Tarihi Süreçte Türk Beslenme Kültürü ve Mehmet Eröz’e Göre Türk Yemekleri
Mustafa TALAS 01 Ocak 1970
Özet
Beslenme insan ürünü olması bakımından bir kültür meselesidir. İnsanların besinler hakkında
birtakım değerleri ve alışkanlıkları vardır. Türk insanının da dünyanın en zengin mutfaklarından birini yaratan beslenme ile ilgili bir geleneği vardır. Türk mutfağının zenginliği dünyanın geniş bir alanında etkili olan Türk kültürüne bağlıdır. Mehmet Eröz, bir sosyolog olarak, sosyolojiyi Türk kültürü temelinde deneysel olarak incelemiştir. Türk beslenme kültürü, onun tarafından araştırılan konulardan birini teşkil eder. Eröz’e göre, Türk yiyecekleri ve Türk beslenme kültürü, Türk Milletini karakterize eden kültürel kodlardan bazılarını içermektedir. Bu sebeple, büyük ölçekli olarak araştırılmaları gerekmektedir.
Giriş
Toplum ile iç içe girmiş olan kültür1
bir bütün olarak hayatı kapsayan bir yapıya
sahiptir. Eğlenceden cenaze törenlerine, yeme-içme alışkanlıklarından edebî eserler ortaya koymaya kadar pek çok konuda insanoğlunun meydana getirdiği değerlerin tamamına birden kültür denmektedir.
Kültür buradaki anlamıyla günlük dildeki kullanımından çok farklıdır. Sosyal bilimlerdeki kullanımıyla kültür sadece elit insanlara mahsus olmayıp bütün insanların
sahip olduğu değerler bütünüdür.2
Bir başka ifadeyle kültür, “bir milletin algıladığı
duygular, ortaya koyduğu düşünceler, uyguladığı davranışlar, gösterdiği beceriler, ürettiği bilgiler, müşahhaslaştırarak abideleştirdiği estetik değerler, şekillendirdiği sosyal
yapılar, tatbik ettiği dini, ahlâkî, hukukî, iktisadî ve teknolojik sistemler, nihayet kendi
varlığı hakkında ulaştığı tarih şuuru gibi bütün bu unsurlar, o milletin zaman içinde
yaşadığı realiteler, gerçeklerdir.”3
Bütün bu anlatılanlardan anlaşılan kültürün insana özgü olmasıdır. Bir insan topluluğunun üyelerine has olan öğrenilmiş duygu, düşünce ve davranış kalıplarının tamamı
kültürdür.4
Göçebe olsun, yerleşik olsun bütün toplumların kendine mahsus birtakım
alışkanlıkları ve tutumları mutlak olarak mevcut olmaktadır. Bu alışkanlık ve tutumları-
dır ki, insanların diğer toplum bireylerinden kolaylıkla ayırdedilmesini sağlamaktadır.
Bu tür alışkanlıklardan olan beslenme sözlük anlamıyla “vücut için gerekli besin
maddelerinin alımı”dır. Beslenmenin bu genel anlamının yanı sıra bir de düzenlidüzensiz beslenme ayrımı da bulunmaktadır. Düzenli beslenme, sağlık için gerekli olan
ve besinleri belirli ölçülerde ve düzenli olarak almak şeklinde açıklanabilir5
iken düzensiz beslenme bu fiillerin yerine düzenli ve yeterli getirilemeyişidir.
Beslenme, netice itibariyle bir toplumun en önemli kültürel kodlarını içinde barındı-
ran hususlardan biridir.
