%47 Bir Devlet Planı mı?
Fatma Sibel Yüksek 07 Ağustos 2007
(Açık İstihbarat Not : Sayın Okuyucular;
21 Mayıs 2005'te kaleme aldığımız "Batı Bey'in Can Polat'ı Erdoğan için Seçim Anı" başlıklı yazı ile kulağınıza kaçırdığımız kar suyunu; 20 Nisan 2007 tarihinde "Bir Muhtıra Çevresinde Danseden İki Devlet Adamı" başlıklı yazımızda Tayyip Erdoğan'ı "Devletin Adamı" olarak nitelendirerek somutlaştırmıştık.
Fatma Sibel Yüksek'in aşağıdaki yazısında; derinlerden gelen "AKP Devletin Partisidir" fısıltılarını okuduğunuzda, yukarıdaki yazıların daha bir anlam kazandığını göreceksiniz. AKP projesine bel bağlayan Devletimiz; 1900'lerin başında yaptığı hatayı aynen tekrarlamaktadır)
"Bir yerlerde satıldık" şeklindeki tesbitimize, "teessüf" bildiren dostlarımız oldu...
"Devlet kendini satmaz.. Belki birilerini 'satın alır' ama kendini satmaz..Devletin Dolmabahçe salonlarıyla, Papermoon'larla işi olmaz; bırakın bu gazeteci fantezilerini canım!"
şeklinde, -bana göre hamaset ağırlıklı- tepkiler verenler oldu..
Devletin 'kendini sattığına' Türk milleti tarih boyunca pek çok kez tanık olmuştur..
Ancak, dua edelim ki milletimizin, "devletin satışlara getirildiği noktada" mevcutu yıkıp yenisini kurmak gibi 'çılgın' becerileri vardır..
Neyse, konumuz bu değil.
Konumuz, pastörize yumurtalı,
kosterli,
'ananı da al git lan"lı,
"yan gelip yatıyorsunuz"lu AKP'nin ezici zaferi..
AKP'lerin kendilerini bile şaşkına uğratan bu neticeyi, Nazım Hikmet'in
"Akrep gibisin kardeşim!"
şiiriyle karşılayıp evine kapanan da var,
"Durmak yok, yola devam"
şiarıyla AKP'yi nasıl alaşağı edeceğine kafa yoran da var (ki ben bu azme hayranım!)
"Devlet kendini satmaz!"
diye kendinden emin bir şekilde konuşanların ilginç tezleri var..
Fazla yorum yapmamaya çalışarak, "aktarıcı" pozisyonunda yazacağız...
Denir ki:
"Türk Devleti'nin önündeki en büyük tehlike dış destekli ayrılıkçı harekettir. Ayrılıkçı Kürt hareketinin özellikle Irak'ın işgalinden sonra, gerek siyasi, gerek ekonomik anlamda çok büyük bir güç kazandığı biliniyor..
( yorum yapmayayım diyordum ama dayanamadım, kazandırmasaydınız! Eliniz armut mu topluyordu?)
Devam edelim...
"Eğer Türkiye, bu sorunu çözemezse, çok değil en geç 3 yıl içerisinde "parçalanma" noktasına gelir. Allah korusun, bir iç savaş bile engellenemeyebilir!"
Peki 'çözüm' dediğiniz nedir?
"Bu kavram, siz 'ulusalcı-millici' kesimin pek hoşuna gitmiyor ama, çözüm siyasidir..
Yani?
"Yanisi, bir takım temsil mekanizmalarını harekete geçirecek, geçmişin tahribatını onarmaya başlayacak projeksiyonlara ihtiyaç var..."
Yani, yeni bir 'düzovacı' bulacaksınız, Mustafa Karaalioğlu ile Ece Temelkuran da
"Cellatı hayranlıktan felç edecek bir şehrazat dili bulmalıyız"
diye şiirler okuyarak, romantik romantik "Kürt konferansları" düzenleyecekler?
Olmaz, tutmaz..Türk milleti gıcık alır!
"Hayır, bu başka..Düzova'yla, Ece Temelkuran romantizmiyle falan alakası yok. Bu, devletin bizzat içinde olduğu, "güçlü bir iktidarın" çatısı altında, ülkenin ve devletin bölünmezliğini de garanti eden, federasyon seçeneklerini dışlayan, sonuç almaya kararlı çok kapsamlı bir proje.."
Vay, vay, vay, vay!...
Neyse..Özetleyerek ve AKP'nin "seçim zaferiyle" bağlayarak devam edelim:
"AKP'nin güçlü iktidarı bir devlet projesidir..Kontrol altında bir iktidar kazandırmadır.
Siyasi partiler ve iktidarlar birer araçtır. Devlet, koşullara göre her araca yatırım yapar.. Eğer, bir CHP-MHP koalisyonu, veya tek başına MHP iktidara gelseydi, geçerli mantığın aksine, Türkiye'nin bölünmesi işte o zaman gündeme gelecekti. Güneydoğu hepten kopacaktı."
Devlet Bahçeli'nin seçim meydanında urgan fırlatması, son derece tehlikeli bir hareketti ve Kızılderili reisinin baltasını yere vurması gibi savaşı başlatan bir sembol değeri kazanabilirdi!
Çok tehlikeliydi.. CHP ve MHP, devletin artık kaçınılmaz noktaya gelen 'dönüşümünü' yönetebilecek esnekliğe sahip değiller..
