« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

10 Eki

2011

CAHİT SITKI TARANCI’DA DÜŞ VE GERÇEK ÇATIŞMASI

Kamuran ERONAT 01 Ocak 1970

ÖZET
Cahit Sıtkı Tarancı Türk Edebiyatı’nda varoluşu ve yokluğu orijinal bir biçimde
değerlendiren şairlerimizin en özgünlerindendir. Şiirlerinde ölüm gerçeği ile
beraber yaşamdaki güzellikleri de bir armoni eşliğinde sunmayı başarır. Zaman
zaman hayattaki zorluk ve sıkıntılardan tabiata ve düş alemine sığınan şair,
ruhundaki bu çatışma zeminini şiirlerine yansıtır.
Yaşamı boyunca muhtelif sıkıntılarla mücadelede kimi zaman yenik düşen şair,
yarattığı düş ortamında mutluluğun sırlarını aramıştır. Şiirlerinde simgesel
değerleri çok iyi işleyen Tarancı, bu özelliği ile dikkatleri üzerinde toplamayı
başarır.
Yalnızlık, gariplik, iletişimsizlik, korku ve ölüm gibi fenomenleri sürekli
gündemde tutan Cahit Sıtkı, yaşamın geçiciliğini de göz önüne alarak hedeflerine
düşler dünyasında ulaşmayı tasarlar. Gerçeklerden kaçmak için çocuk dünyasının
kural tanımaz özgürlüğüne de zaman zaman kaçmak isteyen şair, şiirlerinde bu
isteklerini de yansıtır.
Yaşamında hayat ve ölüm gerçeğinin anlamını herkesten farklı bir şekilde
değerlendiren Otuz Beş Yaş Şairi, bu çatışmanın insan ruhundaki tepkilerini
farklı ölçeklerle yansıtır. Söz konusu mücadelelerden zaman zaman yorulan
Tarancı, muhayyel yer ve sevgili arayışları ile ruhunu dinlendirmiş ve kendisine
özgü objelerle teselli odakları yaratmıştır.
Netice itibariyle, Cahit Sıtkı, sanatında ele aldığı düş ve gerçek unsurlarını
yaşayarak adeta bir armoni eşliğinde şiirlerine nakşetmiş ve bu özelliği ile
sanatını ölümsüzleştirmiştir.

