SABETAY SEVİ VE DÖNMELİĞİN ORTAYA ÇIKIŞI
Cahit Alptekin 01 Ocak 1970
Sabetay Sevi, 7 Temmuz 1626’da İzmir’de doğdu. Doğum tarihi İbrani takvimine göre 5386 yılının Ab ayının 9. gününe rastlıyordu. 9 Ab Yahudiler için önemli bir gündü. Mabedlerinin Romalılar tarafından yıkıldığı gündü ve Yahudiler, kendilerini kurtaracak mesih’in de 9 Ab da doğacağına inanıyorlardı. Doğduğu gün Şabat, yani cumartesi olduğu için Sabetay ismi verilmişti. Haftanın Yahudiler için en kutsal gününde doğmuştu..
Sabetay gençlik çağına geldiğinde Yahudiler büyük felaketlerle karşılaştılar. Lehistan’da yani bu günkü Polonya’da Kazak hatmanı, yani şefi Chmielnick, büyük bir Yahudi katliamı gerçekleştirdi. Asırlardır mesihi bekleyen Yahudiler katliam üzerine bir ümit ışığı diyerek eski kitaplarını karıştırıp, kurtarıcılarının gelme zamanını araştırdılar. Bazı Yahudi Kabalistler, Zohar’dan Mesih’in geliş yılı olarak 1648’i çıkardılar.
Mesih beklentilerinin had safhaya ulaştığı Yahudi toplumu içinde yetişen Sabetay Sevi bu fikirlerden etkileniyordu. Bir taraftan da babasının evinde toplanan Haham ve Papazlarla tartışmalar yapıyordu. Sabetay, toplantıların birisinde hahamlara dini ıslah edilmesi gerektiğini söyleyince ortalık karıştı. Hahamların dinsiz olmakla suçladıkları Sabetay’ı öldürtme çabaları, bazı Yahudilerin araya girmesiyle başarıya ulaşamadı. Bu arada Mesihin gelmesinin beklendiği 1648 yılına gelindi. Mesih ortalıkta gözükmüyordu. Sabetay Sevi bir Cumartesi ayininde kendisini Mesih ilan etti. Ancak hahamlar tarafından dışarı atıldı. Yahudi cemaatinden dışlandı.
Sahte Mesih, yıllarca kendisini Yahudi toplumuna kabul ettirmeye çalıştı. Birçok defa Hahamlardan sert tepki görünce Mesihlik iddialarını zaman zaman gizledi. Gün geçtikçe müritlerini sayısı da artıyordu. 1662’de Filistin ve Mısıra da gidip buralarda çevre edindi. Daha sonra İzmir’e gidim 1666’da bir sinagog’da Mesihliğini tekrar ilan etti.
Sevi’nin sözleri Sinagogdakiler tarafından “ Kralımız, Mesihimiz çok yaşa” tezahüratlarıyla karşılandı. Kısa sürede İzmir’deki Yahudilerin pek çoğu taraftarları arasına katıldı. İzmir’de durumunu sağlamlaştıran Sabetay, dünyanın dört bir tarafına Mesihliğini bildirdi. Fransa’dan, Almanya’ya, İngiltere’den, İran’a kadar birçok yerdeki Yahudiler Mesihliğini kabul ederek mallarını satıp İsrail’e göçe hazırlandılar.
Mesih geldiği için azap bitmiş, eğlence dönemi başlamıştı. İddiaları büyük kabul gören Sabetay, bazı Yahudi inançlarını değiştirdi. İlk olarak Kudüs’ün işgal edildiği gün tutulan 10 Tevet orucunu ziyafete çevirdi. Kısa bir süre önce dışlanmaktayken şimdi büyük itibar görmeye başlayan Sabetay, işi iyice çığırından çıkararak Osmanlı toprakların taraftarları arasında taksime başladı. Osmanlı Padişahını adını dualardan çıkardı. Bu yaptıkları sonun başlangıcıydı.
Muhtemelen Hahamların da ihbarıyla durumdan haberdar olan İzmir Kadısı, Sabetay’ı çağırttı. Kadı, neler olup bittiğini sorunca, Sabetay’dan “ Sultanın düşmanı üç Yahudiyi cezalandırmak için geldiği “ cevabını aldı. Aslında bahsettiği kişiler kendi düşmanları olmasına rağmen, bu ifade ile durumunu kurtardı. İzmir Kadısının Sabetay’a ceza vermemesini taraftarları büyük mucize olarak yorumladılar.
