« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

01 Ağu

2011

SAMET AĞAOĞLU’NUN HATIRALARI

Ertan ÖRGEN 01 Ocak 1970

ÖZET
Samet Ağaoğlu, edebiyat ve siyaset dünyamızın Cumhuriyet’ten 1960 İhtilâline
kadar önemli bir dönemine tanıklık etmiş bir yazarımızdır. Babası Ahmet Ağaoğlu
dolayısıyla İttihat ve Terakki, Serbest Cumhuriyet Fırkası döneminin önde gelen
şahsiyetlerini, kendisinin de aktif siyasette bulunması sebebiyle saflarında yer aldığı
Demokrat Parti’nin yeni yüzlerini tanıma imkânını yakalamıştır. Bu dönem ve
şahsiyetleri anlatan üçü siyasî, üçü edebî olmak üzere altı tane hatıra kitabı kaleme
almıştır. Özellikle ‘hatıra-portre’ niteliğindeki eserlerinde, hatıranın temel kriteri olan
samimiyeti ve gerçeğe uygunluğu yakalamaya çalışmıştır. Ayrıca bu eserlerinde yakın
dönem Türk kültür ve siyasetine damgasını vuran kişileri ve olayları çok iyi gözlemler
halinde, edebî üslûbun seçkin anlatımıyla sunmuştur.


Hayatı göz önünde bulundurmak veya ona ilişkin gözlemleri canlı
tutmak endişesi insanı yazıyla, sözle baş başa bırakır. İnsanı kuşatan
kültür mirası ve atmosferi hayata anlam verme noktasında bu yazı veya
sözü bir kaynağa bağlar. Bu açıdan bizim edebiyat ve kültürümüze
bakıldığında geçmişi değerlendirme hatıra, biyografi ve otobiyografi
olarak pek itibar gören bir yerde değildir. Tanzimat sonrası, insanı daha
somut bir varlık olarak anlatma ihtiyacı ‘tezkire’ mantığının dışında bir
alan aramaya başlamıştır. Dolayısıyla yazımızın konusu olan hatıra,
düzyazının genişliğiyle bu ihtiyaca cevap veren türlerden birisi olmuştur.
Kavrama biraz daha yakından bakarak, ele alacağımız hatıra
yazarımız Samet Ağaoğlu’nun bu sahadaki eserlerini incelemeye
çalışalım.

Hatıra yazmanın kaynağı yaşama ve tanımadır.
Hatıra zihin faaliyetlerini sorgulamak, fikrî olgunlaşmanın
penceresinden geçmişe bakmak, maziyi içinde yaşanılan duruma
uyarlamak gibi gayelerle sıkça başvurduğumuz ve hatta günlük
hayatımızın köşelerinde kullandığımız bir dünyadır. Ferdî
düşüncelerimizi kesinleştirme noktasında başvurduğumuz bir tasdikleme
mevkiidir.
1

Hatıra aynı zamanda gönül manasına da gelmektedir. Hatıra
yazarlarının ve eserlerinin geçmişe gönül tarafından bakmalarının
çıkardığı bir engel vardır. Hatıranın doğruluk payı ne derecedir veya
zamanı yeniden mi kurmaktadır? Hatıra türünde söylenilegelen iki önemli
özellik vardır: gerçeklik ve samimîlik. Gerçekliğini tam manasıyla tespit
edemediğimiz kişisel ilişkiler ve bilinmeyen konuşmalar hakkında kesin
yargılara varmak pek mümkün değildir.
Hatıra türüne yaklaşırken şunları göz önünde bulundurmak
açıklayıcı olmak bakımından katkı sağlayacaktır:

