“İDEOLOG” ŞAİR ZİYA GÖKALP’İN KALEMİNDEN MASALLAR
Alev SINAR UĞURLU 01 Ocak 1970
ÖZET
Ziya Gökalp daha küçük bir çocukken halk hikâ-
yeleri ve masallarına ilgi duymuş ve bir araştırmacı ola-
rak da bu geleneğin önemli ve zengin bir kaynak oldu-
ğunu fark etmiştir. Türkçülük fikrini telkin ederken bu
kaynağı özellikle kullanır. Gökalp’ın manzum ya da men-
sur masalları yazdığı yıllarda (1911- 1922) Türk milleti
tarih sahnesinden silinmemek için direniyor, hayatta
kalma mücadelesi veriyordu. Ancak eski hayat tarzıyla
bu mücadelenin içinden çıkmak ve eskiye göre hayatı
sürdürmek mümkün değildi. Yeni bir hayatı benimsemek
şarttı. Bu yeni hayatın ilkeleri de devrin en çok ilgi gören
ideolojisi Türkçülükte yer almaktaydı. Bu ideoloji hars
(milli kültür) ile medeniyetin sentezini hedeflemekteydi.
Dşte Ziya Gökalp yeni hayatı anlatırken özellikle masal-
lardan yararlanmak suretiyle hem Tanzimat, Servet-i
Fünûn ve Fecr-i Âti tecrübesinden geçmiş olan Türk ede-
biyatının unuttuğu folklara itibarını iade etmiş hem de
masal türüyle yeni fikirleri telkin ederek hars medeniyet
sentezinin yolunu da işaret etmiştir. Biz bu çalışmada
ideolog-şairin halk edebiyatı ürünlerinden masalı nasıl
kullandığını göstermeye çalışacağız.
1 İde, ideal kavramlarından yola çıkarak Ziya Gökalp için kullandığım
“idelog” kelimesi ideallerin adamı, ülkü adamı karşılığındadır. Bu kavramın
akademik ideoloji tartışmalarında yapılan tanımlar ile hiçbir ilgisi yoktur.
Çünkü ideoloji 20.yy.da giderek pejoratif bir anlam kazanmıştır ve benim
kullandığım “idelog” ifadesi bu pejoratif anlamlarla ilişkili değildir. Böyle
olduğu için ideoloji tartışmaları literatürüne hiçbir atıfta bulunmadım. Gö-
kalp’ı ülkü adamı olarak kabul etmek bence daha doğru bir yaklaşımdır.
GİRİŞ
II. Meşrutiyet sonrasında geleceğin büyüklerini yetiştirmek
çok büyük önem kazanır. Çocuk dergilerinin sayısı arttığı gibi ço-
cuk için eser verenler de çoğalır. Tevfik Fikret, Ali Ulvi (Elöve), İb-
rahim Alâaddin (Gövsa) gibi isimler doğrudan doğruya çocuğa
seslenen eserler yazmış olmakla birlikte2 bu devirde çocuk mese-
lesi üzerinde en geniş olarak duran ve çocuk edebiyatı ile ilgili
önemli çalışmalar yapan şahıs, Ziya Gökalp’tır. Türkçülük akımı-
nın bu en önemli temsilcisi, çöken bir devlet içinden ayakta kal-
mayı başaran milleti çıkarabilmek için “Türküm-Müslümanım-
Çağdaşım” şeklinde özetlenebilecek bir sistem kurmuş ve fikirle-
riyle Mustafa Kemal Atatürk üzerinde etkili olmuştur. Gökalp için
asıl mesele “Nasıl hem kendimiz kalabiliriz hem de modernleşebi-
liriz?”sorusuna cevap bulmaktır. Bu cevabı verirken özellikle o ta-
rihlerde kendi kültürlerini koruyarak modernleşmeyi başaran Ja-
ponları örnek alır. Hars adını verdiği milli kültür ile medeniyeti
ayırır.
Gökalp’ın oluşturduğu sistem içinde en önemli sosyal bi-
rim, ailedir. Sağlıklı ailelerin sağlıklı toplumlar oluşturacağını bi-
len Gökalp, aile içinde özellikle çocuğa büyük önem verir. Çünkü
modernleşip aynı zamanda kendi kültürümüzü koruyabilmenin
yolu geleceğin teminatı olan çocuktan geçmektedir. Eğitim vasıta-
sıyla sağlam bir milletin temelinin atılacağına inanan Gökalp, ço-
cukları millî kültür aşılayarak yetiştirmek ve sosyalleştirmek ge-
rektiğini ve böylelikle hars medeniyet sentezini yapabilmiş nesiller
oluşturulabileceğini düşünür. Bir “ideolog” olarak fikirlerini de-
vam ettirecek ve uygulayacak neslin eğitimine büyük önem verir.
Bu nedenle onun okuyucu kitlesi içinde çocuklar geniş yer tutar.