Sabetay’ın Mesihlik iddiasını bazı Hıristiyanlar hatta birkaç Müslüman bile kabul etmişti. Kendilerini kaybeden Sabetay taraftarları İzmir sokaklarında çılgınca eğenceler yaptılar. Sabetay, dünyayı, 38 müridine Kral unvanıyla dağıttı. Kralların da kardeşi Elie tarafından Sion’un başkentinden idare edileceğini ilan etti.
Sabetay Sevi, 17. asrın ikinci yarısında Mesihlik iddiasıyla ortaya çıkıp, İsrail rüyası gören Yahudileri heyecanlandırmış, dünyanın dört bir tarafındaki Yahudiler, Mesihlerinin kendilerin Filistine götüreceğine inanarak göç hazırlıklarına başlamışlardı. Ancak ortalık karışıp olup bitenler Osmanlı yöneticilerini kulağına gidince durum değişti.
Sabetay Sevi, İzmir’den İstanbul’a doğru yola çıkmıştı. Taraftarları Mesihlerinin İstanbul’a gitmesini ilahi bir işaret olduğunu, padişahın yerini alacağını söylüyorlardı. Sabetay gemiyle İstanbul’a götürülürken, taraftarları da karada yola çıkmışlardı. Sabetay yolda giderken uğradığı yerlerde Yahudiler tarafından büyük bir coşkuyla karşılanıyordu. Bu durum İstanbul’a Osmanlı yönetimine intikal etti. Durumu haber alan dönemin Sadrazamı Köprülüzade Fazıl Ahmet Paşa, Gümrük Emini Mahmut Ağa’ya emir göndererek Sabetay Sevi’nin yakanlara İstanbul’a getirilmesini emretti.
Şubat 1666’da İstanbul’a getirilen Sabetay, sorgulandı ve hapse atıldı. İstanbul Yahudileri de Mesihlerinin gelişiyle heyecanlanmışlardı. Görevlilere para verilerek, Sabetay hapiste ziyarete başlandı. Sokaklarda Türkler ile Yahudiler arasında sözlü sataşmalar oldu.
Sadrazam Köprülü Fazıl Ahmet Paşa’nın sarrafı Mordehay Kohen, efendisine müracaat ederek, Sabetay’ın Çanakkale’ye, Kilidülbahir kalesine sürülmesini sağladı. Bu sefer dünyanın dört bir tarafındaki Yahudiler Çanakkale’ye gelmeye başladılar.
Bu yıllarda Osmanlı Tahtında Avcı diye anılan IV. Mehmed vardı. Av yüzünden Edirne’de olduğundan, Sabetay, Padişahın huzuruna çıkarılmak için buraya gönderildi. Dedikodular, Sabetay’dan önce Edirne’ye geldi. Mesih oluğu için Sabetay’a silah işlemez, suya atılsa boğulmazdı. Bunları duyan Edirneliler sokaklara döküldüler.
Sabetay Sevi 16 Eylül 1666’da devlet ileri gelenlerini önünde sorguya alındı. Sadrazam Köprülü Fazıl Ahmet Paşa, Girit’in fethi ile meşgul olduğundan Sabetay, Sadaret Kaymakamı, yani başbakan vekili Merzifonlu Mustafa paşa’nın karşısına çıkarıldı. Mecliste ayrıca Şeyhülislam Minkarzade Yahya Efendi ve Padişahın imamı Vani Efendi de vardı. Türkçeyi iyi bilmeyen mesihin tercümanlığını, Yahudi iken Müslüman olan Hekim Hayatizade Mustafa Fevzi yapıyordu. IV. Mehmed’de olup bitenleri pencere arkasında gizlice takip ediyordu.
Bir süre sorgulandıktan sonra, Sabetay’a, denildiği gibi gücü varsa mucize göstermesi emredildi. Göstermesi istenen mucize de belliydi. Mesih çırılçıplak soyulacak ve okçular tarafında ok yağmuruna tutulacaktı. Eğer oklar vücuduna işlemezse Osmanlı yöneticileri sabetay’ın dediklerinin doğru olduğuna inanacaklardı.
