CENGİZAYTMATOV’UN ESERLERİNDE AV TEMASI
Özlem NEMUTLU 01 Ocak 1970
ÖZET
Cengiz Aytmatov, hikâye, povest ve roman
türlerinde kaleme aldığı eserlerinde aşk, iyi kötü
çatışması, kaderin kaçınılmazlığı, savaş, eğitim, baskı
rejimlerinin yarattığı bireysel ve toplumsal krizler gibi
farklı birçok konuyu ele almış ve bunlardan yola çıkarak
millî ve evrensel mesajlar vermeyi başarabilmiş bir
yazardır. “Av ve avlanma” da, yazarın bahsettiğimiz
konularla ilgili olarak eserlerinde çeşitli boyutlarıyla
işlediği temalar arasında yer almaktadır. Bu konuyu
işlediği Beyaz Gemi, Dişi Kurdun Rüyaları, Deniz
Kıyısında Koşan Ala Köpek, Gün Olur Asra Bedel, Elveda
Gülsarı gibi eserlerinde av ve avlanma, tabiatın ve
tabiliğin bir parçası olduğu sürece zararlı değildir, ancak
bu söz konusu niteliği insanın tabiatını ve özünü bozan
bir mahiyete dönüştürüldüğünde çok çeşitli bireysel ve
toplumsal trajedilerin yaşanması kaçınılmazdır. Bu
çalışmada Cengiz Aytmatov’un eserlerinde av ve avcılığın
yansımaları ve toplumdaki etkileri üzerinde durduk.
Bu yazı, 15-16 Kasım 2006 tarihleri arasında Marmara Üniversitesi Türkiyat
Aratırma ve Uygulama Merkezi’nde düzenlenen Uluslar arası “Türk Kültüründe Av”
Sempozyumu’nda sunulan tebliğin geniletilmi eklidir.
Cengiz Aytmatov, vak’ası çok çeitli mekân ve coğrafyalarda
geçen eserlerinde esasen insanlığın ezelî meselesi olan iyi-kötü
çatımasını ele almı; bundan yola çıkarak insanın tabiatına aykırı her
tür faaliyetin evrenin var olan düzenini ve geleceğini tehdit eden en
büyük tehlike olduğu fikrini temel bir tez olarak ilemitir. Biz bu
yazımızda, yazarın bazı eserlerinde çeitli tezahürleriyle karımıza
çıkan “av, avlanma” teması vasıtasıyla bu temel fikri nasıl
somutlatırdığını tespite çalıacağız.
Aytmatov’un av ve avlanmanın en yoğun olarak ilendiği
eserler Beyaz Gemi, Dii Kurdun Rüyaları ve Deniz Kıyısında Koan
Ala Köpek’tir. Bu eserler haricinde Gün Olur Asra Bedel, Elveda
Gülsarı’da da yazar farklı ekillerde yapılan “avlanma”lara farklı
misyonlar yüklemitir. Bu bağlamda Beyaz Gemi, Dii Kurdun
Rüyaları, Elveda Gülsarı ve Gün Olur Asra Bedel’de avcılığı insana
ve tabiata zarar veren bir olgu olarak değerlendirirken sadece Deniz
Kıyısında Koan Ala Köpek’te erkek çocuğun rütünü ispat etme
vesilesi olarak avcılığın sosyal boyutuna temas etmektedir. Daha
somut bir ekilde söyleyecek olursak, Aytmatov’a göre avcılılık
yaamanın bir gereği olarak yapılmadığı sürece zararlıdır, sosyal ve
fizikî hayatın dengesini bozmaktadır. Bu yüzden Dii Kurdun
Rüyaları’nda Akbar ve Taçaynar’ın yavrularını ilk olarak ava
çıkarmanın gururunu ve hazzını yaamaları gayet doğaldır, çünkü
Tanrı böyle istemitir, tabiatın kanunu budur. Ancak aynı kurtların
yavrularını antilop avcılarının kurunlarıyla kaybetmeleri ise son
derece trajiktir, çünkü sayga avcılığı tabiata aykırıdır.
Beyaz Gemi
, konumuz olan “avlanma”nın geçmi ve imdiki
zaman olmak üzere iki farklı zaman diliminde farklı boyutlarıyla
ilendiği ilgi çekici bir romandır. Romanın kahramanı, annesi ile
babasının ayrılmalarından ve her birinin ayrı ayrı yuva kurmalarından
sonra San-Ta Vadisi’nde koruculuk yapan Mümin Dedesiyle birlikte
yaayan bir Çocuk’tur. Çevresinde hiçbir yaıtı olmayan Çocuk,
daima yalnızdır. Değiik isimlerle adlandırdığı kayalar, dedesinin
kendisine hediye ettiği dürbün ve sonuncu olarak da dedesinin aldığı
çanta çocuğun sırdaları ve arkadalarıdır. Çocuk, her gün dürbünle
Isık-Göl’den geçen gemileri izlemekte ve bunlardan biri olan bir
beyaz gemiyi, kendisini babasına ve mutluluğa kavuturacak bir
kurtarıcı gibi görmektedir. San-Ta Vadisi’nde Mümin Dede ve
Çocuk’tan baka, çocuğun üvey ninesi; teyzesi Bekey ve Bekey’in
kocası Orozkul ile diğer korucu ailesi Seydahmet ve karısı Gülcemal
yaamaktadırlar. Bu kiiler içerisinde Çocuk en çok Mümin Dedesini
sever. Çünkü dedesi ona masallar ve kendi Buğu soylarına dair
efsaneler anlatmaktadır. Bu masal ve efsaneler, Çocuk’un kendine has
masumiyetini ve hassasiyetini derinletirir. Diğer taraftan Orozkul,
Seydahmet ve Koketay romanın kötü kiileridir
,Çünkü onlar .
inançsız, kendi milli geçmilerinden uzak ve içinde yaadıkları tabiata
karı duyarsızdırlar. En önemlisi bir Buğulu olduklarını unutarak
devletin istediği gibi millî kültür ve tarih bilincinden uzak, insanın
özüne aykırı bir hayat sürdürmektedirler.
