İrtica var mı?
Mahir KAYNAK 18 Ekim 2006
Soruna yanlış bir soruyla başlıyoruz. Siyaseti ilgilendiren, insanların dine yönelik tavırları değil, bunun ülke yönetimindeki etkileridir. Din insanların yaşam biçimini belirliyorsa, bireysel bir tavırsa, buna karışmanın ne anlamı vardır ne de faydası. Din insanların doğal bir ihtiyacına cevap vermektedir ve bunu tartışmak yediği yemeğin, giysisinin, davranışlarının tartışılması kadar gereksizdir. Her insanın, kendisini mutlu edecek tarzda yaşamaya hakkı olduğunu kabul etmek gerekir. Bir kimse dinin niteliği ve gerçekliği konusunda farklı düşünebilir ama diğerlerinin yaşam biçimine karışmaya hakkı yoktur üstelik bu son derece gereksizdir.
İnsanların yaşam biçimlerini eleştirerek bir ömür geçirilebilir ve hiçbir sonuca varılamaz. Mesela kolunuzdaki saatin asıl işlevi zamanı göstermektir ama siz onu pırlantalarla süsleyerek farklı bir mal haline getirebilirsiniz ve birisi çıkıp yaptığınızın saçma olduğunu söyleyebilir. Kullandığınız hangi eşyayı kendisinden beklediğiniz işlevle sınırlı olarak seçiyorsunuz?
İnançlar ve ideolojiler eşya değildir ama ona da gerçek işlevinden öte anlamlar yüklenir. Din niçin var olduğumuzu, nasıl yaratıldığımızı ve Yaratan’la ilişkimizin nasıl olması gerektiğini açıklar ama bazıları bunu her davranışını şekillendirmek için kullanır.
Bazıları dini söylemlerin insanları cezp ettiğini düşünerek onu siyasi bir ideoloji haline dönüştürürken diğerleri bunun haksızlık olduğunu, kutsallar kullanılarak halkın aldatıldığını söyler. Her iki iddia da yanlıştır. Din-insan ilişkisi kolay değiştirilemez. Bundan kırk yıl önce insanlar ne kadar dindarsa bugün de o kadardır ama o zaman çok az oy alan akım bugün iktidara gelebilir. Bu halkın dini eğilimlerindeki bir artışa değil ona yüklediği anlamın farklılaşmasından kaynaklanır. Geçmişte sol olduğu iddiasındaki bir partinin aldığı oy bugünkü şartlarda rahat bir iktidar sağlayabilirdi. Üstelik hem sol hem de muhafazakar partiye oy verenlerin büyük çoğunluğu aynı sosyal kesimlerden gelenlerdi.
Ne dini kullanarak siyasi başarı sağlanacağını ne de onunla mücadele edilerek çağdaş bir yaşam kurulacağına inanmıyorum. Siyasi ideolojiler bir elbise gibidir ve onu giyenin sadece görünümünü değiştirir özü aynı kalır. Biz özü tartışmadığımız için şekille uğraşıyoruz.
İrtica ile itham edilen kesim, egemen güç olmak için mücadele etmekte ve bu amaçla iç ve dış müttefikler aramaktadır. Dindar kesim aslında iktidar dışında kalmış ve bugüne kadar tabi konumda olanlardır. Bu gücü bertaraf edip kendi egemenliğini ilan etmek için küresel sermayeyle işbirliği yapmayı gerekli görmektedir. Diğer taraf dünya üzerindeki ulusalcı eğilimleri doğal bir müttefik saymaktadır.
Türkiye’de dindar kesim küreselci iken ABD’de aynı kesim ulusalcı bir çizgi izlemektedir. Mücadeleyi dindar-laik çatışması değil, küreselci-ulusalcı olarak almak gerekir.