1
ERÖZ, Mehmet; “Sakarya’nın hizmetinde Yeni Bir İçtimai İlim ve Sosyal Antropoloji”, Sosyoloji
Konferansları Dokuzuncu Kitap, İÜİF Yay., İstanbul,1969, s.29
2
KOTTAK, Conrad Philip; Cultural Anthropolgy, Fifth Edition, New York, 1991, s.37
3
YÜCEL, Yaşar-YEDİYILDIZ, Bahaeddin;”Tarih ve Kültür”, Millî Kültür Unsurlarımız Üzerinde
Genel Görüşler,AKM Yay., Ankara, 1990, s.57-58
4
NİRUN, Nihat-ÖZÖNDER, M. Cihat; “Türk Sosyo-Kültür Yapısı İçinde Âdetler, Örfler, Görenekler, Gelenekler”, Millî Kültür Unsurlarımız Üzerinde Genel Görüşler, AKM Yay., Ankara,
1990, s.255
5
Türk Dil Kurumu Elektronik Sözlüğü, İnternet: Adresi: http://www.tdk.gov.tr/tdksozluk/
SOZBUL.ASP?GeriDon=0&EskiSoz=&kelime=beslenme, Alındığı tarih:10.08:05
Beslenme kültürü de, bir toplumun beslenme ile ilgili hayat tarzıdır.6
“Yiyeceklerin
üretimi, tüketimi, hazırlanması, tamamen kültürün ögeleri olan gelenekler, sevmeksevmemek, inançlar, tabular, boş inançlarla bağlantılıdır. Antropologlar, yemek yeme
alışkanlıklarını kültürel bağlamda alırlar.”7
Kültürel görecelilik kuralına göre davranış biçimleri bir toplumdan diğerine değiş-
mektedir. İnsanların acıkması ve açlığını gidermek için yemek yemesi genel bir biyokimyasal olay iken, bu açlığını ne şekilde, ne zaman ve hangi yemeği seçerek gidereceği
antropolojik ve dolayısıyla kültürel bir olgudur.8
Bunların yanı sıra yenilen ve içilen şeylerden haz alma, etkilenmeler konusunda yine her kültürün farklı bir yaklaşım tarzı bulunabilmektedir. Bir toplumda tiksindirici sayılan bir gıda maddesi bir başka toplumda
en önemli ağız tadı örneği olabilir.9
Bu kültürel ayırt edicilik ve görecelilik doğal olarak Türkler için de geçerlidir. Türkler, tarih sahnesine çıktıkları andan itibaren beslenmeye önem vermişlerdir. Beslenme,
sosyal hayatlarında önemli rol üstlenmiş hususlardan biri olarak öne çıkmıştır. Bu husus, o kadar önemli olmuştur ki, Türk idarecileri, öncelikle milletini aç ve çıplak bırakmamayı ana ilke edinerek ülke yönetimini üstlenebilmişlerdir.10
Milletin aç ve çıplak bırakılmaması ise, yiyecek ve giyecek maddelerinin ya üretilerek ya da komşu milletlerden temin edilmesiyle mümkün olmaktadır. Eğer bir ürünün
yetiştirilmesi yetersiz ya da yetiştirilmesi mümkün olmadığı taktirde, o ürünün temini
komşu toplumlardan söz konusu olmaktaydı. Bunun için de ya sosyal, siyasi ve iktisadi
ilişkiler kurularak ya da zor kullanmak yani savaşmak suretiyle iki türlü elde etme yöntemi kullanılmaktaydı. Gıda ve ihtiyaç maddelerinin karşılanması konusunda, çeşitli
dönemlerde, Türklerin de komşularıyla münasebetlerinde bahsedilen yolların hepsini
denemiş olduğu söylenebilir.11
Bu çalışma iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm Türk yemek adet ve geleneklerinin kültürel temellerini açıklayan “Kültürel Açıdan Türk Yemekleri” adını taşımakta,
ikinci bölüm ise Türk Kültürü ile ilgili teorik ve uygulamalı araştırmalar yapmış bir bilim adamı olan Mehmet Eröz’ün Türk Yemekleri için verdiği örnekleri içeren “Mehmet
Eröz’e Göre Türk Yemeklerinden Örnekler” ismindedir.