Çocuk, dedesinin anlattığı efsaneler içerisinde en çok
“Boynuzlu Maral Ana Efsanesi” ni beğenir. Çünkü bu efsane, kendi
soylarının meydana geliini anlatmaktadır. Efsaneye göre dümanları
tarafından büyük bir bozguna uğratılan Kırgız milleti, varlığını bir kız
çocuğuyla bir erkek çocuğunu sütüyle besleyip büyüten bir dii geyiğe
Beyaz Gemi, Çeviren: Refik Özdek, Ötüken Yayınları, Dstanbul: 1991, 174 s.
C. Aytmatov’un Beyaz Gemi, Gün Olur Asra Bedel ve Dii Kurdun Rüyaları isimli
eserlerindeki Mümin Dede, Yedigey ve Abdias ise erdemli ve inançlı olmalarıyla
dikkat çeken olumlu kiilerdir. (Daha ayrıntılı bilgi için bkz. Fazıl Gökçek, “Cengiz
Aytmatov’un Romanlarında Din Teması ve Dii Kurdun Rüyaları, Dergâh, Cilt:II,
Sayı: 21, Kasım 1991, ss.7-9.) Bu kiiler aynı zamanda tıpkı Beyaz Gemi’nin Çocuk
kahramanı gibi “masal”ı olan ve mutluluğu da bu “masal”a inanmakta bulan
kiilerdir. Söz gelimi Yedigey’in masalı inançlarına ve kültürel değerlerine saygılı bir
hayat sürmek iken Abdias’ınki insanın mutluluğunu temel alan bir dinî inanca sahip
olma ve bozulmamı bir tabiî çevrede yaamaktır.
borçludur. Bir tesadüf eseri dümanların kıyımından kurtulan ancak
yine tesadüfen onların eline düen Kırgız çocuklar, ormanda
öldürülmek üzere Çopur Nineye teslim edilir. Nine çocukları bir
uçurumun kenarından atmak üzereyken dii bir maral tarafından
durdurulur. Geyik iki küçük yavrusunun insanlar tarafından
öldürüldüğünü, bu yüzden bu iki çocuğu kaybettiği yavruları yerine
koyup büyütmek istediğini söyler. Çopur Nine, geyiğe insanoğlunun
acımasız olduğunu, bir gün bu iyiliğinin bedelini ağır ödeyebileceğini
söyler, ancak maral ana birbirleriyle karde olan geyik ve insanların
artık bundan sonra birbirlerine zarar vermeyeceklerini iddia eder ve
çocukları alarak Isık-Göl civarına getirir. Kırgızların yeni vatanı artık
burasıdır. Dlk ataları olan Buğulular, bütün bebekleri boynuzlu maral
ananın bir beik içerisinde getirdiğine inanırlar ve geyiği kutsal sayıp
ona saygıda kusur etmezler. Ancak bir müddet sonra geyiğin bu
kutsallığı, zengin bir Buğulunun oğulları tarafından mezarının baına
geyik boynuzları dikilmeye balanmasıyla zedelenmeye balar. Bütün
Buğulular artık daha fazla çatallı geyik boynuzu bulmak için birbiriyle
yarıır bir hale gelirler. Korkunç bir geyik kıyımı balar. Dnsanoğluna
gücenen Maral Ana Isık-Göl civarını terk eder, geride kalan
yavrularını alarak çok uzak ülkelere gider.
Cengiz Aytmatov’un yazarlığının karakteristik vasıflarından
biri olan efsane, masal, türkü gibi halk edebiyatı ürünlerini, hikâye ve
romanlar içerisinde kullanma, Beyaz Gemi’nin de kurgusunun en
temel hususiyetini tekil etmektedir. Yukarıda özetlediğimiz Boynuzlu
Maral Ana efsanesi, eserin temel mesajını ihtiva etmesi bakımından
oldukça önemlidir. Efsane, her eyden önce romandaki kiilerin hem
inanç dünyalarını hem de millî kültürel miraslarını ekillendiren ve
toplayan bir unsurdur. Bunun dıında eseri çarpıcı kılan, efsanede
anlatılan hadiselerin büyük ölçüde romanın imdiki zaman planında da
vuku bulması ve bunun Mümin Dede ve bilhassa Çocuk için trajik bir
sonla noktalanmasıdır. Tıpkı Boynuzlu Maral Ana efsanesinde olduğu
gibi yıllar sonra San-Ta Vadisi’nde marallar tekrar görünmeye
balamıtır. Bir erkek bir dii ve bir yavrudan oluan bu maral
ailesinin tekrar aralarına katılması, Çocuk ve Mümin Dede için son
derece sevindirici bir hadisedir. Çünkü Maral Ana’nın insanoğlunun
nankörlüğünü unutarak aralarına katılması kendileri için bir lütuftur.
