger
Gider idüm bu dâr-ı mihnetden
Derd-i gamdan belâ-yı gurbetden
Âh kim bu yetîmi Yûsuf-vâr
Kılısardur cefâ-yı ihveti zâr
[Bu fakir (Hamdî), onun (Ak_emseddin’in) çocu_u ve o_luydum. Hazret-i pir, ya_lanmı_ ve
zayıflamı_tı. Bana _efkatle bakardı. “E_er bu o_lum olmasaydı, bu sıkıntı diyarından, dert ve gamdan,
belâ gurbetinden giderdim.” derdi. Âh ki bu yetimi (Hamdî’yi), Yûsuf gibi karde_lerinin eziyeti a_latıp
inletecektir.]
Rivayet olunur ki Ak_emseddin’in vefâtından bir saat sonra halifesi _eyh Abdurrahim’in, “Bir
saat önce gelmi_ olsaydım, onun ruh-ı _erifleri, falan makama ula_madan burada olmu_ olsaydım, _eyhin
_
_
ruhunu geri döndürürdüm.” dedi_i rivayet edilir. (Bu sözün sorumlulu_u rivayet edene aittir.) (Enîsî, 108
a)
Menâkıb-ı Ak_emseddin’de, aynı zamanda bir _air olan (Kemal Eraslan “Ak_emseddin’in Dinî
Tasavvufî _iirleri” Türk Dili, C. XLVIII, nu. 394, Ekim 1984. TDAY Belleten 1984, Ankara 1987)
Ak_eyh’in hayatı ve eserleriyle ilgili önemli bilgiler bulunur. Aynı _ekilde menakıpname metninde
Ak_emseddin’in hocası Hacı Bayram-ı Velî ve onun yolunda yürüyen di_er mutasavvıf _airler hakkında
da malumat vardır.
Ak_emseddin tarafından kurulan Bayramiyye’nin _emsiyye kolu, kendisinden sonra halifeleri
tarafından da devam ettirilmi_tir. Halifelerinin en me_hurları, Hamza Baba ile Gülzâr-ı Manevî nâzımı
Kayseri’de medfûn _brahim Tennurî ve Vahdetnâme sahibi, Afyonkarahisar’da medfun Abdurrahim
Efendi’dir (Bursalı Mehmed Tâhir, 2000: 13-14); ( Köprülü-Uzun, 1989: 301). Menâkıb-ı
Ak_emseddin’de, Hamdullah Hamdî’nin hocası âlim, _air ve mutasavvıf bir _ahsiyet olan _brahim
Tennurî hakkında da önemli bilgiler yer alır.
Sonuç olarak -Menâkıb-ı Ak_emseddin örne_inde oldu_u gibi- menkıbe kitaplarında, edebiyat
tarihimize ve edebî eserlerin meydana getirildi_i sosyal, kültürel ve siyasî zemine ait ihmal edilmemesi
lâzım gelen malzemenin bulundu_unu, biyografi yazımında ve metin incelemelerinde, elbette abartma,
karı_tırma, yanlı_ gibi ihtimalleri göz ardı etmeksizin, bu tür eserlerden de faydalanmak gerekti_ini
belirtmek isteriz.
KAYNAKÇA
AÇA, Mehmet vd. (2009). Ba_langıçtan Günümüze Türk Edebiyatında Tür ve _ekil Bilgisi, _stanbul: Kriter Yayınları.
AYVERD_, _lhan (2005). Misalli Büyük Türkçe Sözlük, C. II, _stanbul: Kubbealtı Yayınları.
BANARLI, Nihad Sami (1971). Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, C. I, _stanbul: Milli E_itim Bakanlı_ı (MEB)Yayınları.
Bursalı Mehmed Tahir Efendi -1299/1915- (1972). Osmanlı Müellifleri C. I, _stanbul: Meral Yayınları.
Bursalı Mehmed Tâhir, (2000). Osmanlı Müellifleri I-III, ve Ahmed Remzi Akyürek Mitahü’l- Kütüb ve Esâmî-i Müellifîn Fihristi,
haz. Cemal Kurnaz- Mustafa Tatcı, Ankara: Bizim Büro Yayınları.
