Ehli Sünnetin Büyük Alimi Ömer Nasuhi Bilmen rh.a.
Ali UYSAL 01 Ocak 1970
Ömer Nasuhi Bilmen rh.a. 1883 yılında Erzurum'un Salasar köyünde dünyaya teşrif etti. Küçük yaşta babasını kaybedip yetim kalınca Erzurum Ahmediye Medresesi müderrisi ve nâkibu'l eşraf kaymakamı olan amcası Abdürrezzak İlmî Efendi'nin himayesi altına girdi. Amcasının yanı sıra dönemin meşhur alimlerinden Erzurum müftüsü Narmanlı Hüseyin Efendi'den ilim tahsil etti.
Hocaları vefat edince öğrenme sevdası onu ilim merkezi İstanbul'a götürdü. Fatih dersiamlarından Tokatlı Şakir Efendi'nin derslerine devam edip icazetnamesini aldı. İki sene sonra Ders Vekaleti'nce açılan imtihanı da kazanarak dersiâmlık (halka açık ders verme) diplomasını aldı. Henüz yirmi dokuz yaşında idi.
Aynı yıllar içinde hukuk tahsiline de başlayan Ömer Nasuhi Bilmen, bu tahsilini de birincilikle tamamladı.
Öğrenme ve öğretme aşkı
Ömer Nasuhi Bilmen Hocaefendi'nin ilim aşkı öyle büyüktü ki beğendiği eserleri emanet alır, bir gecede yazar, küçük yaşta öğrendiği ciltçilik sayesinde onları ciltleyip kütüphanesine koyardı. Kütüphanesinde bu yolla elde ettiği birçok kitabı vardı. O zamanda basma eserlerin azlığı ve edinmenin zorluğu dikkate alınırsa yapılan işin önemi daha iyi anlaşılır.
Arapça ve Farsça'yı Türkçe kadar iyi bilen Hoca Efendi, Fransızcayı da tercüme yapacak kadar öğrenmişti. "Okyanus bilgin" (mütebahhir) vasfına hakkıyla layıktır ve hadis, kelâm, tefsir, edebiyat, özellikle de fıkıh sahasında önemli bir yere sahiptir.
Hoca Efendi'nin eserleriyle, hizmetleriyle insanımız üzerindeki tesiri hâlâ devam etmektedir. Kitapları bugün de birer başvuru kaynağıdır. Fikirde ve harekette, ilim aşığı tavrında, ilmiyle amel eden kimliğinde daima hayranlık uyandıran bir sır saklıdır. Ergun Göze'nin ifadesiyle: "Mazisi ile ilgisi kopartılmış nesillere mazisinin irfan ve kültür hazinelerini usanmaz bir karınca sabır ve himmetiyle taşımayı ibadetine serlevha yapmış bir insandır." Yine Ergün Göze'nin kaleminden Hoca Efendi'yi tanımaya çalışalım:
"Millet, Hoca Efendi'yi en değerli evlatlarından bilmekteydi. Fıkıh ve her dalıyla İslâmiyet bir deryadır. Bu deryada fener yakabilmek için insanın fikir teknesinin çok sağlam, idrak yelkenin çok geniş ve gönül rüzgârının çok devamlı olması gereklidir. Hoca, ilerlemiş yaşında bu vasıflan aynen muhafaza etmiş ve mürekkebi şehitlerin mübarek kanından daha da tekrim edilmiş (saygıya layık kılınmış) bahtiyarlardandı."
Cenazesinde gözyaşları içinde on binin üzerindeki insan seli bu bahtiyarlığın şahitleriydi. Bu şahitlerden birisi olan İstanbul Vaizi Abdurrahman Şeref Güzelyazıcı cemaate: "Muhterem hocamızın vefatıyla bir ilim güneşi daha battı. Hoca Efendi'yi sevmeyenler sevmesini bilmeyenlerdir!" diye seslenir ve dayanamayıp cemaatin gözyaşlarına katılır, konuşmasını tamamlayamaz. Nitekim bu sevgi milletin gönlünden hiç çıkmamıştır. Onun eserleri yıllardır inanların kütüphanesinde baş ucu kaynağıdır. İlim, fazilet, irfan ve erdem gibi keyfiyetleri bünyesinde hakkıyla taşıdığı için de müslümanlar onu daima sevmiştir. Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat anlayışını çok kuvvetli bir bilgi ve idrak ile yaşayıp eserleştirdiği için eserleri daima kıymet görecektir.
