« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

15 Ağu

2011

İbrahim Kafesoğlu

01 Ocak 1970

Bir milletin hayatı için tarihçi, en az tarih kadar önemlidir. Zira zaman çizgisi içerisinde gelişigüzel sıralanmış vaziyetteki tarihî olay, olgu ve kişileri yorumlayan, anlamlandıran ve bir “tema” çerçevesinde bağlamına kavuşturan aktör, öncelikle ve özellikle tarihçidir. Bu yüzden, tarih şuurunu milliyetin temel bileşenlerinden biri olarak kabul eden Türk milliyetçiliği ve ülkücü düşünce sistemi açısından; millî vicdanı özümsemiş, hâdiseleri Türk’çe kavrayıp mânâlandırabilen ve milletinin en uzak mâzîsinden dahî geleceği inşâ edebilecek projeksiyonlar elde edebilen geniş ufuklu tarihçilere sahip olmak ayrı bir ehemmiyeti hâizdir. Şükür ki Türk milleti ve Türk milliyetçiliği, birçok millete nasip olmayacak şekilde, bahsedilen hususiyetleri ve daha fazlasını taşıyan onlarca “tarih dehâsı” yetiştirmeye muvaffak olmuştur.

Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu, işte bu “tarih dehâları”nın önde gelenlerinden olup, Türk milliyetçiliğinin, Türk tarih ve kültüründen beslenen bir cereyan hâlinde şuurlaşmasında büyük emekleri geçmiş bir şahsiyettir. 1914 senesi Ocak ayında Burdur’da doğan Kafesoğlu bir şehit evlâdıdır. Babası Recep Bey, I. Dünya Savaşı’nda Erzurum cephesinde şehâdete kavuşmuş, babasız kalan oğlunu annesi Hatice Hanım büyük fedâkârlıklarla okutmuştur. Kafesoğlu, bu fedâkârlıklara lâyık bir öğrenci olarak mektebi her sene birincilikle tamamlamıştır. Mektebe dedesi Hacı Ahmed Ağa’nın yanında ilk adımını atmış, Tefenni İlkokulu’ndan sonra İzmir Muallim Mektebi’ni bitirerek 1932 senesinde, Afyon’da öğretmenliğe başlamıştır.

Ne var ki, Kafesoğlu’ndaki ilim ve tarih aşkı, onun öğretmenlikte sabit kalmasına mani olmuş ve onu 1936 yılında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’ne sevk etmiştir. Bu fakültede çok kıymetli hocalarla tanışması, onun daha sonraki bütün hayatını etkileyecek akademik kariyerinin başlangıcı olmuştur. Yüksek tahsilini tamamladığı 1940 yılında Macaristan’a giden Kafesoğlu, Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah üzerine yaptığı çalışma ile doktorasını bitirerek 1945 senesinde ülkesine dönmüştür. Döndüğünde kısa bir süre Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nde bulunduysa da aynı yıl İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ne “Orta Çağ Kürsüsü Asistanı” olarak tayini yapıldığından bu fakültede çalışmaya başlamıştır. 1946 yılında Müzeyyen Hanım ile hayatını birleştiren Kafesoğlu, “Harzemşahlar Devleti Tarihi” isimli teziyle doçentlik unvanını almıştır (1949–53).

1957 senesinde, yeni açılan Erzurum Atatürk Üniversitesi’nde ilk dersi veren Kafesoğlu’dur. Bu üniversitede akademik çalışmalarına devam ederek profesörlüğe yükselmiştir. Daha sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde “Umûmî Türk Tarihi” kürsüsüne atanan Kafesoğlu, burada ilmî faaliyetini sürdürmüştür.

Akademik hayatta oldukça aktif olan Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu, fikrî ve sosyal cemiyetlerde de aynı etkinliği göstermiştir.1965 senesinde Kültür Ocağı ve İstanbul Milliyetçi Öğretmenler Birliği kuruluşlarına başkan olmuştur. Bunun yanında Birinci Milliyetçiler Büyük Kurultayı’nı toplayıp bu kurultaya başkanlık eden Kafesoğlu, Milliyetçiler İlmî Semineri’ni yönetmiştir. 1970 yılında Zeki Velidi Togan’ın vefâtının ardından Türk Tarihi kürsüsüne başkan olmuş ve bu görevi 1983 senesinde emekli oluncaya dek devam ettirmiştir. Prof. İbrahim Kafesoğlu, Aydınlar Ocağı’nın kurucusu ve ilk genel başkanı olduğu gibi, şimdiki adı Türk Edebiyatı Vakfı olan Türk Edebiyatı Cemiyeti’nin de kurucusudur.