1
Türle ilgili geniş bilgi için bkz. İbrahim Olgun, “Anı Türü ve Türk Edebiyatında
Anı”, Türk Dili, Anı Özel Sayısı, S.246, 1 Mart 1972, s.403-427. Samet Ağaoğlu’nun Hatiralari 205
Yazarın varsa hatıra türüne ilişkin görüşleri ve bunun edebî esere
yansıma şekli arasındaki bütünlük. Geçmişini yazmakla yola çıkan yazar,
şayet objektivitesini kaybedip şahsî meselelerini kendi bakış açısı
doğrultusunda ifade ediyorsa, samimiyeti şüpheliyse, yazdıklarının da
hükmü şüphelidir. Bir devri ister siyasî, ister edebî cepheden olsun
değerlendiren hatıralarda ferdî görüşlerin doğrultusunda dile getirilen
ifadelerde geniş bir kapsamın içinden konuşmak, bir savunma
mekanizması kurarak her şeyi açıklamak veya karalamak niyetinin hakim
olduğu hatıralarda da gerçeğe uygunluk tartışmalıdır. Burada aşırı
hayranlık veya nefret gibi uç tavırlar karşımıza çıkar.
İkinci bir ölçü olarak, üslûptan söz edilebilir. Üslûp, aslında bütün
edebî yüzlerin kalıcılığını sağlayan en önemli taraftır. Yazarın kelimeleri
zengin ve yoğun çağrışımlarla doldurup kendini ortaya koyması şeklinde
söyleyebileceğimiz bu meziyet hatıralarda daha bir önem arz eder. Zira
karşınızda tahkiyenin sürükleyiciliğini sağlayan merak unsurları yoktur.
Bir anlatıcı, sizi geçmişe yolculuğa çağırmaktadır. Dili ne kadar akıcı ve
anlam açısından dolgun; anlattığı dünyanın veya şahısların tanıtımı ne
denli maharetli ise kılavuzluğu o nispette kabul görür.
Sıraladığımız bu başlıklara, muhtevaya göre değişen bir şekli de
eklemeliyiz. Ayrıca, hatıraların da okunma noktasında yer yer tahkiyeli
türler gibi bir kurgu gerektirdiğini söyleyebiliriz. Siyasî hatıralar da bir
kronoloji esasken edebî hatıralarda anlatılacak portrenin veya hadisenin
çerçevesi öncelikle çizilir.
Bütün bu söylediklerimizden sonra edebiyatımızda daha çok hikâye
yazarı olarak bilinen Samet Ağaoğlu’nun (1909-1982) hatıralarını
değerlendirmeye geçebiliriz.
Samet Ağaoğlu’nun hatıra yazmasında şanslı veya haklı olmasının
iki nedeni vardır. İlki kendisinin de bir hikâyeci olması hasebiyle
edebiyat dünyasına yakınlığı, ikincisi babası Ahmet Ağaoğlu’nun siyasî
kimliğiyle paralel geniş çevresini tanıması ve kendisinin de siyaset
dünyasında uzun yıllar bulunmasıdır. Dolayısıyla o, hem edebî hatıra hem
de siyasî hatıra yazarıdır. Bu türde altı kitabı vardır. 206 Ertan ÖRGEN
Öncelikle siyasî hatıra kitaplarını ele alalım. Kendisi, siyasî
hatıranın tehlikeli mecrasını şöyle ifade eder: “Bir kere ister vesikalı, ister
onlardan yoksun olsun, yüzde yüz objektif kalmak, başarılamayacak
kadar zor, hatta imkânsızdır. Hele olayların içinde önemli rolleri olmuş
insanlar için bu tehlike büsbütün vardır.”
2
O,1946-1960 yılları arasında
Demokrat Parti saflarında aktif siyasette bulunmuş ve 1950,1954,1957
seçimlerinde milletvekili olarak mecliste yer almıştır. Partinin
kuruluşundan kapatıldığı güne kadar Genel İdâre Kurulu Üyeliği, iki
buçuk yıl başbakan yardımcılığı, arkasından Çalışma, İşletmeler, Sanayi
ve Devlet Bakanlığı görevlerinde bulunmuştur. Bu dönemi anlatan Aşina
Yüzler, Arkadaşım Menderes, Marmara’da Bir Ada adlı hatıra
kitapları, yukarıda alıntıladığımız ifadesiyle kesişir. Bu eserler, Demokrat
Parti’yi savunma yönüyle objektifliğe uzak düşen bir konumdadır.
“Aşina artık hatıradan ibaret kalmış tanıdıklarımız için kullanılır
daha çok. Üstünde geçmişin kokusu duyulur.”
3
açıklamasıyla kitabına
niçin bu adı koyduğunu belirttiği Aşina Yüzler (1965), Samet
Ağaoğlu’nun ‘portre’ özelliğiyle yazdığını söylediği bir kitaptır. Bu
eserde iki edebî çehre Orhan Veli ve Sait Faik de yer almıştır. Tanıtılan
diğer on sekiz yüzün tamamı siyaset dünyasındandır. Yazar, bu kişilerin
adlarını vermemiş, sivrilen taraflarını başlık yapmakla yetinmiştir. Eser,
siyasî tarihe ışık tutacak hususları da taşımaktadır. Özellikle Demokrat
Parti iktidarı ve muhalefet Cumhuriyet Halk Partisi arasındaki ilişkiler ve
mücadeleler, şahısların hayat hikâyeleriyle beraber yeri geldiğince
sunulmuştur. Ayrıca bu hatıra kitabı, II. Meşrutiyet’ten sonraki
‘Meclis’lerin tipik özelliklerini, mebus tipolojilerini veren taraflarıyla
hatıra ve siyasî tarih analizinin ilginç kaynaşmasını da sunmaktadır