Bu teklifi duya Sabetay, hemen Mesihlikten vazgeçti. Kendisini basit bir haham olduğunu, Mesihlik işini Yahudilerin yakıştırdığını söyledi. Bu cevap üzerine tek kurtuluş yolunun Müslüman olmasıyla mümkün olacağı söylendi. Tercümanlığını yapan Hayatizade’de bu teklifi duyan Sabetay, mütercimini kulağına rezil olacağını, cemaatini zor durumda kalacağını fısıldadı. Hayatizade’de Müslüman olmazsa başın her türlü işin gelebileceğini, ancak Müslüman oldum deyip eski faaliyetlerine yeni kimliğiyle devam edebileceği cevabını verdi. Bunun üzerine Sabetay Sevi Kelime- şahadet getirerek Mülüman oldu ve Mehmed ismini aldı. Sevi, sonradan yeni ismine ruhani bir anlam katmak için “Aziz”i de ekledi. Müslüman olan Sabetay, içoğlanlar hamamına götürülüp temizlendikten sonra, Müslüman elbiseleri ve hil’at giydirildi. Kapıcıbaşı rütbesi verilerek, emekli statüsüyle 150 akçe maaş bağlandı.
Sabetay’ın Müslüman olması, kendilerini İsrail’e götüreceğini bekleyen Yadudilerin üzerinde büyük bir şok tesiri yapmıştı. Nu haberi duyan Hıristiyanlar ve Mesihi kabul etmeyen Yahudiler sokaklarda Sabetay taraftarlarına ağza alınmayacak sözler söyleyip küfürler ettiler.
Sabetay sevi de durumunu, “ Allah beni Müslüman yaptı. Ben sizin kardeşiniz Kapıcıbaşı Mehmed’im “ diye açıkladı. Rabbi Eliezer’den gelen Mesih Müslümanlar arasında kaybolacak görüşü Yahudiler arasında biliniyordu. Bu yüzden Sabetay’ın davranışı geleneğe uygundu. Sabetay, taraftarlarını dağılmaması için her türlü yola başvurdu. Taraftarları, efendilerini durumunu Firavunun sarayında kalan Hz. Musa’ya benzetiyorlardı. Ayrıca Sabetay’ın göğe çıktığı, Tanrını emriyle yerini Türk kıyafetiyle dolaşan bir meleğe bıraktığı söyleniyordu.
Sabetay’ın ailesi de Müslüman olmuştu. Eşi Sara, Fatma, kardeşleri ne Ahmed ve Abdullah adlarını almışlardı. Oğlunun ismi de İsmail olmuştu. Osmanlı yetkililerin Yahudileri Müslüman yapacağını söyleyen Sabetay Sevi, Yahudileri görünüşte Müslüman olmaya çağırdı. İşte burada dünya tarihinde nadir olarak görülen bir hadise gerçekleşti. Tarih boyunca birçok sahte mehdi, Mesih gelip geçmişti. Ancak Sabetay Sevi ile günümüze kadar devam eden “AVDETİ” yani dönme olarak adlandırılan topluluk ortaya çıktı.
Sabetay Sevi, Eylül 1675’te Ülgün de öldü. Müslüman olalı 10 yıl olmuştu. Ölümünden önce hallerle yaşıyordu. Taraftarları Mesihlerini ölümünden sonra da efendilerine bağlı kalmaya devam ettiler. Dönmelere göre Sabetay ölmemiş, dünyadan çekilmişti. Mesihin ruhu Hz. Âdem’den bu yana 18 defa kalıp değiştirmişti. Yeni bedenlerde tekrar doğacaktı. Bir kısım taraftarları, Sevi’nin ruhunun kayınbiraderi Yakup’a geçtiğine inandı. Taraftarları Mesihlerini ölümünden sonra 1689’da ikiye, 1720’de de Karakaşlar, Kappaniler ve Yakubiler olmak üzere üçe bölündüler. Osmanlı imparatorluğunun sonlarına kadar ülgün’e hacca gidip Mesihlerini ziyaret ettiler. Dönme diye adlandırılan bu grup uzun süre toplum içinde Müslüman olarak görünürken, kendi içlerinde inançlarını muhafaza ettiler. Ancak bir kısmı zamanla tamamen eski inançlarını yitirip Müslümanlaştı. Bir kısmı da Sabetay Sevi’nin bıraktığı mirası hala devam ettiriyor.
KAFA KARIŞTIRMAK
Türkiye’de dönmelerle ilgili komplo teorileri bitip tükenmek bilmiyor. Eskiden bu teorileri muhafazakâr kesim üretirdi. Şimdi modaya solcular da uydular. Bu iddialar yanlış bilgilendirme ve kafaları karıştırıp, insanları uyutmaktan ileri gitmiyor. Son olarak televizyon programlarında Türkiye’de 1,5 milyon dönme olduğu iddia edildi. Zaten başka etnik gruplara ait bu tür iddiaları üst üste koyup topladığımızda ortaya öyle bir nüfus durumu çıkıyor ki Türkiye’de Türk bulmak neredeyse imkânsız hale geliyor. Birçok kişide bu gülünç iddiaları ciddiye alıyor.