17 Ağustos 1984 tarihinde vefât eden İbrahim Kafesoğlu, bazıları yayınlanmamış onlarca kitap, makale, deneme ve ansiklopedi maddesi kaleme alarak Türk ilim, kültür ve düşünce hayatına çok önemli hizmetlerde bulunmuştur. Bu büyük ilim adamı, kültür tarihçiliğinin yöntem ve esaslarını tespit etmiş, bu alandaki çalışmaların öncü ve gelişmiş örneklerini vermiştir. Toplumun muhtelif tabakalarından birçok öğrenci yetiştirmiş, onlarda tarih ve millî kültür şuurunun kökleşmesine vesile olmuştur. Kafesoğlu, eşine az rastlanır bir yorumcudur. Millî tarih ve kültürümüz üzerine yaptığı ilmî çalışmalar esnasında vardığı tespitler ışığında Türk milliyetçiliğine yeni zaviyeler kazandırmış, “bizim milliyetçiliğimiz: hakka, adalete dayalı, elinden geldiğince dünya medeniyetinin gelişmesine uğraşan bir milliyetçiliktir” diyerek, fikriyatımızın hak ve adalet gibi temel kıymetler üzerinde evrensel boyutlara uzanan karakterini vurgulamıştır.

Başlıca Eserleri:
Macaristan Tarihi
Sultan Melikşah Devrinde Büyük Selçuklu İmparatorluğu
Selçuklu Ailesinin Menşei Hakkında
Harzemşahlar Tarihi
Türkler ve Medeniyet
Malazgirt Meydan Muharebesi
Türk Milliyetçiliğinin Meseleleri
Eski Türk Dini
Selçuklu Tarihi
Sultan Melikşah
Türk Tarih ve Kültürü,
Tarih (Lise I ve II. sınıfları için)
Türk Millî Kültürü (Türkiye Millî Kültür Vakfı Büyük Armağanı)
Kutadgu Bilig ve Kültür Tarihimizdeki Yeri
Atatürk İlkeleri ve Dayandığı Tarihî Temeller
Türk-İslâm Sentezi
Bazı Eserlerinden Parçalar:

"Devlet kuruculuk ve teşkilâtçılıkta kabiliyetli, bu itibarla da toleranslı, nizamperver, fütûhata yatkın fakat sömürücü değil, hakikatlere açık, gerçekçi bir millet olarak tanınan Türklerin bu özellikleri düşünce sistemlerinde temellenmektedir. Türk ne her şeyi insana sağladığı fayda derecesinde değerlendiren maddeci eski Grek gibi, ne de kâinatı meçhuller âlemi sayıp çözemediği hadiseleri hemen "mucize"ye bağlayan Sâmî-İranlı-Hindli gibi düşünmektedir. Türk'ün mevcut düşünce tarzları arasındaki yeri, mûtedil ölçüde akılcı-maneviyatçı olmaktır. Bu hususiyet İslâm felsefî tefekküründe mühim rol oynamış, dolayısıyla Türk kültür çevresine mensup şahsiyetler müsbet düşünce ve ilim sahasında büyük hizmetler ifa etmişlerdir. Bu ortamda, iradeyi ön safa alan, ilahî emirleri akıl ve deliller ışığında kavrayan İslâmî düşünce tarzının gelişmesi, zaman ve mekân şartlarını gözeten bir hukuk nizamı, eski Bozkır Türk siyasî teşekküllerinde görülen devlet anlayışı, vicdan hürriyeti ve askerî geleneklerin İslâm'la terkibi, siyasetten ilme, sanata kadar hayatın her safhasında Türk üslûplu bir İslâm anlayışını ve uygulamasını meydana getirmiştir." (Türk-İslâm Sentezi’nden)

“Her millet maddî imkânları ve manevî değerleri ile bir kültür bütünüdür. Bir millet yaşamakta ise, onun bir kültürü olacaktır. Biz de takriben 4000 yıllık tarihe sahip Türk milletinin kültürünü araştırdık. Asya bozkırlarında gerçekleştirilen bu kültürü çeşitli cepheleri ile belirtmeğe çalıştık. Kültür unsurlarının da zamanın ve çevrenin şartlarına uygun bazı değişiklikler gösterdiği, fakat ana vasıflarını daima koruduğu gerçeğinden hareket ederek yaptığımız iş, bütün yönleri ile Türk milletince ortaya konup geliştirilmiş kültürün çatısını kurmak ve onun yüzyıllarca karakterini muhafaza eden özelliklerini tesbit etmek gayretinden ibarettir.” (Türk Millî Kültürü’nden)
Türk milliyetçiliğinin pozitif prensipleri:

1- Türkçe: Türk milliyetçiliğinde millî dilin ehemmiyetini belirttikten sonra: dört bin yıla varan zengin tarihimizin İslâm dışı ve İslâmî safhalarından şekil ve muhteva kazanan Türk dilinin milli kültürümüzün başlıca temsilcisi olarak korunması ve çağdaş medeniyetin ilmini, fikrini, felsefesini ifadeye muktedir bir kıvama getirilmesi Türk milliyetçiliğinin ana gayelerinden biridir.
Burada korunması ve geliştirilmesi istenen Türkçe tabiatıyla mazinin eski, tarihe mâl olmuş Osmanlıcası olmadığı gibi, kavimlik devrinin kelimelerinden kurulu Türkçesi de değildir. Hele Türkçe’den başka her şey olan uydurmaca hiç değildir. Çünkü, ne ölmüş kelimeleri diriltmek, ne kullanılmaz hale gelmiş kelimeleri canlandırmak, ne de hiç kimsenin anlamadığı sun’i bir dil meydana getirmek mümkündür.
Korunması ve geliştirilmesi gerekli Türkçe, dilin kendi kanunları içinde, son yarım asırlık fikri yenileşmemizle paralel olarak sadeleşen, zenginleşen, her vatandaşın konuştuğu, okuyup yazdığı Türkçe’dir. Türk milliyetçisi binlerce yıllık kültürümüzün maaddî-manevî değerlerini sinesinde saklayan millet dilini muhafaza ve müdafaada ilmin gösterdiği yoldan ayrılmayacak ve tabiatıyle, Türkçe’yi soysuzlaştırarak millî kültürü tahribe yönelen her teşebbüse karşı duracaktır.

2-Din: İnsanları kardeşlik hâlesi içinde kader birliğine sevk eden din Türk Milleti’nin tarihinde İslâmiyet olarak tecelli etmiştir. Bu itibarla Türk milliyetçisi islamiyeti daima muhterem tutmak mevkiindedir. Türk dilini zorlamalarla yıkmaya çalışan zihniyet dini de tahrip hedefi olarak almış, dindar insanı ve din temsilcilerini gülünç göstermeği âdeta alışkanlık haline getirmiştir. Değişmez lâiklik prensibi ışığında dinin tamamen bir vicdan meselesi bulunduğu şuurunda olarak Türk milliyetçisi, memleketimizdeki din aleyhtarlığı ile mücadeleyi büyük vazife sayar.

3-Tarih şuuru: Milletin varlığını devam ettiren, fertler arasındaki, mukadderatta iştirak duygusu ortak tarih şuuru ile beslenir. Mazinin kederli ve sevinçli binbir hâdisesi içinde beraberce yoğrulmuş olmak inancı, millet birliğini perçinleyen ve milletin topluca, ahenkli şekilde geleceğe yönelmesini sağlayan başlıca teminattır. Bu sebeple Türk milliyetçiliği milli tarih şuurunu prensiplerinden biri saymıştır. Türk milliyetçisi de insanlık mücadelesi ve kahramanlık destanları ile dolu Türk tarihinin zengin hatıralarını zihinlerde daima uyanık tutacak ve bu şuuru geliştirmeğe çalışacaktır.

4- Seciye ve ahlâk: Türklerin tarihten gelen ve asli hüviyetini kaybetmeyen bir seciyesi ve bu seciyenin fiili hayattaki belirtilerinden ibaret bir ahlaki davranışı vardır ki, Türk Milleti’ni başka topluluklardan ayıran bir karakter çizgisi olmuştur. “Küçüğü sevmek, büyüğü saymak” diye formüle edilebilecek olan Türk seciye ve ahlâkı eski devirlerde Türk alp’leri, İslâmî çağda Türk gazileri tarafından temsil edilmiştir. Beşerî duygularla donanmış Türk cengaverliği, hakseverlik ve hürriyetperverliğe dayanan Türk kahramanlığı bu ahlak ve seciyenin mahsulüdür. Sevgi ve saygıdan kaynak alan Türk ahlakının baba ocağına bağlılık, aile namusu üzerinde hassasiyet, kadına hürmet, vekar ve çalışkanlık gibi vasıflarını daha da yükseltmek ve sağlamlaştırmak Türk milliyetçisinin ehemmiyetle dikkate alacağı hususlar olacaktır. Burada, dile ve dine taarruz edenlerin Türk ahlakına saldırmaktan geri durmadıkları hatırlanırsa, milli ahlak ve seciye mefhumunun ifade ettiği mana daha iyi anlaşılır.” (Türk Milliyetçiliğinin Meseleleri’nden)

Ziyaret -> Toplam : 125,24 M - Bugn : 120987

ulkucudunya@ulkucudunya.com