2
Samet Ağaoğlu, Siyasî Günlük, (Haz. Cemil Koçak) İletişim Yay., İst. 1992, s.30.
Bu eser hakkında şunları söylememiz gerekir: Yazarın notlar halinde kaleme aldığı
günlükte, 1946-1950 arası Demokrat Parti’nin kuruluş ve iktidarı arasındaki olaylar,
konuşmalar, hatıralar yer almaktadır. Bu kitabın yer yer sonradan yapılmış
ilavelerine rağmen, tarihleriyle, günü gününe tutulmuş notlarıyla hatıradan ziyade
günlük türüne girmesi uygundur. Yine Demokrat Parti’nin Doğuş ve Yükseliş
Sebepleri/Bir Soru (Baha Matbaası, İst. 1972) adlı kitabı da hatıradan ziyade
Demokrat Parti üzerine bir tahlil denemesidir.
3
Samet Ağaoğlu, Aşina Yüzler, Ağaoğlu Yay., İst. 1965, s.11. Samet Ağaoğlu’nun Hatiralari 207
“1946-1950 yıllarında millî iradeyi temsil eden Sekizinci Büyük Millet
Meclisi, üstüne gerilmiş sessizlik perdesini, ilçe ve il merkezlerindeki,
küçük bir masa, bir koltuk, bir iskemle, duvara asılmış diploma, öteye
beriye konulmuş birkaç kanun ve kitaplardan ibaret bürolarından
kalkarak gelen avukatların eliyle yırttı.”
4
Arkadaşım Menderes (1967), Samet Ağaoğlu’nun Türk siyasî
tarihinde çok partili hayata geçişte en önemli basamak sayılan Demokrat
Parti ve onun lideri, siyasî cephedeki yakın arkadaşı Adnan Menderes’e
ait hatıralardır. Kitap boyunca arkadaşlığın hissî ifadeleri ve eğilimleri
kendini hissettirir. Bu eserde Ağaoğlu, Demokrat Parti’nin icraatlarını
istatistikler şeklinde vermeyi de ihmal etmez. Siyasî hatıralardaki
kronoloji özelliğini bu kitapta görebiliriz. Yaklaşık on altı yıllık bir
arkadaşlığa dayanan bu hatıralarda ilk tanışma, Menderes’in ruhî
tavırları, karakteri, Demokrat Parti’nin kuruluş yıllarındaki ve
başbakanlık dönemindeki uzun tartışmalı geceler ve gündüzlerden 27
Mayıs’a, oradan İmralı’daki idamına kadar uzanan macera, tarihin
içinden konuşulurcasına anlatılır. Bu eser çoğu yönleriyle Demokrat
Parti’nin bir nevi tarihçesi, devrinin bir çeşit kritiği de sayılabilir. Bu
eserde Samet Ağaoğlu’nun çok iyi bir biyografi yazarı olduğu kuvvetle
belirir. Kitaba hatırayla beraber biyografi tanımının da yakışacağını iddia
edebiliriz. Çünkü Menderes’in anlatmalarıyla çocukluk yılları, ardından
1943’ten 1961’e yaklaşık 18 yıl beraber geçen zaman içinde yakın
tanıklık söz konusudur. İyi bir biyografinin de böylesi bir yakın kişi
tarafından kaleme alınması elbette daha mühimdir.
Ağaoğlu diğer hatıra kitabına şöyle başlar. “Bu yazılarda haklı,
haksız felâket rüzgarının önüne takılmış, nereden nereye savrulacaklarını
bilmeden, hayatın güneşli yollarıyla ölümün karanlık uçurumu arasında
aylarca sallanıp durmuş birkaç yüz adamın yüzlerini görecek, ruh
hallerini okuyacak nefeslerini duyacak, bir cümle ile insan ve
macerasından birkaç yaprak okuyacaksınız.”
5
Marmara’da Bir Ada
6