Ancak bu sevinçleri çok uzun sürmez. Orozkul, bir zamanlar rüvet
aldığı Koketay ve arkadalarına vereceği ziyafet için dii geyiği,
Mümin Dedeye vurdurur. Geyiğin Mümin Dedece avlanması ve
ardından bir ziyafet sofrasının hazırlanması ve bütün bunları,
Çocuk’un hasta yatağından kalkarak aama aama öğrenii, romanda
gerilimin en fazla yükseldiği kısımları oluturur. Çocuk, “masal”larla
örülü dünyasının daha fazla yıkılmasına müsaade etmez, Beyaz
Gemi’sine yani babasına ulamak için Isık-Göl’e doğru ilerler.
Görüleceği üzere, yıllar sonra San-Ta Vadisi’ne gelen
marallar, tıpkı efsanede olduğu gibi, insanoğlunun yeni bir zulmüne
maruz kalmılardır. Aytmatov, geyik avı motifini birçok fikri ihtiva
edebilecek bir ekilde düzenlemekle ustaca bir kurgu örneği
sergilemi olur. Geyiğin avlanması her eyden önce Kırgızların dinî
inançlarına ve millî kültürlerine ihanettir. Onların avlanmasında bir
sakınca görmeyen Orozkul ve arkadaları hem insanî özlerine hem de
kendi kültürlerine yabancılamı dejenere tiplerdir. Orozkul’a göre
Maral Ana efsanesiyle ancak çocuklar kandırılabilir. Komünizmin,
feodal düzenin ürünü olan böyle masallarla ii yoktur. Dkinci olarak,
öldürülen geyik, dii ve anne olması bakımından doğurganlığı temsil
eder. Ana geyiğin acımasızca katledilmesi, tabiî hayatın devamlılığına
bir engel tekil etmek ve doğal dengeyi bozmak demektir. Bu
bakımdan bir nesne olarak “dii geyik”in böyle bir fikrin temsilcisi
olması, onun bir alegori olarak kullanıldığının göstergesidir
.
Beyaz Gemi’den baka Elveda Gülsarı
’da da trajik bir sonla
biten bir geyik avı efsanesi bulunmaktadır. Aytmatov’un “Yalı Avcı”
türküsüne hikâye olan bu efsaneye eserinde yer vermesinin temel
gayesi, ihtiraslı insanların yol açtıkları felaketleri gözler önüne
sermektir. Romanın kahramanı Tanabay, bulunduğu çevrede komünist
devrimin önde gelen temsilcilerinden biridir. Devletin kolektifletirme
faaliyetlerine bütün çabasıyla destek verir. Bu uğurda kardeini
Sibirya’ya bile sürgüne göndermekten çekinmez
Bunun dışında .
partide en yakın arkadaı Çoro’ya göre o oldukça heyecanlıdır.
Dostunun son derece temkinli hareket etmesine mukabil o çabuk
Alegoriyi bir kavramı veya fikri temsil eden nesne anlamında kullanıyoruz. Bkz.
“Dmaj, Dstiare, Sembol, Mit”, Edebiyat Teorisi, Réne Wellek-Austın Varren, Çev.: Ö.
Faruk Huyugüzel, Dzmir: 1993, ss. 160-186.
Diğer taraftan Aytmatov’un eserlerinde temas ettiği meselelerden biri olarak
tabiî çevrenin düüncesizce tahrip edilmesi, Gün Olur Asra Bedel ve Dii Kurdun
Rüyaları’ndan önce en geni kapsamlı olarak Beyaz Gemi’de ele alınmı olur.
Ramazan Korkmaz, yazarın romanlarında karımıza çıkan “Nayman Ana Gömütlüğü,
Nayman Ana Efsanesi, Sarı Özek Mağdurları Efsanesi, Manas Destanı ve Maral Ana
Efsanesi”ni “tahrip edilen kültürel bellek mekanları” olarak adlandırır. Korkmaz’a
göre Beyaz Gemi’de Orozkul, Seydahmet ve Koketay’ın Maral Ana Efsanesine
inanmayarak geyiği avlamaları, “geleneksel değerleri aağılama, geçmii anımsatan
öğeleri silme, doğaya saygıyı yok etme, insanı çevresiyle kavgalı kılma ve terör ve
korkuyu hakim kılma” demektir. Bkz. Aytmatov’un Anlatılarında Ötekileme Sorunu
ve Dönü Dzlekleri, Ankara:2004, s. 79.
Elveda Gülsarı,Ötüken Yayınları, Çeviren: Refik Özdek, Dstanbul: 2004, 221s.
Bkz. Ali Dhsan Kolcu, “Elveda Gülsarı”, Millî Romantizm Açısından Cengiz
Aytmatov, Dstanbul:1997, ss. 149-167.
öfkelenmesi ve asi tavırları yüzünden partiden atılır. Bunun sorumlusu
olarak da Çoro’yu görür. Bu yüzden cenazesine bile gitmez. Ancak
Tanabay’ın ihracında bunca yıl cokuyla, büyük bir özveriyle çalıtığı
partiyi ele geçiren birtakım menfaat sahiplerinin de rolü olmutur.