Doğrudan doğruya çocuklara hitaben yazdığı metinlerin yanı sıra
hedef kitlesi yetişkinler olmakla birlikte içinde çocuk için kullanı-
labilecek parçalar bulunan çalışmaları da vardır. Gökalp’ın yetiş-
kinlere seslenirken de başta masal olmak üzere çocuk edebiyatı
içinde yer alan türlerden yararlandığı görülür. İster çocuk, ister
yetişkin hangi yaş grubuna seslenirse seslensin Ziya Gökalp ede-
biyata, özellikle de şiire fikirlerini telkin etmek için bir araç olarak
2 Geniş bilgi için bkz. Alev Sınar, Çocuk Edebiyatı, Morpa Yayınları, İstanbul,
2007.
bakar. Bir ideal adamı, bir ülkü adamı olan Gökalp için fikrin şiir-
den önce gelmesi, edebiyatı fikrin hizmetine vermek son derece
tabiidir 3. Onun edebiyatı amaç değil araç görme sebebi yaşadığı
dönem ile yakından ilgilidir. Bir milletin çöküşe doğru gittiği bir
dönemde didaktik tarzda yazılan şiirlerin dışında kalan şiirler,
“halis şiir ona bir lüks gibi görün”müştür. (Filizok, 2005, 131) Yeni
Hayat adlı kitabının başına aldığı aşağıdaki satırlarda Gökalp bu
bakış açısını ifade ederken edebiyat vasıtasıyla yaygın eğitimi he-
deflediğini de belirtmektedir:
“Şuûr devrinde şiir susar, şiir devrinde şuûr seyirci
kalır. İçinde bulunduğumuz zaman, galiba birinci dev-
reye âittir: Şâirler Muz’larından uzak düşmüş, vezin ile
kafiye, şuûrlu müteşâirler eline geçmiş..
Bu hâli, çocukların hayatında da görürüz: Ders sa-
atleri arasında oyun fâsılaları var… Aynı zamanda, ço-
cuk terbiyesinde birtakım dersler, oyun tarzında verilir;
bunun gibi, halk terbiyesinde de bazı fikirlerin vezin
kisvesinde arzedilmesi fenâ mı olur?” (Gökalp, 1989,
96)
Gökalp’ın bütün amacı “Türk mitolojisinden, Türk halk
edebiyatından ve Türk kültüründen aldığı konu ve motiflerle
Türkçülük fikrini ve heyecanını” telkin etmektir (Filizok, 2005,
131). Ziya Gökalp daha küçük bir çocukken halk hikâyeleri ve
masallarına ilgi duymuş ve bir araştırmacı olarak da bu geleneğin
önemli ve zengin bir kaynak olduğunu fark etmiştir. Türkçülük
fikrini telkin ederken bu kaynağı özellikle kullanır. Rıza Filizok
Gökalp’ın beslendiği ana kaynak olan halk edebiyatına ait unsur-
ları tasnif etmiştir. Bu tasnifin içinde “Tekerleme, mani, masal gibi
kolektif bir karakter taşıyan halk edebiyatı ürünlerinden yararla-
narak yazdığı şiirler” başlığı yer almaktadır (Filizok, 2005, 134).
Biz de bu çalışmada “ideolog”-şairin halk edebiyatı ürünlerinden
masalı nasıl kullandığını göstermeye çalışacağız.
3 Halis şiirde de fikir vardır ama bu fikir Paul Valery’nin ifadesiyle “meyvenin
içindeki besleyici gıda gibi erimiş olmalıdır.”
1. Manzum Olarak Düzenlenen Masallar
Ziya Gökalp masalı bazen alışılageldiği gibi nesir olarak,
bazen de şiir şeklinde düzenleyerek kullanır. Manzum olarak dü-
zenlenen masallar ilk etapta fabl çağrışımı yapsa da Ziya Gö-
kalp’ın manzum masalları fabllardan farklıdır. Fabllarda amaç
hayvan hikâyelerinden yola çıkarak ahlâk dersi vermek, kusurları
düzeltmektir. Bu metinler genellikle kısa tutulur. Ziya Gökalp’ın
manzum masallarında geyik, ceylan gibi hayvanlar yer alsa bile
bunlar bir büyü neticesinde hayvan şekline giren insanlardır. Gö-
kalp manzum masallarının kahramanlarını insanlardan seçer. Bu
kahramanların yaşadıkları tecrübeler vasıtasıyla okuyucuya pek
çok olumlu değer telkin etmeye çalıştığı gibi özellikle Türklük bi-
linci aşılamak ister.
“Kızılelma”, “Ülker ile Aydın”, “Alageyik”, “Yeşil Bon-
cuk”, “Küçük Şehzade”, “Küçük Hemşire”, “Altun Işık”, “Arslan
Basat”, “Yaradılış”, “Alp Arslan”, “Türkün Tufanı”, “Küçük Tom-
ris”, “Kolsuz Hanım” gibi metinler manzum olarak ve mesnevi
tarzında kaleme alınmışlardır4. Bunlardan “Kızılelma”, “Ülker ile
Aydın”, “Alageyik”, “Küçük Şehzade”, “Küçük Hemşire” ve “Kol-
suz Hanım” tamamen manzum masaldırlar.
“Kızılelma”da baştan sona kadar masal atmosferi söz ko-
nusudur5. Metin, klasik masallar gibi “Bir varmış, bir yokmuş”
kalıbıyla başlar. Önce işitilen geçmiş zamanla anlatılan masal gö-
rülen geçmiş zamanla devam eder. Bu zaman değişimi anlatım
açısından metni masaldan uzaklaştırmış gibidir. Masal anlatımı
yerini hikâyeye bırakır. Ama içerik açısından bakıldığında masal
kendisini kuvvetli bir şekilde hissettirir. Bakülü zengin bir ailenin
kızı olan Ay Hanım Paris’te tahsilini sürdürürken anne ve babası
ölür. Ay Hanım’ın bütün amacı “Turan”da okullar açmak, bu
yolla beyinleri aydınlatmaktır. Ülkesine döndükten sonra sadece
Batıyı bilmenin yeterli olmadığını düşünüp Doğuyu öğrenmeye
karar verir. “Halk bağçe, biz bağçevanız” (Gökalp, 1989, 8) diyerek
4 Mesnevi nazım şeklini milli ve halka mâl olmuş bir nazım şekli olarak sayar
ve edebiyatımızın aslî nazım şekli olarak görür (Filizk, 2005, 134).
