« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

31 Eki

2011

MONDROS MÜTAREKESİNDEN SONRA KARS VE YÖRESİNDE ERMENİ FAALİYETLERİ

Yrd. Doç. Dr. Rahmi DOĞANAY 01 Ocak 1970

Giriş
Başlangıçta Osmanlı Devleti içerisinde Batılı devletlerin koruyuculuğu altında bir
özerklik elde etmek gayesiyle girişilen Ermeni patırtısı, zamanla Bakü’den Batum’a,
Batum’dan İskenderun ve Basra’ya kadar uzanacak bir büyük Ermenistan idealine
dönüşecektir (Bolsover, 1949: 278 vd.; Adamof, 2001, 107 vd). Böylelikle uluslar
arası bir boyut kazanan Ermeni Meselesi, aynı zamanda İngiltere ve Rusya’nın
yürüttüğü emperyalist politikalarda da önemli bir belirleyici haline gelecektir. Bu
çerçevede İngiltere, Orta ve Yakın Doğu politikasında Rusya’yı hep tehlike olarak
görmüş ve görmekteydi. Bu sebeple Rusya’nın rejimi ne olursa olsun O’nu bölgeden
uzak tutmak istiyordu (İlter, 1996: 46 vd.). Rusya ise, sömürge politikası ve bu
doğrultuda “açık denizlere ulaşma” arzusu çerçevesinde Boğazlar ve Kafkasya
üzerindeki politikalarını sürdürmeğe kararlıydı. Ermeniler sömürgecilerin işine yaradığı
ölçüde dikkate alınıyorlar, gerektiğinde duygusal etkenler bir yana bırakılarak, Osmanlı
Devleti’nin paylaşılması projelerinde kullanılan şark toplumlarından herhangi biri
oluyorlardı (Ulubelen, 1982: 159, Karabekir, 1995: 135, EKAHİ, 1983, Başbakanlık
432). Yeni tesis edilen Sovyet rejimi klasik Rus yayılmacılığı için birtakım imkanlar da
doğurmuştu. Ama yeni bir güç olarak Amerika, savaş sonrasında iktisadi çıkarları ve
Sovyet rejimine müdahil olmak için bölgede rol almaya hazırlanıyordu. Amerika’nın
bölgeye gelişi, özellikle iktisadi sebeplerle ve misyonerlik faaliyetleri çerçevesinde
Birinci Dünya Savaşı’ndan yaklaşık yüz yıl öncesine kadar dayanmaktaydı.
Amerika’nın Ermenilere ilgi göstermesinde bu ülkedeki Ermeni lobisinin de önemli
etkisi olmuştu. Birinci Dünya Savaşı içinde hem Müslümanlar hem de Ermeniler için
yaşanan trajedi sonrasında misyonerlerin Ermeni propagandası Amerika’da önemli bir
yankı uyandırmış, Savaş sonrası da devam edecek olan Amerikan yardımları ve yardım
cemiyetleri Anadolu’ya akmıştı. Hatta savaş sonrasında Amerika bölgeye bazı savaş
gemilerini de göndermişti (Grabill, 1971, Minnesota, 395; Bayur, 1971: 176, Erol,
1973, Bilgi, 60). Bu ortamdan yararlanmak isteyen Ermeniler, Erivan merkez olmak üzere
geleceğin büyük Ermenistanı’na temel teşkil edecek hür ve müstakil bir Ermenistan
yaratmaya çalışmaktaydı (Kurat, 1990: 459 v.d.). Öte yandan Mondros Mütarekesi’ni
imzalamış ve paylaşılmaya hazır hale gelmiş Türk topraklarından en büyük payı
kapmanın heyecanını yaşamaktaydı (Yavi, 2001: 62 vd). Nitekim Ermenilerin bu
heyecanla giriştikleri birtakım olaylar, Kazım Karabekir’in askeri müdahalesine zemin
hazırlayacaktı (Karabekir, 1960, Türkiye 1171; TİH III, 1995).
Birinci Cihan Savaşı’nın galipleri daha önce üzerinde mutabakat sağladıkları
görüşler doğrultusunda projelerini yürürlüğe koyarken, ülkesi yer yer işgal edilmiş,
istiklali gasp edilmek istenen Türk milleti de bir tepki olarak Milli Mücadele’ye girişti.
Rusların Bölgeden Çekilmesi ve Ermeniler
Aslında savaşın son yıllarında Sovyet Rusya’nın İran, Türkiye ve Kafkas politikası
karşısında İngiltere bütün dikkatini bu bölgeye, buradaki cemaatlere, özellikle de
Ermenilere çevirmişti. Onun için Mondros Mütarekesi metnine; Doğu Anadolu
vilayetlerinin Ermenilere verilmesinin alt yapısını kurmak ve güya Ermenilerin can
güvenliğini sağlamak düşüncesiyle, 24. Maddeyi koymuşlardı (Türkgeldi, 1948, TDT).
Yine Mütareke gereğince Türk ordusu Kafkasya’yı boşaltıp, 1914 sınırlarına
çekilecekti. Savaş içinde Rus ordusuyla birlikte Türklere karşı oldukça şiddetli davranan
Ermeniler, 1918 yılı başlarından itibaren de Sovyet rejiminin kurulması ile ortaya çıkan
boşluktan yararlanarak Kafkasya’da aynı eğilimi gösterdiler (SDFP I, 1951: 16 vd.;
Sonyel, 1993: 387-430). Ermeni meselesinde Sovyet Rusya’nın Müttefiklerden ve
Amerika’dan daha samimi olduğu ve Erivan Ermenistan’ının Sovyetlerin himmetiyle
oluştuğu Amerikan basınında yer almıştı (Ulagay, 1974: 16 vd). 1917 Ekim
devriminden kısa bir süre sonra 15/28 Kasım 1917’de, Bolşeviklere karşı Azerbaycan,
Ermenistan ve Gürcistan Maverai Kafkas Hükümeti kurulmuştu. Fakat bu siyasi
teşekkül 26 Mayıs’ta dağıldı (Gökdemir, 1989: 19). Bunun üzerine 31 Mayıs 1918’de
imzalanan Osmanlı-Ermeni Dostluk ve Barış Anlaşması, Türk-Ermeni ilişkilerinde bir
yumuşama ve uzlaşma havasını getirmek üzereyken, Müttefiklerin, özellikle de
İngiltere’nin devreye girmesiyle bu gelişme engellendi. Bakü için İngiliz-Osmanlı
mücadelesinin devam ettiği günlerde dağılma eğilimi gösteren Ermeni birliklerinin,
Osmanlı askerine teslim olmak isteği, Sovyet Rusya yanlısı Bolşevik Ermeniler ve
İngiltere taraftarlarınca engellendi (Lıbarıdıan, 2001, İletişim, 220).
Bu dönemde Ermenistan’ı yönetenler arasında Menşevik İngiliz taraftarları
yanında Bolşevik Rus yandaşları da bulunmaktaydı. Genellikle Taşnak örgütü mensubu
olup, aynı zamanda ırkçı bir çizgide bulunan Menşeviklere karşılık, Bolşevik veya
sosyalist Ermeniler de aynı derecede milliyetçiydiler (Lenin, 1993, Sol Yayını, Metel,
Yeni Batı Trakya Dergisi Yay.: 45). Daha savaş yıllarında Rusya tarafından
desteklenen Ermeni hareketinin gelişmesi için şartlar uygundu.
