« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

05 Eyl

2011

Bir silahşorun ölümü

AVNİ ÖZGÜREL 01 Ocak 1970

Yakup Cemil, İttihat Terakki'ye iktidar yolunu açan 'Babıâli Baskını'nın kilit ismi. Makedonya'da tanıştığı Enver Paşa'ya sadakatle bağlandığını bilmeyen yok. O istediği için dağa çıkan, baskın veren, adam vuran biri.

Kamil Paşa hükümetinin istifasını istemek için yapılan Babıâli baskını sırasında, Harbiye Nazırı Nazım Paşa'yı pür hiddet karşısında görünce söyleyecek laf bulamayıp hazırolda azar işiten Enver'e cesaret gelsin diye silahını çekip paşanın kafasına dayayan ve tereddütsüz ateşleyen adam.

"Eyvah, Yakup ne yaptın şimdi ne olacak?"
"Ne olacağını sen bilirsin. Uzun uzadıya bu adamı mı dinleyecektik yani..."

Katı mizacından dolayı subay okulundan mezun olduktan sonra gittiği birliklerde ne üstlerine yaranabilmiş, ne astları tarafından sevilmişti... Hunhardı. Yataktan geç kalkanı, esrar içeni oracıkta kurşuna dizdirirdi. İktidara geçtikten sonra Enver Paşa onu yanından uzaklaştırmak için 1. Dünya Savaşı'nda cepheden cepheye göndermiş, sonunda alay kumandanlığına tayin vaadiyle İstanbul'a getirtip açığa almıştı. Yakup Cemil, tayini uzayınca oyalama maksatlı pohpohlamalara rağmen ihtiyat zabitliğinin avutmaca olduğunu anlayıp muhalefete geçti.
Cephelerde durum kötüydü. Almanya'yla ittifakı bozup ihtilaf devletleriyle barış imzalama fikri yayılıyordu. Yakup Cemil bunun sebep ve sonuçlarını tahlil edecek biri değildi ama öfkesi muhalif düşünceye sarılmasına yetti. Yakup Cemil'in sonraki günlerini kendisine karargâh seçtiği Sultanahmet'teki Meserret Oteli'nde ihtilal toplantıları yapmakla geçirdiği biliniyor. Enver Paşa'nın durumu öğrenip tedbir düşündüğü de:
"Yakup, çocukça işlerle uğraşma. Asker adamsın. Albay olarak tayin ediliyorsun. Kadronu hazırlamaya başla, yazın gelince cepheye gidersin."

Taparcasına sevdiği insandan gelen haberle yelkenleri indiriverdi Yakup. Ekip kurmaya koyuldu. Ama Enver'den yeni haber alamadı. Durumunu Harbiye Nezareti'ne sordu, tayini için bir talimat yoktu.

Yeniden muhalifti. Karar verdi: Darbeyle hükümeti düşürecek, Enver'in yerine de belki Mustafa Kemal'i belki başkasını oturtacaktı.
"İhtilali ben yapıyorum, neden başkasını iktidara getireyim, o koltuğa ben otururum" diye bir düşünceye de takılmadı hiç.

Geri dönülmez yola girdiği noktada tutuklandı. Kararı Enver Paşa vermişti ama tebliğ edecek adam bulunamadı, herkes korkuyordu. İş inzibat subayı Çürüksulu Kamil Bey'in üzerinde kaldı. Kamil Bey, Yakup Cemil'in odasına gidip selam verdikten sonra, "Enver Paşa hazretlerinin emrini tebliğ ediyorum. İkinci bir emre kadar burada misafir kalacaksınız" dedi. Yakup 'zorunlu ikâmet'e tabi tutulacağını düşünmüştü; gülerek, "Arkadaş demek misafirin olacağım, tatlısından tuzlusuna isterim ha..." dedi. Ama bir sorun vardı. Yakup Cemil'in silahı alınamamıştı..