6
Alpargu, Mehmet; “Nogayların Beslenme Kültürü”, İnternet Adresi: http://www.euronet.nl/
users/sota/nogay.html Alındığı tarih: 10.08.05
7
Kültür ve Turizm Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, İnternet Adresi: http.//www.kulturturizm.
gov.tr/portal/kultur_tr.asp?belgeno=40909 Alındığı tarih:10.08.05
8
HAVILAND, William A.; Kültürel Antropoloji, (Çev. Hüsamettin İnaç-Seda Çiftçi), Kaknüs
Yay., İstanbul, 2002, s.71-73
9
Kültür ve Turizm Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, İnternet Adresi: http.//www.kulturturizm.
gov.tr /portal/kultur_tr.asp?belgeno=40910 Alındığı tarih:10.08.05
10
ÖCAL, Safa; “Eski Türklerde Yiyecekler” Türk Dünyası Araştırmaları Fındıkoğlu Armağanı,
Sayı:35, İstanbul, 1985, s.161
11
ÖCAL, Safa; a.g.m., s.163 276
İlk bölümde beslenme kültürü ile ilgili teorik açıklamaların yanı sıra, Türklerin yemekler ile ilgili kültürü ifade edilmiştir. Sonraki bölümde ise, Türk Kültürü ile ilgili teorik ve uygulamalı araştırmalar yapmış bulunan Merhum Sosyolog Prof. Dr. Mehmet
Eröz’ün verdiği Türk Yemekleri ile alâkalı örnekler sunulmuştur. Kuşkusuz Türk yemekleri burada belirtilenlerden ibaret değildir. Ancak Mehmet Eröz’ün verdiği örnekleri
ifade etmekle yetinilecektir.
1. Kültürel Açıdan Türk Yemekleri
Türk mutfağı dünyanın sayılı zengin mutfakları arasındadır. Bazı görüşlere göre,
Çin ve Fransız mutfakları ile birlikte dünyanın en zengin üç mutfağından birisidir.12
Türk mutfağının zenginlik sebepleri arasında yiyecek ve içecek maddelerinin bollu-
ğu ve çeşitliliğinin yanı sıra, Türklerin eski bir tarihe sahip olmaları da sayılabilir.
Coğrafî, kültürel ve sosyolojik sebeplerle, Türkler, komşuluk münasebetlerinde bulundukları ve iç içe yaşamış oldukları farklı toplumlarla etnolojik anlamda hem etnikvericilik hem de etnik alıcılık yapmışlardır.13
Bu alış-veriş, hiç kuşkusuz yiyecek ve içecek kültürü için de söz konusu olmuştur.14
Türk Yemek Adetlerini araştırmış olan Mehmet Eröz, Türk töresinde yemeğin yerinin büyük olduğunu ifade etmiştir. Bunu karakterize eden en açık örnekler olarak da
yağmalı toylar, imece toplantıları, doğumlar, ölümler, düğünlerde yenilen yemekleri
belirtmiştir. Eröz’ün izahlarına göre, bu toplantılarda geleneğe göre sofralar hazırlanır,
yemekler çıkarılır, bütün oymak, boy veya köy halkı birlikte yer, birlikte eğlenir veya
acıyı paylaşılmaktadır.15
Anadolu’da buna benzer gelenekler bugün de yaşamaktadır.
Yine ona göre, Türk dünyasında, “yemek” isminin yerine “aş” ismi kullanılmaktadır.
Göktürk Kitabeleri’nde de “yemek” bu anlamda kullanılmıştır. Ölüm törenlerinde (üç
hayrı, yedi hayrı, kırk hayrı), “ölü aşı” ve düğünlerde de bulgur pilavını etli olarak yaparlar. Aynı yemekler bir dileği, adağı olan kimsenin söz konusu dileği gerçekleştiğinde
de pişirilir. Bu yemeklere Alevi Türkmenlerde “dede aşı” denir.16
Malatya’da Akçadağ
ve Hekimhan’da etli pilav pişirilerek “ölü aşı; kırk hayrı, üç hayrı, yedi hayrı şeklinde
törenler” düzenlenir. Bu törenlerde, Türk töresindeki oturma düzenine göre misafirlerin
en şereflisinin baş köşeye oturtulduğu görülür.