Sovyet Rusya kendi askerini çekmesine rağmen Kafkasların Türklerin eline
geçmesini istemiyordu (Korganof, Massis 1927, 211; Türközü, 1995, TKAE, 150).
Daha Birinci Dünya Savaşı başlamadan önce on binlerle ifade edilen sayıda Ermeni’den
Rus ordusu içinde veya müstakil olarak askeri birlikler oluşturulmuştu. Brest-Litovsk
Anlaşması’ndan sonra Doğu Anadolu’dan çekilen Rus askerinin yerini çoğunlukla
Ermeni birlikleri doldurdu. İç huzuru korumak adına da Ermeni milis teşkilatları
kurulmuştu. Mahalli idareler Ruslar tarafından Ermenilere devredilerek, bu bölgede bir
Ermeni devleti kurulması için bütün hazırlıklar tamamlandı. Bu aşamada Ermeniler kin
ve intikam duygularıyla Türklere karşı saldırıya geçip, Türk köylerini basıp katliam ve
yağmaya başladı (Türközü, 1995: 34, Altınay, Temel 1998: 223; Karabekir, 1939).
Mütareke sonrasında büyük devletlerin müdahalesini sağlamak için Hıristiyanların
katledildiği propagandasını da yoğunlaştırdılar. Bu propaganda özellikle IX. Ordu
Kumandanı Yakup Şevki Paşa aleyhinde yoğunlaştı. Sonuçta Karadeniz Ordusu
istihbaratına malzeme topladığı suçlamasıyla General Milne, Yakup Şevki Paşa’nın geri
çağrılmasını istedi (Jaeschke, 1986: 102). Yakup Şevki Paşa 14 Nisan’da Erzurum’dan
ayrılmış ve XV. Kolordu’ya çevrilen ordunun başına 3 Mayıs’ta Kazım Karabekir
gelmişti. Avrupa merkezli Ermeni örgütleri yalnız propaganda ile yetinmeyip, Birinci
Dünya Savaşı sonrasında Osmanlı memleketinde silahlanmış ve tedhiş hareketlerine
girişmişlerdi (AOD, 1995: 266 vd.; Dayı, 1997: 48 vd.).
1918 Mart’ından itibaren Bakü’de hakim olan Bolşevik Şuamyan Hükümeti Mart
ayı boyunca Müslümanlara katliam uyguladı. On iki bin kadar Müslüman öldürüldü.
Ermenilere karşı yapıldığı iddia edilen mezalim konusunda Batı matbuatından geri
kalmayan Sovyet basını, özellikle de Pravda ve İzvestia Müslümanlara yapılan
katliamlardan hiç bahsetmedi (Kurat, 1990: 478, Hartill, 1990: 191). Bu gazeteler 25
Nisan 1918’de Kars’ın Subatan köyünde 750 kişi ve 29 Nisan’da Gümrü’den
Ahılkelek’e nakledilen üç bin kadın, ihtiyar, çocuğun katlinden, Kulp ve Erivan’daki
köylerin yakılıp yıkılmasından hiç bahsetmediler. 1 Mayıs’ta Şiştepe ve Dörkene’de 60
çocuk, kadın ve erkeğin katli, Ahılkelek, Arpaçay köylerinin yakılması ve ahalisinin
öldürülmesi, Kars ve Gümrü’deki Türk esirlerin öldürülmesi gibi daha pek çok olay söz
konusu dahi olmadı.Rus ordusu çekilirken Ermenilerin Türk ve Müslüman nüfusa karşı
katliamlara göz yummuş, Osmanlı ordusu Kafkas harekatına başlayıncaya kadar
katliamlar sürmüştü. Ermeni propagandasının etkisi altında kalan Batı ülkeleri bu
katliamları görmüyordu. Halbuki bölgedeki katliamlarla ilgili olarak, 17 Nisan 1918’de
Motoyef, 27 Haziran 1918’de Nazarbekof’un Ermeni katliamları hakkındaki
raporlarından başka, Vakataş Villy de bu katliamlarla ilgili raporlar hazırlamış ve
üstlerine sunmuşlardı (Anadol, 1982: 169-175; Saral, 1970: 55-78; Türközü, 1995: 63
vd.; Hartill, Kastaş 1990, 287). Ermenilerin sebep olduğu insanlık dışı olayların
(YTKDAS, 1991, Kars Valiliği: 374) görmezlikten gelinmesi ve bölgedeki güç
boşluğu yeni katliamları beraberinde getirdi ve Kasım ayı içinde de Sultanbey, Sis,
Arpaçay, Hemkol köylerinde, Haçik karyesinde, Akbaş’ta yağmalar ve katiller birbirini
izleyen saldırılarda, Müslümanların 1300 koyunu, 11 sığır ve çobanı ve 11 atı çalınmış,
ambarları yağmalanmış, yiyecek ve içecekleri toplanmıştı (ATASE, Kls 23, D.151, F:
4-8; Kls.251, D.7, F: 7-41, 7-42; Kls.1, D.126, F: 95). Bu durumdan Sovyet Rusya ve
Müttefiklerden özellikle İngiltere memnun görünmekteydi. Onlar bu yolla bölgedeki
hakimiyetlerini sağlamlaştıracaklarına inanmaktaydı. Zira İngiltere kendisine Ermenileri
ve Çar taraftarlarını, (Sonyel, 1970: 314) Sovyet Rusya da, bölgedeki Bolşevik
unsurları müttefik olarak seçmişlerdi. Onun için General Dunstervill komutasında
Enzeli’den Bakü’ye harekete geçen İngiliz birlikleri içinde Çar taraftarı Ruslar ve
Kazaklarla Ermeniler de vardı. Bu harekatın sebebi ise, Bakü’nün Türklere ve
Sovyetlere kaptırılmamasıydı. Bu durum 15 eylül 1918’de Bakü’nün Türk birliklerince
alınmasına kadar devam etti (Hopkirk, 1995: 159-250). Ancak kısa süre sonra Mondros
Mütarekesi’nin imzalanmasından kısa süre sonra şehir İngiliz General Thomson
tarafından 17 Kasım 1918’de alınarak Ermeni ve Çar taraftarı kuvvetlerin kontrolüne
bırakıldı. Bu sıralarda Osmanlı Başkumandanlık Karargahı, İngilizler Bakü’de uzun
süre kalırlarsa Azerbaycan’ın çoğunu Ermenilere vererek kuvvetli bir Ermenilik vücuda
getirip, Kafkas, İran ve Gürcistan işlerini yürüteceğini düşünüyordu (BDHTHKC,
1993: 583). Bu çerçevede Ermenilere siyasi ve askeri yardımlarda bulundu. Ermeni
subayı Ohannes Apresyan, hatıratında, İngilizlerin Ermenilere yaptığı yardımları
ayrıntılı olarak anlatmaktadır (Hartill, 1990: 190).
