TANZİMAT FERMANI'NIN SİYASÎ VE HUKUKÎ NİTELİĞİ
Ahmet ERDOĞAN 01 Ocak 1970
Osmanlı İmparatorluğu’nun askerî ve siyasî açıdan büyük bir sıkıntıya düştüğü sırada II.Mahmut ölmüş, yerine oğlu Sultan Abdülmecit padişah olmuştur. Yeni padişah Osmanlı tahtına geçen Batıya açık ilk hükümdardır. Yeni padişah ilk iş olarak; uzun süre Fransa ve İngiltere’de bulunmuş, Batıyı bilen Mustafa Reşit Paşa’ya tarihe “Tanzimat Fermanı” olarak geçen“Gülhane Hatt-ı Hümayunu”nu ilân ettirmiştir.
Fermanın ilânı sırasında; Padişah, nazırlar(bakanlar) devletin asker ve sivil üst yöneticileri, Rum ve Ermeni patrikleri,Yahudî hahamı, esnaf teşkilâtı temsilcileri ve elçileri dinleyici olarak bulunmuşlardır.
Bu şartlarda ilân edilen Tanzimat Fermanı için diyebiliriz ki, kafalarda ve şuurlarda o an için olmasa bile, zamanla ülkenin sosyal ve siyasî durumunun ortaya koyduğu tehlikeyi anlayabilen bir grup çıkarmış, tanzimat hareketleri ile birlikte meşrutiyet rejiminin kurulabilmesi ortamı hazırlanmıştır.
Zira bu ferman, siyasî alanda sened-i ittifaktan sonra devletin siyasî yapısında esaslı bir değişiklik yapma arzusunun ilk belgesidir. Ayrıca Fransız İhtilâli ile Avrupa’ya yayılan inkılâp hareketlerinin Osmanlı İmparatorluğundaki ilk tepkisini temsil etmektedir.
Fermanı hukukî açıdan değerlendirirsek, Ceza hukuku, İdare hukuku ve Ticaret hukuku gibi çeşitli hukuk dallarında hiç de küçümsenmeyecek gelişmelere öncülük etmiştir. Bu fermanla oluşan gelişmeler sayesinde,Osmanlı devletine modern anlamda bir hukuk devleti anlayışı da girmiştir. Ferman’da kanunlara aykırı davrananların cezalarını tespit etmek amacıyla bir ceza kanununun hazırlanması belirtilirken, bu kanunla herkesin suçu oranında cezalandırılması esası getirilmek suretiyle Osmanlı devletindeki hukukî eşitsizlikler kaldırılmıştır. Ayrıca can, mal, ırz, namus güvencesini sağlayıcı ifadeler kullanılması vergi ve askerlik işlemlerinin adaletle görüleceğinin ifade edilmesi kamu hizmetlerinin doğması açısından bir yönelmedir.
Sayın Necip Bilge de; Bu fermanı, Türkiye’de hukuk devleti kurma yolunda ilk teşebbüs olarak kabul ederken, fermanın sadece özel hukuk açısından değil, kamu hukuku yönünden de ülkemizdeki kanunlaştırma hareketinin başlangıcı sayılabileceğini ifade eder.
Bütün bunlara rağmen Tanzimat Fermanı, ülkemizde mülkî, askerî, idarî ve malî alanlarda bazı olumlu değişiklikler getirmekle birlikte, söz konusu fermanı devlet hayatı için zorunlu, geniş kapsamlı bir inkılâp saymak da mümkün değildir.
Zira, Tanzimat ile siyasî rejimde büyük değişiklikler, Avrupaî hukuk sistemine uyum sağlayacak radikal tedbirler, dinî esaslara dayalı hukuk sisteminin, lâik esaslara dayalı yeni bir yapılanmayı sağlayacak nitelikte bir hüviyet de göremiyoruz. Bu Ferman’ın ilânından sonra da, İslâm hukuku ile o hukukun öngördüğü kurumlar, yeni kabul edilen Avrupaî hukuk sistemi ile birlikte yürütülmeye çalışılmıştır. Örneğin eski sisteme dayalı olarak işleyen köklü eğitim kurumları olan medreseler aynen korunurken yeni sistemle getirilmek istenen anlayış yeni okulların açılması ile karşılanmaya çalışılmıştır ki, bu durum ülkenin eğitim sisteminin karışıklığına neden olmuştur.
Bunun getirdiği en büyük sıkıntı ise eğitimden başlayarak, devletin ve toplumun bütün kademelerini etkileyen ikilemdir. Bu çeşitlilik demokratik ortamlarda belki daha çok gelişmeye neden olabilirdi. Ancak, bu oluşum demokratik olmayan şartlarda geliştiğinden uygulama sırasında; devlet hayatında bölünmelere, toplumsal hayatta da kavgalara neden olmuştur. Dolayısıyla ferman, amaçları ve hedefleri açısından, sağlıksız bir ortamda ve talihsiz bir zamanda doğmuştur. Yani, devletin o gün ki yapısı ve o günün şartları devlet hayatının kökten değişimine uygun değildi. Bunda, padişahın çevresinde bulunan kurulu düzen yanlısı kişilerin engellemeleri ile ilmiye sınıfının gayretleri sonucu azledilen Mustafa Reşit Paşa’nın devlet hayatından uzaklaştırılması en büyük etkendir.
Sonuç olarak, sened-i ittifak ve onu takip eden Tanzimat Hareketleri meşrutiyeti, meşrutiyet dönemleri de Cumhuriyet fikrini doğurmuştur.