Bir meclis şeklinde katılımcılığı öngören Anadolu’daki Hıdırellez şenliklerinde verilen yemekler, hayır dualarıyla yemeği veren ve yemeği yiyenin hayır sahibi olduğu
12
ARAZ, Nezihe vd.; 21. Yüzyılın Eşiğinde Örf ve Âdetlerimiz (Türk Töresi), Türk Kültürüne
Hizmet Vakfı Yay., İstanbul, Tarihsiz, s.93
13
TÜRKDOĞAN, Orhan; Etnik Sosyoloji, Timaş Yay., İstanbul, 1997, s.550
14
YALVAÇ, Mehmet; “Malatya Mutfak Kültürü ve Yemekler”, Türk Dünyası Araştırmaları, Ayrı
Basım, İstanbul-Ağustos 1987, s.59
15
ERÖZ, Mehmet; “Türk Yemek Adetleri”, Türk Kültürü Araştırmaları, s.158
16
ERÖZ, Mehmet; a.g.m., s.159
inancı şeklindeki manzara, sadece tüketim yollarıyla yemek adabını değil, aynı zamanda
bir çok kültür motifini gözler önüne sermektedir.17
Türk hayatı ile Türk kültünün ana yiyecek maddelerinin başında süt ve et gelmektedir. Çeşitli hayvansal ürünler Türklerin ana besin maddesi olmakla beraber, et ve sütten üretilmiş her türlü besin maddesini Türklerin icat etmiş olduğu söylenemez. Bu tür
bir yaklaşım, çok dar çerçeveli bir görüşle hareket etmek demek olur ki, bu son derece
yanlıştır.18
Bu dar çerçeveli hareketten özellikle kaçınılmaktadır.
Hunların koyun, ev ve av hayvanlarının etleri ile beslendikleri, at etini nadir olarak
yedikleri, en fazla da koyun eti yedikleri çeşitli kaynaklardan anlaşılmaktadır. M.Ö. 2.
asır sonlarında, Hun ileri gelenlerinden biri ile evlendirilmiş “Şair bir Çinli Prenses”
derdini ve memleket hasretini aşağıdaki biçimde anlatırken, o devirdeki Türk beslenme
kültürünü tasvir etmektedir:
“Yurdumdan ayrıldım kara bağlarım,
Şimdi de Hunların çadırı yerim,
Ocağım kül oldu ona ağlarım,
Dünyaya gelmemiş olmak isterim,
Yapağı eğirir keçe giyerler,
Gözüme bet gelir gönlüme kötü,
Koyunun kokmuş etini yerler,
İçemem bakırla sunulan sütü,
Davulu her gece döverler,
Dönerler ta güneş dönene kadar,
Fırtına bozkırda gök gibi gürler,
Yolları toz duman boğana kadar...”19
Hunlar, atı binek hayvanı olarak kullanmışlardır. İlk dönemlerde etini de yemişlerdir. Sütünü bildiğimiz gibi kımız yapmakta kullanmışlardır. Hunlara gelen bir Çin elçisine Hun veziri şunları söyleyerek milletinin tasvirini yapmıştır: “Hunların gelenekleri
şöyledir: Kendi sürülerini yerler ve süt ile yoğurt içerler. Ayrıca hayvanlarının derilerini
de giyerler. Sürüler ve atla beslenirler. Bunun için Hunlar da mevsimlerine göre sürülerini izleyerek şuraya veya buraya giderler.”20
Ünlü Kültür Tarihçisi Bahaeddin Ögel’in ifadelerine göre, “Kırgızlar arpa, buğday,
yulaf ve darı türünden hububat ekimi yaparlardı. Onları şimdi bilinmeyen bir tür ayak
17
ERÖZ, Mehmet; a.g.m. s.159
18
ÖGEL, Bahaeddin; Türk Kültür Tarihine Giriş, Cilt: 4, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara 1978, s.1
19
ÖCAL, Safa; a.g.m., s.163
20
ÖCAL, Safa; a.g.m., s.171-172 278
değirmeni ile öğütürlerdi. Memleketlerinde taze meyve ve sebze bulunmazdı. Yemekle
ekşimiş içkiler içerlerdi. Atları çok büyük ve kuvvetliydi. At eti de yerlerdi. Bunun yanı
