KÖPRÜLÜ FAZIL AHMED PAŞA
01 Ocak 1970
(ö. 1087/1676) Osmanlı sadrazamı.
1045 (1635-36) yılında Amasya'nın Köp¬rü (Vezirköprü) kasabasında doğdu. Köp¬rülü Mehmed Paşa'nın oğludur. Annesi buranın voyvodası Yûsuf Ağa'nın kızı Ayşe Hanım'dır. Yedi yaşında iken babasıyla birlikte İstanbul'a gitti; burada dönemin ünlü ilim adamlarından ders aldı ve Ka¬raçelebizâde Abdülaziz Efendi'den mü¬lâzım oldu. On altı yaşından itibaren Ah¬med Paşa, Kasım Paşa, Sahn-ı Semân ve Sultan Selim medreselerinde "paşazade" unvanıyla müderrislik yaptı. Ancak âlim¬ler arasındaki ihtilâf ve dedikodular yü¬zünden [353] on yıla yakın devam eden bu meslekten babasının şevkiyle ayrılarak mülkiyeye geçti. 1069 (1659) yılından itibaren Erzu¬rum ve Şam valiliklerinde bulundu. Şam'¬da yaptığı bazı vergi indirimleriyle halkın sevgisini kazandığı gibi bu bölgedeki ta¬nınmış ailelerden Şihâb ve Ma'noğullan'-nı sindirip devlete vergi vermelerini sağ¬ladı. Bu arada Sayda, Beyrut, Safed dolay¬larını ayrı bir beylerbeyilik haline geti¬rerek doğrudan merkeze bağladı. Daha sonra Halep beylerbeyiliğine tayin edilen Ahmed Paşa, henüz görevinin başına geç¬meden merkeze çağrılarak İstanbul kay¬makamlığına getirildi. Ancak iki ay kadar sonra babasının rahatsızlanması üzerine Edirne'ye gitti ve Önce sadâret kayma¬kamı oldu, babasının vefatı üzerine de vezîriâzamlığa tayin edildi.[354]
Babasından iç meseleleri Önemli ölçü¬de halledilmiş bir ülke devralan Ahmed Paşa, on beş yıl süren sadrazamlığı döne¬minde daha ziyade dış meselelerle meş¬gul oldu. Önce Erdel meselesini çözmeye çalıştı. Avusturyalıların Erdel prensi yap¬mak istedikleri Kemeny Janos'un Avusturya'dan aldığı yardım kuvve¬tiyle Osmanlılar'ın beyliğe getirdiği Apafy Mihaly'ye karşı yürümesi üzerine bir yan¬dan Mihaly'ye mektup gönderirken öte yandan Yanova Beylerbeyi Küçük Meh¬med Paşa'yı Erdel'i ve Apafy'yi korumak¬la görevlendirdi. Ardından Avusturya'ya karşı sefer karan alındı. 5 Ramazan 1073'-te (13 Nisan 1663) Edirne'den hareket eden Ahmed Paşa Belgrad'a ulaştığında Avusturya'dan barış talebi geldi. Eszek'-te yapılan iki toplantıda Avusturya elçile¬rine imparatorlarının Erdel'e saldırarak burada Szekelyhid ve Kolojvar kalelerini zaptettiğini, Kanije civarında Zrinyvar (Yenikale) Kalesi'ni yaptırdığını söyleye¬rek bunlardan birincisinin iadesini, ikin¬cisinin yıktırılmasını, esir alınan müslümanların hemen serbest bırakılmasını, Kanunî Sultan Süleyman dönemindeki gi¬bi Avusturya'nın Osmanlı Devleti'ne her yıl 30.000 altın vergi ödemesini istedi. Bu talepler reddedildi. Budin'e varıldığında yapılan istişarede 1605 yılında alınıp Er¬del Krallığı'na bağlanan, fakat bir süre önce Avusturya işgaline uğrayan Uyvar üzerine gidilmesi kararlaştırıldı. Kale ku¬şatma altına alındı. Bu sırada imparato¬run ünlü kumandanlarından İtalyan asıllı Montecuccoli kumandasındaki Avustur¬ya ordusu mağlûp edilmiş, Kırım kuvvet¬leri Viyana önlerine kadar uzanmıştı. So¬nunda kale kumandanı Forgacs. 