CAHİT SITKI TARANCI’DA DÜŞ ve GERÇEK ÇATIŞMASI
Şiire onbeş yaşında bir öğrenciyken başlayan ve yirmidört yaşında o
zamanın en önemli edebiyat dergisi Servet-i Fünun’da ilk şiiri yayımlanan
Cahit Sıtkı Tarancı, ünlü yazar Peyami Safa tarafından keşfedilip edebiyat
dünyamıza takdim edilir. Bu dönemden sonra kendine özgü bakış açısı ve ele
aldığı tematik unsurlarla Cumhuriyet Dönemi Türk Şiiri’ne katkılarıyla
unutulmaz şairler arasında ayrıcalıklı bir yere sahip olan Tarancı, Türkçeye
olan hakimiyetiyle de dikkatleri üzerinde toplamayı başarır.
Türk Edebiyatı’nda şiirin yapısı hakkında ve nasıl yazılması hususunda
özgün düşüncelere sahip olan ve yer yer gerek vezinden, gerekse kelimelerin
taşıdığı anlam ve simgesel değerler bütününe kadar, bu sanat dalı hakkında
fikirlerini ortaya sunan şair, şiirlerinde ileri sürdüğü düşünceleri
gerçekleştirmiş ve şiir eleştirmenlerinin sürekli gündeminde yer almıştır.
Cahit Sıtkı Tarancı şiirlerindeki tematik yelpazede de özgünlüğün
sınırlarını zorlar. Özellikle hayata bakış açısındaki “düş ve gerçek”
unsurlarının devamlı olarak kendi ruh dünyasındaki mücadelesi ve bu
mücadelenin dış dünyaya aksedişindeki tepkiler, ünlü şairin şiirlerindeki
derinliği su yüzüne taşır. Nitekim, sanatçının hemen hemen bütün şiirlerinde
kendisini hissettiren “ölüm” gerçeğinin işlenmesi, mevcut olan çatışma
zeminini tetikleyen en vazgeçilmez bir motif olarak karşımıza çıkmakta ve
hayatın bütün gerçeğinde yatan sevinç, sıkıntı ve olumsuzluklar bu “ölüm”
gerçeği ile anlam kazanmaktadır. Özellikle yalnızlık, gariplik, iletişimsizlik
ve korku gibi fenomenlerle “kozmik düzen”[1] karşısındaki insanın
çaresizliğini ele alan ve bu kaotik oluşumu “ölüm” ile çerçevelenen sonla
noktalanışını sorgulayan Tarancı, en büyük kaçışını, sanatın mihenk taşı olarak 49
gördüğü tabiata yönelmekle gerçekleştirir. Zaman zaman hayatın gerçekleri
karşısındaki zorluklardan bunalan ve hatıralarına da yönelen şair, özellikle
çocukluktaki o kural tanımaz sınırsız özgürlükler dünyasına giderek de
kendisine kısa süreli teselli kaynakları yaratır. Bu belirttiğimiz özellikler ve
sürekli iç dünyada adeta bir med-cezir şeklinde hareketlenen duygular, dış
yapıda şaire özgün ve çarpıcı bir portre kazandırır. Bu portreye anlam katan
ışık kırılmaları, Tarancı’nın kelimelere yüklediği ve onlarla yaşattığı anlam
değerlerindeki uyumla paralellik oluşturur. Bu perspektiften bakacak olursak
Otuz Beş Yaş Şairi’nin sanatındaki başarının “düş ve gerçek”
yoğunlaşmasındaki ivmeden seyir kazandığını belirtebiliriz.
Çocukluğundan beri sahip olduğu mizaç, şaire bu yönde bir yapı
kazandırır. Mutluluk, güven ve huzur dolu aile yapılanmasından eğitim
amacıyla genç yaşta ayrılan ve bir anda İstanbul’da yalnız bir ortamda
kendisini bulan Tarancı, bu kaybettiği saadet ortamını yeniden yakalamanın
endişesi ile beraber duygularını kaleme alır ve özellikle de ona en büyük ilham
kaynağı olan Baudelaire’nin etkisiyle ölmez şiirlerini yazma işine koyulur. Bu
doğrultuda yazdığı şiirlerde zaman zaman hayatın zorluğundan bunalan ve
huzuru tabiata yönelmekte bulan Cahit Sıtkı, genellikle; “bahar”, “gece”,
“sabah”, “güneş”, “hava”, “yağmur”, “kuşlar” ve “deniz” motifli tabiat
objelerine sığınarak bir anlamda kendisine hayattaki zorluklara karşı “direnç
odakları oluşturmayı” [2] hedefler.
Cahit Sıtkı’nın realiteden böylesine bir arzu ile kaçmak istemesinin