Bu potansiyel sadece AKP'de var..
Kürt sorunu sadece AKP'nin içinde eritilebilir ve ehlileştirilebilir. . Ahmet Türk'ün "AKP'nin oyları planlarımızı bozdu" şeklindeki açıklamasına dikkat!
Ahmet Türk'ün 'planı' neydi? Veya, Ahmet Türk'ün planı aslında kimin planıydı?
'Bağımsızlar' vasıtasıyla belli bir oranda Meclis'e yansıtılmış irade ile AKP içindeki 'uzlaştırıcı' unsurların varlığı; silahlı mücadeleden yana olan Kürt gruplarını yalnızlaştıracaktır..
AKP'nin bir 'devlet partisi' olduğunu kimse unutmasın.. 'Değişimi göze alan ve kendisini yeni koşullara uyarlama becerisine sahip' devletin partisi..."
Soru: AKP'nin yan çizmeme garantisi ne? Bu plan, "kuzuyu kurda emanet etme" tehlikesini de barındırmıyor mu?
Cevap: "Tayyip Bey'in geleceği de, çocuklarına nasıl bir dünya bırakacağı da, AKP'nin geleceği de, Türkiye'nin geleceği de bu mutabakatın başarısına bağlı.."
Demek bir 'mutabakat' var!
"Bu durumda AKP, kendisine sunulmuş olan bu büyük gücü kullanırken dayatmalardan uzak duracak, her projede uzlaşma arayacak, kavga ve gerilim politikaları bir yana bırakılacak..İnanalım mı?"
"Evet öyle olacak, inanın..Cumhurbaşkanı seçiminde de sorun yaşanmayacak, Meclis Başkanı da bütün partilerin evet diyeceği bir isim olacak..Hedef, 2 yıl içinde terör ve güneydoğu sorununu tamamen çözdükten sonra, daha doğal dengelerin yansıyacağı bir Meclis için belki yeni bir seçime gitmek.."
Peki, MHP Meclis'te arzu edilmeyen bir takım sorunlar çıkarırsa?
"Beklenenin aksine, silahların patladığı bir Meclis olmayacak... MHP, seviyeli bir muhalefet çizgisi izleyecek. MHP, Öcalan'ın idam edilmemesi olayında da olduğu gibi, her zaman devletin tercihlerine saygı duymuştur. Yeri geldiğinde, kan kusup kızılcık şurubu içtim demiştir. Bahçeli, "urgan fırlatma' hatasının farkında.. Ayrıca, bu planın sadece Kürtleri değil, MHP'yi ehlileştirmeyi de amaçladığını unutmayın.."
(Nasıl ama?! Bir yandan "CHP-MHP koalisyonu olur" diyenleri 'siyaset mühendisliği' ile suçlayıp, bir yandan da siyaset mühendisliğinin feriştahını yapmışlar!
Kendisini aldatılmış hissedenlerin başında Deniz Baykal geliyordur herhalde..Evden çıkmayışı, AKP'nin ezici üstünlüğünden çok böyle bir hayal kırıklığından olsa gerek...)
...................
Planda, çok da yeni bir şey yok..
"Düzova'nın" biraz daha rötuşlanmış bir modeliyle karşı karşıyayız...
Yeni olan, bir tek şey var-ki çok önemli!- o da bu tür 'çözüm politikaları" etrafında ilk kez güçlü bir iktidarın örülüyor olması..
Bir de (bu da çok önemli)..
"Devlet içindeki muhtelif kanatların" ilk kez bir 'çözüm planı' etrafında birbirine yaklaşmaya başlamaları...
Peki, seçim sandığı nasıl bu kadar garanti edilebildi?
Tarhan Erdem'e 'yüzde 48' rakamını kim verdi?
AKP, burnundan ateş soluyan fındık üreticilerinden, medya tarafından 'ulusalcı çetelerin kalesi' ilan edilen Trabzon'dan bile nasıl bu kadar oy alabildi?
Oy oranlarında sanki 'cetvelle çizilmiş' gibi bir hava var değil mi?
Masa başı planının tek belirleyicisi AKP ve destekçileri olsaydı, anlaşılan MHP barajı aşamamış olacaktı..
Başka unsurların bastırmasıyla MHP'ye yüzde 15'in kafi görüldüğü anlaşılıyor..(" Yükselen milliyetçiliğin" gazını almak da gerekiyordu)
"Bağımsızların" oranı ve merkez sağı toplarlama misyonunu aldığı anlaşılan Mesut Yılmaz'ın gelişi de da yine sağlam bir cetvelin varlığına işaret ediyor..
Bir de,sandık açıp zarf saymanın teknolojinin bu kadar geliştiği bir dünyada ne kadar ilkel ve komik bir yöntem olduğunu unutmayın.
(Bir saat içinde 5 bin kişinin cebine nasıl da "Yaşar Paşa sabetaydır" mesajı çekilmişti?)
Bir adet 'beyin bilgisayarın' başında istediğiniz dengeleri oluşturursunuz..
Vatandaş haklı, "parmağımı niye boyuyorsunuz kardeşim!" diye isyan etmekte...
Önümüzdeki on yıl içinde, Türk demokrasi tarihinin en büyük sırlarından biri ortaya çıktığında yer yerinden oynayacak...