21 Saf er 1074 (24 Eytül 1663) tarihinde müdafıle-rin can ve mallarına zarar gelmemesi, ağırlıkların nakli için 400 kadar araba tah¬sisi, bir günlük erzak verilmesi gibi şart¬larla Uyvar'ı teslim etti.[355] Bizzat Köprülüzâde Uyvar'ın fethine, "Allah muîn oldu fetheyledik UyvarV (1074) mısraıyla tarih düşürdü.[356] Onarılan kale 4000 muha¬fızla yeteri kadar mühimmat konularak tahkim edildi. Daha sonra Kaplan Mus-tafa ile San Hüseyin paşaları Novigrad. Nitra (Nytra), Leva (Levvencz) gibi o civar¬daki kaleleri fethe. Tatar kuvvetlerini de Avusturya elindeki Macaristan içlerine akına gönderen Ahmed Paşa, Erdel Pren¬si Apafy Mihaly'yi huzuruna kabul etti; bu arada Avusturya başvekiline mektup gönderdi [357] ve Belgrad'a dön¬dü. Amacı kışı burada geçirip ilkbaharda tekrar Avusturya seferine çıkmaktı. An¬cak 26 Cemâziyelâhir 1074'te (25 Ocak 1664) Sigetvar kuşatma altına alınınca Ahmed Paşa Eszek'e hareket ettiyse de o yöredeki beylerin duruma hâkim olduk¬larını öğrenip geri döndü. Avusturya sal¬dırılarından hasar gören Sigetvar ve Peçuy'a takviye birlikleri gönderdi.
Kanjje'nin kuşatılması, civardaki Yeni-kale ve Nytra'nın Avusturya'nın eline geç¬mesi üzerine Ahmed Paşa yeni bir sefe¬re çıktı. Uyvar'ın fethi Avrupa'da büyük heyecana sebep olmuş, papalık, İspanya, Saksonya ve Brandenburg'dan başka Fransa Kralı XIV. Louis de 5000 kişilik gönüllü asker göndermiş, âdeta Batı'da bir kutsal ittifak oluşmuş ve bunlar baş¬kumandan Montecuccoli'nin kumandası altında toplanmıştı. Ahmed Paşa Komran, Egerseg, Egervar, Kemendvar ve Zerin-var gibi kale ve palankaları zaptederek Raab nehri kıyısına ulaştı. Amacı bura¬daki Yanıkkale'yi almaktı. O sırada Avus¬turya kuvvetlerinin Kanije kuşatması ba-şansızlıkla sonuçlanmış, Kanije Beylerbeyi Pantor (Yansur) Hasan Paşa kaleyi kahra¬manca savunmuştu. İki taraf ordusu Tem¬muz sonlarında St. Gotthard'da karşı kar¬şıya geldi. 8 Muharrem 1075 (1 Ağustos 1664) Cuma günü sabahtan başlayan sa¬vaş genellikle Türkler aleyhine cereyan ettiyse de [358] burada Os¬manlı kuvvetleri iddia edildiği gibi tam bir bozguna uğramadı. Osmanlı kaynak¬ları bu savaşı küçük bir çarpışma olarak nitelerken Batı kaynakları bunu abarta¬rak Osmanlı kuvvetlerinin imha edildiği¬ni belirtir. Bu olumsuz duruma rağmen Ahmed Paşa, 17 Muharrem'de (10 Ağus¬tos) Avusturya elçisiyle Vasvar (Eisenburg) Antlaşması'nı yapmayı başardı. On mad¬delik antlaşma ile Türk istekleri önemli ölçüde karşılandı. Varat ve dolayları he¬men tahrir edilerek eyalet haline getirildi. Ahmed Paşa bu eyaletten kendine düşen
