Küçük Dev Adam
Yavuz Selim Demirağ 01 Ocak 1970
Yazdı, sürgün yedi... Yazdı, kurşunlandı... Yazdı; hapis yattı... Yazarak aydınlattı bizi. Yitik kuşak olan bizim 78 kuşağının ışığı yok O... Yazarını Kurşunlatan Yazılar, Sanık Yazılar, Ajan Okulları, Ülkücüye Notlar adlı kitaplarını başucumuzdan ayırmazdık. Bizim Anadolu, Ortadoğu, Hergün gazetelerindeki köşesinden mermi yağardı adeta.
Tanışmam...
Ateşten günlerde kaleminden kan damlayan adamla tanışmak için can atıyordum. Bir cumartesi Kuleli Askeri Lisesi üniformasıyla Cağaloğlu’ndaki Hergün binasına uğradım. O satırların yazarının en az 2 metre boyunda, geniş omuzlu, sert bakışlı olabileceğini tasavvur ediyordum. Görevliler odasını gösterdi. İçeri girdiğimde ufak tefek, çelimsiz kişiye nerede olduğunu sordum. Tebessümle, “Buyurun benim” dediğinde şaşkınlığım bütün hatlarıma yansımıştı. “Küçük Dev Adam” neler hissettiğimi çoktan anlamıştı.
Samsun sigarası ikram edip çay söyledi. Aynı duyguları bir yıl sonra Yılma Durak için de yaşayacaktım. Yüreği memleket kadar büyük adama daha sonra birkaç kez daha uğradım. Müstear isimle yazdıklarımı emanet ediyordum. Hiç de beis göstermeden yayımlıyordu.
12 Eylül darbesinin ardından yazdığı için tutuklandı. Dile kolay tam 5 buçuk yıl hapis yattı. Muhterem eşi Sevgi hanımdan başka O’nun şehirden şehre nakillerini kimse takip etmedi.
“Acının Tadı” adlı kısa mahpus hikayelerinden oluşan kitaptaki Metin aslında kendisiydi.
Direnişin sembolü
Necdet Sevinç kelimenin tam anlamıyla militandı. Ortaokul öğrencisiyken dergiciliğe başlamış ve okuldan atılmıştı. Gaziantep sadece memleketin değil, direnişin de sembolüydü. “İstiklâlin Bedeli” adlı dev romanında sadece Gaziantep’teki milli direnişi değil, Anadolu’ya etkisinin de izlerini buluruz.
Gazetecilik mesleğinde ne öğrendiysem O’na aittir. 1991 seçimlerinden hemen sonra birlikte çıkardığımız günlük gazetede O’nunla çalışmanın zorluğuyla beraber mutluluğunu da yaşadım. Milliyetçi-Ülkücü Harekete Genç Kalemler kazandırmak için elinden gelen her şeyi yaptı. Kendi adıma böylesi bir reisi tanımadım.
Dünyanın en iyi kocası, babası, dedesi oldu. Sevgili kızları Neslihan ve Asena ile olan diyalogumuz herkesi kıskandırırdı. O sevdiklerine başta Sevgi Yenge olmak üzere kızlarına da “Doktor” derdi.
Çiğ köfte ustası
Doktorun hikâyesi farklıydı. Ama doktor diye hitap edilme onuruna ben de sahip oldum. Sonra merhum Alparslan Türkeş ile “Gönül Doktoru” hikayesini yaşadığımı anlattım. Kahkahalar atmıştık. Bir kolu neredeyse 90 derece dönerdi. Vurulduğu için sakat kalmıştı yani. Ama o kol ile de olsa olağanüstü çiğ köfte yoğuruyordu. Çocuklarım Aybike Han ve Erdem Kutalmış’ın doğumlarında, bebekliklerinde verdiği dersler ile baba olabildim. Ondaki tevazuu kimsede görmedim. Merhum Nihâl Atsız’dan sonra Türkiye’nin en büyük Türkçüsüydü Necdet Sevinç...
Eğilmedi, bükülmedi...
Ama inandığı dava yüzünden çok suiistimal edildi. Paranın, pulun hesabını bilmezdi. Siyasetin kuralları umurunda olmadı hiç. Teşkilatı önemserdi. Yaptırımına inanırdı. O’na milletvekilliği teklifi yapıp da listeye bile almayanlara da kırılmadı.
Başımız sağ olsun
By-pass ameliyatı öncesi bıraktı sigarayı. Vekaleti bana bıraktı. Kanser olduğunu duyduğumda, “Onu da yener Küçük Dev Adam” demiştim. Uçmağa vardığını duyduğumda dünyam yıkıldı. Ülküdaşımı, ağabeyimi, hocamı, komutanımı yitirdim. Yeri asla dolmayacak Necdet Sevinç’in...
Son kitabı “İstiklâl Harbinde Etnik İhanet” adlı eserine yeni başlamıştım. Ruhu şad olsun. Türk milletinin başı sağolsun...