PROF. DR. SABRİ F. ÜLGENER HAYATI VE ESERLERİNE DAİR
Prof. Dr. Ahmet Güner SAYAR 01 Ocak 1970
Son devir Osmanlı ulemasından olup İstanbul Müftüsü iken 1943'te vefat eden Mehmet Fehmi Efendi'nin oğlu olan Sabri Fehmi Ülgener, 1911 yılında Cağaloğlu’nda dünyaya geldi. İstanbul’da çöken bir devletin gizli sezişleri ve anlayışlarının içine nüfuz ettiği bir ortamda, onun ürünü olan olgunluk hissi içinde yetişen Ülgener, devrin önemli simalarının baba ocağına misafir olması nedeniyle Cumhuriyet’i idrak etmiş, onunla en az on yıl birlikte olmuş, kökü Osmanlı’da duran 1860 ve sonrası kuşağını tanıma imkânı bulmuştur.
İstanbul Erkek Lisesi’nde orta tahsilini sürdürürken yabancı dili Almanca’ydı. Evde Arapça ve Farsça ile kurulan yakınlık Almanca’ya sıçradı. Sabri Fehmi, okulda verilen yabancı dil dersleriyle yetinmedi ve Almanca çalışmalarını sıklaştırdı. Daha orta mektep talebesi iken Schiller’i okuyacak hale gelmiş, edebî Almanca’nın inceliklerine kavuşmuştu.
İstanbul Erkek Lisesi’nden mezuniyetinin ardından İstanbul Darülfünunu Hukuk Fakültesi’ne girdi. Ülgener, babasından İslâmî “norm”u öğrenirken diğer taraftan fakültede ticaret hukuku derslerinde gördüğü hukuk kuralları ve rekabete dair hükümler ve iktisat derslerinde okuduğu piyasa mekanizmasıyla fiyatın serbestçe teşekkülüne ait teorik bilgileri öğreniyor, bu farklı iki “norm”u birleştiriyordu. Sanılanın aksine aralarında çatışma değil, uyum vardı. Daha o yıllarda, dış dünyada saflaşma ya da yolların ayrılması gerçeğini yapay bulmaya başladı. İlk farkına vardığı şey şu oldu: Sathî de olsa, tek yanlılığın şu veya bu istikametinde kırılmak değil, belki “norm”ların uygunluğundan hareketle yeni bir “norm”-“reel” çatışmasının içine girmek daha hayırlı olacaktı. Sabri Fehmi’nin baba ocağında kulağına üflenenler sadece fıkhî meselelerle sınırlı kalmadı. Baba dostlarından bazılarının müteşâbih âyetlerden hareketle tasavvufa dair sohbete kapı açmaları, onun tasavvuf hakkında detaylı bilgiler edinmesini sağladı.
Ülgener aynı zamanda babasından hüsn-i hat dersleri aldı. Mehmet Fehmi Efendi oğlunun güzel yazıda ilk ve son hocası oldu.
1935 yılında İstanbul Darülfünunu Hukuk Fakültesi’ni bitirdi; aynı yıl fakültenin “İktisadiyat ve İçtimaiyat” kürsüsüne asistan oldu. Asistanlığının ilk günlerinde diğer Türk akademisyenlerle birlikte, Nazi yönetimi sırasında Türkiye'ye sığınan Alman hocalarının derslerinin tercümesi işini üstlendi. Sosyal bilimci Alman hocalar eserleri, dersleri, sohbetleri, sergiledikleri bilim ahlâkıyla bir anda genç akademisyen Sabri Fehmi Bey’in dünyasına bir bomba gibi düştüler, kafasında ihtilal yarattılar. Daha işin başında akademik bir sarsıntı yaşamadan iktisadî zihniyet konularında yoğunlaşmaya karar verdi. Max Weber ve Werner Sombart gibi bu sahanın büyük üstatlarının aydınlattığı yolda bilgi verilerini topluyordu.
1938’de askerlik görevine çağrılıncaya kadar İstanbul Üniversitesi Hukuk ve İktisat Fakültelerinde namzet asistan olarak çalışan Ülgener, 1939’da İktisat Fakültesi Sosyoloji ve Kömün Bilgisi asistanlığına asaleten tayin oldu. 1941 yılında Kapitalizmden Evvel İaşe Buhranları başlıklı doçentlik teziyle “Maliye ve Umumi İktisat Teorisi” kürsüsü doçentliğine atandı. Aynı yıl İktisat Fakültesi Mecmuası’nda ilk ilmî makalesi yayınlandı: “İktisadî Hayatta Zihniyetin Rolü ve Tezahürleri”. Bu önemli yazısında iktisat literatürümüzde iktisadî zihniyet meselelerimizin hiç ele alınmadığına dikkat çekiyordu.
II. Dünya Harbi’nin sıkıntılarının ekonomik düzleme yansıması sonucu bir dizi malın piyasayı terketmesi ve nihayet üretimle tüketim arasındaki köprünün fiyatlar yoluyla yükselmesi karşısında politik toplum “narh” uygulamasına geçmişti. Ülgener, devletin piyasaya müdahale ederek fiyatların tespitinde arz ve talep kanunlarının üstüne çıkması karşısında benzer bir olguyu İslâm hukuk ve ahlâk kaynaklarının çözümlemelerinde araştırdı. Hadis, akaid, fıkıh ve tasavvuf kitaplarından hareketle “İslâm Hukuk ve Ahlâk Kaynaklarında İktisat Siyaset Meseleleri” başlıklı önemli bir yazı kaleme aldı.
