« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

20 Haz

2011

Türkçenin akıncı bey’i Hacıeminoğlu

M. Nuri Yardım 01 Ocak 1970

Türkçe’nin büyük âlimi, kıymetli düşünce ve mefkure adamı, Türkiye’nin müstesna münevverlerinden merhum Prof. Dr. Necmettin Hacıeminoğlu’nu, 5 yıl önce Haziran ayında kaybetmiştik. Aslen Darende’nin Hacıeminzadeler sülalesinden olan Hacıeminoğlu, 1932 yılında Kahramanmaraş’ta dünyaya geldi. Çok küçük yaşta iken babası Mustafa Efendi’yi kaybetti. Üç erkek kardeşin en küçüğü olan Hacıeminoğlu, ağabeyleri gibi zekası ve çalışkanlığı ile herkes tarafından sevilip takdir ediliyordu. Nihat Ağabeyinin çalışmak üzere Adana’ya gitmesi ve aileye bakma görevini üstlenmesiyle orta öğrenim tahsilini Adana’da yapan Hacıeminoğlu Türk edebiyatına, diline ve tarihine olan ilgisini, daha o yıllarda ortaya koymuştu. Ağabeyinin de edebiyatı sevmesi dolayısıyla, aile ortamında hep bu havayı alarak yetişmişti. Edebiyat Hocası, Şevket Kutkan’ın da alakası ve destekleriyle o yıllarda ilk yazılarını yazmaya başlamıştı. İlk çatışması ise ünlü eleştirmen Nurullah Ataç’la olmuştu.
Üniversite öğrenimi için İstanbul’a gelen Hacıeminoğlu çok büyük bir başarıyla bugünkü İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Türkoloji Bölümüne girdi ve kendisini mükemmel bir şekilde yetiştirerek Türk Dili sahasında emin adımlarla yürümeye başladı. Fakültenin bitmesinin ardından bir ara özel Osmaniye Lisesinde hocalık yapan Hacıeminoğlu, daha sonra fakültede asistanlığa başladı ve ömrünün sonuna kadar akademik kariyerine devam etti. Hoca hayatı boyunca “özü sağlam, sözü sağlam” insanlar yetiştirmek için didindi, durdu. Türk gençliğinin, milliyetçi duygularla yetişmesi için yüzlerce konferans verdi, binlerce makale yazdı. Ülkenin karanlığa ve komünizm bataklığına sürüklenmeye çalışıldığı 70’li yıllarda vatanın ve milletin en büyük savunucularından biri oldu. Ülküleri, idealleri için yaşadı.
İlk yazılarında Necmettin Özdesenli, Necmettin Özdarendeli isimlerini kullanan Hacıeminoğlu, daha sonra sülalesinin ismini aldı ve Hacıeminoğlu olarak soy ismini değiştirdi. Necmettin Hacıeminoğlu, Hergün, Tercüman, Ortadoğu gibi gazetelerde, Türk Dili, Türk Edebiyatı, Töre, Kubbealtı Akademi Mecmuası, Milli Kültür, Türkoloji, Yeni Düşünce ve onlarca ayrı dergide makaleler yazdı. Fikri eserleri Türkiye’nin Çıkmazları, Milliyetçilik Ülkücülük ve Aydınlar isimli kitapları yıllarca gençliğin elinden düşmedi. Türkçenin Karanlık Günleri isimli eseri, Türk Dili’nin nerelerden ne hâllere geldiğini ve çıkış noktalarını anlatıyor. Yeni Bir Dünya isimli eseri de çok nefis hikâyelerden oluşuyordu.