Mondros Mütarekesi Sonrasındaki Ermeni Faaliyetleri
Kafkasya’dan Türk ordusu çekilince sadece Ermeni ve Gürcüler değil, Türkler de
milis teşkilatları ve mahalli şuralar oluşturdu. Aslında askeri güç bakımından Ermeniler,
bölgede hakimiyet kurabilecek durumda değildi. Fakat İngiliz kuvvetlerinin desteği
onları güçlü kılıyordu. Zaten 1919 yılı başından itibaren İngiliz kuvvetleri de, aldıkları
yerleri Ermenilere teslim etmekteydiler. Dolayısıyla İngiliz nüfuzu Ermenilerin bölgeye
iyice yerleşmesini sağladı. İngiliz desteğinden cesaret alan Ermeniler, Türkleri imha
ederek yörede nüfusça çoğunluğu sağlamak için büyük katliamlara başladı (Karabekir,
1960: 307 v.d; Dursunoğlu, 2000: 53 v.d.). Türklerin silahsızlandırılması adına bir
yandan halkı topyekün soyarken, öte yandan elinden gelen her türlü zulmü yapmaktan
çekinmiyordu. Karabekir Paşa önce İngiliz İtilaf Komiseri Rawlinson’a, daha sonra
Harbord Heyeti’ne ve Erivan Ermeni yönetimine bu katliamları rapor ve şikayet etmiştir
(Karabekir, 1960: 505). Rawlinson, Kazım Paşa’nın şikayetleri ile ilgili mahallinde
yaptığı incelemelerde Türklerin haklı olduğunu tespit ettiği gibi, Kars ovasında
Ermenilerin yaptığı korkunç işkence ve katliamları da bizzat görmüş, Zivin’den Tiflis’e
İngiliz ordu karargahına çektiği bir telgrafta; İslam halkın Ermenilerin insafına
bırakılmamasını insanlık namına istirham etmişti. Rawlinson’un bu tavrında bölgeye
yaptığı gezilerde şahit olduğu hadiseler ve Ermenilerin Rawlinson’un maiyetindeki
askerlere bile saldırmalarının önemli payı vardır. (Rawlinson, 1923: 217, 227) Bazı
Ermenilerin hatıratlarında da bu olaylar ve İtilaf komiserinin anlattıkları
doğrulanmaktadır (Hartill, 1990: 187). Rawlinson ayrıca, Ermenilerin disiplinsiz
davranışlarından ve işkencelerinden kendilerinin de sorumlu tutulacağına işaret etmekten
de geri kalmamıştı. Zira, düzlük sahada amaçlarına ulaşan Ermeniler, dağlık olan Oltu ve
Ardahan bölgesinde ise aşiretlerle karşılaşmış, Eyüp Paşo başkanlığındaki bu aşiretler,
Ermeni hareketini durdurmuştur (Rawlinson, 1923: 215).
İngilizler çoktan beri yoğun propaganda altına aldıkları Ermenilerin, Mütareke
şartlarına uygun olarak Anadolu ve Kafkasya’yı teslim alabilmek için Türklere karşı
yönlendirmişlerdi. Öyle ki; Bazen İngiliz subaylar doğrudan Ermeni birliklerinin başına
geçmiş, Türk sınırlarına yığınak yapan Ermeni askerlerine İngiliz üniformaları
giydirilerek, Ermenice bilen İngiliz subayların komutasına verilmişti. Bu durum
Osmanlı resmi kayıtlarına kadar girmişti (BBOADN, Belge: 8339/98, 7620).
Ermenilerin bu tür kıyım ve zulümlerinde 1919 yılı Ocak ayında açılan Paris Barış
Konferansı’ndaki Müttefiklerin tutumu önemli bir etken olmuştu. Müttefikler, daha
Osmanlı temsilcilerini çağırmadan, Ermeni Cumhuriyeti delegasyonu başkanı
Ahoranian ile Milli delegasyon temsilcisi olarak bütün Ermenileri temsil ettiği
iddiasında olan Bogos Nubar Paşa ile görüşüp, onları dinledi. Bu görüşmelerde Doğu
Anadolu ve Çukurova’nın da içinde bulunduğu Büyük Ermenistan’ın kuruluşunun uzun
uzadıya tartışıldığı görülmektedir (Olcay, 1981, AÜSBF, 600; Gürün, 1983: 249).
Esasen Bogos Nubar Paşa ve Ahoranian’ın isteklerinin Müttefikler tarafından afaki ve
tamamen hayali bulunduğu anlaşılmakla beraber, (George, 1938; Churchill, 1969: 85-
88) kendi çıkarlarını da dikkate alan İngiltere, Fransa ve İtalya yine de tavizkar bir
tutum sergilemiştir. Bunun sonucunda Paris Konferansı’nda bir Ermenistan kurulması
ve Büyük devletlerden birinin mandasına verilmesi genel bir kanaat halinde ortaya çıktı.
Ermenistan kurulması en azından Doğu Anadolu topraklarının bir kısmının Ermenilere
verildiğinin ilan edilmesi bölgede durumu gerginleştirmeye yetti. Sonuçta bölgedeki
İngiliz ve Amerikan temsilcileri de bundan rahatsız olmuşlardı (Rawlinson, 1923: 153;
Gökdemir, 1998: 154). Hatta Amerikan temsilcileri İngiltere’nin bölgede uygulamak
istediği Ermeni-Gürcü taksim planını da adaletsiz ve mantıksız olduğu şeklinde
eleştirdi. Bunun üzerine Paris Barış Konferansı sırasında Balfour Amiral Calthorpe’a
İngiliz Hükümeti’nin amacının; barış anlaşmasında “milyonlarca zavallı insanın
geleceğini” garanti etmek olduğunu bildirmişti. Burada kastedilen zavallı insanların
Ermeniler olduğu anlaşılmakta. Nitekim kısa süre sonra halen Türkiye’de yaşamakta
olan Ermenilerin sayısının hiç de zannedildiği gibi olmadığı anlaşılmış ve bunun
üzerine, Ermeni göçmenlerden mümkün olduğu kadar büyük kitlelerin bölgeye
gönderilmesi gündeme gelmişti. İtilaf Devletleri bölgedeki Ermeni nüfusun azlığını
daha önce yaşanan olaylara bağlayıp, birçok Ermeni ve Rum’u daha önce Osmanlı
ülkesinden kaçtıkları veya sürüldükleri iddiasıyla, göçmen statüsünde bölgeye geri
gelmeye teşvik ediyorlar ve dönenler de oluyordu (AOD; 202 v.d.). Aslında Osmanlı
idaresinde yaşayan Ermeniler bölgede Türk Müslüman nüfusa göre çoğunluğu hiçbir
zaman sağlayamamışlardı. Müttefiklerin ve Ermenilerin iddiası; Ermenilerin Birinci
Dünya Savaşı sırasında göç ettirilmesi ve sözde katliam yapıldıkları için azınlığa
düştükleriydi. Oysa hem Osmanlı resmi kayıtları hem de o döneme ait araştırmalarda
durumun böyle olmadığı açıklıkla görülmektedir (McCarty, 1983: 23-48; Krikorian,
Routledge&Paul 1977, 150; Cuinet I, 1892: 138, 617, II, 1891: 322; Dayı, 1997: 107-
111). Ona rağmen Yardım işleri yöneticisi Herbert Hoover; Erivan ve Doğu Anadolu’da
1.5 milyon Ermeni olduğunu, 400 binden fazla Ermeni’nin kaçtığını, 400 bin kadarının
hala Türkiye’de olduğunu savunuyor ve 150 bin kişilik karakollarla Ermenilerin
korunmasını istiyordu. Ayrıca eski Türk Ermeni bölgesinin tümü ile Türkiye ve
Kürdistan’ın bir bölümünün tarımsal amaçla kullanılmasının sağlanması için Ermenilere
bırakılmasını da isteyen Herbert’e göre, Gürcistan’dan Karadeniz’e bir çıkışın da
sağlanması zaruriydi (Akgün, 1981: 58).