Erzurum ağzıyla konuşan, tatlı bir konuşma üslubuna sahip Hoca Efendi yazarken edebi bir dil kullanır. Hatta eserlerinde çoğu zaman dili ağırlaşır. Konuştuğu terminelojiden de kaynaklanan ağır üslubuna aşinalık kazananlar bu üsluptan zevk alır. Bu dil mükemmelliği onun edebî yönünü de ortaya koyar. Kendi tabiriyle 'yazmayı denediği' romanında bu yönünü daha iyi görmekteyiz. Hoca Efendi'nin kalem kuvvetine Sırât-ı Müstakim, Sebîlü'r-Reşâd ve özellikle Şeyhü'l-İslam Mustafa Sabrı, Ermenekli Saffet Hoca gibi tesirli kalemlerin de yazdığı Beyânü'l-Hak gibi dönemin ilmî, edebî, fikrî dergilerinde yazdığı makalelerinde ve Türkçe, Farsça şiirlerinde de şahit oluyoruz.
'Bozulmayan dinde reform olmaz'
Hoca Efendi, vazife aşığı bir insan olarak hac farizası için aldığı izin dışında görevini ömrü boyunca hiç aksatmamıştır. Siyasete asla yönelmemiş, daima siyasetten uzak kalmış, evlatlarına da siyasetten uzak kalmayı vasiyet etmiştir.
Tevazu ve alçak gönüllülük Hoca Efendi'nin önemli özel liklerindendi. İlim denizinde ulaşılmaz derinliklere kulaç atmasına, hukukî dehasının derinliğine rağmen tevazu kanatlarını sonuna kadar açmıştı. Her namazın ardından fetvalarında hata yapmamak için dua ederdi. Kendisine mektupla gelen sorulara bile zaman ayırıp özenle cevap verirdi. Verdiği cevapları da biriktirmiş ve hayatı boyunca saklamıştır. İnsanlara sıkıntı vermeyi sevmediği için en yakınından bile bir bardak su istemezdi. İşlerini kimseyi zahmete sokmadan kendisi yapmaya gayret ederdi.
Hoca Efendi, kendisine teklif edilen Diyanet İşleri Bakanlığı görevini birçok kez reddetmişti. 1960 ihtilâlinden sonraki teklifte ise bu görevi kabul etmesi çok manidardır. Zira esen olumsuz rüzgârlar karşısında zayıf mizaçlı, ehil olmayan tavizkâr karakterli bir kişi gelirse Türkiye'de çok şey olumsuz manada değişebilirdi. Çünkü modernist, reformist düşüncenin ürettiği Türkçe ezan, Kur'ân-ı Kerîm'in Türkçe okunması, camilerin folklorik amaçlı yeniden düzenlenmesi gibi dinin özüne aykırı, Ehl-i Sünnet çizgisini dışlayan birçok tahripkâr anlayış bu dönemde güçlü bir zemin bulmuştu. Her haliyle halkın muhabbetini kazanmış, Ehl-i Sünnet anlayışını tam bir liyakatle eserinde ve şahsında temsil etmiş bu güzel insanı da bu meselelerde kullanmaya çalıştılar. "Bozulmayan dinde reform olmaz." diyen Hoca Efendi asla taviz vermedi. İslâm'ın hakikat binasından kimsenin bir tuğla bile koparmasına görev yaptığı sürede fırsat vermedi. İman, ahlâk hukuk esaslarının yıpratamayacağını ve bu hakikatlerin evrenselliğini, orijinalliğini büyük bir cesaretle savundu. Burada Hoca Efendi'nin hayatında en çok mutlu olduğu anı nakledersek bu konudaki hassasiyet decesini de anlamış oluruz:
İstanbul müftüsü iken Fatih'te oturduğu evin kapısını sabaha karşı bir polis memuru çalar ve kendisine resmi bir evrak verir. Evrakta Ezan-ı Muhamedî'nin tekrar Arapça okunacağı kararı bildirilmektedir. Gözlerinde sevinç damlaları, oğluyla Fatih Camii'ne gider. Yakın camilere, mescitlere haber ulaştırır. Fatih Camii minarelerinden Ezan-ı Muhammedî kulakların hasret kaldığı esas yankısıyla çınlamaktadır. Hoca Efendi gözleri yaşlı şükür secdesindedir.