Enver Paşa, "Tutuklu adamın silahını nasıl alamazsınız" diye ateş püskürüyordu. Yakup Cemil gece gündüz uyumuyordu. Oda kapısı her açıldığında elini tabancaya atıyor, konuklarıyla sol eliyle tokalaşıyordu. Bir gece duvar parmaklıklarının altına süngülü askerler yerleştirildi, kapılar kapatıldı, Bekirağa Bölüğü'nün Süleymaniye'ye bakan tarafı kontrole alındı ve odanın önündeki muhafızlar güçlü pehlivanlarla değiştirildi. Üç gün gözünü kırpmamış olan Yakup tuvaletten dönerken üzerine çullanıp silahını aldılar.

Bu dahi oyun gibiydi Yakup için. Tepkisi, "Silahı vermem ama almak vazifenizdi. Aferin, ben memleketin askeri hep böyle olsun isterim" demekten ibaret oldu.

Yakup Cemil mahkemeye bir kere ve ifade vermek için çıktı. İdama mahkûm edildiğini infaz sabahı öğrendi. Hakkındaki kararı Enver Paşa yurtdışı gezide olduğu için Harbiye Nazırı'na vekâleten Talat Paşa imzalamıştı. 11 Eylül 1916 günü sabah erkenden ona, "Sizi nakletme emri aldık. Araba hazır, gidebiliriz" dediler. Sürgüne gideceğini düşündü. Zaten elleri kelepçelenmiyordu, hapishane müdürünün yanında imam da yoktu... Kâğıthane'de durduklarında çevre süngülü askerlerle kuşatılınca, hapishane müdürüne döndü: Demek arkadaşlar bana uzun yol hazırlamış. Gizlemeye ne lüzum vardı iki gözüm Hakkı Bey!
İmamın dua etmesine izin vermedi. Kurşuna dizileceğini öğrenince hoşnut oldu; bu askerceydi. Onu kazığa bağlayacak askere uzun uzun ne yapması gerektiğini tarif etti.

Gözlerinin bağlanmamasını istedi, reddedildi. En son askerlere döndü:
Elleriniz titremesin, iyi nişan alın. Hükümet korkusu olmazsa muvaffak olamayız. Hükümetin emri yerine gelmeli.

Sözlerini tamamlamıştı ki on dört asker aynı anda silahları ateşledi.
Haberi Alman Genel Kurmayı'nda toplantıda olan Enver Paşa'ya telgrafla bildirildi... Harbiye Nazırı artık rahat uyuyabilirdi.

Enver Paşa'ya mektup

Yakup Cemil'in kurşuna dizilmeden önce Enver Paşa'ya yolladığı mektuptan:

8 Eylül 1916. Saat 4.30

Heyeti umumiyeniz yahut Talat Bey'le ikiniz beni çağırsanız, kardeşçe tafsilat verebilsem iyi olurdu. Hata ya bende yahut evliyayı umur efendilerimizdedir! Siz kardeşlerimi ikna edebilirsem ellerinizi öper ve münasip göreceğiniz memlekete gider, harbin sonuna kadar otururum. Kardeş kavgasını iyi bulmuyorum. Benden başkasına eziyet etmeyin. Başkaları günahsızdır. Bir de zannetmeyin ki Yakup Cemil'i 14 nöbetçi arasına koymakla sağlam kazığa bağladınız. Başka şeyler yazmıyorum, zira tehdit manası çıkarırsınız. Hükümetim kuvvetli gözüksün, diğerlerine ibret olsun diye (hapishanede) memnunen yatıyorum. Küskün değilim. Ölüme, zaten bilirsiniz, yanaşmasını bilirim. Çünkü ölüm yaklaştıkça kaçarmış. Yakup Cemil her şeyden evvel vatanını, milletini sever, hatta sizlere itaat ve dua eder...
Kardeşiniz Yakup Cemil