Türklere ve Bolşeviklere karşı korunması için, Kurulması düşünülen Ermenistan’ın
bir büyük devletin mandasına verilmesi genel kabul görmesine rağmen mandaterin kim
olacağı henüz belli değildi. Lloyd Goerge göre, İtalya ve Fransa bu görevi yüklen-
mezlerdi. Onlar başkaca mandalarının ağırlığı altındaydı (George, 1938: 1255 v.d.).
Kaldı ki, Fransızların işgaline bırakılan Çukurova’nın da Büyük Ermenistan projesinin
bir parçası olması Fransızları rahatsız etmekteydi. Boğazlar ve İstanbul’un Manda altına
alınması da gündeme gelince ABD Başkanı Wilson Ermeni projesine karşı daha ılımlı
bir yaklaşım sergilemeye başladı. Buna bağlı olarak ABD’nin bu görevi en iyi
yürütecek devlet olduğu fikri gelişti. Eğer Amerika Kafkasya ve Ermenistan mandasını
üstüne alırsa Rusya’ya karşı Türkiye’nin yerine güçlü bir tampon olacak ve Amerika
Türkiye’nin paylaşılmasına göz yumacaktı. Bu çerçevede 1919 Eylül’ünde General
Harbord başkanlığındaki bir heyet de Doğu Anadolu’da Amerika adına bu planın
uygulanabilirliği konusunda incelemelerde bulunmuştu. Sonuçta Wilson bu planı
benimsemesine rağmen Amerikan Kongresi bunu kabul etmedi. Esasen, Harbord’un
raporunda Ermeni katliamı, Ermeni nüfusu ve iddialarının gerçekçi olmadığı ve Ermeni
mandasının Amerika için karşılıksız mali ve askeri yük getireceği görüşü özetlenmişti.
Harbord kendilerinin peşin hükümle işe başladıklarını kabul edip, iddialar ve
propagandaların tutarsızlığını da ifade etmiştir (Akgün, 1981: 58-76). Aslında
Amerika’nın Ermeni Mandasını reddetmesi de çok kolay olmamıştı. Amerika’daki
Ermeniler ve Ermeniciler güçlü ve etkili lobiler oluşturmuş ve Doğu Anadolu ve
Kafkasya’ya bol miktarda Amerikan yardımı akıyordu (Grabill, 1971: 247-268). Buna
rağmen 1920 başlarında toplanan Sanremo Konferansı’nda da Müttefikler hala
Amerika’nın bu işi yüklenmesine yönelik çabalar ve manevralar içindeydi.
Uluslararası barış görüşmelerinde alınan ve tartışılan bu kararlar ile Ermenistan’ın
alt yapısını oluşturmaya çalışan bölgedeki İngiliz siyasi ve askeri temsilcileri Kafkasya
ve Doğu Anadolu’daki Ermenileri cesaretlendirirken bölgedeki huzuru da sabote
ediyordu. Ayrıca İngilizler Mondros Mütarekesi sonrasında bölgedeki Osmanlı
ordularının çekilişini çabuklaştırmanın yanında silah ve mühimmatlarına el koyarak bir
daha toparlanmalarını da engellemeye çalışıyordu (Jaeschke, 1986: 104 v.d.). Onun
için 6 Ocak 1919’da İngiliz Generali Walker Gümrü’de Ermeni Dışişleri Bakanı
Tigranyan ile görüşüp Kars’ın askeri yönetiminin İngilizlerce yürütüleceği, sivil
yönetimin ise Ermenilere verileceği konusunu karara bağladıktan sonra, 13 Ocak
1919’da General Beach başkanlığında 200 kişilik İngiliz müfrezesi ve Ermenilerden
müteşekkil 50-60 kişilik bir heyet ile İngiliz Askeri Valisi Temperley daha önce halk
oylaması ile Türkiye’ye katılan Kars’a gelmiş, ama halkın Kars’ın Ermenilere verilmesi
kararına gösterdiği tepki üzerine Gümrü’ye geri dönmüştü (Gökdemir, 1998: 87 vd.;
Dayı, 1997: 132). Geri dönmekle beraber İngiliz yetkililer, Ermeni göçmenlerin
yerleşmelerine izin verilmesi konusundaki istekleri Şura tarafından reddedilince 12
Nisan’da Kars’a zorla girip, meclisi ve Cenubi Garbi Kafkas Hükümeti’ni dağıtarak
Başkan Cihangiroğlu İbrahim dahil bütün üyelerini Malta’ya sürdü. Yönetim Ermeni
Osebyan ile Garganof’a bırakıldı. Bunun üzerine bölgede kargaşa iyice arttı
(Gökdemir, 1998: 90-96; Dayı, 1997: 151-152). Ancak Amerikan Yardım
Kurumu’nun yardımları olmasa Ermeniler bölgeyi işgal edemezlerdi. Bu yardımlar çok
zor şartlarda yaşayan Müslümanların Hıristiyanlara hasetle bakmalarına sebep olmakla,
düşmanlığın armasına vesile olmuştu. yine Rawlinson’un ifadesiyle; Kars’ta her zaman
için nüfusun büyük çoğunluğunu Türkler, Azeriler ve Tatarlar oluşturuyordu ve
Ermeniler de bulunmaktaydı. Hakem rolüyle bölgeye gelen İngilizlerin Kars’ı
Ermenilere vermeleri hem onları kışkırtmış, hem yeni kavgaların sebebi olmuştu ve
Rawlinson’a göre bu, Yüksek Konsey’in hatalarından birisiydi (Rawlinson, 1923: 153).
Gümrü’den takviye edilen Ermeni askerleri, İngilizlerin himayesinde bölgenin her
tarafına yayıldılar. Müslümanları yok edip Ermeni göçmenler yerleştirerek nüfus
çoğunluğunu elde etmek için faaliyete geçtiler. Bunun için her gün yüzlerce Türk
katledilmeye başlandı. Haziran ayında Sarıkamış’tan gelen yüz Türk ailenin hayvan ve
tahılları ile kadınların ziynetlerine el koyan, dört Temmuz’da Akkale’nin dört köyünü
basan ve halkını katleden, beş Temmuz’da Karakurt ve Kelbantepe köylerini basıp
halkını şehit eden Ermeni komiteleri (Hartill, 1990: 182-192; Dayı, 1997: 153-157), 12
Temmuz’da Gazikaya, Antep, Armutlu, Başköy,’e baskın yapıp malları yağmalayıp,
birçok Türk’ü öldürmüş, Bulaklı köyünü basıp yağmalamıştır. Kurudere köyünü basıp
yağma ve kıtalde bulunmuşlar, Kars Kağızman bölgesinde ezan okunmasını
yasaklamışlar, Erkek, Güreli, Bevekli, Savçakkolu köylerini basıp halkını sürmüşler, 20
Temmuz’da Berdik ve Kaluk köylerini basıp hayvanlarına el koymuşlar, (Karabekir,
1960: 305-331; Rawlinson, 1923: 196-227) Nahcivan, Kağızman, Kars, Sarıkamış,
Bayezid, Çıldır, Göle, Oltu, Kosor, Erzurum, Gümrü, Bayburt, Pasinler, Tortum
şehirleri ve bunlara bağlı köylerde müteaddit defalar Türklere karşı katliam ve yağma
yaptıkları, kadınlara tecavüz ettikleri ve çocukların kulak, burun gibi organlarını
kesmek yoluyla işkence ettikleri resmi raporlara geçmiş, (ABGKAEM, 1997, 1998,
Başbakanlık, 360, 490; İADOMH, 1919) bu tavır 1920 yılı Sonbaharı’nda XV.