gerçeğinde elbette derin ve gizemli özellikler yatmaktadır. Bunları; kendisinin
bir sevgiliye sahip olamamasına, yakışıklı olmayıp karşı cinstekilerle kolay
iletişim kuramamasına ve ailesinin çok isteyip de kendisinin bir türlü o yüksek
tahsili tamamlayamamasına endeksleyebiliriz. Netice itibariyle Cahit Sıtkı,
hayatta hedeflediği odaklara ulaşmakta bazen başarısız olmuş, bazen de geç
kalmıştır. Bu durum da ondaki kaçış unsurunu zaman zaman hızlandırmış ve
farklı teselli kaynakları aramasına sebep oluşturmuştur.
Tarancı’nın “şiirlerinde çok işlenen kavramlar arasında “ayna” ve
“rüya”” [3] motiflerinin bulunması da yine dikkatlerden kaçmayan özellikler
olarak karşımıza çıkmaktadır. Aynalar, Aynalarda Gece şiirleri bu çerçevede
yazılan şiirlerdir. Özellikle Aynalar şiirindeki;
“ Aynalar, aynalar sevgili aynalar,
Yok beni anlayan, seven sizin kadar.
Öldükten sonra da, yine sizin kadar,
Kim beni düşünür, hayalimi saklar?50
Aynalar, ne olur, siz yalnız aynalar.” [O.B.Y., s 52]
*
.
dizeleri şairin mevcut niteliklerine ışık tutar. Özellikle anlaşılmaması,
sevilmek istemesi ve ölümden sonra yine aynaların samimiyeti ile teselli
bulmayı hedeflemesi, bu durumu özetlemektedir. Ayna objesi bir anlamda
burada şaire “kendini karşılaştırma ve sorgulama fırsatı tanıyan bir karşı
görünüm” [4] arz eder. O hem bir arkadaş hem de gerçekleri olduğu gibi
yansıtan realist bir göstergedir.
Rüyamız şiirinde de yine gerçek ötesine bir yöneliş sezilir. Muhayyel bir
sevgili ile huzur dolu bir zeminde adeta rüyadan uyanmak istemeyen şair,
duygularını şu dizelerle dile getirirken;
“ Ne vakitten beridir burada oturmuşuz,
Dünden hatta bugünden bile yok haberimiz,
Yaşamanın en güzel noktasında durmuşuz,
Bir huzur ahengine dalmış gönüllerimiz.
Uyanabilir miyiz sanki böyle rüyadan?
- Asırlar kadar uzun, müphem ve tatlı bir an –
Biz o kadar sarhoşuz, o kadar sarhoşuz biz!” [O.B.Y., s 54]
sanki hayatın dikenli atmosferinden sıyrılmayı istemektedir. Burada
dünden hatta bugünden haberdar olunamayacak kadar saadet dolu bir ânı
yaşamanın güzelliği ancak rüyada gerçekleşebilmekle, “huzur”, “tatlı an” ve
“sarhoş” gibi insanı çepeçevre saran mutluluk sembolleri ile gerçek ötesi
dünyadaki güzelliğin ahengi resmedilmektedir.
Şairin dikkatleri çektiği gibi “yaşamın en güzel noktası” ancak rüya
aleminde yakalanabilmekte hayatın gerçeğindeki sıkıntılar ancak bu düzlemde
bertaraf edilebilmektedir. Yaşamın bir gün sona ereceği, hayatın tükeneceği ve
o akıbeti belli olmayan ölüm gerçeğinin insanla yüzleşecek olması kısacası
varoluşun geçici bir süreç olarak tanımlanması, şairi en çok huzursuz eden bir
gerçektir. “ Aslında ‘Cahit Sıtkı’ varlığın kendisinden değil geçiciliğinden
memnun değildir, bunun için realitelerden kaçmak istemektedir.” [5]
Tarancı’nın sürekli olarak bu düşünceler ile kendisini tahlil etmesi de hep bu
nedenlerden tetik kazanır.
Cahit Sıtkı, olgunluk döneminde sürekli olarak düşüncesinde
idealleştirdiği bir sevgilinin peşi sıra koşar. Sevgiliye ulaşmak için giriştiği
birçok atak sonuçsuz kalmış bu da kendisini yalnızlığa ve kaçışa zorlamıştır.
Robenson şiiri de “sonuçsuz aşk girişimleri ve sığlaşan toplumsal ilişkilerin
baskılarından bunalan şairin, uzaklara giderek yalnızlığı içinde kendini
yeniden kurma arzusunu yansıtır.” [6] Bu şiir aynı zamanda gerçeklerden uzak