sıra, Kırgızlarda, av hayvancılığı da çok yaygındı. Çin’e konserve et ihraç ederlerdi.”21
Uygurlar, daha fazla yerleşik hayata geçebilmiş olan Türkler olduklarından, onların
beslenmelerinde, tarım ürünlerinin de mevcudiyetinden bahsedildiğini görüyoruz. Uygurlar, daha Orhun kıyılarında iken karpuz ekmesini biliyordu. Uygurların karpuzculu-
ğu hakkında Çin kaynaklarında sık sık kayıtlar geçer. Turfan Ovası, üzüm bağları ile
meşhurdu. Çin’e “üzüm teveği” buradan gitmişti. Bezelye ve bakla ile kişnişin Uygur
diyarında bol miktarda yetiştirildiğini de, yine Çin kaynaklarından öğreniyoruz. Uygurlarda meyvecilik ve şarapçılık çok ileri olduğu gibi ticaret de son derece gelişmiştir.22
Türk Kültürü Araştırmaları Uzmanı İbrahim Kafesoğlu, beslenme kültürüyle ilgili
olarak, önceki açıklamalara benzer bir şekilde bilgi vermektedir: “Türklerde et üretimi
çok olduğundan, bunu uzun süre muhafaza etmek için konserve yapmasını çok erken
dönemlerde öğrenmişlerdi. Konserve et Çin’e gönderilen en önemli ihraç ürünüydü.
Kımızın dışında buğday ve darıdan yapılan “begni” denilen içkileri de vardı. Oğuzlar
boza da yaparlardı...”23
Bugün Batı Anadolu’da yaygın olarak yapılan boza, arpa, darı,
mısır, buğday gibi tahılların hamurunun ekşitilmesiyle yapılan koyuca tatlı ve hoş içecektir.24
Sonuç olarak kültür alanlarının ve kültürde etkileşimin en önemli göstergelerinden
birinin beslenme ve yemek kültürü olduğu rahatlıkla ifade edilebilir.
2. Mehmet Eröz’de Türk Yemeklerinden Örnekler
Türk beslenme kültürünü hem uygulamalı hem de teorik araştırmaları şeklinde çalışmalarına konu edinen Mehmet Eröz, ölümüne kadar İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Sosyoloji ve Metodoloji Kürsüsü’nde akademisyenlik yapmıştır. Bir sosyolog
olarak bilim çevresine çok sayıda kitap, makale ve yetişmiş insan kazandırmış olan Prof.
Dr. Mehmet Eröz, 20 Haziran 1986’da vefat etmiştir.25
Eröz’ün araştırmalarından elde ettiği verilere göre, Türk töresinde yemeğin çok
önemli bir yeri vardır. Buna göre, sosyal hayatın hemen her aşamasında, sosyal münasebetlerin çoğunda yemek işin esası olmaktaydı. Doğumlar, sünnet düğünleri, düğünler,
bayramlar, yağmalı toylar, imece toplantıları ve ölüm hadiseleri hep yemekle birlikte
götürülmeye çalışılırdı. Sofra hazırlanması, yemeklerin dağıtımı ve konukların ağırlan-
21
ÖGEL, Bahaeddin; İslamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi, Ankara 1991, s.208-210
22
OCAL, Safa; a.g.m., s.186
23
KAFESOĞLU, İbrahim; Türk Milli Kültürü, Boğaziçi Yay., İstanbul 1993, s.305-306
24
Türkçe Sözlük, “Boza Maddesi” Türk Dil Kurumu Yay., Ankara 1988, s.217
25
TALAS, Mustafa; “Büyük İlim ve Düşünce Adamı:Prof. Dr. Mehmet Eröz”, Genç Serdengeçti,
İnönü Üniv. Öğrenci Derneği Yayın Organı, Yıl.2, Sayı:6, Mayıs-Haziran 1995, s.13-14
ma biçimi tamamen geleneğin belirlediği şekilde yapılmaktaydı.26
Eröz’ün belirttiği bu
yemek gelenek ve görenekleri günümüzde Anadolu’nun pek çok yerinde aynı şekilde
hayatiyetini sürdürmektedir.