1980’li yıllara gelinirken düşüncelerini yazıya aktardığı için düşünce suçluları arasına giren Necmettin Hacıeminoğlu tutuklanarak cezaevine girdi ve muhakeme edildi. Bu durum bir üniversite hocasının düşünce suçuyla tutuklanmasının ilk örnekleri arasındadır ne yazık ki. Çok sevdiği İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ndeki kürsüsünden istifa etmek zorunda bırakıldı. Çok çileli yıllar yaşadı. Her şeye rağmen boş durmadı ve Afganistan’dan gelen Türk gruplarının geleneklerini inceleyip mukayeseler yaptı. 1985 yılında Trakya Üniversitesi’nde Türkoloji Bölümü’nü kurmak üzere Edirne’ye geldi ve 1993 yılına kadar buradaki görevine devam etti. Yüzlerce öğrenciyi yetiştirerek mezun eden hocamız, Sosyal Bilimler Enstitüsü’nü de kurarak müdürlüğünü yaptı ve mezun ettiği talebelerinin ihtisas yapmalarına imkan tanıdı. Karahanlı Türkçesi ve Grameri, Harezm Türkçesi ve Grameri isimli eserleri ile Yapı Bakımından Türk Dilinde Filler isimli eserinin genişletilmiş şeklini Edirne’de ortaya çıkardı. 1993 yılında İstanbul Üniversitesi Türkoloji Bölümü’ndeki kürsüsüne tekrar dönen Hacıeminoğlu 1996 yılında, dostlarının ve öğrencilerinin gözyaşları arasında toprağa verildi. Ruhu şad olsun.

Bütün Eserleri Yeniden Yayımlanıyor

Necmettin Hacıeminoğlu’nun kaleme aldığı toplam eser sayısı şu an itibariyle on üçtür. Şu an diyoruz, çünkü yayın organlarındaki makaleleri de kitaplaşırsa bu sayı artacaktır tabiatıyla. Bu eserler farklı sahalarda yazılmış olup yedi tanesi “dil”le ilgilidir. Bunların dışında yer alan üç eser fikrî ve siyasî; diğer üç eser ise edebî sahada kaleme alınmıştır. Türkçenin Karanlık Günleri, Milliyetçilik Ülkücülük-Aydınlar ve Türkiyenin Çıkmazları adlı bu üç eser, az da olsa, muhtelif dergilerde yazdığı makalelerden meydana geliyor. Eserlerinin tam listesi şöyle sıralanabilir:

1) Lehçetü’l Hakâyık (Metin Neşri, 1962); 2) Kutb’un Hüsrevü Şirin’i ye Dil Hususiyetleri (Doktora çalışması. İ. Ü Edebiyat Fakültesi Yayınlan. 1968); 3) Türk Dilinde Edatlar (Doçentlik Çalışması, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınlan 1972); 4) Milliyetçi Eğitim Sistemi (Töre-Devlet Yay. 1972); 5) Milliyetçilik-Ülkücülük-Aydınlar (Töre-Devlet Yay. 1975); 6) Türkiye’nin Çıkmazları (1975); 7) Yeni Bir Dünya (Hikâyeler) (Töre-Devlet-Yay-1976); 8) Karahanlı Türkçesi ve Grameri (Türk Dil Kurumu yayınlan 1996); 9) Harezm Türkçesi ve Grameri; 10) Türk Dilinde Yapı Bakımından Fiiller (Kültür Bakanlığı Yay. 1992); 11) Türkçe’nin Karanlık Günleri (Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları, 3. bs. 2004); 12) Fuzûlî (Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları, 3. bs. 2004), 13) Edebiyat Tahlilleri (Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları, 2004)

Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları, Necmettin Hacıeminoğlu’nun bütün eserlerini yeniden yayımlamaya başladı. Türkçenin Karanlık Günleri, Fuzûlî ve Edebiyat Tahlilleri neşredilen ilk üç kitap. Şimdi diğer eserler hazırlanıyor. Hacıeminoğlu’nun basılmış kitaplarının yanı sıra gazete ve dergilerde kalan binlerce makalesinin hiç olmazsa bir kısmının kitaplaşması en büyük temennimiz. Hocanın, siyasî yazılarında milliyetçi dünya görüşünün, edebî ve fikrî yazılarında Türk edebiyatının gerçek değerinin, ilmî yazılarında ise uzmanı olduğu Türkoloji ilminin ilke ve meselelerini büyük bir vukufiyetle ortaya koymuş bir ilim, fikir ve sanat adamıdır. Dolayısıyla onun bütün eserlerinin yeniden yayımlanıyor olması Türkiye adına büyük bir kazanç olacaktır. Necmettin Hacıeminoğlu’nun eserleri arasında yeniden yayımlanan üçü üzerinde kısaca durmak gerekiyor:

Türkçe’nin Karanlık Günleri

Türkçenin Karanlık Günleri, milletimizin tarih, kültür, dil, töre ve geleneklerine sıkı sıkıya bağlı olan şuurlu bir aydının endişelerini ihtiva eden bir eser. Bu endişe, özellikle 1960’lı yıllarda dile karşı başlatılan ve zorla dayatılan “Öztürkçecilik” hareketinden ileri geliyor. Hacıeminoğlu, Türk diline karşı girişilen yıkıcı faaliyetleri durdurabilmek için, 1959’dan, 1969 yılına kadar uydurmacılık aleyhinde bir çok makale kaleme almıştır. İşte bu kitap, o yıllarda yayımlanan makalelerden meydana geliyor. Eser, millî dilin toplum hayatındaki kıymet derecesini ortaya koymak, dile karşı yapılan kasıtlı saldırıların kimler tarafından ve hangi emeller uğrunda yapıldığı göstermek amacını taşıyor. On bölümden oluşan eserin altı sayfalık önsözünde şu ifade yer alır:

“Türk dilinin sadeleşmesi hareketinin asıl gayesinden saptırılarak tam bir kültür ihtilâli şekline dönüşmesi 1960 yılından itibaren başlamıştır. Tesir sahası çok geniş devlet organlarının ve kuruluşlarının böyle bir kültür yıkımına öncülük etmeleri de Türkçe’nin çöküşünü hızlandırmıştır. Eğer Türk Milliyetçileri bu yıkılışın karşısına dikilmezlerse, en geç bir nesil sonra, Türkiye’de Türk dili ile yazılmış ilim, fikir ve sanat eserine rastlamak mümkün olmayacaktır...”

Türk dilinin tarihî gelişimini ve bu uzun tarihi boyunca geçirdiği merhaleleri açıkça ve canlı örneklerle dile getiren yazar, dil’in en az insan kadar “eski” ve “canlı” olduğunu söyler. Kitapta dilin teşekkülüne ve ehemmiyetine temas edilirken, tarih, millet, düşünce ve ilim yönünden önemi üzerinde de durulur. “Dil”i millet olabilmenin “ilk ve en önemli şartlarından” biri olarak gösteren Hacıeminoğlu, “Fertlerin millet halinde bir araya gelmeleri için lüzumlu olan bütün unsurlar millî dilin içindedir” görüşünü savunmaktadır. Bu düşünceye göre; tarih, duygu, gaye ve ruh birliği gibi hususiyetler millî dilin mefhum ve deyimlerinde donarak billurlaşmış, bir milletin millî şuuru, hâfızası hâline gelmiştir. Dili zengin olan bir milletin medeni olduğu, bununla birlikte ilim, fikir, sanat ve kültür ufuklarına bayrak açtığı vurgulanır.

Divan Edebiyatımızın Yıldızı: Fuzûlî

Necmettin Hacıeminoğlu’nun yeniden yayımlanan ikinci eseri Fuzûlî’dir. Dünyanın en büyük ve muteber şairleri arasında yerini almış bulunan ve kendisini cihana kabul ettirmiş devi şair olan Fuzûlî’yi sahasında uzman bir ilim adamının gözüyle incelemek ayrı bir tad veriyor okuyucuya. Bilindiği gibi Leylâ ve Mecnûn adlı eseri Fuzûlî’nin ölümsüz ve gerçek bir şaheseridir. Bütün ülkelerin aydınları arasında tanınan, saygı ile anılan ve eserleri hayranlıkla okunan büyük şairimiz, bu eserde oldukça özlü bir şekilde tanıtılmaktadır. Şiirleri dünya klâsiklerine girmiş olan Fuzûlî’yi eksiksiz anlatan eseri millî edebiyata ilgi duyan her Türkün mutlaka okuması gerekiyor. Bu yönüyle sadece edebiyat çevrelerinin değil, kitap okuyan herkesin vazgeçemeyeceği bir kaynak eserdir Fuzûlî.