payı buradaki hayratına vakfetti.[359] Bir süre İstolni Belgrad ovasında bekleyen Ahmed Paşa. Avusturyalıların Uyvar'ı kuşatacağı ha¬berinin gelmesi üzerine bu kale önlerine gitti. Civarda bazı küçük çaplı çarpışma¬lar olduysa da bunlar Vasvar Antlaşması'¬nı etkilemedi, daha önce yapılan antlaş¬ma onaylanarak yürürlüğe girdi. Ahmed Paşa da 1665 yılı ortalarında Edirne'ye döndü. Aynı yıl içinde IV. Mehmed'le bir¬likte Çanakkale Boğazı istihkâmlarını in-celedi. Bu sırada bir başka önemli konu Girit meselesiydi. Özellikle yıllardır kuşat¬ma altında tutulan Kandiye alınarak bu meseleye bir son verilmek isteniyordu. Nihayet Ahmed Paşa Girit seferine çıktı.[360] Kandi¬ye önlerinde toplanan Osmanlı kuvvetle¬rinin sayısı 70.000'e ulaşmıştı. Bu arada yirmi kadar Mısır gemisiyle Kaplan Mus¬tafa Paşa kumandasındaki Osmanlı do¬nanması da yardıma gelmişti. Kuşatma 1 Zilhicce 1077 gecesi (25-26 Mayıs 1667) başladı. Venedik başkumandanı Morosi-ni'nin kaleye gelerek savunmayı bizzat ele almasından sonra çarpışmalar şiddetlen¬di. Venedikliler'e papalık ve Malta donan¬maları destek veriyordu. Bütün yaz de¬vam eden kuşatmaya kış gelince ara ve¬rildi. İlkbaharda Mısır ve Garp ocakların-dan gelen gemilerin yardımıyla Muhar¬rem 1079'da (Haziran 1668) kuşatmaya tekrar başlandı. Bunun üzerine Venedik¬liler, Teselya Yenişehri'nde olup Girit'e geçme hazırlıklarında bulunan padişaha elçi göndererek barış isteklerini bildirdi¬ler. IV. Mehmed'in veziriazama yolladığı hatt-ı hümâyunda, fetih gerçekleşmeye¬cekse gelecek seneki mühimmat ve as¬kerî yardımın imkânsızlığının bildirilme¬sinden müteessir olan Ahmed Paşa yaz¬dığı cevapta fethin çok yakın olduğunu ve kuşatmanın devamının gereğini ifade ediyordu [361] Ayrıca pa¬dişahın musahibi Mustafa Paşa'ya, eniştesi Merzifonlu Mustafa Paşa'ya. Şeyhü¬lislâm Minkârîzâde Yahya Efendi'ye ve padişah hocası Vanî Mehmed Efendi'ye de mektuplar göndererek mânevi destek-lerini istiyordu.
Fâzıl Ahmed Paşa 1668 kışını yine si¬perlerde geçirdi; ertesi yılın haziranında Kandiye kuşatmasının üçüncü devresi başladı. Sonunda Venedikliler kaleyi tes¬lime karar verdiler. İki taraf temsilcileri arasında birkaç gün süren görüşmelerin ardından 9 Rebîülâhir i 080 (6 Eylül 1669) tarihinde on sekiz maddelik teslim şart¬ları belirlendi.[362] Bazı küçük kaleler dışında Kandiye dahil bütün Gi-rit'in teslimi, Venedikliler'in haraç vergisi ödemeye devam etmesi; esirlerin müba¬delesi gibi şartlarla üç hafta süren tahli¬yeden sonra Veziriazam Ahmed Paşa şeh-rin anahtarlarını teslim aldı. Böylece yak¬laşık çeyrek asırdır sürmekte olan Girit'İn fethi Suda. Spinalonga ve Granbusa ka¬leleri dışında tamamlanmış oldu. Ahmed Paşa, başta Morosini olmak üzere işgal kuvvetlerine ve şehir sakinlerine bütün menkul mallarıyla adayı terketme izni verdi. Kandiye'de kendi adına bir cami yaptırıp buraya önemli vakıflar bırakan Ahmed Paşa [363] o kışı Girit'te geçirdikten sonra üç buçuk yıl ka¬dar kaldığı bu adadan ayrılarak 12 Safer 1081 'de (1 Temmuz 1670) Edirne'ye dön¬dü.
