« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

26 Eyl

2011

Osmanlı İmparatorluğu’nda 1730 İsyanı Üzerine Yeni Bir Eser: Vâkıa Takrîri Bin Yüz Kırk Üç’de Terkîb Olunmuşdur

Selim KARAHASANOĞLU 01 Ocak 1970

Öz
Bu makalede, Bibliothéque Nationale de France, Manuscrits orientaux
arasında, SUPPL. TURC serisi, 923 numara içerisinde Vâkıa Takrîri Bin Yüz Kırk
Üç’de Terkîb Olunmuşdur isimli, modern literatürde Patrona İsyanı olarak bilinen
1730 isyanına dair, bugüne kadar literatürde işlenmemiş bir eseri tanıtıyoruz.
Ayrıca, eserin içeriğine dair de bilgi vererek 1730 isyanına dair bilgimize yeni neler
kattığını sorguluyoruz.

Vâkıa Takrîri Bin Yüz Kırk Üç’de Terkîb Olunmuşdur1 başlıklı eser,
Fransa Milli Kütüphanesi’nde, Manuscrits orientaux arasında, SUPPL.
TURC serisi, 923 numara içerisinde bulunmaktadır. Bu eser, toplam 96
varak olup ilk 30 varağı bahsini ettiğimiz eser olan Vâkıa Takrîri’dir.
Ardından 43 varaklık bir kısımda eserin dönemde gerçekleştirilmiş el yazısı
Fransızca çevirisi söz konusudur. Bunu takiben, 9 varaklık, bahsini ettiğimiz
eserle ilgisi olmayan bazı Osmanlıca mektuplar yer alır ve yine 14 varakta
mektupların Fransızca çevirileri mevcuttur. Yani eserin şimdilik doğrudan
bizi ilgilendiren kısmı, ilk 30 varaklık kısmıdır.
Vâkıa Takrîri, modern Osmanlı tarihyazımında Patrona İsyanı ya da
Patrona Halil İsyanı olarak adlandırılagelen 1730 (Hicri 1143) isyanı üzerine
kaleme alınmış bir kaynak olup ilk kez bu makalede tanıtılmaktadır.2
Eserden Osmanlı tarihi literatüründe tek bahis, isminin anılması ile sınırlıdır.
M. Münir Aktepe, Patrona İsyanı (1730)3 isimli çalışmasının kaynakçasında
eserin adını zikretmekte4, fakat çalışmasında eseri kullanmamaktadır.5 1730
isyanı, Patrona Halil’in görünür liderliğinde bir grubun isyanı olup Ayasofya
Vaizi İspirizade Ahmed Efendi, İstanbul’dan mazul kadı Zülali Hasan
Efendi ve daha başka şahıslar tarafından organize edilmiş ve Sadrazam
Nevşehirli Damad İbrahim Paşa’nın iki damadı ile beraber idamına ve Sultan
III. Ahmed’in tahttan indirilmesine neden olmuştur.6
1730 yılı ve öncesi olayları dönemin vakanüvisi Küçük Çelebi-zâde
İsmail Asım Efendi’nin kroniğinde kaydedilmemiştir.7 Osmanlı Arşivi’nde
de isyan; belge, dosya ve defter tasnifleri içerisinde adeta silik gibidir. Bu
durumun İstanbul mahkemelerine ait 27 mahkemenin şer’iyye sicillerinde de
*Dr. Pamukkale Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü
1 Bibliothéque Nationale de France, SUPPL. TURC 923. Eserin tamamının transkripsiyonu
tarafımızdan gerçekleştirilmiş olup yakın zamanda yayımlanacaktır. Bundan sonra, makale
boyunca, eserden Vâkıa Takrîri diye bahsedilecektir.
2 1730 isyanına değinen çalışmalar içerisinde, Vâkıa Takrîri ilk kez şurada kullanıldı: Selim
Karahasanoğlu, A Tulip Age Legend: Consumer Behavior and Material Culture in the
Ottoman Empire (1718-1730), Basılmamış Doktora Tezi, (State University of New York at
Binghamton), Binghamton, New York, 2009.
3M. Münir Aktepe, Patrona İsyanı (173), İstanbul: Edebiyat Fakültesi Basımevi, 1958.
4 Aktepe, eserin başlığındaki “terkîb” kelimesini, sehven olacak, “tahrîr” olarak okumuştur.