Edebiyat Tahlilleri

Edebiyat Tahlilleri’nde Türkçeyi en iyi kullanan yazarların örnek metinleri ele alınıp tahlil ediliyor. Yazarın edebiyat, saat ve dil gücünü bütünüyle yansıttığı eserde, Yunus Emre’den Ziya Gökalp’e, Ahmet Rasim’den Mehmet Âkif’e, Tevfik Fikret’ten Peyami Safa ve Sâmiha Ayverdi’ye uzanan seçkin kalemlerin yazdıklarının incelik ve güzellikleri farklı bir bakış açısıyla değerlendiriliyor. Sahasında bir yönüyle ilk ve tek olan bu çalışma, edebiyatımızın eşsiz güzelliğini ve erişilmez gücünü bütün haşmetiyle gözler önüne sererken, okuyucuda sonsuz bir edebî zevk ve okuma heyecanı uyandırıyor. Bütün ömrünü Türk kültürüne, diline ve edebiyatına, kısacası bizi biz yapan değerlere hasreden Hacıeminoğlu’nun bu eserinde “Yunus’un Türkçesi”, “Ziya Gökalp’ta Turan Fikri”, “Ahmet Rasim’de Dil ve Üslûp”, “Âkif’te Devlet Fikri ve Millî Tarih Şuuru”, “Tevfik Fikret’te Dil ve Üslûp”, “Peyami Safa ve Yalnızız Romanı” ile “Sâmiha Ayverdi ve Mesih Paşa İmamı” ara başlıklar hâlinde dikkat çekiyor. Kitabın nihayetinde Ayverdi’ye ayrılan sayfaların son paragrafında şu satırları okuyoruz:

“Sâmiha Ayverdi, bugün artık emsali hiç kalmamış diyebileceğimiz bir üslûpçudur. Sağlam, şahsiyetli ve süslü bir Türkçe ile yazmaktadır. Bu 1908’den sonra teşekkül eden ve o tarihleri takip eden yıllarda bir nesil tarafından zirveye ulaştırılan edebî Türkçedir. Bu dilin kelime hazinesi çok zengin, ifade ufukları çok geniş ve şiiriyeti hissedilir derecede yüksektir.”
Dilimizin kara sevdâlısı olan Hacıeminoğlu, dünyanın en güzel dillerinden olan Türkçe’yi eserlerinde son derece mükemmel bir şekilde kullanmış olan Sâmiha Ayverdi’nin sanat gücüne temas ettikten sonra yine lisânına döner ve kitabını şu satırlarla sona erdirir:
“Sâmiha Ayverdi’nin Türkçesi, mermer şadırvanın berrak ve serin suları gibidir. Tatlı bir şakırtı ile fışkırır, dökülür, akar. Bu gösterişli üslûp, onun eserlerinde sunmak istediği fikir ve duyguların asaletine pek uygundur. Büyük saraylarda verilen muhteşem ziyafetlerin masal diyarından gelmiş sanılan türlü yemekleri nasıl altın tepsilerde sunulursa, Sâmiha Ayverdi de kendi dünyamızın bin bir manevî taamını bize öyle zihniyetli bir üslûp içinde vermektedir. Bu sayede onun eserleriyle hem sanat, şiir ve güzellik iştiyakınızı doyurursunuz, hem de zihniniz ve ruhunuz beslenir, gelişir.”

Yazıma, Prof. Dr. Necmettin Hacıeminoğlu’nun 1970’li yıllarda Kubbealtı Vakfı’nda verdiği “Kültür Emperyalizmi” başlıklı konferansının son bir paragrafıyla son vermek istiyorum. Daha sonra bir broşür hâlinde basılan 15 sayfalık bu metinde Hacıeminoğlu kültür târifini okumamız gerekiyor. İlim, fikir, sanat ve hepsinin önünde gelen gönül adamı sıfatlarıyla efsaneleşen merhum Prof. Dr. Necmettin Hacıeminoğlu şöyle diyor:

“Kültür ki, bir milleti var eden mânevi değerler manzumesidir. O ayakta kaldığı müddetçe millet ayaktadır. Millet de, ayakta kaldığı müddetçe istiklâlini geri alır. Bir bayrak, bir vatan bulur. Fakat kültürü kaybolduğu takdirde artık millet yoktur. Bugün esaret altında yaşayan, azınlık haklarından dahi mahrum bulunan milyonlarca Türk, yaşadığı toprakta millî kültürünü ve dinini, inancını muhafaza edebildiği için ayaktadır. İstiklâli yoktur fakat millî kültürünü muhafaza etmektedir. Hem de Türkiye’deki pek çok kimseden daha fazla millî şahsiyetini korumaktadır.”

Ziyaret -> Toplam : 125,33 M - Bugn : 94413

ulkucudunya@ulkucudunya.com