5 “Kızılelma”nın tahlili için bkz. Mehmet Kaplan, “Ziya Gökalp ve Saadet Pe-
risi”, Türk Edebiyatı Üzerinde Araştırmalar I, Dergâh Yay., İstanbul, 1992, s.
490-516.
Sadeddin Molla adlı bir ilim ehlinden ders almaya başlar. Bu arada
bir akşam kırda gezerken karşısına “Sarışın, saçları uzun ve dağı-
nık” görünüşüyle sanatçı kişiliğini yansıtan bir genç çıkar. Turgut
adlı bu gençle Ay Hanım, masallarda olduğu gibi ilk görüşte bir-
birlerine âşık olurlar. İki genç o gün yollarına devam ederler. Fakat
o günden sonra Ay Hanım’ın aklında hep Turgut vardır. Masalla-
rın âşık kahramanları gibi sevda derdine düşmüş, mahzunlaşmış-
tır. Ay Hanım ve Turgut, Sadeddin Molla’nın yanında karşılaşır-
lar. Turgut, gördüğü bir rüya üzerine Kızılelma hakkında bilgi al-
mak istemiştir. Sadeddin Molla da Türklerin Kızılelma’yı bulma
umuduyla yeni yerler fethettiklerini ama her birinde manen fethe-
dilerek kendi kimliğinden, dilinden, kültüründen uzaklaştıklarını
söyler. Bu sözler esnasında yine masal zamanı olan işitilen geçmiş
zaman kullanılmıştır. Kızılelma’yı dışarıda değil içeride aramak
gerektiği masal anlatımıyla vurgulanmış, böylece Kızılelma’nın
Türk kültür ve medeniyetine ait değerlerin tümü olduğuna dikkat
çekilmiştir. Bu açıklama sırasında Sadeddin Molla’nın “önce ken-
dini tanı”6 tavsiyesinden etkilenen Ay Hanım, Lozan’da bir kültür
sitesi kurar. Orada Türk çocuklarına köklerini öğretir. Turgut ise
bu sırada “az uz gidip dağlar dereler aşarak ülke ülke, şehir şehir”
dolaşır. Bir masal kahramanı gibi idealinin peşinden gider, zor-
lukları aşarak hedefine ulaşır. Masalda genellikle “üç vakit” olarak
yer alan zaman kavramı ise burada somutlaşmıştır. “Üç vakit” ye-
rini üç yıla bırakır. Turgut, üç yıl sonra Kızılelma’nın Lozan’da ol-
duğunu öğrenir. Resim öğretmeni olarak görev istediği bu okulda
Ay Hanım’ın yardımcısı olarak görev yapan Tomris’i Ay Hanım
zanneder. Onun evlenmek üzere olduğunu işitince intihara teşeb-
büs eder. Ama Ay Hanım kimliğini açıklayarak onu kurtarır; evle-
nirler. Masallarda olduğu gibi metin herkesin mutlu olduğu bir
sonla biter. Yine masalların sonunda sık sıklıkla karşılaşılan dua
kısmı Kızılelma’nın bitiminde de vardır: “Ey Tanrı icâbet kıl bu du-
âya: / Bizi de kavuştur Kızılelmaya!.. (Gökalp, 1989, 22) Ancak bu dua
masallardaki ferdi dualardan farklıdır. Sosyal bir duadır.
“Ülker ile Aydın” adlı manzum masalda da sık karşılaşılan
masal kahramanlarından kötü üvey anne, kötü üvey kardeş ve
mağdur genç kızla kardeşi yer almaktadır. Annesiz olan Ülker ile
6 Bu sözler bireyi Gökalp’ın sisteminde ilk sırada yer alan “Türk milletinde-
nim” ifadesine götürecek bir yolu işaret etmektedir.
Aydın kendi talihlerini paylaşan masal kahramanları gibi eziyet
etmeyi zevk haline getirmiş kötü kalpli bir üvey annenin eline
düşmüşlerdir. Çocukların derdini çekemeyeceğini söyleyen üvey
anne, babadan onları evden uzaklaştırmasını ister. Grimm Masal-
larından Hansel ile Gratel’de olduğu gibi burada da baba çocukla-
rını ormanın içinde kaderlerine terk eder. Manzum masalda üvey
annenin kötülüğü “Tat” yani yabancı/ecnebi olmasına bağlanmış-
tır. Bu farka rağmen masalların üvey anneleri gibi o da büyücüdür.
Babanın Aydın ile Ülker yerine kendisinin dünyaya getirdiği Zey-
nep’i sevmesi için büyü yapar. Zeynep de yine masallardaki üvey
kız kardeşler gibi son derece çirkin bir görünüşe sahiptir. Yine ma-
sallardaki gibi yüzünün çirkinliği yüreğini de yansıtır.