*
Şiir alıntıları Asım Bezirci’nin Otuz Beş Yaş adı altında derlediği kitaptan alınmıştır. O.B.Y.,
kısaltması ile verilen alıntılar eserin 2003 yılı 22. basımına ait olup Can Yayınları tarafından
yayımlanmıştır.51
kalmak için seçilmiş “labirent” yapılı ve ütopik bir dünya yaratma endişesine
ışık tutmaktadır. “Labirent teması, dünyada kendi yerlerini tam olarak
bulamamış insanlardaki sıkıntıyı ifade etmektedir.” [7] Robenson da Cahit
Sıtkı Tarancı’nın ifade ettiği gibi “bir bunalmanın mahsulüdür” [8] Nitekim
şiirde;
“Robenson, akıllı Robenson’um,
Ne imreniyorum sana bilsen!
Göstersen adana giden yolu;
Başımı dinlemek istiyorum.
( ... )
Robenson, halden bilir Robenson,
Adan hâlâ batmadıysa eğer,
Alıp götürsen beni oraya,
Deniz yolu kapanmadan evvel!” [O.B.Y. , s. 146 ]
dizeleri ile ifade olunan durum, gerçek ötesine ulaşma arzusunu
somutlaştırır. Yalnızlık, sevgisizlik ve her şeye rağmen hayata olan bağlılık ve
ondan bir gün kopacak olma endişesi, Otuz Beş Yaş Şairi’ne bu şiirlerini
yazdırır. Zahir Güvemli’nin de işaret ettiği gibi; “ Cahit’in ıstırabı yalnızlıktı.
İçtiyse, ondan içti, yazdıysa onun şevkiyle yazdı. Şairdi çünkü. Herkesten
şiddetli hissediyordu hayatı ve ölümü. Kimseye anlatamıyordu kendini.
Halinden bilen yoktu. Tanıdığım en hisli, en kendine kapalı ve en ... neyse, işte
öyleydi Cahit Sıtkı”. [9] Belirtildiği üzere Tarancı’nın ıstırabının derinliği
geniş açılımlıydı. Duygu yoğunluğunu fazlasıyla hissettiği için duyarlılığının
ölçüsü yüksek orandaydı. 15 Mayıs 1930’da Servet-i Fünun’da yayımlanan ve
ilk şiirlerinden birini teşkil eden Talihsiz şiirinde şu dizelerde dile getirdiği
gibi;
“Kundaksız uzatıldın iğneli beşiğine
Ve böylece Azrail
Istırabı mıhladı küçücük benliğine” [O.B.Y., s.26 ]
hayatı iğneli bir beşiğe benzetmekteydi. Bu iğne, kuşkusuz şaire gerçeği
gösteren bir simge, düş alemine gitmesini engelleyen bir gösterge idi. Dikkat
edilirse şair hayatın meşakkatli yolundaki bu ilk başlangıca önceden kayıtsız
kalmamış ve yaşayacağı süreçteki gerçekleri iğne metaforu ile açıklamıştır.
Yakın dostu Şahap Sıtkı’nın da dile getirdiği gibi; “işe, sevince, zevke,
yorgunluğa, acıya, kazanmaya, yitirmeğe, yükselmeğe, alçalmağa, övünmeğe,
yerilmeğe, başarıya, başarısızlığa karşı koyu bir kayıtsızlığı” [10] olan Cahit
Sıtkı Tarancı, zaman zaman sığındığı düş aleminden yaşadığı güzel gerçeklerle
de sıyrılmasını bilmiştir. O, çok arzuladığı ve bir an önce yanında görmeyi
tasarladığı sevgilisine ancak kırk yaşında kavuşabilir. Ünlü şair çok sevdiği eşi
Cavidan Hanım’la olan izdivacını Düşten Güzel şiiriyle dile getirirken,
gerçekteki güzelliklerin de sarsıcı şokunu yaşamış ve bundan büyük bir
mutluluk tatmıştır:52
“İlktir baharın gönlümce geldiği
İlktir hem sarhoş hem ayık olduğum
Bir gerçek içindeyim düşten güzel
Sevdiğim gülüyor yanıbaşımda
Aşkından tâlihimin düzeldiği
Sen gökte ararken yerde bulduğum
Bir sende gördüm ince ruh ince bel
Sende murada erdim kırk yaşımda” [O.B.Y., s.193]
Görüldüğü üzere “her felaketi, muhabbeti, sevinci, saadeti dünyanın en
büyük hadiselerinden en küçük vak’alarına kadar her şeyi, şiir için bir vesile
telakki” [11] eden Otuz Beş Yaş Şairi, Düşten Güzel’de yaşadığı güzel gerçeği
ütopik dünyaya tercih etmiş, “düş ve gerçek” çatışmasında asıl mutluluğu bu
kez gerçekte bulduğunu itiraf etmiştir.
Bu şiirde somut bir şekilde belirginleştiği gibi “bahar”, “sarhoş”,
“ayık”, “gerçek” ve “düş” imgeleri şairin düşünce dünyasında sürekli hareket
halindeki metaforları temsil eder. Bu özellik Tarancı’nın bilinç altındaki
hareketlenmelerin ne denli kaygan bir zeminde olduğunu gösterir. Belki de bu
nitelik onun kaderinde de aynı şekilde tecelli etmiştir ki kırk yaşında erdiği
muradına doyamadan felç geçirmiş, konuşma yeteneğini kaybedip son olarak
da zatülcenpten hayata veda etmiştir.
Sonuç olarak Cahit Sıtkı Tarancı, şiirlerinde, sürekli olarak düş ve
gerçek alemdeki objelere sığınarak hayata karşı tutunabilmenin yollarını
aramıştır. Kendisinin ileri derecede duygusal olması ve hayattaki gerçeklerin
kendi idealleri doğrultusunda ivme kazanamaması şairi zaman zaman
karamsarlığa yöneltmiştir. Fakat hayatın kısa ve bir gün sona erecek olması da
sanatçının yaşamın güzelliklerine tamamen kayıtsız kalmasına engel
oluşturmuştur. Bu nedenledir ki Talihsiz şiiri ile insan hayatındaki sıkıntıların
daha yaşamın ilk basamaklarında onu çepeçevre kuşattığına işaret eden Cahit
Sıtkı, zaman zaman da kısa sürecek olan yaşamında bu talihsiz kadere
başkaldırışını yine şiirlerindeki haykıran eda ile sürdürmüştür. Hayatın
sürprizleri ve kaderin cilveleri karşısındaki tepkilerini sanatı ile gösteren
Tarancı, özellikle ölüm ve yaşamın güzellikleri ekseninde zaman zaman sanal
alemlere yönelmiş ve en etkili düşüncelerini bu atmosferlerden etkilenerek dile
getirmiştir. Onun şiirlerindeki objelerin simge değerlerinin evrensel nitelikli
olması ve okuyan herkesi etki altına alması, bu ortak nitelikli düşünceler
odağını iyi değerlendirmiş olmasından kaynaklanır. Kısacası ünlü şairin sahip
olduğu mizaç, edinmiş olduğu hayat kültürü, sanatçının şiirlerine düş ve
gerçek dünyada orijinal nitelikli yapı taşları kazandırmış ve şiirlerindeki bu
motifler renk uyumunun canlı kalmasını sağlayan nakışlar gibi her okuyanda
estetik duyguların uyanmasına vesile oluşturmuşlardır.