Saati bile kurşunlandı
Ünlü fedainin evi Erenköy'deydi. Kurşuna dizilmesinden sonra eşi ve amcasının kızı Nevber Hanım Aksaray'da küçük bir eve yerleşti. Yalçın'ın kitabında 'Torun Yakup Cemil' onun adını Nevver - anneannesinin adı olarak diye veriyor. Nevber Hanım'ın anlatımları:
Yakup 6 Ağustos 1916' da tutuklandı. Bir gün telefon çaldı, Merkez Kumandanı Cevat Bey'miş. "Metin olunuz hanımefendi, acı bir haber bildiriyorum; Yakup Cemil Bey kalp sektesinden öldü, başınız sağ olsun" dedi. Hainler, ona kıydınız, dedim, düşüp bayılmışım. Defin için kardeşi Seyid Mehmet Bey'le konuştular. Seyid Bey de, "Canını kim aldıysa cenazeyi onlar kaldırsın" dedi. O akşam ölümün kalp sektesinden olmadığını öğrendik. Yakup'un servet namına bir şeyi yoktu. Birkaç parça ev eşyasından başka bir şey kalmadı. Kurşuna dizildikten sonra teslim ettikleri altın saatine bile mermi isabet etmiş, hurda haline gelmişti. Hükümet neden sonra çocuklarla bana 33'er kuruştan 99 kuruş 'Hidamatı Vataniye' tertibinden maaş bağladı. Gün oldu iki çocuğumla aç kaldım. Sokaklarda ağızlık satarak, temizlikçilik yaparak onların karnını doyurdum.

Yakup Cemil'den Cem Ersever'e bir 'gelenek'
Ordunun hiyerarşisi geçen yüzyılda iki kez bozuldu; iki kez bozulmak istendi. İlk altüst oluşu İttihat Terakki ile ikinciyi 27 Mayıs'la yaşadık. 22 Şubat-21 Mayıs ve 9 Mart'ta ise eşikten dönüldü. Hepsinde başı albaylar çekti. Dördünde de iktidara el koymaktan öte fikri bir iddia yoktu. Başarıya ulaşan ikisinde orduda tasfiyeler yaşandı. Hepsinin güvenci aynıydı: Gözü kara genç subaylar.

Soner Yalçın Teşkilatın İki Silahşor'unda, adına kimi zaman fedai, kimi zaman halaskâr zabitan ya da devrimci subay denilen, hedefe ulaşıldıktan sonra kullanıcıları tarafından tasfiye edilen 'tetikçilerin' ilk örneğini çıkarıyor karşımıza: Yakup Cemil.

Yalçın'ın kaleminden onun hayatını bakış açısına göre bir kahramanlık hikâyesi veya trajedi olarak okumak mümkün. Cemil kimi idealist subaylara yıllarca örnek diye sunulmuş bir insan. 22 Şubat ve 21 Mayıs'ın ünlü ismi binbaşı Fethi Gürcan'da, PKK ile mücadelede adı sivrilen Binbaşı Cem Ersever'de onun karakter çizgilerinin izini görüyorsak herhalde bunun da bir anlamı olmalı. Soner Yalçın kitabında Ersever'in de kendisine bir başka İttihat Terakki militanı olan Resneli Niyazi'nin torunu olduğunu söylediğini de naklediyor...

Biraz kuşku yaratsa da...
Kitaptaki 'Torun Yakup Cemil'in, İttihat Terakki'nin fedaisiyle akrabalığı şüpheli. Mustafa Ragıp Esatlı ve Tarık Zafer tunaya, Cemil'in kardeşinin adının Seyid olduğunu belirtiyor; Yalçın'ın kaynağı ise, Cemil'in üvey kardeşinin adının Sabri, öz kardeşinin adının Mehmet Hüsnü' olduğunda ısrarlı.

Ziyaret -> Toplam : 125,26 M - Bugn : 16472

ulkucudunya@ulkucudunya.com