ABD düşmanlığını anlamak
M. Ali KIŞLALI 31 Temmuz 2007
Önce zamanın Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş, bu inanılması zor açıklamayı yaptı: "ABD helikopterlerinin Güneydoğu'da PKK'ya silah ve cephane yardımı yaptığını saptadık" dedi. Sonra aynı saptama, dönemin bölgedeki en yüksek rütbeli komutanı Orgeneral Necati Özgen'den geldi.
Bunu Hurşit Tolon'un söylemi izledi.
Geçen hafta PKK kamplarından kaçan dört terörist, medyaya, "Kandil Dağı'ndaki kampa iki ABD zırhlı aracının silah getirdiğine şahit olduk. Amerikan askerleri kamyonlarla M-16 uzun namlulu tüfekler ve çeşitli cephane getirdi" dediler.
Bu sırada Türkiye, Irak'ı işgal altında tutmakta olan ABD'den, terörist örgüt olduğunu kabul ettiği PKK faaliyetlerinin durdurulması için destek bekliyor, hemen her gün ABD'ye bu yönde yeni başvurular yapılıyordu.
İşte bu ortamda ABD'nin Pew Araştırma Merkezi, Türkiye'nin dünyada ABD aleyhtarlığının en yüksek ülke olduğunu saptadı.
Türkiye'de ABD'ye olumlu bakanların oranı yüzde 9. Bush yönetimine olumlu bakanların oranı ise yüzde 2 olduğu belirlenmişti. Bu durum Türkiye'yi 47 ülke arasında ABD karşıtlığı bakımından zirveye yerleştiriyordu.
Konuyu Washington'dan, 'Brookings Enstitüsü Türkiye Programı Direktörü' olarak izleyen, yorumları muntazaman Radikal'de yayımlanan Ömer Taşpınar şaşırdığını yazdı. Filistin gibi işgal altındaki bir ülkede bile bu rakamın yüzde 3 oluşuna yorum getirmeye çalıştı. Bunu, örneğin yukarıda belirttiğim ABD'nin düş kırıcı yaklaşımlarından söz etmeden, 'Sorun Amerika'nın kendisinde değil, dış politikasında' deyip, görece isabetli değerlendirme yaptıktan sonra, en azından kurumundaki konumuna yakışmayacak eklemeler yaptı.
Bakın sadece Taşpınar değil, birçok 'Türkiye uzmanı' da bunu yapıyor.
Türk kamuoyunun 'Türk'e Türk'ten başka dost yoktur... ABD ve Avrupa Birliği hep bizi bölmeye çalışır... Bir Türk dünyaya bedeldir...' benzeri klişeler üzerine bina edilmiş, etrafımızın düşmanlarla çevrilmiş olduğunu belirten milliyetçi eğitim sistemiyle oluştuğunu öne sürerler.
"...Bütün bu kimlik sorunlarına bir de radikal laiklik, radikal İslam, irtica, takiye ve başörtüsü gibi gereksiz kutuplaşmaları ekleyin. Zor iş Türk olmak" diyor, dünyaya Türkiye'deki olup biteni izah etme işlevi yüklenmiş, saygın Brookings Enstitüsü'nün Türkiye Programı Direktörü, Türk uzman.
Washington'ın Türkiye'nin çok hareketli olan havasını, kamuoyundaki değişimi izleyip değerlendirmesi için çok olanağı ve kaynağı var. Bunların yanında, varlıklarından hiç kuşku duymadığım, şöhretleri iyi bilinen insan ve teknolojiye dayalı istihbarat örgütleri de var. Ama bütün bunlara karşın, Türkiye'de olup bitenler hakkında her zaman doğru değerlendirme yapabildiklerini söyleyebilir miyiz?
Başkan Bush'un sadece yüzde 2'ye düşmüş Türkiye'deki itibarını bir yana bırakalım, yüzde 9'a düşmüş ABD dostluğunu kurtarmak için çaba gösterilmesi gerekmez mi?
Aylarca süren çalışmalar yapan Türk ve Amerikalı iki emekli general hiç mi olumlu bir adım atamazlardı?
Bu durumu irdeleyen konu uzmanları çalışmaların sanki olumlu hiçbir netice almamasına özel gayret gösterildiğini söylüyorlar.
"Galiba amaç, temelde Türkiye üzerindeki PKK baskısını muhafaza ederek Türkiye'nin öncelikle Kuzey Irak'ta oluşan Kürt yönetimini kabullenmesini, onunla temas yolunu açarak işbirliğine gitmesini sağlamak. Bunu sağlayıncaya kadar da PKK'nın Türkiye'deki faaliyetlerine karışmamak" diyorlar.
ABD'nin görüş üreten kurumları Türkiye ile ilgili değerlendirmelerde ikiye ayrılmış görünüyorlar. ABD'nin Türkiye ağırlıklı bir Ortadoğu politikası savunucuları Cumhuriyetçi Parti kanadı bugünlerde güçsüz ve sessiz.
Ama şimdilik etkili olan grup yukarıda belirttiğimiz düşüncede olanlar. Bu da Türkiye'de ABD düşmanlığının görünür gelecekte süreceğini gösteriyor.