Kolordunun harekatına kadar sürmüştür. Ermeni tecavüzlerinin had safhaya ulaşması
yöredeki Türkleri de savunma için örgütlenmeye sevk etmiş ve Türk ahali başlangıçta
hoşgörüyle baktığı İngilizlere olan kızgınlığını da açığa vurmaya başlamıştı. Aslında
İngiliz temsilciler Türk ahali ile aralarının açılmasına sebep olan Ermeni saldırılarının
yarattığı rahatsızlığın farkındaydılar. Hatta bunlardan birisi de İngiliz İtilaf Komiseri
Rawlinson’du. Bu gelişmeler ve Ermenilerin yaptığı zulüm Amerikalılar ve Amerika’da
da yankılar bulmuştu. Nitekim 19 Kasım 1919’da bölgeden ABD Dışişleri Ofisine
yazılan raporda; “Ermenilerin kendilerini kutsal bir dava uğruna öldürtmek gibi bir
tutkuları vardır ve bu tutkularını, komşularıyla kavga ederek, en iyi tatmin yolu
bulurlar. Bugün için, onları kimse özellikle kılıçtan geçirmek istemiyor, ama yakın
gelecekte başlarına iş açmak üzere kışkırtmada bulunacaklarına güvenilebilir”
denilmektedir (Duru, 1978: 59). Amerika’nın İstanbul’daki Yüksek Komiseri Amiral
Bristol de; “Ermeni kıyımı konusunda verilen bilgilerin politik amaçlarla
büyütüldüğünü ve gerçekleri yansıtmadığını” söylerken, Ermenistan Mandası fikrine
karşı olmasının sebebini de; “bunun Türkiye’yi yağma etmek isteyen İtilaf Devletlerinin
bir planı olduğunu” kaydeder (Evans, 1971: 260). Aslında bu ifadelerin yoruma ihtiyacı
bulunmamaktadır. Ayrıca raporda Ermenistan kurulması fikrinin gerçekçi olmadığı ve
en istenmeyen şey olan böyle bir şeyin yapılmasının bölge nüfusunun % 85’nin yani
Türklerin düşmanlığına sebep olacağı da vurgulanmaktaydı.
Ermenilerin Doğu Anadolu ve Kafkasya’da yaptıkları mezalim ve bu bölgelerin
geleceği konusundaki endişe, Mustafa Kemal Paşa tarafından da Paris Barış
Konferansı’na, Müttefiklere, Amerika’ya ve tarafsız ülke temsilcilerine bir nota ile
bildirilmişti (AMDP I, 1983: 154). Erzurum Kongresi’nin toplanmasındaki en önemli
sebep de Ermenilerin istekleri ve tavırlarıydı (Sonyel, 1969: 46). Ancak Ermeni
saldırıları devam ederken bile bölgede Ermenilere kıyım yapıldığı veya yapılacağı
hakkında raporlar düzenleyen ve hükümetlerini acele hareket etmeleri konusunda teşvik
eden İngiliz ve Amerikalı temsilcilere rastlanmaktaydı. Mesela Rus Ermenistan’ında
bulunan Green ve Müttefik Komiseri Albay Haskell Ermenilerin durumları ve Türklerin
1915’ten daha büyük olaylara hazırlandıkları hakkında raporlar düzenlerken, İngilizlerin
de bölgeden çekilmesinin Ermeni katliamı için davetiye çıkaracağı konusunda
hükümetlerine uyarılarda bulunuyorlardı (Akgün, 1981: 64). Ayrıca İstanbul’daki Mr.
Hohler’in Mr. Kidston’a yazdığı 4 Ağustos 1919 tarihli mektupta; bazı şeylerin
eskisinden daha kötü olduğunu, katliamın Nahcivan’a kaydığını, Kafkasya’dan
ayrılmak üzere olan Milne’in buraya özür kabilinden asker göndermeye yanaşmadığını,
haklı olarak birçok Türk’ü kovup, Rum ve Ermenilerin mal ve mülklerini geri verdikten
sonra, onların güvenliğini sürekli sağlamadıkça yapılan işin bir şeye yaramadığını
bildiriyor, Anadolu’yu manda altına alamayacakları ve aldıkları sorumluluğu tam olarak
yerine getiremeyeceklerini itiraf ediyordu (Şimşir, 1973: 68 vd). Bu arada Ermeniler de
olabildiğince propaganda yaparak Müttefikleri bu konuya doğrudan müdahale etmeleri
konusunda hareketlendirmeye çalışıyordu. Nitekim Ermenistan Cumhuriyeti geçici
Başbakanı Sikhattissian Amerika’nın Ermenistan’a Müttefik birliklerinin sevki için
Fransa’yı zorlamasını isterken, James N. Gerard başkanlığındaki Ermenistan
Bağımsızlık Komitesi, “Enver, Kemal, Rauf ve diğer arkadaşlarının” çiğnedikleri
Mütareke şartlarının eksiksiz uygulanması konusunda Müttefiklerin harekete geçmesini
isteyen bir notayı Barış Konferansı’na vermişti (Ulagay, 1974: 50 vd).
Ermeni propagandası etkili olmuştu ki, 21 Ağustos 1919’da Wilson, Damat Ferit’e
gönderdiği bir notada; Kafkasya ve başka bölgelerde Ermenilerin öldürülmesi
engellenmezse, Osmanlı İmparatorluğu’nun Türk bölgelerinde Wilson Prensipleri’nin
12. Maddesi ile tanınan bağımsızlığın geri alınacağı ve barış şartlarının Türkler aleyhine
değiştirileceğini bildirmişti (Bıyıklıoğlu, 1959: 5). Türkler kontrollerinde olmayan
Kafkaslardaki olaylardan da sorumlu tutuluyor, Ermenilerin yaptıkları gündeme
getirilmiyordu. Sonuçta Ermenilerin Türklere yaptığı zulüm, propaganda ve Müttefik
ihtiraslarının gölgesinde kalıyordu. Ona rağmen mızrağı çuvala sığdıramayan Batılılar,
kendi aralarındaki yazışma ve görüşmelerde Ermeni iddialarının gerçekçi olmadığını
itiraf etmek durumunda kalırken, (Rawlinson, 1923: 153; Şimşir, 1973: 225 vd;
Evans, 1971: 260) kurulması düşünülen Ermenistan için yeterli Ermeni nüfusun
olmamasından yakınmaktaydı. Ama Müttefiklerin bu eksiği kapatacak fiziki güçleri de
yoktu. Az sayıda da olsa bölgede bulunan İngiliz birliklerinin çekilmesi
yetersizliklerinden kaynaklanmıştı ve İngilizler bunun, Türk Milliyetçileri tarafından
güçsüzlük ifadesi olarak algılanacağı ve Hıristiyanlara karşı davranışlarını
vahşileştireceği kanaatindeydi. Bu konuyla ilgili olarak, General Milne, Savaş Ofisi,
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ve İngiliz Dışişleri Bakanlığı arasında yazışmalar
olmuştu. Bu sebeple Ermenilerin silahlandırılmasından vazgeçilerek, bu uygulamanın
Ermenilerle komşuları arasında daha çok anlaşmazlıklara sebep olacağı, Gürcü ve
Azerilerin kaybına sebep olmadan ılımlı bir desteğin gereği üzerinde durulmaya
başlanmıştı (Şimşir, 1973: 215 vd, 225 vd).
