« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

20 Haz

2011

KOSOVA SAVAŞLARI

01 Ocak 1970

Türkler'in Balkanlar'da hâkimiyetini sağlayan, ilki 791 (1389), diğeri 852'de (1448) yapılan iki savaş.

Çirmen savaşıyla (1371) Balkanlar'a doğru ilerlemeye başlayan Osmanlılar'ın bu kesimde XX. yüzyılın başlarına kadar sürecek olan hâkimiyetlerinin iki önemli dönüm noktasını oluşturan bu savaşlar aynı yerde yapıldığı için kaynaklarda I ve II. Kosova savaşları olarak anılır. Bunların her ikisinde de müttefik birliklerle karşı karşıya gelinmiş olup ilkinde Sırplar, ikin¬cisinde Macarlar öncülük yapmıştır. Bir meydan muharebesi özelliği taşıyan sa¬vaşlardan özellikle I. Kosova Savaşı, ikin¬cisine göre gerek sebepleri gerekse oluş şekli ve sonuçlan itibariyle ön plana çık¬mış, çeşitli tartışmalara yol açmış ve Sırp tarihçiliği açısından millî bilinci ha¬zırlayan bir dayanak noktası olarak gö¬rülmüştür.

I. Kosova Savaşı. Osmanlılar'ın Rume¬li yakasına ilk geçişleri sırasında Balkan-lar'da Stephan Duşan'm kurduğu devlet 13S5'te onun ölümüyle parçalanmış ve bu yörede bağımsız feodal prenslikler or¬taya çıkmıştı. Bunlardan biri olan ve Mo-rova nehri civarında hâkimiyet kuran Sırp Kralı Lazar, 1371 'de Duşan'ın oğlu ve ha¬lefi Kral Uroş'un ölümü üzerine giderek sivrildi ve Sırbistan'da önemli bir güç oda¬ğı haline geldi. Ancak Çirmen zaferinden sonra I. Murad'ın baskısı karşısında onun hâkimiyetini kabul etmek zorunda kaldı. Son yapılan incelemeler, onun Osmanlı va-sallığından ayrılarak Bosna Kralı Tvrtko ve diğer bazı despotlarla Osmanlılar aley¬hinde bir ittifak kurduğu ve birlikte ha¬reket etme çabası içinde bulunduğu yo¬lundaki bilgilerin tartışmalı olduğunu or¬taya koyar. Genel olarak kaynaklar. I. Mu¬rad'ın Lazar üzerine yürüyüp Kosova'da onunla çarpışmasını 790'da (1388) Os¬manlı birliklerinin Ploçnikte yenilgiye uğ¬ramasına bağlar. Buna karşılık Niş'in ku¬zeybatısındaki Ploçnikte Osmanlı ordusu¬nun karşılaştığı Sırplar ile küçük bir ça¬tışmaya girdiği ve hemen ardından 1386 Ekim sonlarında Niş şehrini ele geçirdiği, 1388'deki yenilginin sebep gösterildiği savaşın Bleka'da Bosna Kralı Tvrtko ile ya¬pıldığı, bunun üzerine I. Murad'ın Lazar ile Tvrtko arasında gizli bir iş birliği oldu¬ğu zannına kapılarak doğrudan Lazar'ın üstüne yürüdüğü ileri sürülür.[158] Bununla bir¬likte kaynakların tahlili, Lazar ile Tvrtko arasında Osmanlı karşıtı bir İttifak oluş¬turulduğunu gösterir. I. Murad'ın bu ha¬reketi, bir vasalın alenî isyanına karşı bir hareketten ziyade Osmanlı sınırlarında baş göstermesi muhtemel bir tehlikenin ortadan kaldırılmasına yönelik olmalıdır. I. Murad'ın Kosova ovasına yürüdüğü sı¬rada Lazar onu karşılamak üzere değişik milletlerden savaşçıların da yer aldığı or¬tak birliklerini toplamıştı. Sırp, Bosna, Hırvat, Arnavut. Bulgar, Macar, Çek as¬kerlerinden oluşan müttefik kuvvetleriyle vasal hale gelmiş olan Anadolu beylikleri, Makedonya'dan Kral Marko, Bulgaris¬tan'dan Kostantin Dejanovtf'in askerleri¬nin de yer aldığı Osmanlı ordusu Kosova ovasında karşı karşıya geldi. Osmanlı or¬dusunun asker sayısı kaynaklarda genel¬likle çok abartılı olarak verilir. Muhteme¬len iki tarafın kuvvetleri birbirine denk olup karşılıklı olarak asker sayısı 30.000'i biraz geçiyordu. Savaşın tarihi de tartış¬malıdır. Batı kaynaklarında 15 Haziran 1389 (19 Cemâziyelâhir 791) tarihi genel olarak kabul görmekle birlikte bunun eski takvime dayalı olması sebebiyle 28 Hazi-ran'a rastgeldiği üzerinde de durulmak¬tadır. Savaş düzeni hakkında Osmanlı kaynaklarında yer alan bilgiler karışıktır. Osmanlı ordusunun merkezinde padişah ve yeniçeriler, sağ kolda Şehzade Baye-zid, sol kolda Anadolu beylikleri askerle¬riyle Şehzade Yâkub bulunuyordu. Sırplar ise Lazar merkezde, sağda damadı Vuk Brankovic solda Bosna Kralı Tvrtko'nun askerleri yer alacak şekilde yerleşmiş¬lerdi.