Yazarın asıl vurgulamak istediği de budur: Komünist idare için canla
bala çalıan, bu uğurda en yakınlarını bile sürgün etmekten
çekinmeyen idealist insanlar, neticede aynı idarenin mağduru
olmaktan kurtulamamılardır. Çünkü komünizmin temel prensibi
devletin “soba”, vatandaın “yakıt” olması fikrine dayanır
.
Aytmatov, iletmek istediği bu mesajları, “Yalı Avcı” türküsü
vasıtasıyla verir. Tanabay’ın karısı Caydar’ın kopuzuyla çalıp
söylediği bu türküde yalı bir avcının elinde olmadan oğlunu
öldürmek zorunda kalıının hikâyesi anlatılmaktadır. Yalı avcının
avcılığın bütün inceliklerini öğrettiği oğlu Karagül, gözünü budaktan
sakınmayan son derece cesur bir delikanlıdır. Onun vuramayacağı,
nian alamayacağı hiçbir canlı yoktur. Ava gittiğinde gebe, yavru
demeden önüne çıkan her hayvanı vurur. Bu arada Boz Geyik
sürüsünden bütün geyikleri öldürür, geride sadece dii Boz Geyik ile
erkeği Tav-Teke kalır. Genç avcı, soylarının devamı için erkeğini
vurmaması için yalvaran boz geyiğe kulak asmaz, Tav-Teke’yi
acımasızca vurur. Bunun üzerine Boz Geyik’i nian alan delikanlı onu
bir türlü vuramaz. Günlerce peinden koar. Dii geyik, avcıyı
kimsenin ulaamayacağı bir yere getirir, onu orada bırakarak gözden
kaybolur. Günlerdir kendisinden haber alamadıkları Karagül’ü
aramaya çıkan yalı avcı, onu nihayetinde bulur. Ancak hiçbir ekilde
ona yardım edemez. Çaresiz, evladını kendi elleriyle vurmak zorunda
kalır. Neticede ihtirası, Karagül’ün hayatına mal olmu; zamanında
onu kontrol edemeyen baba da evlat katili olmutur. Burada Beyaz
Gemi’de olduğu gibi dii ve erkek geyik tabiatı ve onun devamlılığını;
Karagül ise gücünü tabiatın doğal dengesini bozacak ekilde
kullanmaktan çekinmeyen ve bu yüzden yine tabiat tarafından
cezalandırılan muhteris insanoğlunu temsil ederler. Bu bağlamda
buradaki avlanma hikâyesi de alegorik veya sembolik vasıflı
nesnelerle kurulmu olur. Diğer taraftan tıpkı Tanabay gibi Sovyet
rejimine içten inanan Aytmatov gibi bazı aydınlar, devletin insanın
doğasına aykırı uygulamaları karısında büyük bir hayal kırıklığına
uğramılartır. Neticede onlar da bir nevi Karagül gibi “Kuz Baındaki
Avcı”dan farklı bir konumda değildirler
.
Bkz. Cengiz Hana Küsen Bulut, Ötüken Yayınları, Çeviren: Refik Özdek, Dstanbul:
1991, s. 22.
Cengiz Aytmatov’un Muhtar
________________________________________
ahanov’la uzun söyleilerini konu alan
________________________________________
afak
Sancısı’nın (
________________________________________
afak Sancısı, Cengiz Aytmatov-Muhtar
________________________________________
ahanov, Çeviren: Damira
Dbragim, Da Yayıncılık, Dstanbul:2002, 447 s.) ilk tercümesinin balığı Kuz Baındaki
Elveda Gülsarı’dakine benzer ihtirasla yapılan bir avın
hikâyesi de Beyaz Gemi’deki “Parmak Çocuk Çıbalak” masalında
anlatılmaktadır. Mümin Dedenin torununa anlattığı masallar arasında
Parmak Çocuk Çıbalak masalıyla, tabiî ihtiyaçtan kaynaklanmayan
avlanmaların hayvanların dünyasında da yıkımlara yol açtığı mesajı
verilmektedir. Bir yaprağın altında yatan Çıbalak, bir kurda av olur.
Çocuk kurda kendini yememesi için yalvarır, fakat kurt çocuğun
sözlerine kulak asmaz. Ancak o günden sonra kurt ne zaman bir koyun
sürüsüne saldıracak olsa içindeki çocuk onu ele verir. Çareyi bir
koyun sürüsünün köpeği olmakta bulan kurt, ihtirasının bedelini ağır
ödemi olur.
Dişi Kurdun Rüyaları
, Akbar ve Taçaynar adlı iki kurt ile
Abdias ve Boston’un “kötülük”le giritikleri mücadelede yenik
çıkmalarının trajedisini anlatan bir eserdir. Daha önce de
bahsettiğimiz gibi burada avlanma motifi, Beyaz Gemi ve Elveda
Gülsarı’dakinden farklı olarak yaamanın bir gereği ve artı olarak
yerine getirilmesi gereken tabiî bir eylem olarak karımıza çıkar.
Bata yeni doğan yavrularını ilk ava çıkarmanın heyecanını ve zevkini
yaayan Akbar ve Taçaynar olmak üzere Mujunkum bozkırında
yaayan bütün canlıların hayatta kalmalarının tek yolu, ava çıkmaktır
:
Peinden yetitiği hiçbir sayga pençesinden [Taçaynar’ın]
kurtulamaz, kızıl kanları beyaz karların üzerine akar, bir kuun kana
boyanmı kanatları gibi çırpınırdı. Onun kanı akacaktı ki bir
bakasının kanını besleyebilsin. Her ey ta baından beri olagelmiti
ve baka türlüsü de mümkün değildi. Bu olayı yargılayan yoktu.