İlim öğrenmeye ve eser vermeye kendini adamış bu büyük insan, ilmini insanlığa duyurmayı da büyük bir vazife kabul etmişti. Çok eser vermesinin sebebi budur. Her eseri basıldığında çocuklar gibi sevinir, hediye edeceği kitapların bile bedelini öderdi. Otuz civarında eser vermiştir.
12 Ekim 1971 günü seksen yedi yaşında İstanbul'da vefat eden ve Edirnekapı Sakız Ağacı Şehitliği'nde medfun olan Hoca Efendi'yi seleflerinden büyük İslâm alimi Ebu Said Muhammed Hâdimîk hazretlerinin sözleriyle anıp, Fatihalarla uğurlayalım:
"Kâmil odur ki koya bir yerde bir eser , eseri olmayanın yerinden yeller eser."
'Şeker Muallim'
Eylül 1912'de Beyazıt dersiamı olarak göreve başlayan Hoca Efendi, sırasıyla Fetvâhâne-i Âli müsevvid mülazımlığı, Heyet-i Telifiyye üyeliği, Dârü'l-Hilâfe Medresesi Kısm-ı Âli fıkıh müderrisliği, Sahn Medresesi kelâm müderrisliği, İstanbul Müftülüğü müsevvitliği, İstanbul Müftülüğü ve son olarak da Diyanet İşleri Başkanlığı yaptı.
Hoca Efendi uzun memuriyet hayatı boyunca öğretmenlik hizmetinde de bulundu. Dârüşşafaka Lisesi'nde uzun süre ahlâk ve yurttaşlık dersleri okuttu. İstanbul İmam-Hatip Okulu'nda ve Yüksek İslâm Enstitüsü'nde usul-i fıkıh ve kelâm dersleri verdi. Tahsil hayatına başladığı günden İstanbul'da vefat edeceği zamana kadar okuma, öğrenme ve öğretme aşkı hiç eksilmedi, daima artarak devam etti. İlminin, kaleminin zekâtını hep verdi. Kur'ân-ı Kerîm'i dört yaşında okumaya başlayan ve hayatının son gününe kadar bir gün bile okumayı aksatmayan Hoca Efendi, kendi ifadesiyle Kur'ân'a aşıktı. İlmî çalışmalarına başlamadan bir cüz okur, sonra okumaya veya yazmaya başlardı. Kur'ân-ı Kerîm'i ağlayarak okur, çoğu zaman da vücudu büyük bir ürpertiyle titrerdi. İlim öğrenme ve öğretme arzusuyla daima okudu, yazdı ve talebe yetiştirdi. Altmış senelik öğretmenliği süresince öğrencilerini sınıfta bırakmadığı gibi zayıf not da vermezdi. Öğrenciler dersini büyük bir coşkuyla takip ederdi. Öğrencilerin "Şeker Muallim" diye lakaplandırdığı Hoca Efendi, öğretmenin başarılı olma ölçüsünü de şöyle belirtmiştir:
"Bir öğretmen talebesini öz evladı gibi sevecek, öğretilecek hususları da kısa ve öz olarak talebenin idrakine uygun şekilde talebeye verecek."
Eserleri
Merhum Ömer Nasuhi Bilmen'in eserleri içinde idrak pencerelerimizi sonuna kadar açıp dolaşmak hepimizin üzerine bir borçtur. Bu eserleri tanıyalım:
* Hukuk-ı İslâmiyye ve Istılâhât-ı Fıkhıyye Kamusu
Heyet-i Telifiyye üyeliği Hoca Efendi'ye büyük bir hukuk formasyonu kazandırmıştı. Burada meydana getirdiği malzemeleri bu eserinde değerlendirdi. Bu eseri mezhepler arası mukayeseli sistematik bir hukuk kitabıdır. Cumhuriyet'ten sonra kaleme alınmış İslâm hukuku sahasında ilk ve en geniş içerikli eserdir. 6 cilt halinde birçok baskısı yapılmıştır. Bu eser İslâm hukukuna yapılmış büyük bir hizmettir.