Eröz, yemek kültürünün insan hayatında ve kültürel etkileşimdeki önemini vurguladıktan sonra, eski Türk yemeklerinden bazı önemli olanlarını açıklamıştır. Bunlar:
Akıtmaç, bulamaç, keşkek, höşmerim, mantı, samsa, tutmaç, yufka, yoğurt...27
Eröz’ün belirttiği yemekleri kendi ifadelerine dayanılarak aşağıda sırasıyla şu şekilde açıklamak mümkündür:
26
ERÖZ, Mehmet; Türk Kültürü Araştırmaları, Kutluğ Yay., İstanbul, 1977, s.158
27
ERÖZ, Mehmet; Yörükler, TDAV Yay., İstanbul 1991, s.161-162 280
Akıtmaç:
Yörük ve Türkmenlerin saç üzerinde yaptıkları hafif bir hamur yemeği. Deve veya
koyun sütünden yapılır. Deve doğurunca alınan ilk süt, “ağın, ağız” dan yapılır. Bu sü-
tün unla karıştırılmasından saç üzerinde pişirilir.28
Bulamaç:
Un, yağ ve yoğurtla yapılır. Kaşgarlı Mahmud’un Divan’ında “bula” pişirmek anlamına geliyor.29
Keşkek:
En iyi buğdaydan ve etle pişirilerek yapılır, delikanlılar tarafından kepçelerle dövü-
lür. Lastik gibi olunca, üzerine kırmızı biberle eritilmiş yağ dökülür. (üzerinde gezdirilerek dökülür)30
Pek çok yerde buna herse de denilmektedir.
Höşmerim:
Yörüklerin meşhur peynir tatlısıdır. Yağ ve şekerden de yapılır. Edremit ve Tekirdağ’da tatlıcılar tarafından yapılıp satılır. Rize taraflarında “Höşmerli” diye anılır.31
Mantı:
Çok eski bir Türk yemeği olan mantıya, Orta Asya’da “Metni” adı verilmektedir.
Kayseri taraflarında çok meşhur olan bu yemeğe Anadolu’nun bazı yerlerinde “Tatar
böreği” de denilmektedir.32
Mantı, hamur içine kıyma veya başka türlü iç malzemesi
konularak suda haşlanarak yoğurt içine konularak tüketimi yapılmaktadır.
Samsa:
Uygur Türkleri, kuru bohça şeklindeki bir hamur yemeğine bu adı verirler. Eröz,
ninesinin bu yemeğe “yaylankı” adını verdiğini ifade eder. Ayrıca, Türkiye’de Samsa
tatlısının varolduğunu, Bulgaristan Türklerinin baklava dilimine “Samsa” adını verdiklerini belirtir.33
Tutmaç:
Kaşgarlı Mahmut tarafından Türklerin meşhur yemeği olarak belirlenmiştir. Yumurtalı hamurdan yapılmış yufka, et, tereyağı ile yapılan bir yemektir. Bulgar dağların-
28
ERÖZ, Mehmet; a.g.e., s.161.