5 Muhtemelen, Aktepe, kitabını hazırlarken 1730 isyanına dair Fransa Milli Kütüphane’sinde
bahsi geçen eserin varlığını tespit etmiş fakat, bilemeyeceğimiz bir sebeple, bir kopyasını
edinememiştir. Aktepe’nin Patrona İsyanı’nın kaynakçasında Vâkıa Takrîri’ne yer vermesi,
fakat çalışmasının içerisinde metne hiç referans vermeyişi Erhan Afyoncu’nun da dikkatinden
kaçmamıştır. Bkz. Erhan Afyoncu, Tanzimat Öncesi Osmanlı Araştırma Rehberi, İstanbul:
Yeditepe Yayınevi, 2007, s. 90.
6 İsyan üzerine ayrıntılı bir analiz için bkz. Karahasanoğlu, A Tulip Age Legend, s. 169-221.
7 Bkz. Küçük Çelebi-zâde İsmail Asım Efendi, Tarih-i Asım, İstanbul, 1865.
aynen tekrarlandığını söylemek mümkündür. Böylece, 1730 isyanı
çevresindeki İstanbul’u ve Osmanlı tarihini aydınlatmanın güçlüğü ortadadır.
18. yüzyıl başında münhasıran bu isyan üzerine kaleme alınmış ve 20.
yüzyılda ise yayımlanmış literatürde iki eser mevcuttur:
1. 1730 Patrona İhtilâli Hakkında Bir Eser: Abdi Tarihi, Yayına
Hazırlayan: Faik Reşit Unat, Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1943.
2. Destârî Sâlih Tarihi: Patrona Halil Ayaklanması hakkında bir
kaynak, Yayına Hazırlayan: Bekir Sıtkı Baykal, Ankara: Türk Tarih Kurumu
Basımevi, 1962.
Bu iki eser, isyan üzerine literatürdeki temel eserlerdir. Biz ise bu
makalede, isyan üzerine müstakil olarak kaleme alınmış, bu kez İstanbul
kütüphanelerinde mevcut olmayan üçüncü bir temel çalışmaya dikkat
çekiyoruz. Eser, dönemin çağdaş bir kaynağı olup isyanı bütün yönleri ile
tasvir etmektedir. Açıktır ki; Osmanlı tarihinde, bu tür eser kıtlığının söz
konusu olduğu hadiselerin aydınlatılmasında, yeni bulunan ek kaynakların
bir önceki yazarın söylediklerini teyit edici bilgiler vermesi kritik
önemdedir. Vâkıa Takrîri, bu tür bir muğlak dönemin aydınlatılmasında teyit
mahiyetinde bilgiler içermesinin yanısıra ilave bilgiler içermesi yönüyle de
önemlidir. Bunun ötesinde, isyana dair üçüncü bir tarihsel öykünün ortaya
çıkarılması başlı başına değerlidir.
1730 isyanını ele alan çağdaş kaynaklar içerisinde, modern literatürde,
en meşhur olanı Abdi Tarihi’dir. Zira, Abdi hem isyan üzerine derli toplu
bilgiler sunar, hem de dili oldukça sadedir. Bunun yanında, Destari
Tarihi’nin sahip olduğu ağdalı anlatım onun, Abdi kadar geniş kullanım
sahası bulmasını engellemiştir.
Osmanlı tarihçiliğinde temel kaynakların neşri konusunda mevcut
düzeyin yetersizliği ortadadır. Günlükler, masraf defterleri, paşa
muhallefatları gibi kaynakların neşrinin sağlayacağı analitik kolaylıkların
açıklığı bir yana temel kroniklerin, ana tarih eserlerinin dahi tenkitli
metinlerinin olmayışının yol açtığı noksanlık araştırmacıların malumudur.
Bu açıdan, 1730 isyanı gibi temel bir Osmanlı tarihi hadisesini mercek altına
alan bu eserin ehemmiyeti ortadadır. Bekir Sıtkı Baykal, Destari Tarihi
neşrine yazdığı önsözde Abdi Tarihi’nin isyana dışarıdan bir bakış olması
münasebetiyle isyancıların hallerini ayrıntısı ile izah ettiğini Destari’nin ise
saray içerisinden olmasının ona isyanın içeriden tarifini gerçekleştirme
imkanı verdiğini söyler. Vâkıa Takrîri için ise bu düzeyde bir fikir yürütmek
şimdilik zor gözükmektedir. Zira, yazarının kimliği konusunda bilgimiz