Nasıl zor durumda olan masal kahramanı rüyasında anne-
sini görüp onun sözlerinden güç alırsa burada da Ülker annesini
rüyasında görür. Annesi ağlamamasını, kolundaki mercan bilezi-
ğin onları koruyacağını söyler. Burada da masum masal kahra-
manını koruyan sihirli nesne ile karşılaşırız. Ülker bir abla olarak
kardeşine sahip çıkar. Çocuklar ormanın içinde dolaşırken bir pı-
nara rastlarlar. Çok susamış olan Aydın pınardan su içmeye yelte-
nirken Ülker bir kuştan buradan su içenin vahşi bir kaplana dönü-
şeceğini işitir. Kardeşine engel olur. İkinci pınarla karşılaşınca aynı
ikazı duyar. Yine Aydını engeller. Ama üçüncü pınarda abla tehli-
kenin önünü alamaz. Pınarın büyülü suyundan içen çocuk ceylana
dönüşür. Benzer olayların üç kere tekrar etmesi ve büyülü nesneyi
yiyen ya da içen kişinin başka bir varlığa dönüşmesi (kuğu, ceylan
v.s.) veya uykuya dalması çok sık karşılaşılan masal motifleridir.
Ceylan şekline girmiş olan Aydın ormanda dolaşırken av-
lanmak üzere buraya gelen padişah ile karşılaşır. Padişah bu güzel
ceylanı yakalamak ister. Peşine düşer. Ancak üçüncü teşebbü-
sünde ceylanın izini bulur. Ülker’i görünce iki gönül birbirine vu-
rulur. Masallardaki gibi kırk gün kırk gece süren bir düğünle evle-
nirler. Ülker bebek beklerken padişah savaşa gider. Karnında be-
beği ile kalan Ülker bir gün üvey kardeşi Zeyneple karşılaşır. Suya
yansıyan Ülker’in yüzünü Zeynep kendisinin sanır ve durumu
açıklayan Ülker’i kandırarak onun elbiselerini giyip kızı göle atar.
Kendisi Ülker’in yerine geçer ki aslî kahramanı kandırıp onun ba-
şına bir felâket getirip yerine geçmek de bir başka masal unsuru-
dur. Ancak ceylana dönüşen Aydın ablasının gölde olduğunu öğ-
renir. Savaştan dönen padişah da ceylanı takip ederek Ülker’i bu-
lur. Ülker kendisini yutan balığın içinde oğlu Turan’ı doğurmuş-
tur. Turan’ı gören Aydın’ın da büyüsü bozulur. Ceylan olmaktan
kurtulup insan olur. İyiler mutluluğa kavuşurken kötüler cezala-
rını bulurlar. Türklük bilincinin yanında kardeş sevgisi, metanet,
tevekkül gibi değerleri de telkin eden bu manzum masal çocuklar
için de rahatlıkla kullanılabilecek bir metindir.
“Kolsuz Hanım” adlı manzum masalda gerçek adı Ay olan
Kolsuz Hanımın macerası anlatılırken yine kötü üvey anne motifi
kullanılır. Üvey anne, padişah babayı evden uzaklaştırmış, Yıldız
adlı üvey oğlunun delirmesine yol açmış, üvey kızının da kollarını
kopartmıştır. Kolsuz kalan Ay Hanıma bir başka ülkenin padişahı
âşık olur. Evlenirler. Reyhan ve Gül adında çocukları olur. Ama
üvey anne onları rahat bırakmaz. Sevgi temeli üzerine kurulan bu
ailenin dağılmasına sağlarsa da sonunda yine sevgi kazanır. Hak
kazanır. Üvey annenin foyası ortaya çıkar. Yıldız kaybettiği akıl
sağlığına, Ay da kesilen kollarına kavuşur. Dağılan aile birleşir.
Metnin sonunda bu masalın sembolik olduğu belirtilmiş ve sem-
boller açıklanmıştır. Ay Hanım Türkiye, Yıldız İslâmiyet, Frenk
olduğu masalda ısrarla belirtilen üvey anne İngiltere, Ay Hanım’ın
önce kaybettiği sonra kavuştuğu kolları İzmir ve Edirne, Gül halk,
Reyhan da vatandır. Masal formunda düzenlenen bu manzumede
Milli Mücadele anlatılmış, milli değerler ve İslâmiyet telkin edil-
miştir. Çocuklar için günümüzde de kullanılabilecek bir metindir.
“Küçük Hemşire” kadının da erkekle birlikte eğitim imkâ-
nından faydalanması ve sosyal hayatta yer alması gerektiğini an-
latan manzum bir masaldır. Erkekten, sosyal hayatta kadına yer
alabilme fırsatı tanıması istenir. İyi eğitim almış kadının devlet
idareciliği dahil sosyal hayatın her kademesinde istihdam edile-
ceği vurgulanır. Padişah, üç oğlu olduğu için sağ vezirini taltif
eder, ona “arslanlar babası” der. Sol vezirini de üç kızı olduğu için
“ceylanlar babası” diye çağırır; küçümser. Kıpçak’taki sihirli sazı
kazanabilmek için sağ vezirin oğullarını yarışa yollar. Kız babası
olan sol vezir bu duruma çok üzülür. Bunu gören küçük kız, kadı-
nın gücünü ispatlamak üzere erkek kılığına girerek yola çıkar. Si-
hirli saz için yapılan yarışmaya katılır. Bu yarışma hem fiziksel gü-
cün hem de beyin gücünün ispatına dayanmaktadır. Babası spor
yaptırarak, beden eğitimini gözeterek yetiştirdiği için küçük kız
tıpkı Dede Korkut Hikâyelerindeki kadın kahramanlar gibi (Selcan
Hatun, Burla Hatun, Banı Çiçek) erkekleri geride bırakır. Küçük
kızın beden gelişiminin yanı sıra dimağ gelişmesine de özen göste-
rilmiş ve çok iyi eğitim almıştır. İlmini, irfanını sınayan sınavdan
da başarıyla çıkar. Küçük kızın sınavda verdiği cevaplar son de-
rece anlamlıdır. Cevaplarıyla bir yöneticinin nasıl olması gerekti-
ğini açıklar. Hakk’ın vekilinin halk olduğunu söyler. Hükümet
halkındır. Ferman milletindir. Halkın görevi daima yükselmek,
ileri gitmek, ilim ve adaletten ayrılmamaktır. Metnin sonunda bu
fikirleri savunup bilgi sınavından da geçerek sihirli sazı ülkesine
kazandıran Aliye adlı bu genç kıza padişah ülkesinin idaresini
teslim eder. Aliye Kıpçak Hanı ile evlenir. Masal mutlu sonla biter.