29
ERÖZ, Mehmet; Türk Kültürü Araştırmaları, Kutluğ Yay., İstanbul, 1977, s.160
30
ERÖZ, Mehmet; Millî Kültürümüz ve Meselelerimiz, İstanbul, 1983, s.108
31
ERÖZ, Mehmet; Türk Kültürü Araştırmaları, Kutluğ Yay., İstanbul 1977, s.160
32
ERÖZ, Mehmet; Yörükler, s.161
33
ERÖZ, Mehmet; Milli Kültürümüz ve Meselelerimiz, İstanbul 1983, s.108
da yaylıyan bütün Yörükler ve Konya Ereğlisi’nde oturan Bekdik oymakları, halen bilmekte ve yapmaktadırlar.34
Yufka:
Yörüklerin, Türkmenlerin ekmeğidir. Saç üzerinde yapılan mayasız ekmektir. Eröz,
Göktürk Kitabelerinde yufkanın “yufka” diye geçtiğini ifade ediyor.35
Yoğurt:
Eski bir Türk yiyeceğidir. Her ne kadar Bulgarlar kendine mal etseler de, bu onlara
Slavlaşmış Bulgarlardan geçmiş olmalıdır. Kaşgarlı Mahmut aynı adla yoğurdu ifade
etmektedir.36
Netice olarak Eröz, kaybolan Türk geleneklerinin en seçkin olanlarından birisine
sahip olmak konusunda kollektif bilinç oluşturmanın gerekliliğini ifade etmek istemiştir.
Bu ve tüm kaybolan geleneklerimize sahip çıkmada sorumluluğun en başta Türk aydı-
nına düştüğünü belirtmiştir.
Sonuç
Türk Milleti, hem çok köklü bir Tarihe hem de çok zengin bir kültürel yapıya sahiptir. Zengin olan kültürün bir alt unsuru olan beslenme kültürünün de aynı şekilde zengin olması tabii bir hadisedir.
Dünyanın en zengin mutfaklarından biri olan Türk mutfağının iki önemli sebepten
dolayı üstünlüğü vardır. Bunlardan birisi Dünyanın en önemli coğrafyasına yerleşmiş
olmaları, diğeri ise Dünyadaki pek çok kültürle etkileşim halinde olmalarını sağlayan
göçebe kültürüne sahip olmalarıdır.
Göçebelik, bir taraftan bazı olumsuz özellikleri bünyesinde barındırırken, diğer taraftan yerleşik hayatı benimseyen kültürler karşısında çabucak erimek ve yok olmak
tehlikesi gibi olumsuzlukları da içermektedir. Yerleşik kültürler karşısında çabuk hakim
olup kalıcı bir hakimiyeti tesis etmeye müsait olmayan göçebe kültürü, çok geniş bir
alanda farklı farklı kültürleri tanıma imkânı bulunan bir kültür tipidir. Bu açıdan Türk
kültürüne hakim olunan geniş alanda çok yönlü bir beslenme kültürü temin etme fırsatı
tanımıştır.
Türk mutfağı, bir taraftan bozkır kültürünün esintilerini, diğer taraftan Akdeniz
coğrafyasının elverişli çeşitliliğini sofralarında bulundurmanın ayrıcalığına sahip olmuş-
tur. Buna göre, faydalı olan unsurları alıp, yine faydalı olan bazı eski alışkanlıkları yitirmeden bunları sentezleyerek yeni ürünler ortaya çıkarmak Türk mutfağının diğer mut-
34
ERÖZ, Mehmet; a.g.e., s.108-109
35
ERÖZ, Mehmet; a.g.e., s.109
36
ERÖZ, Mehmet; a.g.e., s.109 282
faklardan ayrı bir yere ve haklı bir üne sahip olmasının en temel sebebi olduğu çok rahatlıkla söylenebilir. Bu durum zaten kültürün doğasında da olan bir şeydir.
Türk yemek adetlerini araştırma konusu yapmış olan Mehmet Eröz, araştırmalarında yer verdiği yemek çeşitlerini çoğunlukla Anadolu coğrafyasında yaygın olarak kullanılan mantı, tarhana, keşkek, yufka vs. gibi yemek çeşitlerini açıklamıştır. Özellikle gö-
çebe olsun yarı göçebe olsun ve yerleşik hayattakiler olsun Türklerin kendilerine mahsus
olarak nitelendirilebilecek yemeklerini açıklamıştır.
Mehmet Eröz’ün tespitlerine göre, Türk yemekleri Türk kültürünün en tipik ve en
ayırt edici özelliklerinden birini temsil etmektedir.