Bütün bu karmaşa ve tedirginliklere rağmen Ermeni olayı Batı nezdinde illa da
çözülmeliydi. Çok öncelerden beri yaptıkları gibi Ermeniler kendi çıkarlarının bir
parçasıydı. Ermeniler Türklere zulmedip, öldürüp, mallarını yağmalarken ses
çıkarmadıkları gibi, Ermenilere askeri, siyasi destek yanında, iaşe olarak da özellikle
Amerikalılar bol yardımda bulunmaktaydı. Yardım Komisyonu üyesi Amerikalılar,
muhtemelen rahat hareket edebilmek adına, yapılan yardımda ayrım gözetilmeyeceği,
ihtiyacı olan Türk ve Müslümanlara da yardım edecekleri sözünü vermelerine rağmen,
her tarafta Ermeni muhtaç aramışlar ve bulamadıklarında sıvışıp gitmişlerdir
(Karabekir, 1991: 164). Bu yardımlar çerçevesinde Amerikalılar Ermeni ve Gürcü
binlerce çocuğu himayelerine alıp beslerken, aynı zorlukları yaşayan Türk ve
Müslümanlar sözde insani yardımın dışında bırakılmıştır.
Bir taraftan Ermenilerin bölgeye hakim olma çabaları ve bu yolda şiddet ve
zulümleri sürerken, diğer taraftan Mustafa Kemal Paşa önderliğinde Türkiye’nin
kurtuluşu ve bağımsızlığı için mücadele başlamıştı. Bu mücadelenin ilk adımlarından
biri olan Erzurum Kongresi’nde, Ermenilerin sahiplenmek istediği Doğu Anadolu ve
Türklerin yaşadığı tüm vatan topraklarının birbirinden ayrılmaz bir bütün olduğu kararı
alınmış, bunun için topyekün mücadeleye karar verilmişti (Karabekir, 1991: 106 vd).
Sonuçta gerek Ermeni mezalimi, gerekse Ankara-Sovyet Rusya irtibatının
Ermeniler tarafından engellenmesi dolayısiyle, Kazım Karabekir 26 Nisan’da havaların
düzeldiği bir sırada harekata geçmek üzere TBMM’ye başvurdu. (Karabekir, 1991: 706
vd) Mustafa Kemal Paşa diplomatik sebeplerle harekatın geciktirilmesini gerekli
görüyordu. Bu yaklaşımda henüz anlaşma zemini aranmakta olan Sovyetleri tedirgin
etmemek amacı da rol oynamış olmalıydı. Kazım Karabekir hazır olduğunu
bildirdiğinde yeni şartların nazikliği nedeniyle harekatın biraz gecikmesinin yararlı
olacağını düşünüyordu (Atatürk, 1982: 478).
Ermenilere mutlaka vurulması gerektiğine Mustafa Kemal de inanmaktaydı. Fakat
Sovyetlerle birlikte hareket ederek Kafkaslar’daki hükümetleri tanır ve onlar da
Türkiye’yi tanırsa Kafkas Seddi yıkılacak ve Türkiye bir nebze de olsa rahatlayacaktı
(Selek, 1981: 423; Bıyıklıoğlu, 1981: 30; Doğanay, 2001: 76-85). Ancak 15
Haziran’da Ankara’ya ulaşan Sovyet mektubu, Sovyet Rusya’nın da Ermeniler ve
Ermenistan konusunda kendi çıkarlarının peşinde olduğunu gösteriyor ve Ankara’yı
zorda bırakıyordu. Sovyet Komiseri Çiçerin bu mektubunda “eski Ermeni vilayetleri”
addedilen yerlerin Ermenistan’a bırakılmasını istiyordu. (Karabekir, 1960: 784 vd.;
Tansel, 1973: 222) Hal böyleyken bölgede Amerikan istihbaratçısı Binbaşı Devoyantz
daha Nisan ayı başlarında Bolşeviklerin Türkleri Ermenilere saldırmaları konusunda
teşvik ettikleri şeklinde görüş bildiriyordu (Duru, 1978: 84 vd.). Belki de 4 Haziran’da
Kazım Karabekir’in müracaatına binaen, 6 Haziran’da savunma amaçlı bir harekata izin
verilmişken bundan vazgeçilmesinin sebebi de bu mektuptu. Sovyet Rusya bir gün
Ermenistan’ın Bolşevikleşeceği düşüncesiyle, Doğu Anadolu’da Türkiye aleyhine ve
Ermenistan lehine toprak talebinde bulunarak Çarlık ihtiraslarına ulaşmak istiyor
olmalıydı. Bu gelişmeler çerçevesinde Doğu harekatı yapılıncaya kadar Sovyetlerle bir
anlaşma zemini oluşturulamamıştır.
Sınırındaki soydaşlarına yapılan mezalimlere rağmen Türk ordusu Kafkasya’ya
müdahale için iki yıla yakın bir süre beklemiş, Mütareke hududunu aşmamış, problemi
barış yoluyla çözmek konusunda sabrını göstermişti. Ancak hem uluslararası durumun
biraz daha uygun hale gelmesi, hem de Ermeni zulmü karşısında kontrolü tamamen
kaybetmeden 20 Eylül 1920’de, Kazım Karabekir’e XV. Kolordu ile harekete geçmesi
kararı bildirilecektir (Karabekir, 1960: 886 vd.). Kazım Karabekir zaten bütün
hazırlıklarını tamamlamış olarak beklemektedir. Kazım Paşa XV. Kolordu
Kumandanlığı’ndan Şark Cephesi Kumandanlığı’na terfi ettirilmiş, Hariciye
Vekaleti’nin 7 temmuz 1920’de Ermenilere verdiği ültimatoma cevap verilmemesi de
harekatta bir etken olmuştu (Atatürk, II, 1982: 436-487). Harekatın Ermenilerin
zararını önlemekten başka bir amacı olmadığı da Ahmet Muhtar Bey tarafından
Mecliste beyan edilmişti (GCZ, I, 1985: 285 vd.).