“Küçük Şehzade” adlı manzum masalda masal ve destan
motifleri birbirine karışmıştır. Padişah üç oğlundan kendilerini is-
pat etmelerini isteyerek biraz sermaye verip hepsini farklı yerlere
gönderir. Tahtını en becerikli olana bırakacaktır. Hükümdarın ço-
cukları arasında kendini ispat veya sevgi yarışı düzenlemesi ev-
rensel bir masal motifidir.
Bu masaldaki şehzadelerin adları Türk kültürü açısından
önemlidir. Onlar Oğuz Kağan’ın oğullarından üçünün adını taşı-
maktadırlar: Gün/ Ay/ Yıldız. Oğuz Kağan, veziri Uluğ Türk’ün
gördüğü rüya üzerine gönlünün av istediğini söyleyerek Gün, Ay
ve Yıldız’ı gün doğusuna, Gök, Dağ ve Deniz’i gün batısına yollar.
Burada sadece ilk üç oğlun adı geçer. Ve gönderilme sebepleri
tahta lâyık olduklarını ispat etmektir. Onlar gün doğusuna değil
bir yol ayrımında karşılarına çıkan üç kola dağılırlar. Destanda ol-
duğu dibi üçü birden buldukları bir nesneyi (altın yay) getirmek
yerine her biri ayrı ayrı şansını dener. Oğuz Kağan’ın bütün oğul-
ları aynı derecede etkinlerken burada sadece bir oğul, Yıldız ön
plana çıkarılmıştır. Yıldız, babasının verdiği sermaye karşılığında
koyun sürüsü satın alır. Karşısına çıkan ve kendisine saldırmak
üzere olan devi, dayısı olduğuna inandırır. Besili koyunları da an-
nesinden armağan olarak deve verir. Böylece devin altın sarayına
girer. Ayrılırken de yanında saraydaki büyülü sofrayı götürür.
Sofrasını kurup karnını doyururken peri sultanı ile karşılaşır. Yıl-
dız ona âşık olmuştur. Ve sofrayı peri sultanına bırakır. Ama eli
boş döndüğü için babasından azar işitir. Tekrar yola düşer. Yıldı-
zın ikinci macerası da ilki gibidir. Devin sarayından bu sefer de
açılınca çadır olan büyülü şemsiyeyi alır. Yine peri sultanına he-
diye eder. Boş elle babasının yanına döndüğü için ona kızarlar.
Üçüncü kere sınava tâbi tutulur. Yine aynı macerayı yaşayan Yıl-
dız, devin sarayından aldığı büyülü dağarcığı da peri sultanına bı-
rakır. Bu sefer de hiçbir kazanç temin etmeden babasının yanına
gelince babası öfkesine hakim olamaz. Küçük oğlunun başının ke-
silmesini ve kanlı gömleğinin getirilmesini emreder. Ama masal-
larda olduğu gibi cellât yufka yüreklidir. Yıldız’a kıyamaz. Bir tav-
şanın kanına buladığı gömleği delil olarak götürür. Bu sırada peri
sultanı ordusuyla gelmiş ve şehrin önüne otağını kurmuştur. Padi-
şahı oğullarıyla yemeğe davet eder. Davete iki oğluyla katılan pa-
dişah da burada küçük oğlunun gerçek kazancını öğrenir. Piş-
manlık baba yüreğini kavurmaktadır. Ama tam bu sırada Yıldız
çıkagelir. Masalın sonunda yine bir destan motifi yer alır. Yıldız
avlanırken karşısına çıkan alageyiğin peşine takılıp buraya gel-
miştir. Masal mutlu sonla biter. Yıldız hem tahtın sahibi olur hem
de peri sultanı ile evlenir.
Türklük bilincini telkin etmek amacıyla yazılan “Alageyik”
de “Küçük Şehzade” gibi masal ve destanın iç içe geçtiği bir man-
zumedir. Manzum masalın kahramanı top oyarken acıkır. Yerde
bulduğu eriği yemek üzereyken bir alageyik eriği kapıp ormana
kaçar. Kahraman da bir akdoğanın sırtında onu takip eder. Kaf
Dağından aşar; yani tehlikeler atlatır.”Kaf Dağı masalda uzağı
ifade eden bir semboldür. Uzak ve yorucu yola giden masal kah-
ramanı genellikle “Kaf Dağını” aşmak zorundadır” (Ercilasun,
1997, 137). Kahraman geyiği yakalar. Geyik onu görünce sevinir.