Savaşın cereyan tarzı ve safhaları hak¬kında kaynaklarda yer alan bilgiler çeşitli tartışmalara yol açmıştır. Ancak genel olarak yapılan tahliller Osmanlı ordusu¬nun savaş meydanında müdafaada kal¬dığını, süvari gücüne sahip Sırp müşterek ordusunun saldırıyı gerçekleştirdiğini or¬taya koyar. Özellikle Enverî. ağır süvari hücumundan ve bunların okçular vasıta¬sıyla dağıtıldığından söz eder. Mücadele üç safhada cereyan etmiştir. Bunlar Sırp-lar'ın ilk saldırının ardından dağılması, Sırp Despotu Vuk Brankovic'in ve Bosna Kralı Tvrtko'nun çekilmesi ve savaşın son bölümlerinde I. Murad'ın ve Lazar'ın ölü¬mü hadiseleridir. Sırp kaynakları, savaş sırasında Vuk Brankovic'in ihanet ederek Lazar'ı yalnız bıraktığını yazar. Bir Katalan kaynağı İse Brankovic'in Lazar"ın ölümün¬den sonra krallığının başına geçmek için süratle savaş meydanından ayrıldığını belirtmektedir. Bu sebeple Brankovid'in ihanetiyle Osmanlı galibiyetinin ortaya çıktığı iddiası bu son muteber kaynak çerçevesinde anlamsızlaşmaktadır. Bran-kovic, hem Lazar'ın ölümü hem de ordu¬nun bozulması sebebiyle geriye çekilmek durumunda kalmıştır. Ayrıca muhteme¬len ne o ne deyine geri çekilen Bosna Kra¬lı Tvrtko, 1. Murad'ın şehid düştüğünden haberdardı.

