Savrulan Hayatlar
Hüseyin KARATAŞ 11 Ekim 2016
Savrulan Hayatlar! Öyle bir yerde, öyle bir anda geldik ki dünyaya… Hepimiz savrulduk, O yana, bu yana. Tarihi bile yazılmadı. Göçüp giderken son fert bu cihandan… Ne olmuş, nasıl olmuş, niçin olmuştu kimseler bilmeyecek. Ağızlarımız bağlı. Karımız, kızımız, oğlumuz, yârimiz…. Kimselerle paylaşamadık. Paylaşamadık, vurgun yemiş yüreklerimizin acısını. Hayatımızla ödemiştik bedelini, Canımızdan harcamıştık, ne harcamışsak… Buğulu camlar ardında, ne canlar bırakmıştık toprağın bağrına… Hapishane duvarları ardında ne dostlar kalmıştı, yalnız, kimsesiz, çaresiz… Onlarca yıl geçti üzerinden, hala özlemekteyim, toyluğumu, fakirliğimi, garipliğimi… Onlarca yıldır savrulmada hayatlarımız. Kimimiz bir mezarda buldu kendini, kimimiz bir hapishanede. Kimimiz hastanelerin kasvetli odalarında çekti verilen cezayı. Ve sonra, sokakların adamı oldu kimi Canlar. Siyasetle nemalandı soluCanlar. Umudumuz varken, Hiçbir şeyimiz yoktu. Şimdi her bir şeyimiz var. Umudumuz yok, neye yarar… Savrula savrula geldik ellili yaşlara. Kızlarımız, oğullarımız boyumuzca, Torun torba sahibi olduk, Sevemediysek de çocuklarımızı, torunlarımızdan çıkarttık acısını. Gün ikindi oldu ömrümüzde, Gölgeler daha uzun. Kırmızı, her renge fırçasıyla bir darbe vurdu. Ve Ruhlarımız, misafir odalarında konakladıklarının biraz daha farkında şimdi. Şimdi ne söylesek boş. Yaşadıklarımız, Gidecek bizimle beraber. Ne haber? Olmayacak, farkında Hiç kimse bu sefer… 30/12/2004 - Hüseyin Karataş