Altın köşke gitmesini söyler. Dünya güzeli, kahramanı orada bek-
lemektedir. Bunu söyleyen geyik ortadan kaybolur. Kahramanın
önünde sırlı bir dünya belirir. Bu kısımda tam bir masal atmosferi
vardır. Ak sakallı cüceler, devler, cinler, kesik başlar, periler, me-
lekler yani iyi ve kötünün sembolü olan bütün masal kahramanları
bir aradadır. Kahraman kılıcını çıkarır, perileri kurtarır. Altın
köşke ulaşır. “Altın köşk masalda varılmak istenen hedeftir”
(Ercilasun, 1997, 137). Kapalı kapıyı açar, açığı kapatır. Atın önün-
deki eti köpeğe, köpeğin önündeki otu ata yedirir. Yardım ettiği
bu nesne ya da varlıkların daha sonra o da yardımını görecektir.
“Sosyal dayanışmayı anlatan bu mısralar tamamen masaldan gel-
medirler ve çok önemlidirler. Masal kahramanı istediğine ulaşır-
ken mutlaka başka varlıkların desteğini sağlamalıdır.” (Ercilasun,
1997, 140). Kahraman, dev şahını yakalar. Cezasını verir. Ve so-
nunda anlaşılır ki bu kahraman, Türk beyidir. Bin bir badire atlatıp
dev şahının elinde esir olan güzel kızı kurtarmıştır. Manzumenin
sonu destan unsurlarıyla biter. Kaya delinir, dağ yarılır, bir boz-
kurt yol gösterir. Bu manzumenin özellikle başlangıç kısmı çocuk
edebiyatımızın klasikleri arasına girmeyi hak etmiştir. Hecenin
kısa kalıplarıyla, ahenk gözetilerek ve hareket unsurunu ön plana
alarak oluşturulan bu mısraları ezberleyemeyecek çocuk yoktur.
“Akkurum” adlı manzumede de şehit oğlu adeta bir masal
kahramanı gibi (az gider, uz gider, dere tepe düz gider) Turan fik-
rinin peşine düşer.
2. Nesir Olarak Düzenlenen Masallar
Ziya Gökalp, unutulmuş olan halk masallarını olduğu gibi
aktarmak veya bazı yerlerinde değişiklik yapmak suretiyle yeni-
den kaleme almıştır. Bu masallar hem çocuklar hem de yetişkinler
için lezzetle okunabilecek örneklerdir. Manzum masallarda ol-
duğu gibi mensur masallarda da amaç, masal vasıtasıyla fikir tel-
kinidir.
“Keloğlan”da zekâyı kullanmanın önemi anlatılır. Bu ma-
salda kahraman Keloğlandır. Fakir bir babanın ortanca oğlu olarak
masalda yer alır. Kardeşlerinin aksine babası ona hiçbir şey bırak-
maz, gelecek hazırlamaz. Keloğlan da kendi ayakları üzerinde du-
rabilmek için mücadeleye girişir. Orhan, Turhan ve Tarhan adlı
arkadaşlarıyla (Gökalp masal kahramanlarına Türkçe isimler ver-
miştir.) yola koyulur. İnsanlara sürekli zarar veren kötülüğün sim-
gesi devanasını zekâsıyla alt etmeyi başararak hem kendine hem
arkadaşlarına sağlam bir gelecek temin eder. Genellikle masallarda
küçük çocuk öne çıkarken burada ortanca çocuk aslî kahramandır.
Masal, klasik masal anlatım kalıpları ile düzenlenmediği gibi son
kısım da masallarda alışılageldiği şekilde bitmez. Ayrıca metinde
koşma nazım şekli ile söylenmiş mısralar da vardır. Metindeki ma-
sal unsurları kahramanın Keloğlan olması, devanasının kötülüğü
simgelemesi, devanasının memesinden süt içmek suretiyle ondan
gelecek kötülüğün önüne geçmeye çalışılmasıdır.
“Tembel Ahmet”te çalışmanın önemi vurgulanırken kadı-
nın erkek üzerindeki etkisine dikkat çekilir. Padişahın en küçük
kızı babasına saygısızlık ettiği gerekçesiyle Tembel Ahmet ile ev-
lendirilir. Yerinden bile kalkamayacak kadar miskin olan Tembel
Ahmet, karısının zorlamasıyla çalışır, başından maceralar geçer.
Sonunda hem çok zengin olur hem de padişah kızı olan karısının
erkek kardeşinin delirmesine sebep olan büyüyü ortadan kaldırır
ve bu genci nişanlısına kavuşturur. Bu metinde de klasik masal
anlatımı yoktur. Arka arkaya yapılan tekrarlar, masal tekerlemele-
rini andıran sözler, padişah, padişahın üç kızı, saray, büyü, kuyu-
nun içindeki köşk, bu köşkte tutulan güzel kız, kırk gün kırk gece
yapılan düğün gibi unsurlar metne masal hüviyeti vermektedir.
“Kuğular”, kardeş sevgisi, sabır ve metaneti telkin eden bir
masaldır. Bu masal, H.C. Andersen’in “Yabani Kuğular” adlı ma-
salından yapılan bir uyarlamadır. “Gökalp bu denemesiyle kültür
hayatımızda adaptasyonun önemini ortaya koymaya çalışmıştır.