4
age., s. 39.
5
Samet Ağaoğlu, Marmara’da Bir Ada, Baha Matbaası, İst.1972,s.1.
6
Bu eser 1962 yılında Tercüman gazetesinde “Şu ve Bu” imzasıyla yayımlanan
yazıların genişletilmesiyle hazırlanmıştır. 208 Ertan ÖRGEN
(1972) bir siyasî hareketin sonunu, mahkemeleri ve oradaki ifadeleri,
Yassıada’yı kısaca hepsini tarihi bir değerlendirmeden ziyade manzara
olarak çözümleyen bir eserdir. Burada 15 ay tutuklu kalırlar. Bir yıldan
fazla süren davalar bitince, kendisi ömür boyu hapse mahkum edilir.
Böylelikle Türk siyaset tarihinde önemli bir isim haline gelen Yassıada’yı
kitabın sonunda, oradan uzaklaşırken şöyle anlatır: “geride kalan daha
hafif cezalara çarptırılmış yüzlerce insan, gittikçe uzaklaşan hücum
botlarını koğuşlarının pencerelerinden gözden kayboluncaya kadar
seyrettiler. Yavaş yavaş inen akşam da Yassıada’nın üzerine geceyle
beraber artık hiçbir kudretin kaldıramayacağı bir siyah örtüyü serdi.”
7

Bu üç siyasî hatıra kitabında siyasal eleştirinin getirdiği bir taraf
tutma özelliği öne çıkmışsa da eleştirilerin aşırılık taşımayışı yazarın ne
denli samimî olduğu kanaatini uyandıran üslûbu aracılığıyla biraz olsun
hafifler. Marmara’da Bir Ada’da anlatım ve üslup açısından
karamsarlığı çağrıştıran kelimelerin kullanımı edebî hatıralarındaki
üslûba biraz uzak görünür.
8
Samet Ağaoğlu’nun usta bir hatıra yazarı
olduğu tartışmasızdır. Anlattıklarını kurgulama, belli bir plân içinde
sunma ve her şeyden önce hatıranın kendine has üslûbunu yakalayabilme
özellikleri, bizi bu yargıya götürür.
Bütün bu cepheleriyle hatıra yazarlığının en güçlü vasıflarını
üzerinde toplayan edebî hatıralarına geçmeden, yazımızın başında ifade
ettiğimiz, yazarın hatıra türüne ilişkin görüşleri ve bunun esere yansıma
biçimi açısından Samet Ağaoğlu’nun edebî hatıraları hakkındaki
sözlerine yer verelim: “Güzel, çirkin, iyi, fena, tatlı, tatsız, renkli, renksiz
hep kendi duygularımın, kendi sezişlerimin biçimlendirdiği çizgiler.
Onlar üzerinde hiçbir eleştirme yapmıyorum. Sadece üzerimdeki
etkilerini anlatıyorum, bazısını uzun uzun, bazısını birkaç satırla ancak.”
9