Çünkü mesele suçlu ya da suçsuz, kurban ya da cani olmak değildi.
Tanrı bir canlıyı bir baka canlıya yem olarak yaratmıtı. (Yalnız
insanın kaderi değiikti. O, ekmeğini alın teri akıtarak, hayvan
besleyerek, böylece tabiatı kendi yararına kullanarak yaamasını da
bilirdi.)
Mujunkum bozkırının tabiî dengesini bozan “insan” olur.
Ancak bu insan “alınteri akıtarak, hayvan besleyerek, tabiatı kendi
yararına kullanarak” yaayan “iyi insan” değildir. Aksine menfaati
uğruna teknolojinin imkânlarını tabiatı yok etmek için kullanan,
Avcının Çığlığı “Yüzyılların Kavağındaki Sırdalık” (Tolkun Yayınları, Ankara:
1998) eklindedir. Bu bağlamda aydınları temsil etmesi bakımından avcı kelimesinin
sembolik bir ekilde kullanılması oldukça anlamlıdır. Daha teferruatlı bilgi için bkz.
Orhan Söylemez, “Karaçay-Malkar Edebiyatı-Halimat Bayramuk-Dki Kasım Bin
Dokuz Yüz Kırk Üç”, Türk Dünyası Edebiyatları I, Ankara:2005, ss.81-89.
Cengiz Aytmatov, Dii Kurdun Rüyaları, (Terc.: Refik Özdek), Ötüken Yayınları,
Dstanbul:1991, 350 s.
A.g.e., s.25.
kendini tanrı gibi gören bir insandır. Bu insanın sahip olduğu
teknolojik aletler değitikçe ve modernletikçe, Mujunkum bozkırında
sebep olduğu felaketler, önlenemez boyutlara ulaır
:
Dnsanlar, “ilâh-varlıklar!” Mujunkum bozkırında onlar da
sayga avlıyordu. Önce at sırtında gelmilerdi buralara. Üzerlerinde
dar elbise, ellerinde yay ve ok vardı. Sonra ateli silahlarla geldiler,
imek gibi çakan ve yıldırım püskürten silahlar! Bağrıarak atlarını
dörtnala sürüyor ve saygalar her yöne kaçııyordu. Uçsuz bucaksız
bozkırın çalılıklarında onları bulup vurmak yine de zordu. Ama bir
gün, bu “ilâh-insanlar” arabalarla sürek avı düzenlemeye baladılar.
Tıpkı kurtlar gibi, antilopları yorgunluktan düüp bayılıncaya kadar
kovalıyor, sonra vuruyorlardı.
________________________________________
u son zamanlarda ise helikopter
kullanmaya baladılar. Önce havadan sürünün yerini kefediyor,
sonra niancılar arabalarla oraya hareket ediyor, saatte yüz
kilometreden fazla hız yaparak saygaların kaçmasını engelliyorlardı.
Arabalar, helikopterler ve hızlı ate eden filintalar, Mujunkum
bozkırındaki denge ve düzeni alt üst etmiti…
Alda Gölü civarındaki madenleri iletmek için yakılan
sazlıklardan uzaklaıp gölü geçerken ilk yavrularını kaybeden Akbar
ve Taçaynar’ın ikinci vatanları Mujunkum bozkırı olur. Burada
doğan yavrularıyla hayata yeniden balama fırsatına kavuurlar. Ne
var ki yavrularıyla çıktıkları ilk av, onlara ikinci bir kıyameti yaatır.
Hükümetin be yıllık kalkınma planı baarısızlıkla sonuçlanınca açığı
kapatmak amacıyla eyaletteki yetkililerden biri, Mujunkum bozkırına
sayga avı düzenlemeyi önerir. Havadan helikopterler, karadan
arabalarla yönlendirilen sayga sürüsü içinde, avlanmak için çıkan
Akbar ve Taçaynar ile yavruları da vardır. Heyecanla çıktıkları bu ilk
av, ne yazık ki yavruların trajik bir ekilde ölmeleriyle sonuçlanır.
Sonuç, bozkırdaki bütün canlılar için tam anlamıyla bir mahere
dönüür
:
Dii kurt yavrusunun cansız vücudu üzerinden atladı, ama
aynı anda av gürültüsünü yeniden duydu. Ardsız aralıksız patlamalar,
arabaların keskin klaksonları, insanların haykırıları, can çekien
saygaların hırıltıları, helikopterlerin uğultuları birbirine karııyordu.
Birçok sayga yere yuvarlanıp kalıyor, ayaklarını havaya dikip
çırpınıyor, kaçanların soluğu kesiliyor, yürekleri dayanamıyordu
artık. Toplayıcılar ellerindeki kocaman bıçaklarla hayvanların
boğazını kesiyor ve hayvan son nefesini vermeden kaldırıp kamyona
atıyorlardı. Kana bulanan bu adamların görünüleri de korkunçtu.
A.g.e., s.14.
A.g.e., s.34.