Osmanlı kaynakları Neşri dışında ge¬nellikle 1. Murad'ın ölümü olayına odak¬lanmıştır. Neşri, savaş hakkında oldukça ayrıntılı bilgi vermekle birlikte savaşın seyrini karıştırmış görünmektedir. Ancak efsanelere boğulmuş olan Sırp kaynakla¬rına nisbetle en kullanışlı olanıdır. Osman¬lı kaynaklarında önce 1. Murad'ın suikasta kurban gittiği, ardından da yakalanmış olan Lazar'ın öldürüldüğü belirtilir. Onla¬ra göre I. Murad, bir ara etrafında çok az asker bulunduğu halde dolaşırken yerde¬ki yaralılardan biri ona bir isteği olduğu¬nu söyleyip yaklaşma izni almış ve gizle¬diği hançerle onu yaralayıp ölümüne se¬bep olmuştur. Diğer kaynaklardan ayrı¬lan Enverî ise I. Murad'ı hançerleyen Mi-loş'un daha önce sultanın kulları arasın¬da bulunurken sonradan kaçıp hıristiyan-lığa dönen bir Sırp beyi olduğunu yazarak onun I. Murad tarafından tanınması se¬bebiyle yanma yaklaşabildiğini ifade eder. Sırp ve diğer Batı kaynakları olayı tertipli, önceden planlanmış bir saldırı olarak gör¬me eğilimindedir. Soylu bir fedai grubu aralarında anlaşmışlar, bunların içinde yer alan ve bazı kaynaklarda Macar asıllı olduğundan söz edilen Miloş saldırı sıra¬sında mızrakla Murad'ı yaralamış ve ölü¬müne yol açmıştır. İnandırıcılıktan uzak olan bu bilgi epik bir hikâyeye dönüşerek Sırp mitolojisinde önemli bir yer edinmiş¬tir. Bu konuda, 1. Murad'in yanındakilerin savaşın kazanıldığı garantisini gördükten sonra savunmayı gevşettikleri ve bu sı¬rada padişahın ya tertipli ya da münferit bir suikast sonucu hayatını kaybettiği sonucuna ulaşılabilir. Ayrıca olayda, Sırp Despotu Vuk BrankoviC ile gizlice anlaşan ve kendine taht yolunu açmak isteyen Yıldırım Bayezid'in parmağı olduğu iddi¬ası ise bir senaryodan ibarettir. Yıldırım Bayezid'in amansız düşmanı olan Kadı Burhâneddin adına yazılmış Bezm ü Rezm adlı eserde yer alan imalı bir ifade¬den hareketle böyle bir sonuca ulaşmak, kaynağın Osmanlı karşıtı bir çevreye ait olduğunu hesaba katmamaktan kaynak¬lanmış olmalıdır. Öte yandan Lazar'ın da Murad'ın uğradığı suikast sonrasında öl¬dürülmüş olduğu açıktır.

Bazı Sırp kaynaklarında bu savaş bü¬yük bir Sırp zaferi olarak nitelendirilir, hatta modern Sırp literatüründe de bu iddia yer edinmiştir. Daha temkinli olan¬lar ise savaşın galip ve mağlûbunun bu¬lunmadığı görüşündedir. Bosna Kralı Tvrtko'nun Floransalı senyörlere yazdığı mektupta savaşı Türkler'e karşı kazanıl¬mış büyük bir zafer olarak müjdelemesi, muhtemelen onun savaş sonucunu bek¬lemeden bozgunluk emareleri görüldü¬ğünde savaş alanından çekilmesi ve çok sonra padişahın ölüm haberini alınca da bunu büyük bir başarı olarak görmesin¬den kaynaklanmıştır. Aslında bu tür ha¬berlerin ortak noktası I. Murad'ın vefatı olup bu durum büyük bir zafer olarak an¬laşılmış ve nakledilmiş olmalıdır. Halbuki kesin askeri başarının Osmanlılar tarafın¬dan kazanıldığını 141 l'de Lazar'ın oğlunun yanında bulunan Kostantin açık bir dille belirtmektedir.