yoktur. Ancak, eserdeki ifadeleri onun isyanın çok yakın bir gözlemcisi
olduğunu göstermektedir. Eserin önemi için de bu yeter derecede önemlidir.
Bu noktayı biraz belirginleştirebilmek için metinden aşağıdaki kısma bir göz
atalım:
“... küşte-i selasenin saraylarında defn ve iddihar eyledikleri mal-ı
mahzûnu ... karîb mahremlerinden istihbar olundukda vezir-i mahrûmun ...
miftah namına olan oğlan, efendinin malı nerde medfûn olduğunu ancak ben
bilirum deyu ... sarayında ... ve ... İstambul sarayında meskûk fındık ve
zincirlu altın ve Kethüda’nın kezalik harem kethüdası namına Mustafa Ağa
mezkûr oğlan gibi itiraf idüb üç bin kiselik altun olmak üzere ... sandukları
bâb-ı hümayunda müşahede eyledik...”8
Yazarın “müşahede eyledik” ifadesi olayın aktif katılımcısı olduğu
izlenimini vermektedir. Bu satırlar, Damad İbrahim Paşa ve iki damadının
öldürülmesini takiben mallarının müsaderesinde birinci derecede
gözlemcinin izlenimleridir. Metinden aktardığımız bu kısa pasajda dahi
hemen dikkati çekeceği üzere bu eser, isyanın tarafları üzerine oldukça sivri
ifadelere yer vermektedir. Bu İbrahim Paşa ve ekibi için de doğrudur,
isyanın organizasyonunu üstlenen ekip için de. Yukarıdaki metinde geçen
“vezir-i mahrûm” ifadesi buna bir örnektir. Örnekleri biraz çoğaltalım:
Yazar, isyanın organizatörlerinden Ayasofya Vaizi İspiri-zâde Ahmed
Efendi için “şeyh-i mesfûr”, “şeyh-i bî perva” (vr. 9b) ifadelerini kullanır.
Yine İbrahim Paşa ve ekibinin katllerinin ardından müsadere ile gelen
altınlarının bolluğu karşısında “mechulu’n-neseb” (vr. 12a) bir insanda bu
kadar zenginliğin anlamını sorgulayacaktır ve “Karun dahi bu kadar medfun
altuna malik olmayub” (vr. 12a) bunlara göre ancak bir dilenci idi diyerek
durumu daha da büyütecektir.
Vâkıa Takrîri, isyan üzerine diğer eserlerdeki gibi hicri 1143 senesinin
Rebiülevvel ayının onbeşinci günü ile başlar; isyancıların kellelerinin
alınması ile son hikaye son bulur. Eser, işte bu arada, yani isyanın patlak
vermesi ile isyancıların kellelerinin alınması sonucu durulan ortamdaki
ilişkiler yumağını çözmede önemli bilgiler sunar. 1730 isyanı, eğer bir
kazananlar ile kaybedenlerin mücadelesi ise bu çekişmenin taraflarını
belirlemek kritik önemdedir. İşte Vâkıa Takrîri, öne çıkardığı bazı isimlerle
bu tarafların aydınlatılmasında dolayısıyla III. Ahmed’in hal’i ve I.
Mahmud’un saltanatının başlangıcı dönemindeki mücadelenin doğasını
kavramamıza yardım eder. Vâkıa Takrîri’nde bir isimler karmaşası söz
konusu değildir. Taraflar çok net ve basit anlatılır. Eserin hemen başında
Patrona Halil’in yanında “birbirlerine muvafık” iki isme yer verir: Musli ve
Kara Ali (vr. 2a). İsyanın elebaşları olarak (gerçekte görünürde de olsa) bu
8 Vâkıa Takrîri, vr. 11a-11b.
üç ismi sayarken isyanın bastırılmasında da Pehlivan ve Koca Reis’i öne
çıkarır. Şüphesiz, Muhsinzade Abdullah Paşa ve Canım Hoca Mehmed
Paşa’nın isyanın bastırılmasındaki fonksiyonunu vurgular. Vâkıa Takrîri’nin
ayrıntısıyla yer verdiği isyan dönemi figürlerinden biri de Niğdeli Ali
Ağa’dır. Burada, Damad İbrahim Paşa döneminde, 1726 yılında, görevinden
azledilip Girit’e sürgüne yollanan Ali Ağa’nın isyanda nasıl bir intikam hırsı