7
age., s.247.
8
Hikâyeciliğinde de bu hatıraların tesiri vardır. Gittikçe karamsarlaşan ve kendi
bunalım psikolojisinde boğulan Hücredeki Adam özellikle bu havayı taşır.
9
Samet Ağaoğlu, İlk Köşe, Ağaoğlu Yayınevi, İst. 1978, s. 30. Samet Ağaoğlu’nun Hatiralari 209
Babamdan Hatıralar (1939), üç kısımdan oluşur. Birinci bölümde
Samet Ağaoğlu’nun babasına ait hatıraları vardır. Ahmet Ağaoğlu’nun
siyasî hayattaki fırtınalı zamanları ve ailesinin geçirdiği sıkıntılar,
Ankara’daki evleri, ona daima itaat eden annesi ana eksenlerdir. Bu
hatıraların bir kısmı hikayelerine değişiklikler halinde yansımıştır. Ahmet
Ağaoğlu’nun Malta’da sürgünken gönderdiği mektuplarda, annesinin
ölümüne ait kısımlarda hatıra türünün en içtenlikli sayfalarını buluruz. Bu
eser ailenin hikâyesidir. Başkahraman olan babanın dramı aileyi sıra dışı
diyebileceğimiz bir hayata sürükler. Geçmiş zamanı tasvir veyahut özlem
duygusunun fazla yer tutmadığı bu eserde babası odak noktasıdır. O ve
onun etrafında cereyan eden olayların Samet Ağaoğlu’ndaki etkileri
bazen güzel, bazen acı taraflarıyla renk renk resmedilir. İkinci bölümde,
Ahmet Ağaoğlu’nun gündelik notlarından yazmaya başladığı hatıralarının
kendisi tarafından kaleme alınmış kısmı bulunmaktadır. Karabağ’dan
Avrupa’ya uzanan hayatını yazmış ve yarıda bırakmıştır. Kitabın üçüncü
bölümünde, Ahmet Ağaoğlu’nun ölümünden sonra devrin ünlü
kalemlerinin onun hakkındaki yazıları yer almaktadır.
Yazarın hatıra türünde en tanınmış eseri Babamın Arkadaşları
(1958)’dır. Siyaset ve fikir dünyamızın önemli isimlerinden olan babası
sayesinde tanıdığı ünlü insanları, edebî çerçeve içinde biyografik
sayılabilecek tarzda kaleme almıştır. Bu hatıralarda yer alan kişiler
yazarın çocukluğundan başlayıp ileriki yaşlarına doğru babası aracılığıyla
tanıdığı kişilerdir. Ayrıca Türk toplumunun geçirdiği önemli
dönemeçlerde rol almış kimseler oldukları için devirlerinin de genel
çizgileri sırası geldikçe verilmiştir. Ziya Gökalp’tan Yusuf Akçura’ya,
Kara Kemal Bey’den Fuat Köprülü’ye, Halide Edip’e kadar çok değişik
isimlerin yer aldığı eserde yirmi yedi kişi tanıtılmıştır.
Bu hatıralarda “hatıra-portre” özelliğiyle hareket eden yazar, fizikî
ve sosyal statülerini verdiği kişilerin hayat hikâyelerinin kalın noktalarına
değinir. Kitaba adını veren arkadaşlar, babasındaki değil Samet
Ağaoğlu’ndaki taraflarıyla canlanırlar. Hepsi milletimizin Meşrutiyet’ten
Cumhuriyet’e kadar geçen sıkıntılı yıllarını idrak etmiş ve bu tarihlerde
sivrilmiş, üstlendikleri rollerle de toplumu etkilemiş kişilerdir. Biz bu
insanları ya fikirleri ya da edebî eserleri yoluyla sadece birer isim olarak 210 Ertan ÖRGEN
hafızamıza yerleştiririz. Onların insanî zenginlikleri, zayıflıkları bizce
pek bilinmez. Samet Ağaoğlu bu eserinde kendi bakış açısı çerçevesinde
bizlere bu tarihî ve edebî şahsiyetlerin diğer taraflarını oldukça iyi
çizilmiş portreler halinde takdim eder.
Kitabın başındaki açıklama cümleleri bize eserin temel mantığını
verir: “Çeşitli arkadaşlıklar vardır: Yol, mektep, hayat arkadaşlığı;
eğlence, sefahat, kumar arkadaşlığı; kara gün, iyi gün arkadaşlığı;
siyaset, fikir ideal arkadaşlığı.”
10
Anlatılan kişiler daha çok bir yol, ideal
arkadaşlığı çerçevesinde canlanır. Yazara göre, bu insanlar hakkında
tarihin hükmü ne olursa olsun iyi insanlardır. İlk baskıda isimleri
verilmeyen, sonraki baskılarda en başa liste olarak yerleştirilen arkadaşlar
şunlardır: Ziya Gökalp, Ömer Naci, Tunalı Hilmi,Doktor Abdullah
Cevdet, Nuri Paşa, Akil Muhtar Özden, Avukat Haydar Rifat, Topçu
İhsan, Celâl Sahir, Doktor Nâzım, Yusuf Akçura, Abdül Reşit Efendi,
Seyit Tahir Efendi, Profesör Halim Sabit Nişbay, Hüseyinzâde Ali Turan,
Kara Kemal Bey, Ali Çetinkaya (Kel Ali), Mehmet Emin Yurdakul,
Recep Peker, Hüseyin Cahit Yalçın, Profesör Doktor General Esat Işık,
Doktor Reşit Galip, Karslı İbrahim Cihangir., Profesör Fuat Köprülü,
Hamdullah Suphi Tanrıöver, Halide Edip Adıvar, Tevfik Hadi Baysal, en
sonunda ise babasının “en yakın arkadaşı”, yani annesi.
Samet Ağaoğlu’nun bu hatıra kitabına dair çok sayıda
değerlendirme yazısı çıkması eserin edebî çevrelerde ilgi uyandırması ile
ilgilidir. Özellikle İttihat ve Terakki’nin çehrelerinin geniş yer bulmasını
dikkate değer bulan Muhtar Körükçü, “Bu şahsiyetlerin lâyık oldukları
hürmet ve muhabbet mevkiini iade etmek lâzımdır”, der.
11
Sami N.
Özerdim’in değerlendirme yazısı, kitabı biyografi olarak kaydeder. Çok
ustaca portreler çizildiğini, yakın tarihimizi şekillendiren kişilere ait
bilgiler verdiğini söyler.
12
Bizde “siyasal roman” yazarı olma hevesini
kimsenin taşımadığı görüşüyle başlayan İsmet Bozdağ ise, bu eseri
okurken bu vadinin gelecekteki yazarını bulduğunu ifade eder. Babamın