Ermenilerin Nisan ayından itibaren General Osebyans ve Vali Korganov ve Alay
Komutanı Mirmanof’un emirleriyle Kars ve Sarıkamış yöresindeki köylerde mezalime
başlamaları (Dayı, 1997: 244 vd.) ve 11 Haziran’da Erivan güneyindeki İslam köylerini
topa tutup Nahcivan’a üzerine yönelmesi, 21 Haziran günü de, Oltu üzerine taarruz
geçmeleri TBMM Hükümeti’nin sabrının taşmasına sebep oldu. Moskova’ya gitmekte
olan Ali Fuat Paşa Heyeti de İran yoluyla gitmeye çalışmış, aynı tehlike ile karşılaşınca
Trabzon üzerinden motorla gitmek durumunda kalmıştı (Karabekir, 1991: 245;
Cebesoy, 1982: 159 vd.). Dahası Ermeni Cumhurbaşkanı Hattissian 19 Temmuz’da
İngiliz Dışişleri Bakanlığı Doğu Masası yetkililerinden D.G. Osborne’a, “Türk illerini
ivedilikle işgal etmesi için Ermenistan’a yetki verilmesini, Yunanlılar Anadolu’da
harekete geçtiklerinde Ermenilerin Trabzon’dan yapılacak Müttefik desteği ile başarılı
olacaklarını” iletmişti. Lord Curzon bu fikri benimsemedi. İngiliz Albay Stokes da
Gürcistan yönetiminin Ermenilere gizlice elinden gelen yardımı yapacağını ancak vaad
edilen yirmi bin sterlinin sağlanmasını istiyordu (Sonyel, II, 1991: 26 vd.). Bu sıralarda
bölgedeki İtilaf Komiserleri de Ankara- Moskova ilişkileri ile, Türk-Ermeni mücadelesi
hakkında hemen harekattan kısa süre öncesinde ve harekat başladıktan sonra bazı
tahminlerini ve görüşlerini yetkililerine rapor ediyorlardı. 2 Eylül’de O. Murray’den
İngiliz Dışişleri Bakanlığına ulaştırılan raporlarda Ermenilerin Bolşeviklerle işbirliği
yaparak Azerilere karşı savaşacakları, gönderilen silahları Azerilere karşı Bolşeviklerin
lehine kullanacakları belirtilirken, 8 Ekim1920’de Tiflis’teki Albay Stokes’tan Curzon’a
verilen raporda; Mustafa Kemal ile Bolşeviklerin Ermenilere karşı birleştikleri ve
Trabzon işgal edilerek Ermenilere acil yardım yapılması isteniyordu (Şimşir, II, 1975:
290-294). Bu çabalar 20 Eylül’de Kazım Karabekir komutasında Ermeni harekatının
başlamasıyla daha da yoğunlaşmıştı. Harekat sırasında Ermenilerin katledildiği
propagandası ayyuka çıkmışken, Türk ordusunun harekat sırasında gayet düzenli ve
propaganda edilen olayların olmadığını kendi gözlemleri olarak beyan eden Batılılar da
mevcuttu (Karabekir, 1991: 897, 911-917).
28 Eylül 1920’de Türk ordusu bütün cephelerde harekete geçmiş, (Karabekir, 1960:
899 vd.; TİH III, 1995: 225-235) Ermenilerin katledildiği propagandasına rağmen
başarılı bir harekat icra ederek 17 Kasım’da Ermenileri mütarekeye mecbur bırakmıştı. Bu
sıralarda İngiliz temsilcilerin beklentileri ve hatta temennileri, Türk ordusunun bölgeye
girmesiyle Türkiye ile Sovyet Rusya arasında bir nüfuz çatışmasının çıkmasıydı..
Tiflis’teki Albay Stokes’ın 6 Kasım’da Lord Curzon’a çektiği telgrafta; Ermenistan’ın
Türkler tarafından işgalinin Ortadoğu’daki durumu değiştirdiği, Türklerle Bolşeviklerin
Azerbaycan için anlaşmazlığa düşeceği ve buna göre politika üretilmesi gereğini belirtmiş,
22 Kasım’da da Kemalist-Bolşevik ittifakına karşı Gürcü-Ermeni ittifakının sağlanması ve
desteklenmesini önermişti (Şimşir, II, 1975: 393, 414). Neticede 27 Kasım’da Gümrü’de
başlayan görüşmeler, 2-3 Aralık 1920’de imzalanan anlaşmayla, Sevr Anlaşması’nın
Ermenistan sınırları içinde gösterdiği Doğu vilayetleri ile1878’de Rusya’ya bırakılan Kars
Türkiye’ye verildi (TİH, III, 1995: 235; AMDP, I, 1981: 516-528). Türkiye Gümrü’yü
bırakırken, Osmanlı sınırları içinde Ermeni çoğunluğun bulunduğu hiçbir arazi parçasının
olmadığı, Ermeni devletinin ancak iç güvenliği sağlayacak kadar askeri güç
bulundurabileceği, Ermeni Hükümeti isterse Türkiye’nin iç ve dış tehlikelere karşı
Ermenistan’a yardım edeceği, Ermenistan’ın Sevr Anlaşması’nı yok saydığı, tarafların her
türlü yollardan serbest geçiş hakkı bulunması şartları taraflarca kabul edilmişti (Gönlübol-
Sar..., I, 1982: 25 vd). Anlaşma TBMM’nin ilk siyasi anlaşması, Misak-ı Milli’yi tanıyan
ilk anlaşma, Anadolu’da Ermeni yurdu sayılacak nüfus bakımından çoğunluğu
Ermenilerin oluşturduğu bir yer olmadığı, Erzurum-Bakü demiryolunun açılması
bakımından önemli avantajlar sağlamıştı. Doğu sınırında barışın gerçekleşmesi, Ermeni
zulmünün bitmesi de önemli bir sonuçtu.
Kazım Karabekir’in Artvin ve Ardahan’ı almak için Gürcüler üzerine harekata
devam ettiği sıralarda, Mart ayı ortalarında Gürcistan’da Sovyet Cumhuriyeti ilan
edilmiş, Rusya ile Türkiye Kafkasya’daki fiili durumu bir anlaşma ile resmileştirmeye
yönelmişlerdi. 16 Mart 1921’de imzalanan Moskova Anlaşması Gümrü Anlaşması’nın
yerini almış, Sakarya Savaşı’nın kazanılmasından sonra, 13 Ekim 1921’de de
Ermenistan, Gürcistan ve Azerbaycan ile Kars anlaşması yapılmıştı. Böylece
Türkiye’nin doğu sınırları belirleniyor, bu hükümetler Misk-ı Milli’yi kabul ediyorlardı.