* Kur'ân-ı Kerîm'in Türkçe Meal-i Âlisi ve Tefsiri
Surelerin içeriği hakkında kısa bilgiler vererek meallerini yaptığı ve tefsire de yer verdiği bir çalışmasıdır. Bu eseri emekli olduktan sonra 80 yaşını aştığı bir sırada tam beş yıl gece gündüz çalışarak ortaya koymuştur. Kendi ifadesiyle altı saatten fazla uyumadan bu eseri tamamlamıştır.
* Büyük İslâm İlmihali
Her müslümanın evinde bulunması gereken bu eser ibadetlere ait bütün hükümleri içinde barındırmaktadır. Şimdiye kadar iki buçuk milyonun üstünde basılmıştır. Müslümanların aynası bu eserde yeme, içme, giyim alışverişe dair hükümler de ortaya konmuştur.
* Fetih Suresi'nin Tefsiri
(Sure-i Feth'in Türkçe Tefsiri İ'tilâ-yı İslâm ile İstanbul Tarihçesi)
İlk tefsir çalışmasıdır. İstanbul'un fethi münasebeti ile hazırlamıştır. "İstanbullunuzun 500. Fetih yıl dönümünü tebrik ve Hak Tealâ hazretlerine teşekürlerimizi arz ve takdim maksadı ile kaleme aldım." diyen Hoca Efendi, eserin sonuna İslâm'ın Yükselişi (i'tilası), Fatih ve İstanbul'un fethi ile bilgileri ihtiva eden bölümü de eklemiştir.
* Büyük Tefsir Tarihi ve Tabakâtü'I-Müfessirîn
Tefsir usulü ve tefsir tarihine dair bilgileri banndıran bu eserde Hoca Efendi, önce mümtaz tabaka dediği Ashab-ı Güzin'i sonra da vefat tarihlerine göre on dört tabakaya ayırdığı müfessirler hakkında bilgi vermektedir. 663 tefsir kitabıyla bunların müelliflerini tanıttığı bir liste, devamında da Kur'ân-ı Kerîm'le ilgili çeşitli ilimlere dair 489 kitabı kapsayan bir diğer liste yer almaktadır. Büyük sabır ve çalışma gücünün meyvesi bir eserdir.
* Kur'ân-ı Kerîm'den Dersler ve Öğütler
Ramazan-ı şerifte Süleymaniye, Ayasofya ve Fatih Camilerinde verdiği otuz adet vaaz ve nasihatin bir araya getirildiği bir eserdir.
* Ahlâk-ı İslâmiyye Dersleri
İslâm ahlâkının esaslarını ortaya koyduğu bir çalışmasıdır.
* Hikmet Gonceleri
Efendimiz s.a.v.'in beş yüz mübarek sözünü şerh ederek istifade edecek gönüllerde güller gibi açmasını murat ettiği edebî kıymeti de olan güzel bir çalışmasıdır.
* Mülehhas İlm-i Tevhid, Akâid-i İslâmiyye
Yüksek İslam Enstitüsü'nde okutulacak konular içinde barındıran, İslâm akaidinin haritasını ortaya koyan önemli bir eserdir.
* Dinî ve Felsefî Ahlâk Lügatçesi
Edebiyatımızda ve konuşma dilimizde kullanılagelen yedi yüz yetmiş kelimeyi açıklayan bir başvuru kaynağıdır.
* İslâmiyet'in Ulvî Mahiyeti
Müslümanlann yüksek inançlan hakkında araştırmalar yapan bir Amerikalı'nın sorularına cevaplar veren bir çalışmadır.
Diğer bazı eserleri de şunlardır:
*Dinî Bilgiler
*İslam Hukukunda Manevi
Zararların Tazmini
* Ashâb-ı Kiram Hakkında Müslümanların Nezih itikatları
* Nüzhetü'l-Ervâh
(Semerkant/Kasım 2010)