Sayga avını idare eden, adının bazı yolsuzluklara karıması
üzerine partiden atılmı eski bir inzibat taburu komutanı olan Bos’tur.
Ekibindeki diğer avcılar Mia, Kepa, Hamlet Galkin, Üzükbay ve
aralarına sonradan katılan Abdias da bulunmaktadır. Abdias, bir
diyakosun oğlu olup dinde uygulanması gerektiğine inandığı birtakım
revizyonist fikirleri yüzünden kiliseden kovulmutur. Onun
Mujunkum bozkırına ikinci geliidir. Dlk gelii kiliseden atıldıktan
sonra bir gazeteci sıfatıyla, burada faaliyetleri iyice artan uyuturucu
çetelerini tehir etmek ve içlerinden ikna edebildiklerini doğru yola
sevketmek amacıyladır. Ancak çete üyeleri onu dinleyecekleri yerde
döverek bozkırın ortasında bırakırlar. Abdias canını zor kurtarır.
Mujunkum’a sayga avı dolayısıyla ikinci kez geliinde, ilkinde olduğu
gibi çevresindekileri insanî özlerine dönmeye çağırır. Ancak bu
seferki davetinin bedelini hayatıyla öder. O da tıpkı insanları Tanrı’ya
dönmeye ikna etmek uğruna bedenini feda eden Hz. Dsa gibi sayga
avcıları tarafından çarmıha gerilerek cezalandırılır. Can vermek üzere
olan Abdias’ın imdadına tek yetien, büyük bozgunda yavrularının
hepsini kaybettikten sonra yuvasına dönmeye teebbüs eden dii kurt
Akbar olur. Akbar, ininin yakınlarında elleri kolları bağlı bir vaziyette
Abdias’ı görür, ona acır ancak diğer avcılardan çekinerek Mujunkum
bozkırını terk eder. Kurtların son mekanları Isık-Göl civarı olur.
Orada yaadıkları trajedi, hayatlarına son verir. Bazarbay adlı bir
çoban, votka alabilmek için Akbar ve Taçaynar’ın en son dünyaya
getirdikleri yavrularını çalar. Pelerine düen kurtlardan kurtulabilmek
için çevrede çalıkanlığı ve baarısıyla tanınan Boston’un çiftliğine
sığınır. Bu garip tesadüf, hem Boston’un hem de kurt ailesinin acı
sonlarını hazırlar. Gerek uyuturucu kaçakçıları gerekse sayga avcıları
ve sonuncu olarak Bazarbay, tıpkı Beyaz Gemi’nin Orozkul’u gibi
romanın olumsuz kiilerini temsil ederler. Her iki eserdeki avcılar
veya avı tevik edenler, insanî değerlerine yabancılatıkları gibi
Sovyet rejiminin sadık temsilcileri olarak hareket ederler. Kendilerini
doğruluğa yönlendirmek isteyen Abdias’ı Bos, “halk, devlet ve Stalin
dümanı”, “emperyalizmin ajanı” olmakla suçlar. Aytmatov buradan
yola çıkarak bir taraftan totaliter Sovyet rejimini eletirir, diğer
taraftan da hükümetin destek verdiği kiilerin aslında devleti en fazla
zarara uğratan insanlar olduklarını göstermek suretiyle uygulanan
politikanın yanlılığına dikkat çeker. Diğer taraftan yine Beyaz
Gemi’deki Mümin Dede ve Çocuk gibi Abdias, Boston ve Akbar ve
Taçaynar, eserin olumlu figürleridir. Yazar, figürlerin
karakterizasyonunda birtakım paralelliklerden faydalanarak
okuyucuyu mukayese fikrine götürmekte ve böylece realitenin
trajikliğini bütün boyutları ve aamalarıyla somutlatırmaktadır.
Gün Olur Asra Bedel
, bir tilkinin, karanlık ve soğuk bir
gecede, Sarı Özek bozkırının ortasından geçen demiryolunun sağında
ve solunda yolcuların trenden attıkları yiyecek artıklarını aramasıyla
balar. Yaklaan sonbaharın etkisiyle yazın bile az görünen av
hayvanları imdi hiç görünmez olmulardır. Çaresiz bir ekilde bir
sağına bir soluna geçtiği demiryolu, tilki için hem korkutucu hem de
çekicidir. Korkutucudur, çünkü ııklı bir canavar olan tren, yani
medeniyet, Sarı Özek bozkırının asıl sahiplerine “kara duman”,
“keskin, boğucu koku”, demiryolunun iki yanına atılmı “pis ve iğrenç
kokulu yiyecek artıkları”, “çeitli kâğıtlar”, “tomar tomar gazeteler”,
“kırık ieler”, “sigara izmaritleri” ve “ezilip bükülmü konserve
kutuları”nı getirmitir. Çekicidir, bozkırda avlayabileceği hayvanları
iyice azalan tilki çaresiz demiryolunun kenarındaki artıklarla
beslenmek zorundadır. Romanın ilk sayfalarında gerekli atmosferi
yaratmak amacıyla kullanılan av arayan tilki figüründen sonra, insanın
ve tabiatın geleceğini tehdit eder bir boyut alan teknolojik
ilerlemelerden duyulan kaygı teması üzerinde romanın daha sonraki
bölümlerinde çeitli yönleriyle daha geni olarak durulacaktır.