ile hareket ettiğini görürüz ve isyan sonrası vezir kethüdalığı gibi önemli bir
görevle taltif edildiğine şahit oluruz. Bu ve benzeri ilişkilerin çözümü, 1730
isyanını hazırlayan ve de tetikleyen iktidar mücadelelerini anlamanın
kapısını aralar.
Vâkıa Takrîri’nin denk geldiği tarihsel kesit kritik bir dönemdir. Şöyle
ki; 1730 yılı, modern Osmanlı tarihyazımında “Lale Devri’nin” bitişi olarak
zikredilmiş; Türkiye’de “batılılaşma”nın başlangıcı olarak ele alınmış ve
isyan da tarihsel kontekstinden uzak, Patrona Halil’in şahsını kahraman
yahut serseri ilan eden bir ideolojik malzeme haline gelmiştir.9 Bu da doğal
olarak isyanı tarihsel bağlamından koparıp, gündelik siyasi tartışmaların bir
malzemesi haline getirmiş, Osmanlı devletinin ve toplumunun şahit olduğu
önceki ve sonraki isyanlar bağlamında siyasi, ekonomik ve sosyal tabanlı
gerekçelerinin ortaya koyulması çabası gösterilmemiştir. Bu tarz bir
karşılaştırmalı Osmanlı isyanları çalışmasının temel malzemesi, dönemin
yazarlarının kaleme aldıkları, burada tanıttığımız tarzdaki müstakil
eserlerdir. Bu eserlerin, olayları tasvir tarzlarının ve yazarlarının konumlarını
belirleyişlerinin isyanın taraflarının ortaya konulmasında ve dolayısıyla
gerçek çekişme/çatışma noktalarının belirlenmesinde büyük önemi vardır.
Zira tarih yazarlarının belli gruplara yakınlıkları isyanları tariflerinde kendi
gruplarının görüşünün ortaya çıkarılmasını mümkün kılmaktadır. Bu türlü
çıkarımlar ise ancak isyanlara dair mümkün olabilen en fazla sayıda eserin
mukayeseli değerlendirilmesi ile mümkündür. Dönemin farklı tarih
kaynaklarının bir arada değerlendirilmesinin taban tabana zıt görüşleri nasıl
ortaya koyduğunu; esasen tarihi gerçeklik ile tarihyazımının birbiri içerisine
nasıl geçtiğini göstermektir. 1730 isyanı ve isyanı önceleyen Osmanlı
tarihinin on iki yıllık “kısa” dönemi, Osmanlı tarihçiliğinin en fazla
saptırılmış/popülerleştirilmiş dönemidir. Bu resim içerisinde de 1730
isyanının elebaşı Şaki Patrona/Patrona Halil önemli bir aktör olarak
kullanılmıştır. Vâkıa Takrîri’nin, bu önemli tarihsel kesite nitelikli bir katkı
sağladığı düşüncesindeyiz.
9 Konunun tarih yazınsal boyutu için bkz. Selim Karahasanoğlu, “Osmanlı Tarihyazımında
‘Lale Devri’: Eleştirel Bir Değerlendirme”, Tarih ve Toplum: Yeni Yaklaşımlar, 7, 2008,
s.129-144.

Kaynakça
Birincil Kaynaklar
Vâkıa Takrîri Bin Yüz Kırk Üç’de Terkîb Olunmuşdur, Bibliothéque Nationale de France,
Manuscrits orientaux, SUPPL. TURC 923.
Küçük Çelebi-zâde İsmail Asım Efendi, Tarih-i Asım, İstanbul, 1865.
İkincil Kaynaklar
Afyoncu, Erhan, Tanzimat Öncesi Osmanlı Araştırma Rehberi, İstanbul: Yeditepe Yayınevi,
2007.
Aktepe, M. Münir, Patrona İsyanı (1730), İstanbul: Edebiyat Fakültesi Basımevi, 1958.
Karahasanoğlu, Selim, A Tulip Age Legend: Consumer Behavior and Material Culture in the
Ottoman Empire (1718-1730), Basılmamış Doktora Tezi, (State University of New
York at Binghamton), Binghamton, New York, 2009.
_____, “Osmanlı Tarihyazımında ‘Lale Devri’: Eleştirel Bir Değerlendirme”, Tarih
ve
Toplum: Yeni Yaklaşımlar, 7, 2008, s. 129-144.

Ziyaret -> Toplam : 125,28 M - Bugn : 33721

ulkucudunya@ulkucudunya.com