Büyük Türk Klasikleri (1986). “XV. Yüzyıl Tekke _iiri, Ak_emseddin”, Haz. Abdullah Uçman, _stanbul: Ötüken- Sö_üt Yayınları.
Emir Hüseyin Enîsî (4666). Menâkıb-ı Ak_emseddîn, _stanbul: Süleymaniye Kütüphanesi, Hacı Mahmud Efendi Bölümü
ERASLAN, Kemal (1987). “Ak_emseddin’in Dinî Tasavvufî _iirleri” Ankara: Türk Dili, C. XLVIII, nu. 394, Ekim 1984. TDAY
Belleten 1984.
EREN, Hasan vd. (1988). Türkçe Sözlük, C.II, Ankara: Türk Dil Kurumu (TDK) Yayınları._SEN, Mustafa-KURNAZ, Cemâl
(1990). _eyhî Divanı, Ankara: Akça_ Yayınları.
_Z, Fahir-KUT, Günay (1985). “Dîvân Nazım ve Nesri” Büyük Türk Klâsikleri, C. I, _stanbul: Ötüken- Sö_üt Yayınları.
KILIÇ, Filiz (1998). XVII. Yüzyıl Tezkirelerinde _air ve Eser Üzerine De_erlendirmeler, Ankara: Akça_ Yayınları.
KÖPRÜLÜ, Orhan-UZUN, Mustafa (1989). “Ak_emseddin”, C. II, Türkiye Diyanet Vakfı _slam Ansiklopedisi (TDV_A), _stanbul:
Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları
KÖPRÜLÜ, Orhan F. (1951). Tarihi Kaynak Olarak 14. ve 15. Asırlardaki Bazı Türk Menâkıbnâmeleri, (yayımlanmamı_ doktora
tezi), _stanbul: _stanbul Üniversitesi. Edebiyat. Fakültesi.
LEVEND, Agâh Sırrı (1984). Türk Edebiyatı Tarihi- Giri_, C. I, Ankara: Türk Tarih Kurumu (TTK) Yayınları.
Muallim Naci (1995).Lûgat-i Nâcî, _stanbul: Ça_rı Yayınları.
OCAK, Ahmet Ya_ar (1997). Kültür Tarihi Kayna_ı Olarak Menakıpnameler, Metodolojik Bir Yakla_ım, Ankara: Türk Tarih
Kurumu (TTK) Yayınları.
PALA, _skender (1992). Divan Edebiyatı, _stanbul: A_aç Yayınları.
Riyâzî Muhammed Efendi, Riyâzü’_-_uarâ, _stanbul: Nuruosmaniye Kütüphanesi, Nu. 3774.
Sinan Pa_a (1987). Tezkiretü’l-evliyâ, haz. Emine Gürsoy-Naskali, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlı_ı (KTB)Yayınları.
_emseddin Sami (2004). Kâmûs-ı Türkî, _stanbul: Ça_rı Yayınları.
--------------------(1985). Temel Türkçe Sözlük Sadele_tirilmi_ ve Geni_letilmi_ Kâmûs-ı Türkî, C.III, _stanbul: Tercüman Yayınları.
_EN, Ayhan (2010). Sinan Pa_anın Maârifnâmesi’nde Beyan ve Bedî Kapsamındaki Edebî Sanatların Tahlili, Kütahya:
Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, Mustafa Güne_ danı_manlı_ında yapılan
yayımlanmamı_ yüksek lisans tezi.
_ENTÜRK, Ahmet Atillâ-KARTAL, Ahmet (2004). Üniversiteler _çin Eski Türk Edebiyatı Tarihi, _stanbul: Dergâh Yayınları.
TUMAN, Mehmet Nâil (2001). Tuhfe-i Nâilî Dîvân _âirlerinin Muhtasar Biyografileri, C. I, haz. Cemâl Kurnaz- Mustafa Tatcı,
Ankara: Bizim Büro Yayınları.
YURD, Ali _hsan (1972). Fatih Sultan Mehmed Hân’ın Hocası Seyh Ak_emseddin: Hayatı ve Eserleri,. _stanbul: Fatih Kitabevi
Yayınları.
---------------------, (1994). Ak_emseddin Hayatı, Eserleri, haz. Mustafa Kaçalin, _stanbul: Marmara Üniversitesi _lahiyat Fakültesi
Vakfı Yayınları.