Seçim sonu istikrar
Gündüz Aktan 03 Temmuz 2007
Türkiye'yi çok zorlu bir genel seçim bekliyor. Demokrasiler krize girdiğinde çıkış yolu seçimdir. Ancak bu kez seçimlerden sonra istikrarsızlığın giderilememesi, hatta ağırlaşması muhtemel.
Sn. Erdoğan, yaşlanmış ve temsil sorunları olan bir Meclis'e kendi cumhurbaşkanlığı adaylığını dayattı. Bu olmayınca da, son uzlaşı olasılığını engelleyen Sn. Arınç yüzünden, Sn. Gül'ü ileri sürmek zorunda kaldı.
Bir yandan milyonlarca insanın yaptığı mitingler, öte yandan ordunun açıklaması ve nihayet Anayasa Mahkemesi'nin toplantı nisabını 367 olarak
saptayan kararı, AKP'yi başarısızlığa uğrattı.
Bunu hazmedemeyen AKP, cumhurbaşkanını halka doğrudan seçtirmek adına benzeri dünyada görülmemiş bir Anayasa değişikliğini, Sn. Mumcu'nun da yardımıyla, Meclis'ten çıkardı.
AKP bir yandan mağduriyet masalları anlatırken, öte yandan da anayasal değişikliği Meclis'ten geçirmek suretiyle muhalefetten, mitinglerden, hatta ordudan intikam alma amacını güttükçe, seçim sonu istikrarın sağlanması çok güç. Yok eğer doğrudan seçim seçeneği gerçekleşmezse, cumhurbaşkanları artık uzlaşıyla seçileceğinden, krizlere yol açan en azından bir konudan kurtulmuş oluruz. Ancak bu kez cumhurbaşkanı uzlaşıyla seçilse dahi, seçim sonu istikrarsızlık ihtimali devam edeceğe benziyor.
AKP'nin aday listesinin merkeze kaydığı görülüyor. Bu en azından 'vitrin' denen kişiler açısından böyle. Ancak AKP iktidarının yol açtığı kriz rejimle, yani Cumhuriyet'in kurucu ilkeleri olan laiklik ve tekillikle ilgili. Bu krize bir ölçüde Sn. Arınç, ama aslında bizzat Sn. Erdoğan yol açtı. Şimdi yeni adayların merkezden olmasının, Arınç sorununu çözebileceği söyleniyor. Oysa Sn. Erdoğan lider olarak kaldıkça, partinin yeni vitrini gerçekten vitrin niteliğinin ötesine gitmeyebilir.
Türkiye'de parti başkanının, parti üzerindeki hâkimiyeti malum. Vitrin ise özü itibarıyla o partinin ideolojisini tümüyle benimsemeyen, siyasette başarısızlıkları dolayısıyla etkisizleşen, hatta tasfiye tehlikesiyle karşılaşanların, seçilmek amacıyla başka bir partiye geçmeleri demek. Vitrin oluşturan parti de yeni gelenlerin kendisinden olmadığını biliyor. Ama kendisine dönük eleştirilerin yoğunluğunu azaltmak için, eleştirileri yönelten siyasi akımdan bazılarını içine almayı ya da almış gibi görünmeyi yeğliyor.
Unutmayalım, Sn. Erdoğan, kendisine çok daha yakın olmakla birlikte, Milli Görüş çekirdeğine mensup olmadığı için, bakanlarından birini cumhurbaşkanı yapmaktan kaçınmıştı. Şimdi Sn. Gül'ün adaylığı sürerken, sırf uzlaşı olsun diye, vitrinden birini aday gösterebilir mi?
Sn. Erdoğan'ın seçim sonu krizi önlemek için bu aşamada atacağı ilk ve asgari adım, 24 Nisan 2006'da yaptığı, Cumhuriyet'in laikliğinin değişeceği yolundaki beyanını geri alması ve Anayasa'nın 24. maddesindeki tüm unsurları kabul ettiğini, bu unsurlara ilişkin ayrıntılı görüşleriyle sunması olabilir.
Yine de rejim krizini atlatmak mümkün olmayabilir. Bir yandan şehitlerin sayısı artarken, öte yandan Sn. Erdoğan'ın Türklüğü etnisite üstü kimlik olarak benimseyememesi, DTP'nin ayrılıkçı tezlerine meşruiyet sağlıyor. Eğer Türkiye'de farklı etnik kimliğe sahip iki büyük grup varsa ve bunları kucaklayan bir üst kimlik mevcut değilse, federasyon talebini yadırgamak mümkün mü?
Bu derin rejim krizi yetmiyormuş gibi, Irak'ın toprak bütünlüğümüzü olumsuz etkileyecek şekilde dağılması; bu konuda Amerika ile bozulan ilişkilerimiz; AB'nin her işimize karışan, ama bize üyelik vermekten uzak tutumu; Kıbrıs davasında kaybedilen zemine ilaveten KKTC'de meşruiyeti kuşkulu bir hükümet; ya kendiliğinden ya da dış güçler tarafından her an krize sokulabilecek bir ekonominin yarattığı sorunlarla da karşı karşıyayız.
AKP'nin yeniden tek başına iktidara gelmesi halinde Sn. Erdoğan'ın asıl sorunu, hemen her konuda her an kriz yaratma kapasitesi olmayacak. Asıl sorun, son 4.5 yıldır görüldüğü gibi, Türkiye'yi yönetecek çapa sahip olmamasından kaynaklanacak.
Bu durumda, seçimlerde asıl sınavı da Türk milleti verecek.