Çocuk edebiyatında dünya klasiklerinden yararlanmak gerekti-
ğini, ancak tercümenin yerine adaptasyonu koymanın daha doğru
olduğunu göstermiştir” (Filizok, 2005, 47). Üvey annelerinin yap-
tığı büyüyle kuğuya dönüşen on bir şehzade ve eski güzelliğini
kaybedip çirkinleşen sultanın macerası anlatılır. Sultan, erkek kar-
deşlerine yapılan büyüyü bozmak için sabırla direnir. Sonunda
hem kardeşleri kurtulur, hem kendisi bir başka ülkenin padişahı
ile evlenip mutlu olur, hem de büyücü üvey annenin foyası mey-
dana çıkar. Masal anlatımıyla kaleme alınmamış olan bu metinde
de kötü kalpli büyücü üvey anne, büyü neticesinde insanın bir
başka varlığa dönüşmesi, bu büyünün bozulması gibi masal mo-
tifleri yer almaktadır.
“Nar Tanesi yahut Düzme Keloğlan” da dış görünüşün
değil iç güzelliğinin ön planda geldiği, dik başlılığın zararlı olduğu
ve evlenmeden önce çiftlerin birbirlerini tanıyıp anlaşması gerek-
tiği mesajları verilir. Gülsün Sultan, bir başka ülkenin şehzadesi ile
evlendirilir. Ancak şehzadenin ülkesine doğru giderken yolda
bulduğu bir nar tanesini yemesi üzerine bu davranışı kaba olarak
niteleyen Gülsün Sultan babasının ülkesine geri döner. Şehzade de
Keloğlan kılığına girerek Gülsün Sultan’ın kalbini yeniden kazan-
mayı başarır. Ve iki genç hatalarını fark edip evlenirler. Kılık de-
ğiştirme, Keloğlan, kırk gün kırk gece düğün gibi masal motifleri-
nin kullanıldığı metnin sonu kıssadan hisseye ayrılmıştır. Şehzade
kabalığını, Gülsün dik başlı olduğunu kabul eden sözler söylerler.
“Keşiş Ne Gördün?”de saf sevginin peşinden gitmek ge-
rektiğine işaret edilir. Keşiş kılığına girerek sevdiği şehzadenin pe-
şinden giden fakir kız sonunda muradına erer. Kılık değiştirmek,
üç kızdan en küçüğünün macerası, büyülü nesne gibi unsurlar
masallarda kullanılan motiflerdir.
“Pekmezci Anne”de de sevgi ve evlenmeden önce çiftlerin
birbirlerini tanımaları gerektiği mesajı tekrarlanır. Âşık olduğu
kıza kavuşabilmek için pekmez satan kadın kılığına giren şehzade
sonunda muradına erer.
Buraya kadar sözünü ettiğimiz mensur masallarda Gökalp
aile kurmak için adım atanların dikkat etmeleri gereken noktalara
işaret ederken “Yılan Beyle Peltan Bey”de ise doğrudan aile üze-
rinde durur. Toplumun temelini oluşturan aile kavramının önemi
anlatır. Ayşe Sultan, sevdiği Yılan Beyi değil çocuklarının babası
Peltan Beyi seçer. Halk arasında yaşayan bu masalda kadının se-
çimi sevdiği erkekken annelik vasfını taşıyan bu kadına Gökalp
farklı bir seçim yaptırarak istediği mesajı verme imkânı bulmuştur
(Enginün, 1991, 439)
SONUÇ
Mehmet Kaplan, “Ziya Gökalp ve Yeniden Doğma Temi”
adlı makalesinde manzum ya da mensur Gökalp’ın bütün masalla-
rında yeniden doğuşa dikkat çeker. “Kızılelma”da açılan yeni
okulda yeni bir nesil yetiştirilir. “Ülker ile Aydın”da babanın üvey
annenin tesiriyle terk ettiği çocuklar atlattıkları tehlikelerden sonra
yeni bir hayata başlarlar. “Küçük Şehzade”de babanın küçümse-
diği şehzade kendisini ispat eder. “Alageyik”te yeniden dirilen
Türklüktür. “Keloğlan”da kötülüğün simgesi devanası ortadan
kaldırılınca kahramanlar huzura kavuşurlar. “Tembel Ahmet”te
miskin Ahmet, karısının tesiriyle başarı kazanır. “Kuğular”da
üvey anne yüzünden yok olma noktasına gelen kardeşler yeniden
hayat bulur. “Nar Tanesi veya Düzme Keloğlan”da sevgilinin gö-
zünde âşık yeniden değer kazanır. “Keşiş Ne Gördün”de kaybe-
dilen sevgiliye kavuşulur. “Pekmezci Anne”de pekmezci kadın kı-
lığına giren şehzade sayesinde genç kız yeni bir hayata başlar.
“Yılan Bey ile Peltan Bey”de yılan şeklindeki şehzadeyi evlendiği
kızın sabrı yeni hayata taşır, insana dönüşür. Peltan Bey de yine
aynı kız tarafından hapsedildiği mezardan kurtulur. “Kolsuz Ha-
nım”da üvey annesi tarafından kolları kesilen genç kız tekrar kol-
larına kavuşur. Masalla ideolojinin karıştığı bu metinlerin hemen
hepsinde mevcut olan “ölme” ve “yeniden doğma” motiflerini
Mehmet Kaplan “yazarın şuuraltıyla ilgili semboller”le izah eder7
(Kaplan, 1992, 523-527). Türkçülük, diriltici bir ideolojidir. Ve Türk
siyasî ve sosyal hayatı Türkçülük sayesinde yepyeni bir boyut ka-
zanmış, Türk toplumu yeni bir hayatın içine girmiştir. Gökalp bu
mesajı verirken aslî kaynak olarak gördüğü halk edebiyatından ve
özellikle de masaldan yararlanmıştır. Paul Valery’nin “Başlangıçta
masal vardı” sözü, Gökalp’ın bu çabasını teyit edici niteliktedir.