Gün Olur Asra Bedel’in olumlu kiilerinden Yedigey’in
“iyi”yi temsil etmesine vesile olan yönlerinden biri de onun tabiata
duyduğu saygıdır. Dlk çocuklarını dünyaya getirecek karısı Ukubala
için Aral Gölü’nün mehur altın mekre balığını avlar. Ancak “pembe
ağızlı, yaldızlı kuyruklu, güçlü ve güzel balık”ı bir süre sevdikten
sonra, onu kendi dünyasına, Aral Gölü’nün sularına salıverirler.
Aytmatov’un eserlerindeki kurgunun en temel özelliklerinden biri,
birbirinden çok farklı mekân ve zamanlarda cereyan eden vak’aların
bir ana tema etrafında birletirilmesidir. Benzer hususiyet, vak’aları
tekil eden veya onun bir parçası olan unsurların birbirine
bağlanmasında da söz konusudur. Gün Olur Asra Bedel’in ilk
sayfalarında karılatığımız tilki, demiryolu üzerindeki istasyonlardan
biri olan Boranlı’da çalıan Yedigey’in de karısına çıkar. Yedigey,
ansızın istasyona gelen bu tilkiyi, bir an kaçırılmaz bir av gibi
düünür. Ancak aklına bir Hint inanıı gelir. Bir nevi reenkarnasyon
diyebileceğimiz bu Hint inanıına göre ölen bir kimsenin ruhu, bir
hayvanda yaamaya devam etmektedir. Bu yüzden Hintlilere göre
hayvanlar kutsaldır. Yedigey, yanlarına kadar çekinmeden sokulan bu
tilkiye yeni kaybettiği dostu Kazangab’ın ruhunun geçmi
olabileceğini düünür ve ona köpeklerin bulunduğu taraftan
uzaklaarak bozkırdaki yuvasına gitmesini söyler.
Gün Olur Asra Bedel, Çeviren: Refik Özdek, Ötüken Yayınları, Dstanbul: 1991, 432
s.
A.g.e., s.23.
Gün Olur Asra Bedel’in içinde yer alan ve romanın temel
fikrini üzerinde toplayan Mankurt efsanesi, farklı bir okumayla
konumuz olan avlanma bakımından da değerlendirilebilir. Efsaneye
göre Sarı Özek bozkırını istila eden ilkel ve barbar kavim JuanJuanlar, ele geçirdikleri esirlere geçmilerini ve benliklerini
unutturmak için tra ettikten sonra balarına yeni yüzülmü deve derisi
geçirerek sıcak bozkıra bırakmakta, böylece yeni çıkan saçlar tekrar
geriye dönerek esire dayanılmaz acılar yaatmaktadır. Neticede
mazisiyle ilgili her tür bağı kopararak bir mankurt haline gelen esir,
artık her emri yerine getirmeye hazır bir robottur. Bir nevi insan avı
gibi görebileceğimiz bu ilem, asırlar sonra Sarı Özek bozkırında
farklı ekillerde tekrar uygulanmaktadır. Bu sefer, ilkel Juan-Juanların
yerini totaliter Sovyet rejimi almıtır. Hakimiyetleri altındaki farklı
milletlerden insanları ferdî ve millî benlik ve kimliklerinden kopararak
sorgusuz sualsiz kendilerine bağlı kılmak, yani bir nevi avlamak için
okullarında uyguladıkları eğitim-öğretim programları, ilkel
dönemlerde baa deve derisi geçirmekten farksızdır
Neticede gerek .
Beyaz Gemi’deki Orozkul, gerekse Gün Olur Asra Bedel ve Cengiz
Hana Küsen Bulut’daki Tansıkbayev gib mankurtlamı tipler de birer
avdır, asıl büyük avcı Sovyet hükümetidir.
Cengiz Aytmatov’un eserleri içerisinde avlanmanın bütünüyle
sosyal ve biyolojik hayatın temeli olarak ele alındığı tek eser Deniz
Kıyısında Koan Ala Köpek
’tir. Ohotsk Denizi civarında yaayan ve
fok balığı avcılığıyla geçinen Nivih oymağının geleneklerine göre,
çocuk yataki Nivihlilerin avcılık mesleğine geçileri belli bir törenle
balar. Bu törenlerden biri Nivihli Kirisk için de yapılmıtır. Kirisk,
oldukça heyecanlı olduğu bu ilk fok balığı avına, dedesi Orhan, babası
Emrayin ve amcası Mılgun ile birlikte gelenekleri gereği oymaklarının
büyük kayığıyla çıkarlar. Konakladıkları ilk adada avladıkları ilk fok
balığının karaciğerini çiğ çiğ yiyerek avcılığın bir baka ritüelini
gerçekletirirler. Kirisk, tam bir erkek olduğunu karaciğeri yediğinde
anlar. Oldukça keyifli balayan bu ilk av ne yazık ki, hüsranla
sonuçlanır. Ansızın bastıran sis yüzünden balıkçılar yollarını
kaybederler. Bu arada suları da iyice azalmıtır. Sırayla Orhan Dede,
Mılgun ve Emrayin hayatlarını Kirisk için feda ederler. Kendilerini
okyanusun sularına bırakırlar. Neticede Kirisk eve tek baına döner.
Aytmatov’un bir av merasimini anlattığı bu eseriyle vurgulamak
Gün Olur Asra Bedeldeki olay örgüsü ile muhteva arasındaki iliki ve konumuzla
ilgili olarak bilhassa mankurtlatırma konusundaki dikkate değer tespitleri içi bkz.