Ahmed Paşa, Girit meselesinin sonuç¬landırılmasının ardından bir süre iç ve dış problemlerle ilgilendi. Muhtemelen Fransızlar'ın Avusturya ve Girit savaşları sırasındaki tutumları yüzünden kapitülasyonları yenileme isteğine pek sıcak bakmadı. Müteferrika Süleyman Ağa'nın Paris'e elçi olarak gönderilmesinden son¬ra i 672 yılında İstanbul'a gelen elçi Mar-quis de Nointel'i de soğuk karşılamış, muahede ancak ertesi yıl yapılabilmişti [364]
IV. Mehmed Teselya Yenişehri'nde iken Sarıkamış, Barabaş ve Potkalı grupların¬dan oluşan Ukrayna Kazakları hatmanı Doroşenko bir elçi göndererek Leh kralın¬dan ve Kırım Tatarlarından şikâyette bu¬lunmuştu. Bu durumdan rahatsız olan Âdil Giray kendi tayin ettiği bir başka hat¬manı Doroşenko üzerine göndermiş, bun¬dan yararlanmak isteyen Leh kralı da Ka-zaklar'ın bazı kalelerini işgal etmişti.[365] Son gelişmeler üzerine Kırım hanını değişti¬ren Osmanlı hükümeti Leh kralına mek¬tup göndererek taarruzdan vazgeçmesini istedi. Lehistan kralından olumlu bir ce¬vap gelmemesi üzerine de bu ülkeye se¬fer karan alındı. Vezîriâzam Fazıl Ahmed Paşa, bizzat padişahın da bulunduğu or¬duyla 7 Safer 1083'te (4 Haziran 1672) Le¬histan'a hareket etti. Sefer sırasında baş¬ta Kamaniçe olmak üzere [366] İlba.[367] Bucaş (Buczacz). 'tezlavitse (Jaz-lovviec), Lublin, İzvanca (Zvvanic) kaleleri alındı. Bunun sonunda 25 Cemâziyelâhir 1083te (18 Ekim 1672) imzalanan Bucaş Antlaşması [368] Lehistan'a Podolya'yı kaybettirmiş. Ukrayna'yı Os¬manlı himayesindeki Doroşenko'ya bırak¬tırmış ve Lehistan'a Kırım'dan başka Os¬manlı Devleti'ne de her yıl 220.000 duka altını vergi verme külfeti getirmiştir. Fa¬kat kral tarafından onaylanan antlaşma diyet meclisince tasdik edilmediğinden şartlan da uygulanmadı. Bu yüzden daha sonraki yıllarda da Lehistan'a karşı sefer¬lere girişildi. Bunların ilk ikisine Vezîriâ¬zam Ahmed Paşa da katılmıştı. Avusturya ve papalığın yardım ve destekleriyle Ho-tin'in kuşatılmasının ardından Eflak ve Boğdan voyvodalarının da Lehistan tara¬fını desteklemeleri sebebiyle 30 Receb 1084'te (10 Kasım 1673) bu kale elden çık¬tı. Soğukların başlamasıyla Babadağı'nda kışlayan Fâzıl Ahmed Paşa ertesi yıl pa¬dişahın yanında yeniden sefere çıktı. Kı¬rım kuvvetlerinin Hotin'İ aldığını duyunca yönünü değiştirerek Osmanlı himayesin¬deki Ukrayna'nın merkezi Çehrin'e hücum eden Ruslar'a karşı koymak üzere bu ül¬keye girdi. Kopniçe ve Ladjin (Ladyzyn) gi¬bi birkaç kaleyi tahrip ve zaptetti. Bu ara¬da yeni Lehistan Kralı Sobieski'nin Podolya ve Ukrayna'yı geri almak için yolladığı elçisini kabul etti ve bir mektupla geri gönderdi. Kırım kuvvetlerinin de yardı-mıyla Ruslar'ın Ukrayna'dan çıkarıldığını duyunca ve o sırada sağlığı da bozulmuş olduğundan sınır boylarının meselelerini bazı vezirlere havale ederek Edirne'ye döndü.