Sonuç olarak Türk kültürünün somut göstergelerinden birisi olan Türk Yemek adetleri ve yemek çeşitleri, bütün Dünyanın ilgisini çeken yapısıyla, özellikle yabancı turist
çekiminde de önemli bir konuma sahiptir denilebilir. Bu konumunu sağlamlaştırmak
için özgün yapısının korunması ve gelecek nesillere doğru ve düzgün bir şekilde intikal
edilmesi gerekmektedir.
KAYNAKLAR
Alpargu, Mehmet; “Nogayların Beslenme Kültürü”, İnternet Adresi: http://www.euronet.nl
/users/ sota/nogay.html Alındığı tarih: 10.08.05
ARAZ, Nezihe vd.; 21. Yüzyılın Eşiğinde Örf ve Âdetlerimiz (Türk Töresi), Türk Kültürüne
Hizmet Vakfı Yay., İstanbul, Tarihsiz
ERÖZ, Mehmet; Türk Kültürü Araştırmaları, Kutluğ Yay., İstanbul, 1977
ERÖZ, Mehmet; Yörükler, TDAV Yay., İstanbul 1991
ERÖZ, Mehmet; Millî Kültürümüz ve Meselelerimiz, İstanbul, 1983
ERÖZ, Mehmet; “Sakarya’nın hizmetinde Yeni Bir İçtimai İlim ve Sosyal Antropoloji”, Sosyoloji
Konferansları Dokuzuncu Kitap, İÜİF Yay., İstanbul,1969, s.21-63
HAVILAND, William A.; Kültürel Antropoloji, (Çev. Hüsamettin İnaç-Seda Çiftçi), Kaknüs
Yay., İstanbul, 2002
KAFESOĞLU, İbrahim; Türk Milli Kültürü, Boğaziçi Yay., İstanbul 1993
KOTTAK, Conrad Philip; Cultural Anthropolgy, Fifth Edition, New York, 1991
Kültür ve Turizm Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, İnternet Adresi: http://www.kulturturizm.
gov.tr/ portal/kultur_tr.asp?belgeno=40909, Alındığı tarih:10.08.05
Kültür ve Turizm Bakanlığı Resmi İnternet Sitesi, İnternet Adresi: http://www.kulturturizm.
gov.tr/portal/ kultur_tr.asp?belgeno=40910, Alındığı tarih:10.08.05
NİRUN, Nihat-ÖZÖNDER, M. Cihat; “Türk Sosyo-Kültür Yapısı İçinde Âdetler, Örfler, Görenekler, Gelenekler”, Millî Kültür Unsurlarımız Üzerinde Genel Görüşler, AKM Yay.,
Ankara, 1990, s.251-264
ÖCAL, Safa; “Eski Türklerde Yiyecekler” Türk Dünyası Araştırmaları Fındıkoğlu Armağanı,
Sayı:35, İstanbul, 1985, s.161
ÖGEL, Bahaeddin; Türk Kültür Tarihine Giriş, Cilt: 4, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara 1978
ÖGEL, Bahaeddin; İslamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi, Ankara 1991
TALAS, Mustafa; “Büyük İlim ve Düşünce Adamı:Prof. Dr. Mehmet Eröz”, Genç Serdengeçti,
İnönü Üniv. Öğrenci Derneği Yayın Organı, Yıl.2, Sayı:6, Mayıs-Haziran 1995, s.13-14
TÜRKDOĞAN, Orhan; Etnik Sosyoloji, Timaş Yay., İstanbul, 1997
Türk Dil Kurumu Elektronik Sözlüğü, İnternet: Adresi: http://www.tdk.gov.tr/tdksozluk/
SOZBUL.ASP? GeriDon=0&EskiSoz=&kelime=beslenme, Alındığı tarih:10.08:05
YALVAÇ, Mehmet; “Malatya Mutfak Kültürü ve Yemekler”, Türk Dünyası Araştırmaları, Ayrı
Basım, İstanbul-Ağustos 1987, s.59
YÜCEL, Yaşar-YEDİYILDIZ, Bahaeddin;”Tarih ve Kültür”, Millî Kültür Unsurlarımız Üzerinde Genel Görüşler, AKM Yay., Ankara, 1990, s.57-64