I. Kosova Savaşı Sırp tarihçiliğinde çok önemli bir yere sahiptir. Sırp milliyetçili¬ğinin en popüler efsanesini oluşturur. Bu felâkete dayalı millî efsane Sırp benliğinin teşekkülünde önemli bir rol oynamış, zengin bir destanî kahramanlık edebiyatı oluşmuştur. 1989'da dönemin Sırp Lideri Sobodan Milosevic önderliğinde Kosova ovasında tertiplenen ve daha sonra Yu¬goslavya'nın dağılmasına yol açan olayla¬rın bir bakıma başlangıç noktasını teşkil eden 1. Kosova Savaşının 600. yıldönümü töreni bunun bir göstergesidir. Savaşın Osmanlılar açısından önemi yerli feodal beylerin direnişinin kırılması, güneye doğ¬ru inme imkânını ve Kuzey Sırbistan'daki hâkimiyetin kapılarının açılmasını sağla¬masıdır. Ayrıca uzun vadede Osmanlılar'ın Balkanlar'ın güney kesimine yerleşmele¬rine, bölgenin sosyal, ekonomik, hatta etnik ve siyasî yapısında önemli değişme¬lerin meydana gelmesine de zemin ha¬zırlamıştır.

II. Kosova Savaşı. Osmanlılar'ın Bal-kanlar'a doğru yayılması, bu sırada güçlü bir devlet olarak Orta Avrupa ile Balkan¬lar arasında bir kalkan durumunda bulu¬nan Macar Krallığı'nı yakından ilgilendir¬mekteydi. Osmanlı ve Macar orduları ara¬sında ilk ciddi hesaplaşma 848'de (1444) Varna'daki meydan savaşında gerçekleş¬miş ve Macarlar bu mücadelede yenilgiye uğramışlardı. Fakat buradaki yenilgi Ma-carlar'ın Balkan siyasetini sona erdirme-di, aksine Mohaç'a kadar devam edecek bir süreci başlatmış oldu. Macarlar'ın ef¬sanevî kumandanı ve kral naibi Janos Hunyadi (Osmanlı kaynaklarında Yanko) Varna'daki yenilginin rövanşı için hazırlık¬lara başlamış. 1447 yılı başlanndan itiba¬ren kendisine yakın olan Tuna boyundaki prensliklerle ittifak oluşturmaya çalış¬mıştı. Daha önceki savaşta olduğu gibi Türkler'i Balkanlar'dan atmak amacıyla yeni girişeceği mücadeleye bir Haçlı seferi görüntüsü vermek için papaya, Venedik'e, Aragon ve Napoli krallıklarına baş-vurmuşsa da bunlardan olumlu bir cevap alamamıştı. Bu sırada iç problemlerini halledip Varna savaşında elde ettiği başa¬rının rüzgârıyla muhalif kesimi sindiren II. Murad, Arnavutluk'ta İskender Bey'in isyanı ile ilgilenmekteydi. Osmanlı ordusu 852 Cemâziyelevvelinde (Temmuz 1448) Arnavutluk'ta bulunuyordu ve Kocacık Hisarı'nin zaptından sonra Akçahisar (Kruya) kuşatmasıyla meşguldü. Hunya-di'nin İskender Bey ile de temas kurduğu ve onunla birleşmek üzere harekete geç¬tiği de belirtilir.