Osmanlı dönemine ait kayıtlar incelendiğinde, Yahudilerin nüfus olarak imparatorluğun çok ufak bir kısmını oluşturduğu görülür. Yahudiler Osmanlı topraklarında ticari ehemmiyete sahip şehirlerde küçük gruplar halinde yaşamışlardı. Birçok şehir ve kasabadaki Yahudi nüfusu 100 kişiden azdır. En kalabalık oldukları şehir Selanik’te bile Türklerden daha azdırlar. Durum böyle iken, üstelik dönmelerde Yahudilerin küçük bir kısmını oluştururken 1,5 milyon dönme nereden çıkıyor.
Yazar Soner Yalçın son kitabı “Efendi” de dönmeleri, tarihi süreç içinde ele aldı. Ancak kitap biraz incelendiğinde birçok iddianın elle tutulur bir yanının olmadığı anlaşılıyor. Yazara göre Osmanlı Sultan II. Selim’in eşi ve III. Murad’ın annesi Nubanu sultan Yahudi kökenliydi ve bu yüzden kızlarını da Yahudi iken Müslüman olmuş vezirlerle evlendirmişti. Nurbanu Sultan ile ilgili Yahudi iddiaları vardır, ancak Nurbanu Sultan İtalyandır.
Köprülü sülalesini inceleyen Soner yalçın, Köprülü Mehmed Paşa’nın Sadrazam olmasında Yahudilerin etkili olduğunu söyler. Ancak her tarihçi bilir ki Köprülü Mehmed Paşa’yı sadaret mevkiine getiren, paşayı sadrazam yapmak için yıllarca uğraşan Mimarbaşı ve Valide Sultan kethüdası Kasım Ağa’dır. Soner Yalçın, binlerce insanı öldüren köprülülerin, Sabetay Sevi’yi idam ettirmemelerini de bu tutarsız iddiasına bağlar. Ancak Sabetay Sevi hadisesini iyi incelerse, sadrazam Köprülüzade Fazıl Ahmed Paşa’nın Sabetay Sevi’yi öldürmesine ramak kalmışken, Sultan IV. Mehmed’in cezasını sürgüne çevirdiğini anlardı. Hadiseni bu şekilde olduğunu, o dönemde İstanbul’da bulunan Fransız seyyah Antonie Galland anlatır.
Yazar Soner Yalçın’ın iddia ettiği gibi bu yıllarda Osmanlı sarayında güçlü bir Yahudi nüfuzu yoktur. Tan tersine 17. yüzyılın ortalarında Osmanlı Sarayına hakim olan Kadızadeliler gibi grupların etkisiyle Yahudilerin nüfuzu azalmış, Yeni Caminin yapılmasıyla Yahudiler Eminönü’nden sürülmüşlerdi. Osmanlı Sarayında Fatih döneminden beri var olan Yahudi hekimlerin sayısı da 17. yüzyılın ikici yarısında oldukça azalmıştı. Yani köprülüler döneminde Osmanlı Devlet idaresinde Yahudi nüfuzu çok zayıflamıştı.
Yazarın en asılsız iddiası da,” Sabetay Sevi’ye 150 akçe(altın sikke) maaş verilmiştir. Saraya kapıcı başı yapılmıştır. Yani saray kapılarında görevli olanları amiri olmuştur. Saray kapısını korumakta, ayrıca iş takipçilerinin Divan-ı Hümayun’a silahsız girmelerine kılavuzluk yapmaktadır.” Şeklindedir.
Bu iddiadaki birinci yanlışlık, akçe altın para değil gümüş paradır. Ayrıca Sabetay Sevi’ye yıllık değil günlük 150 akçe maaş verilmiştir. İkinci yanlışlık Sabetay Sevi’nin saray kapılarının amiri olduğunu zannetmesidir. Topkapı sarayında yüzlerce kapı ve onlarca Kapıcıbaşı vardır. Kapıcıların amiri de Kapıcıbaşı değil BAŞ KAPICIBAŞI’DIR. Sabetay Sevi bir gün bile fiilen Kapıcıbaşı olmamış, sadece Müslüman olmasına bir mükâfat olarak Kapıcıbaşı rütbesi verilerek emekli maaşı bağlanmıştır. Sayın Erhan Afyoncu’yateşekkürlerimle