Sabahattin Çağın, Cengiz Aytmatov ve Gün Olur Asra Bedel Romanı, Dzmir:2000, 74
s.
Deniz Kıyısında Koan Ala Köpek, Rusçadan Çeviren: Mehmet Özgül, Dstanbul:
1983, ss. 189-274.
istediği temel fikir, insanlık için erdemli olmanın art olduğu
gerçeğidir. Bu yüzden Orhan Dede, Mılgun ve Emrayin’in intiharları,
neticede bir baarıyla verilen bir erdem sınavına dönüür.
Sonuçta Cengiz Aytmatov, her sanat adamı gibi “insan”dan
hareket etmi, eserlerinde onun temel problemlerini ilemitir. Bu
noktada en çok üzerinde durduğu mesele, insanın bu dünyada insanca
bir hayat sürmesidir. Sosyalist bir yazar olduğu halde tâbi olduğu
devletin totaliter rejim anlayıını, sanatı aracılığıyla sürekli
eletirmesinin arkasında da bu fikir bulunmaktadır. “Yazara göre 21.
yüzyıla girerken insanoğlunun en büyük problemi teknolojik
ilerlemelere rağmen buna paralel olarak gelimesi gereken iç
dünyasının “fatalniy paradox” olarak yani “ölümcül paradoks” olarak
kalmasıdır. 20. yüzyılın baındaki insanın ruh yapısı veya içgüdüsü
aynıdır, hiç gelimemi, hayvansal içgüdü olarak kalmıtır. Bu da yok
etmeye yöneliktir.
” Av ve avlanma” teması da, tıpkı “ak”, “din”,
“sava”, “eğitim” gibi konuları ilediği diğer eserlerinde olduğu gibi,
yazarın vermek istediği mesajlar için sadece bir vasıta fonksiyonunu
üstlenmitir. Söz gelimi Aytmatov’a göre ister ak olsun isterse din
olsun, insanın tabiatına aykırı bir ekilde yaanmaya zorlandığı an,
birtakım bireysel ve toplumsal krizlerin yaanması kaçınılmazdır.
Konumuz açısından baktığımızda av ve avcılık da, tabiî bir sürecin bir
parçası olmadığı sürece insan ve onun içinde yaadığı toplum için son
derece zararlıdır. Tıpkı insana hayatının hiçbir alanında kendisi
olmaya izin vermeyen totaliter rejimler gibi.
KAYNAKÇA
AYTMATOV, Cengiz, Deniz Kıyısında Koan Ala Köpek, Rusçadan
Çeviren: Mehmet Özgül, Dstanbul: 1983.
AYTMATOV, Cengiz, Beyaz Gemi, Çeviren: Refik Özdek, Ötüken
Yayınları, Dstanbul: 1991.
AYTMATOV, Cengiz, Gün Olur Asra Bedel, Çeviren: Refik Özdek,
Ötüken Yayınları, Dstanbul: 1991.
AYTMATOV, Cengiz, Dii Kurdun Rüyaları, (Terc.: Refik Özdek),
Ötüken Yayınları, Dstanbul:1991.
AYTMATOV, Cengiz, Cengiz Hana Küsen Bulut, Ötüken Yayınları,
Çeviren: Refik Özdek, Dstanbul: 1991
Orhan Söylemez, Cengiz Aytmatov, Hayatı ve Eserleri Üzerine Dncelemeler,
Ankara:2002, s.V.
AYTMATOV, Cengiz, Elveda Gülsarı,Ötüken Yayınları, Çeviren:
Refik Özdek, Dstanbul: 2004.
ÇAĞIN, Sabahattin, Cengiz Aytmatov ve Gün Olur Asra Bedel
Romanı, Dzmir: 2000.
GÖKÇEK, Fazıl, “Cengiz Aytmatov’un Romanlarında Din Teması ve
Dii Kurdun Rüyaları, Dergâh, Cilt:II, Sayı: 21, Kasım
1991, ss.7-9.
KOLCU, Ali Dhsan, “Elveda Gülsarı”, Millî Romantizm Açısından
Cengiz Aytmatov, Dstanbul:1997.
KORKMAZ, Ramazan, Aytmatov’un Anlatılarında Ötekileme
Sorunu ve Dönü Dzlekleri, Ankara:2004.
KUZ BA
________________________________________
INDAKD AVCININ ÇIĞLIĞI “Yüzyılların Kavağındaki
Sırdalık” (Tolkun Yayınları, Ankara: 1998.
________________________________________
AFAK SANCISI (
________________________________________
afak Sancısı, Cengiz Aytmatov-Muhtar
________________________________________
ahanov,
Çeviren: Damira Dbragim, Da Yayıncılık, Dstanbul:2002.
SÖYLEMEZ, Orhan, “Karaçay-Malkar Edebiyatı-Halimat Bayramuk-
Dki Kasım Bin Dokuz Yüz Kırk Üç”, Türk Dünyası
Edebiyatları I, Ankara:2005.
SÖYLEMEZ, Orhan, Cengiz Aytmatov, Hayatı ve Eserleri Üzerine
Dncelemeler, Ankara:2002
VARREN, Austın - Wellek, Réne Edebiyat Teorisi, Çev.: Ö. Faruk
Huyugüzel, Dzmir: 1993.