Topladığı 30-35.000 kişilik kuvvetle Balkanlar'a inen Hunyadi'nin ordusunun esasını Macarlar oluşturuyordu. Ayrıca 8000 askerden ibaret bir Eflak gücü de kendisine katılmıştı. Yine Alman ve Çek-ler'den oluşan paralı askerler de vardı. Hunyadi, Sırp Despotu Djuradj Brankovic ile de temas kurmak istedi, ancak Sırp despotu buna yanaşmadığı gibi onun top¬raklarından geçmesine izin vermeyece¬ğini de bildirdi. Bunda ikisi arasında es¬kiye dayanan bir gerginlik kadar Osmanlı baskısı da etkili olmuştu. Buna rağmen Hunyadi eylül ayı sonlarında Sırp toprak¬larına girdi ve Morava vadisine yöneldi. Arnavutluk seferinde iken onun hareke¬tini öğrenen II. Murad. kuvvetlerini Sof¬ya'da toplayarak Macar kuvvetlerini kar¬şılamak üzere Kosova ovasına doğru iler¬ledi. Kaynaklarda Osmanlı ordusunun mevcudu hakkında abartılı rakamlar var¬dır. Macar kuvvetlerine göre nisbî bir faz¬lalığı olan Osmanlı ordusunun asker sa¬yısı en iyimser tahminle 50.000 dolayın¬da olarak gösterilebilir. Hunyadi'nin ordu¬su çok iyi donanmış ve son derece dü¬zenli birliklerden oluşuyordu. En büyük gücü Varna'da olduğu gibi ağır zırhlı sü¬variler teşkil ediyordu, hafif süvari sayısı da fazlaydı. Her birinde ikişer neferin bulunduğu, üzerinde bir topun yer aldığı ve sayıları kaynaklara göre 800-2000 arasın¬da değişen savaş arabaları ordunun en önemli vurucu gücüydü. Osmanlılar ise öncekinden farklı olarak sağ kanatta Ana¬dolu, sol kanatta Rumeli süvarileri ve or¬tada azeb ve yeniçerilerin koruması al¬tında padişahın bulunduğu merkezî güç¬lerden oluşan bir düzende sıralanmıştı. Yine merkezde süvari hücumlarına karşı kalkanlı ve mızraklı askerlerden oluşmuş bir müdafaa hattı hendek çevresine ku¬rulmuş ve bunun etrafına develer konul¬muş, toplar dizilmişti. Savaş 18 Şaban (17 Ekim) Perşembe günü başladı. İlk gün Macar süvarilerinin hücumu gerçekleşti. Her iki taraf birbirinin gücünü anlamaya yönelik çarpışmalarda bulundu. Osman¬lılar Anadolu askerinin yer aldığı kolu savaşa sokmadılar ve dinlendirdiler. Ertesi günü süvari saldırısı sabahleyin tekrar başladı, bunlar yeniçerilerin tuttuğu orta hatta kadar geldiler ve burada durdurul¬dular. Macarlar hattı yardılarsa da yeni¬çeriler çekilmeyip bunların etrafını çevir¬diler ve arkadan destek almalarını Önleyip imha ettiler. Dinlenmiş Osmanlı kuvvet¬leri de Macar ordusunun sol kolunu çem¬bere alarak bozguna uğrattı. Eflak kuv¬vetleri ise savaş meydanını terketti. Üçüncü günü Macar ordusundan eser kalmamıştı. Savaşa bizzat katılmış olan Osmanlı tarihçisi Âşıkpaşazâde, fazla ay¬rıntı vermemekle birlikte iki günlük mu¬harebede Macar ordusunun önemli ku¬mandanlarının savaş meydanında kaldı¬ğını, çoğunun esir alındığını ve Hunyadi'¬nin kaçtığını belirtir. Neşri ise savaşın oluş şeklinden çok ikinci gün yapılan mücade¬leyi ayrıntılı olarak aktarır. Bu arada yar¬dım için gelen İskender Bey ancak sava¬şın sonunda yetişebilmiş ve mağlûbiyet haberi üzerine geri çekilmişti. Hunyadi ise savaş arabalarının koruması altında savaş meydanından uzaklaşmış, daha sonra kuzeydeki topraklarına dönerken Sırplar tarafından esir alınmış, fakat son¬ra serbest bırakılmıştır.

II. Kosova Savaşı, Macarlar'ın Balkan-lar'daki etkisinin bir bakıma sonunu oluş¬turdu. Buna karşılık Osmanlı hâkimiyeti¬nin sarsılmazlığını pekiştirdi. Eflak üze¬rindeki Macar nüfuzu sarsıldı ve bu ke¬simde Osmanlılar öne çıkmaya başladı. Ayrıca Varna savaşıyla birlikte burada ka¬zanılan başarı, ileride Balkanlar'da oluş¬ması muhtemel yeni bir ittifak ve askerî yardımı engelleyici bir etki yaparak İstan¬bul'un fethini daha yakın hale getirdi.

Ziyaret -> Toplam : 125,33 M - Bugn : 89010

ulkucudunya@ulkucudunya.com