KAYNAKLAR
1. Korkmaz, R.: İkaros’un Yeni Yüzü Cahit Sıtkı Tarancı, Akçağ Yay., s.163,2002,(ISBN
975-338-370-3), Ankara.
2. a.g.e., s.194.
3. Binyazar,A.: Cahit Sıtkı’nın şiiri gerek duyarlık, gerek biçim yönünden büyük
dalgalanmalar göstermez, Milliyet Sanat Dergisi, S.200, s.5, 8 Ekim 1976.
4. Korkmaz, R.: a.g.e., s.267.
5. Samanoğlu, G.: Cahit Sıtkı Tarancı, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., s.33, 1988,(ISBN
975-17-0255-0), Ankara.
6. Korkmaz, R.: a.g.e., s.151.
7. Bourneur, R. & Quellet, R.: Roman Dünyası ve İncelemesi, (Çev: Doç. Dr. Hüseyin
Gümüş), Kültür Bakanlığı Yay., s.117, 1989, (ISBN 975-17-0492-8) Ankara.
8. Uyguner, M.: Tarancı’nın Şiiri Üzerine Düşünceler, Varlık, S.492, s.11, 15 Aralık 1958.
9. Güvemli, Z.: Cahit’in Istırabı Yalnızlıktı, Varlık, S.443, s.10, 01 Aralık 1956.
10. Sıtkı, Ş.: Cahit Sıtkı Tarancı, Tarancı, S.1, s.6, 15 Mart 1967.
11. Saba, Z. O.: Cahitle Günlerimiz, Varlık, S.444, s.8, 15 Aralık 1956.

Ziyaret -> Toplam : 125,30 M - Bugn : 56281

ulkucudunya@ulkucudunya.com