10
Samet Ağaoğlu, Babamın Arkadaşları, Nebioğlu Yayınevi, 3.b., İst. 1969, s.3.
11
Muhtar Körükçü, “Kitaplar arasında, Babamın Arkadaşları”, Varlık, S.473, 1 Mart
1958, s.18.
12
Sami N. Özerdim, “Kitaplar”, Türk Dili, C. 7, S.81, 1 Haziran 1958, s.479-480 Samet Ağaoğlu’nun Hatiralari 211
Arkadaşları’nın roman veya biyografi sayılamayacağını adıyla
anılabileceğini söylerken bir bakıma kendisinin siyasî roman beklentisi
ve hatıra arasında tercihte bulunamayışından kaynaklanır. Aynı yazar,
Samet Ağaoğlu’nun anlattığı kişilerin eksiklerini, kusurlarını gizlemeden,
okuyucuya, onları sevdirdiği, bunun da sanat gücünden kaynaklandığı
fikrindedir: “Sen, hem bir adamın, türlü eksikliklerini, dengesizliklerini,
hattâ budalalıklarını say, dök hem de bu çelişik yaratıkları birkaç sahife
içinde bize sevdir. Üzerine parmak basılacak bir meseledir bu...Değme
kalem yiğidinin kârı değildir.”
13
Kitabın satıldığından çok okunduğunu
vurgulayan Rauf Mutluay, “Edebiyatımızın en boş yönü biyografi
alanıdır” der ve şu değerlendirmeyi getirir: “Samet Ağaoğlu’nun, Ağaoğlu
olmak şansı, derin ve yaygın gözlemi, bu işe yakışan cepheli anlatımıyla
bu yolun adamı ve ustası olduğunu sanıyorum. Yaygın bir belgeler ve
söylentiler toplamına dayanan, onları iyi değerlendirmeyi, belirtmeyi
gerektiren, anılardan hareket edip yargılara giden bir araştırma çabasını
isteyen biyografi yazarlığı kabiliyeti, öyle görünüyor ki şimdilik Samet
Ağaoğlu’nda vardır.”
14
Celâl Sahir Erozan’ı anlatan bölümden bir parçayı örnek olarak
verelim:
“Bütün hayatımı onlar verir de ben yaşarım
Kadınlar olmasa öksüz kalırdı eş’arım
İnce, uzun boyu, zayıf,iskelete benzeyen sarı yüzü, uzun saçlarıyla bu
mısralara ve şairler için öteden beri kabul edilen klâsik görünüşe pek
uyuyordu. Hayatı da hemen hemen baştan başa aşk, şiir, ve bunların
etrafında olabilecek her türlü hadiselerle geçti. Belki yüz defa âşık oldu,
yalnız üç defa evlendi.”
15