Çocuk için nasıl yaşadığı hayat bir masaldan ibaretse insanlık için
de aynı durum söz konusudur. İnsanlığın ilk dönemlerinde de
kainata masalın arkasından bakılmıştır.
Gökalp masal türüyle yeni hayatı çocukluktan başlayarak
bütün topluma benimsetmeyi hedeflemiştir. Çocuğa seslenirken
özellikle masal türünden yararlanmış; manzum masallarla bu yeni
hayatın fikir tarafını, mensur masallarla da bu fikirlerin nasıl uy-
gulamaya geçirileceğini göstermeyi tercih etmiştir. Mensur ma-
sallarda dikkati çeken husus, sağlıklı bir aile düzeninin özellikle-
rine ağırlık verilmesidir. Manzum ya da mensur bütün masallarda
sıkıntılara katlanılır, tehlikeler atlatılır ve sonunda kötüler ceza-
landırılırlarken iyiler mutlu sona kavuşur. Gökalp özellikle masalı
kullanarak mensup olduğu fikir hareketinin her türlü zorluğun
üstesinden gelip mutlu ve huzurlu ailelerden oluşmuş bir toplum
düzeni sağlayacağına dair inancını yansıtmak istemiş olabilir.
“Yüce Tanrım, senden iki recam var / Yurdum mesut olsun yuvam bah-
7 Ziya Gökalp “yeniden doğma” temini sadece masallarla değil, koşma ve
destanlarla da ifade ettiği gibi “bunun nasıl gerçekleşeceğini ve hangi esas-
lara dayanacağını makale ve kitaplarında aklî bir şekilde işlediği gibi Yeni
Hayat adlı şiir kitabında topladığı manzumelerle didaktik bir üslûpta ortaya
koymuştur.” (Kaplan, 1992, 531) (Geniş bilgi için bkz. Mehmet Kaplan, “Ziya
Gökalp ve Yeniden Doğma Temi”, Türk Edebiyatı Üzerinde Araştırmalar I,
Dergâh Yay., İstanbul, 1992, s. 517-534).
tiyar” (Tansel, 1989, 321) diyen Gökalp ancak sağlıklı ailelerle sağ-
lıklı bir toplumun oluşabileceğinin farkındadır8.
Gökalp’ın bu metinleri yazdığı yıllarda (1911- 1922) Türk
milleti tarih sahnesinden silinmemek için direniyor, hayatta kalma
mücadelesi veriyordu. Ancak eski hayat tarzıyla bu mücadelenin
içinden çıkmak ve eskiye göre hayatı sürdürmek mümkün değildi.
Yeni bir hayatı benimsemek şarttı. Bu yeni hayatın ilkeleri de dev-
rin en çok ilgi gören ideolojisi Türkçülükte yer almaktaydı9. Bu
ideoloji hars (milli kültür) ile medeniyetin sentezini hedeflemek-
teydi. İşte Ziya Gökalp yeni hayatı anlatırken özellikle masallar-
dan yararlanmak suretiyle hem Tanzimat, Servet-i Fünûn ve Fecr-i
Âti tecrübesinden geçmiş olan Türk edebiyatının unuttuğu folk-
lara itibarını iade etmiş hem de masal türüyle yeni fikirleri telkin
ederek hars medeniyet sentezinin, diğer bir ifadeyle kendimiz ka-
larak modernleşebilmenin yolunu işaret etmiştir.
KAYNAKLAR
BERKES Niyazi (2002) Türkiye’de Çağdaşlaşma, İstanbul: Yapı Kredi
Yayınları
ENGİNÜN İnci (1991) Yeni Türk Edebiyatı Araştırmaları, İstanbul:
Dergâh Yayınları
ERCİLASUN Bilge (1997) Yeni Türk Edebiyatı Üzerine İncelemeler I,
Ankara: Akçağ Yayınevi
FİLİZOK Rıza (2005) Ziya Gökalp, Ankara: Akçağ Yayınevi
KAPLAN Mehmet (1992) Türk Edebiyatı Üzerinde Araştırmalar I, İs-
tanbul: Dergâh Yayınları
8 Ziya Gökalp’ın aileye bakışı için bkz. İnci Enginün, “Ziya Gökalp ve Aile”,
Yeni Türk Edebiyatı Araştırmaları, Dergâh Yay., İstanbul, s. 436-444.
9 Geniş bilgi için bkz. Hilmi Ziya Ülgen, Türkiye’de Çağdaş Düşünce Tarihi, Sel-
çuk Yayınları, Konya, 1966; Niyazi Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma, Yapı
Kredi Yayınları, İstanbul, 2002.
PROPP Vladimir (1987) Masalların Yapısı ve İncelenmesi, çev. Hüse-
yin Gümüş, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayın-
ları
SINAR Alev (2007) Çocuk Edebiyatı, İstanbul: Morpa Yayınları
TEZEL Naki (1985) Türk Masalları, Cilt I, Ankara: Kültür ve Tu-
rizm Bakanlığı Yayınları
ÜLGEN Hilmi Ziya (1966) Türkiye’de Çağdaş Düşünce Tarihi, Konya:
Selçuk Yayınları
ZİYA GÖKALP (1989) Ziya Gökalp Külliyatı I Şiirler ve Halk Masal-
ları, haz. Fevziye Abdullah Tansel, Ankara: Türk Tarih
Kurumu Basımevi.