Bir süre sonra İstanbul'a gelen Ahmed Paşa'nın sağlık durumu iyice ağırlaşti; hatta divan toplantılarına başkanlık ede¬mez hale geldi, İstanbul'dan Silivri'ye ka¬dar deniz yoluyla, oradan de kara yoluyla Edirne'ye giderken Çorlu-Karıştıran ara¬sındaki Karasinit köyü civarında bulunan Karabiber Çiftliği'nde 26 Şaban 1087 (3 Kasım 1676) gecesi vefat etti. Cenaze na-mazı orada kılındıktan sonra naaşı İstan¬bul'a getirilerek babasının Çemberlitaş'taki türbesine defnedildi. Ölüm sebebinin istiska (siroz) hastalığı olduğu belirtilir.[369] Dönemin şairleri tarafın¬dan zafer ve fetihleriyle Ölümüne tarih¬ler düşürülen Ahmed Paşa'nın 1000 kese akçesi İç Hazine'ye alınmıştır.
Aralıksız on beş yıldan fazla sadâret makamında kalan Köprülüzâde Ahmed Paşa bu sürenin yaklaşık dokuz yılını cep¬helerde geçirmiş ve genellikle başarılı ol¬muştur. Yerli ve yabancı tarihçiler tara¬fından itidalli, müsamahakâr, sabırlı, azimli, ileri görüşlü; ilmin ve âlimlerin, sanatın ve sanatçıların hâmisi; babasının aksine yumuşak kalpli, dindar, âdil, rüş¬vet düşmanı, zeki, cömert, istişareye Önem veren ve en yaygın olarak da ken¬disine lakap olarak verilen "fâzıl" bir kişi olarak anılır. Özellikle fıkıh ve felsefe ala¬nında derin bilgisi olduğu da belirtilir. İca¬zetli bir hattat olduğundan da söz edilen Ahmed Paşa [370] baba¬sının vasiyeti üzerine Anadolu'daki vakıf¬lar. Rumeli'de yarım kalmış içtimaî ve dinî müesseselerle İstanbul Çemberlitaş'taki tesisleri tamamlamıştır. İpşir Mustafa Paşa ve hanımı Ayşe Sultan'dan intikal eden Çemberlitaş'taki konağının yanında yaptırdığı kütüphanesine değerli kitap¬lar vakfetmiştir.[371] Uyvar'da, Kandiye'de ve Kamaniçe'de camileri ve vakıfları, İzmir'¬de inşası sonradan tamamlanmış bir hanı vardır. Kandiye'deki camisinde de bir kü¬tüphane tesis eden Ahmed Paşa'nın [372] her seferi için müstakil eserler yazılmıştır. Uyvar seferi için Meh¬med Necati, Tâib Ömer, Mustafa Zühdü: Kandiye seferi ve bu kalenin fethi için mühürdarı Hasan Ağa, Ahmed Hamdi; Lehistan seferi için şair Nâbî ve Hacı Ali Efendi birer kitap kaleme almışlardır.[373] Mühürdar Hasan Ağa'¬nın 1672'de ölmesi üzerine zengin kütüp¬hanesinin Ahmed Paşa'ya kaldığı anlaşıl¬maktadır.[374] Dönemin şairlerinden Mezakî Süleyman, Neşâtî ve Fennî ile pek çok eserin müellifi olan He-zarfen Hüseyin Efendi himaye ettiği kişi-lerdendir.[375] Çember-litaş'ta yaptırdığı Vezir Ham'nın içinde mescidi bulunan Ahmed Paşa'ya itha-fen Müezzinzâde Şaban Efendi bir tef¬sir kaleme almıştır.[376] Os¬manlı Müellifleri'nöe kendisine Kandiye kuşatmasıyla İlgili bir eserle Arapça bir divan izafe edilirse de [377] bu doğru değildir. Ahmed Paşa'nın kardeşi Köprü¬lüzâde Fâzıl Mustafa Paşa 1689-1691 yıllan arasında, bunun oğlu Köprülüzâde Nûman Paşa ise 171 Oyılında üç ay kadar sadrazamlık yapmıştır.