13
İsmet Bozdağ, “Samet Ağaoğlu ve Babasının Arkadaşları”, Dost, C.2, S. 7, Nisan
1958, s.32-33.
14
Rauf Mutluay, “Ayın Notları, Babamın Arkadaşları”, Yelken, S.34, Kasım 1959,
s.22.
15
Samet Ağaoğlu, Babamın Arkadaşları, s.95 212 Ertan ÖRGEN
Bu eser nefis bir devir kritiği ile beliren çizgileriyle bir belgesel
hatta hatıra-roman sayılabilir. Bir roman için insan dramlarının
yoğunluğuna ve üslûba sahiptir. Fakat ne yazık ki kalem sahibi
tahkiyenin dünyasına girince bunalım psikolojisinin pençesine düşer.
Bütün hikâyelerindeki atmosferi kaplayan karamsarlık onun uzun soluklu
tahkiyelere çıkmasına engel olmuş gibidir. Siyasî roman tarzına yakın
kabul edilmesi konusunda da şunları söyleyebiliriz. Babası aracılığıyla
İttihat ve Terakki’ye, mensuplarına, Serbest Fırka macerasından dolayı
yine siyaset dünyasına daima yakın bulunan Samet Ağaoğlu bizzat
kendisinin de Demokrat Parti saflarında devlet bakanı, başbakan
yardımcısı gibi öne çıkan görevlerde bulunmasıyla 20. yüzyılın başından
1960 yılına değin Türk siyasî hayatında rol almış isimlerin birçoğunu
yakından tanıma imkânı yakalamıştır. Bu az rastlanır dönem ve insan
tanıklığının, yazdığı hatıralar üst üste konunca fert ve toplum olarak
yaşanılan büyük dönüşüm ve olaylar halkası olduğu görülür. Yazar, yer
yer sivil bazen de değişmelerin içindeki insan bakışıyla geçmişi anlatır.
Bu eserleri siyasî romana yaklaştıran özellik buradan çıkar.
Yine bu eserler aracılığıyla tartışmamız gereken veya tartışmamızı
belirleyen ana problem yönetici ve edebî kadronun taşıdığı ferdî dünyanın
‘kültür değişmesi’ içindeki toplumda nasıl bir karşılık bulduğu olmalıdır.
Yazara göre belirlenecek perspektifte tarihin görüşü ne olursa olsun
bunlar iyi insanlardır. Sevilmeden anlatılan birkaç ismi dışarıda tutarsak
hep iyi niyet ve ferdî yetenek sınırı içinde bu insanların bir şeyler yapma
derdi ortaya çıkar.
Yazımızın başında sıraladığımız özellikleri taşıyan ve bir edebî
hatıra eseri olarak örnek teşkil eden İlk Köşe (Edebiyat Hatıraları )
(1978)’de yazar, portresini çizdiği şahıslar hakkında herhangi bir
eleştiride bulunmaz, sadece onların kendi üzerinde bıraktığı duyguları,
sezişleri objektif bir biçimde çizgileştirir. Kitaba ismini koyarken, “Ben
bu yüzlere çocukluğum pencerelerinden bakıyorum. Bu hayat maceramın
edebiyat ve sanat vadisine açılan penceredir. O halde bu yazılara İlk
Köşe ismini verebilirim belki. Bunlar da ‘Babamın Arkadaşları’, ‘Aşina
Yüzler’ gibi sadece portreler olacak”
16
Hatıra edebiyatımızdaki yazılmış