Ülgener, 1946-1947 yıllarında Harvard Üniversitesi’nde bulundu ve J. A. Schumpeter ve A. H. Hansen gibi iki büyük iktisatçı ile temas etme imkânı buldu. 1948-1949 akademik yılı başlayana kadar İktisat Fakültesi’nin sağladığı maddî destekle önce İngiltere’ye geçti. Londra’da London School of Economics'te çalıştı. Sonra Hollanda’ya geçti. Amsterdam’da bir kongre’ye katıldı. Nihayet akademik yıl başlamadan önce 1948’de Türkiye’ye döndü. Yurda dönüşüyle birlikte 1948-1949 akademik yıl ve ertesinde İktisat Fakültesi’nde makro iktisat derslerini Keynes-Hansen çizgisinde vermeye başladı. Bu arada akademik dikkatini makro iktisat dersleri üzerinde yoğunlaştırırken ders takrirlerini bir kitap haline getirmek arzusundaydı. 1962’de yayımlanan Milli Gelir, İstihdam ve İktisadi Büyüme başlıklı kitabı esasta Alvin H. Hansen’e çok şey borçludur. Önce dersleri, sonra makaleleri ve nihayet özenle kaleme aldığı Milli Gelir adlı kitabıyla Sabri Ülgener, Keynesgil düşünce akımının Türkiye’ye aktarılmasında ve bir akademik taban bulup yerleşmesinde aracılık (middle-man) görevini yerine getirmiştir.
1941’den 1951’e kadar İktisat Fakültesi’nde doçentlik kadrosunda görev yapan Ülgener, bu yılda fakülte dekanlığına müracaatla “İktisat ve Maliye Kürsüsü” profesörlüğüne aday oldu. Komisyon kararına göre oy birliği ile profesörlüğe yükseltildi. Ülgener’in profesörlük takdim tezi, Tarihte Darlık Buhranları ve İktisadi Muvazenesizlik Meselesi 1951 yılında İktisat Fakültesi Yayınları arasında çıktı.
1952 yılında “Umumi İktisat ve Maliye Teorisi Kürsüsü” başkanlığına getirildi. 1954 yılında İktisat Fakültesi dekanı oldu. 1956 yılında dekanlık görevini Şükrü Baban’a bıraktı. 1958 yılında Sevinç Aytaç ile evlendi. Kasım ve Aralık aylarında Gazetecilik Enstitüsü’nde iktisadî konulara dair verdiği dizi konferansları 1961 yılında da devam ettirdi. 1961–1962 akademik yılının başlamasıyla birlikte ek bir görev olarak Eskişehir İktisadi ve Ticarî İlimler Akademisi’nde makro iktisat derslerini üstlendi.
Ülgener, 1981 yılında emekli oldu. Erenköy’deki evinde tam bir inzivaya çekildi. Elinin altında iki mühim eser vardı: Önce 1951’de neşredilen ve epeydir aranan kitabını ikinci baskıya hazırlıyordu. İkincisi ise 1946’dan beri vakit buldukça üzerine eğildiği, kâh orasından kâh burasından oynadığı ve kuyumcu sabrıyla işlediği bir başka kitap çalışması olan Zihniyet ve Din idi. 1981’in başlarında İktisadi Çözülmenin Ahlâk ve Zihniyet Dünyası’nın yayımlanışının getirdiği tatlı bir telaşı yaşadı.
Sıhhat durumunun gayet iyi olduğu bir dönemde Ülgener, 30 Haziran 1983 gecesi uykuda geçirdiği kalp kriziyle rahmet-i Rahman’a kavuştu.
Hiç şüphesiz Sabri Ülgener, fikirler tarihimizin Tanzimat’ı 2000’li yıllara bağlayan 150 yıllık zaman diliminde, Türkiye’de çağdaş düşünce tarihinin özgün düşünürlerinden biridir. Bu genel çerçeveyi onun ihtisas alanına, iktisat düşüncesine doğru çektiğimizde, ahistorik (iktisat teorisi) - historik iktisat (iktisat sosyolojisi) ayırımından hareketle Ülgener Türkiye’de sosyolojik tarihin en mühim isimlerinden biridir. İktisat zihniyetine ilişkin eserlerinde Weber’in İslâm’a ilişkin bulgu ve tespitlerini tashih etmesiyle Weber’e yönelik sağlıklı bir eleştirel yaklaşımı da gerçekleştirmiştir.
Sabri Ülgener çok zor yazan, yazarken önce konu ile cedelleşip onu her cihetten kuşatmak isteyen, ayrıca yazdığı her satırla hesaplaşıp boğuşan, yazdığının üstünden birkaç kere geçip Türkçesinde edebî bir üslubu yakalamaya çalışan, nihayet özüyle sözüyle bir kalp huzuru elde etmeden, yazdığını tamamlanmış saymayan bir filozof iktisatçıydı. Akademik titizliği daha çok üretmesine mani oldu. Daha yazabilirdi, olmadı. Kafasında birçok düşünceyi somutlaştırma imkânına kavuşmadan ani ölümüyle sahneyi terketti.
Bu olumsuz tablonun ötesinde Ülgener yazılarının olumlu bir yanı vardır. Sabri Ülgener araştırırken, yazarken kolaya kaçmayan, nefsinin yokuşuna tırmanan bir düşünürümüzdü. Dolayısıyla, onun kaleminden çıkmış her yazı hem fikir muhtevası hem de edebî gücü ile adından bahsettirecek kırattadır.