16
Samet Ağaoğlu, İlk Köşe, Ağaoğlu Yayınevi, İst. 1978, s.15. Samet Ağaoğlu’nun Hatiralari 213
en güzel kitaplar arasında yer alan bu eser, Samet Ağaoğlu’nun
çoğunlukla lise yıllarından yaşadığı döneme kadar tanıdığı, arkadaş
olduğu edebî şahsiyetlerin geçidi gibidir. Bu şahsiyetlerin birçoğuyla
siyaset dünyasında da karşılaşmıştır. Enis Behiç Koryürek, Faruk Nafiz
Çamlıbel, Ahmet Hamdi Tanpınar gibi. Eserdeki isimlerin bazısı uzun
uzun diyebileceğimiz, bazısı sadece birkaç cümleden ibaret hatıralarla
canlanır. Tabiî ki bu yazarla olan münasebetlerine göredir. Yedi
Meşaleciler, Beş Hececiler’den Enis Behiç Koryürek ve Faruk Nafiz,
Orhan Seyfi, lisede edebiyat hocası Ahmet Hamdi Tanpınar, uzun fakat
garip bir arkadaşlıkla Sabahattin Ali, onun ölümüyle eşine yardım etme
çabası ,Feridun Fazıl Tülbentçi, baba arkadaşı Peyami Safa, Ahmet
Haşim, bilinen cephesiyle Sait Faik, uzunca üzerinde durulan Fazıl Hüsnü
Dağlarca, Orhan Veli, sitem ve hayranlık karışımı duygularla Ahmet
Muhip Dıranas, İhtilâle alkış tutuğu için pek hoş görülmeyen eski arkadaş
Behçet Kemal Çağlar ve daha birçok isim çeşitli zaman ve mekânlarda
kalmış hatıralarla karşımızdadır. Bu hatıraları güzel kılan unsur,
içtenliğidir. Meselâ, Nurullah Ataç’ı anlatırken, “Beni hiçbir zaman
sevmedi. Hatta bu sevgisizliğini yüzüme karşı söyledi. Neden
sevmiyordu? Üzerinde hiç durmadım.”
17
demesi bu nokta için iyi bir örnektir.

Samet Ağaoğlu, hatıra yazarlığı açısından içtenlik, gerçeğe
uygunluk yönleriyle, özellikle hatıra-portrede başarılı bir isimdir.
Edebiyatımızdaki kalıcılığını birçok araştırma kitabının vurguladığı
hikâyeleriyle değil insanı kendi ve zamanı içinde yakalayan, zarif bir
üslûpla taçlandırdığı hatıralarıyla sağlayacaktır.

Türk edebiyat ve siyaset dünyasının, başka bir deyişle yakın
geçmişin tarih ve kültürünü yönlendiren isimlerini anlatan bu hatıralar iki
önemli saptamayla yerine daha iyi oturur. Öncelikle birçoğunun hem fikir
hem siyaset adamı kimliği taşıması vurgulanmalıdır. Ziya Gökalp, Ahmet
Ağaoğlu, Hüseyinzâde Ali Turan, Fuat Köprülü, Hüseyin Cahit Yalçın,
Tunalı Hilmi, Yusuf Akçura gibi. Ayrıca Türk modernleşmesinin
temsilcisidirler. Yine bugünkü kültürün referans isimleridirler. Bu

17
age., s.126. 214 Ertan ÖRGEN

anlamda onların hayat ve ideal arasındaki bilinmezliklerini zaman içinde
izleme imkânı bulabilmekteyiz.
İkinci sırada, edebiyatçı kimlikleriyle hatırlananlarda, şiirimizin,
hikâyemizin gelişim çizgilerini, sosyal hayatı algılama tarzlarını ve
dolayısıyla yazış biçimlerini tespit edebilmekteyiz. Eklenmesi gerekli bir
konu da bu hatıraların birçoğunda biyografik malzemenin geniş yer
tutmasıdır. Sadece hayat hikâyesinin kuru bir anlatımından ibaret
olmayan bu hatıralar hikâyeleştirilerek anlatıldığı için sanatkâr bir
bakışın, özellikle insan ruhunu merkez alan bir anlama ve anlatma
endişesinin yansımalarıdır.

Ziyaret -> Toplam : 125,28 M - Bugn : 35507

ulkucudunya@ulkucudunya.com