Ermeniler o gün için yaşanan gelişmelerden önemli sonuçlar da çıkarmışlardı. Fakat
1920 yılının sonlarına doğru, Ermenistan’ın Sovyetleşmesine engel olamadıkları gibi, o
zamana kadar yaptıkları hatalar konusunda birtakım öz eleştirilerde bulunmaktan öteye
de hiçbir tavır geliştirememişlerdir. Daha Gümrü Anlaşması’nın hemen sonrasında
TBMM ve Kazım Karabekir’e yazdıkları pişmanlık ifadeleri ile dolu mektuplardan
başka itirafları da olmuştu. Ermeniler 1877’den beri en çok Rusya’ya güvenmişler,
gerek Türklere ve gerekse Kafkasya’daki komşularına karşı mücadelelerinde en çok
yardımı bu devletten görmüşlerdi. 1918’de Ermenistan kurulduğunda Ermeniler, rejim
değişikliğine rağmen yine bu devletin kendi yayılmacılığına müsaade edeceklerini ve
yardımda bulunacaklarını umdular. Müttefiklerle Sovyetler arasındaki rekabet ve
mücadele Ermenilerin Çarcıları tercih etmesi sonucunu getirdi. Müttefikler Kafkasya’da
tutunamayınca Ermenistan’ın Bolşeviklerin eline geçmesi kaçınılmaz oldu. Gümrü
Anlaşması’ndan hemen sonra Taşnaklar ve Bolşevikler arasında iktidar mücadelesi
başladıysa da, Bolşevikler duruma kısa sürede hakim oldular. Ermeni Cumhuriyeti’nin ilk
Başbakanı Ohannes Kaçaznuni, 1923’te Bükreş’te, “Ermenilerin Rusya’yı körü körüne
kucakladıklarını, bu devletin kendi çıkarları için Ermenileri harcamakta tereddüt
etmediğini” kaydettikten sonra, yandaşlarını mahcup edeceğini bildiği, fakat
saklamayacağı hayati gerçekler olarak da şunları ifade ediyordu: “Ermeni İhtilalci
Federasyonu’nun artık yapacağı bir şey kalmamıştır. Taşnaksutyun’un kendi geçmişi ve
Ermeni davasına yapacağı üstün bir nihai görev de vardır. O da kendi kararıyla varlığına
son vermesi olacaktır... Partimiz varoluş sebebini kaybetmiştir” (Hovannisian I, 1971:
360-415). Onun için 1990’lı yıllarda Sovyetler Birliği dağılırken eski tahrik ve teşvikler
yenilemeyen ihtiraslar yeniden gündeme geldi. Türk-Ermeni ilişkileri tekrar bir kargaşa ve
bunalım ortamına sürüklendi. Günümüzde geçmişi unutan, vereceği acıları ve
kaybettireceklerini unutmuş görünmenin hiçbir tarafa faydası bulunmamaktadır. Onun için
bugün tarafların menfaatine olacak yegane tavır, Türk-Ermeni diyaloğunu bir an evvel
sağlamak ve bölge dışı güçlerin yöredeki etkinliğini ortadan kaldırmaktır.

KISALTMALAR
ABGKAEM: Arşiv Belgelerine Göre Kafkaslar’da ve Anadolu’da Ermeni Mezalimi.
EKAHİ: Ermeni Komitelerinin Amal ve Harekat-ı İhtilaliyesi.
TDT: Türk Devrim Tarihi Enstitüsü.
SDFP: Soviet Documents on Foreign Policy I.
YTKDAS: Yakın Tarihimizde Kars ve Doğu Anadolu Sempozyumu.
AOD: Armenians in Ottoman Documents 1915-1920.
TKAE: Türk Kültürü Araştırma Enstitüsü.
TİH: Türk İstiklal Harbi III, Doğu Cephesi.
BDHTHKC: Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi Kafkas Cephesi.
BBOADN: Başbakanlık Osmanlı Arşivi Dahiliye Nezareti Kalem-i Mahsus.
İADOMH: İslam Ahalinin Duçar Oldukları Mezalim Hakkında Vesaika Müstenid
Malumat.
AMDP: Atatürk’ün Milli Dış Politikası I.

KAYNAKÇA
ADAMOF, E., (2001) Çarlık Belgelerinde Anadolu’nun Paylaşılması, İstanbul.
AKÇORA, Ergünöz, (1994) Van ve Çevresinde Ermeni İsyanları, İstanbul.
AKGÜN, Seçil, (1981) General Harbord’un Anadolu Gezisi ve Ermeni Meselesine
Dair Raporu, İstanbul.
ALTINAY, Ahmed Refik, (1919) Kafkas Yollarında Hatıralar ve Tahassüsler, İstanbul.
ANADOL, Cemal, (1982) Ermeni Dosyası, İstanbul.
Armenians in Ottoman Documents 1915-1920, (1995) Ankara.
Arşiv Belgelerine Göre Kafkaslar’da ve Anadolu’da Ermeni Mezalimi III, 1919-
1920, (1997) Ankara.
Arşiv Belgelerine Göre Kafkaslar’da ve Anadolu’da Ermeni Mezalimi IV, 1920-
1922, (1998) Ankara.
ATASE Arşivi, Kls. 23, D. 151, F. 4, 8, ve Kls.251, D. 7, F. 7-41, 7-42, Kls.1, D. 126, F. 95
ATATÜRK, Nutuk II, (1982) İstanbul.
Atatürk’ün Milli Dış Politikası I, (1983) Ankara.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Hariciye Umumi, Umumi 10490, Hususi 102, Karton 124.
BAYSAL, Bekir Sıtkı, “İzmir’in Yunanlılar Tarafından İşgali ve Bu Olayın Doğu
Anadolu’daki Tepkileri”, Atatürk Konferansları III
BAYUR, Hikmet, (1971) XX. Yüyılda Türklüğün Tarih ve Acun Siyasası
Üzerindeki Etkileri, Ankara.
BIYIKLIOĞLU, Tevfik, (1981) Atatürk Anadolu’da (1919-1921), Kent Basımevi.
Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi III, Kafkas Cephesi, (1993) Ankara.
BOLSOVER, G.H. “1815-1914 Arasında Rus Dış Politikasına Bir Bakış”, (Neşreden:
Y.T.Kurat) Belleten XIII/ 51, Temmuz 1949.
CEBESOY, Ali Fuat, (1982) Moskova Hatıraları, Ankara.
CUİNET, Vital, (1891,1892) La Turquie D’Asie, C. I-II, Paris.
DAYI, Esin, (1997) Elviye-i Selâse’de (Kars, Ardahan, Batum) Milli Teşkilatlanma,
Erzurum.
DOĞANAY, Rahmi, (2001) Milli Mücadele’de Karadeniz(1919-1922), Ankara.
DURSUNOĞLU, Cevad, (2000) Milli Mücadelede Erzurum, İstanbul.
DURU, Orhan, (1978) Amerikan Gizli Belgeleriyle Türkiye’nin Kurtuluş Yılları,
İstanbul.
Ermeni Komitelerinin A’mal ve Harekât-ı İhtilâliyesi, (1983) Ankara.
EROL, Mine, (1973) Osmanlı İmparatorluğu’nun Amerika Büyükelçisi A. Rüstem
Bey, Ankara.
EVANS, Lavrence, (1971) Türkiye’nin paylaşılması 1914-1918, İstanbul. Çev. Tevfik
Alanay
GEORGE, Lloyd, (1938) The Truth About Peace Treaties II, Londra.
GÖKDEMİR, A.Ender, (1989) Cenubi Garbi Kafkas Hükümeti, Ankara.
GÖNLÜBOL, Mehmet-Cem Sar, ..., (1982) Olaylarla Türk Dış Politikası I, Ankara.
GRABİLL, Joseph L.,(1971) “Clamorous Armenianism” Protestant Diplomacy And
Near East, Minneapolis.
GÜRÜN, Kamuran, (1983) Ermeni Dosyası, Ankara.
HARTİLL, Ramsden, (1990) Bir Ermeninin Anılarında Azerbaycan Olayları 1918-
1922, İstanbul. Çev. Sipahi Çataltepe
HOPKİRK, Peter, (1995) İstanbul’un Doğusunda Bitmeyen Oyun, İstanbul. Çev.
Merhmet Harmancı
HOVANNİSİAN, R.G., (1971) The Republic of Armenia I, Los Angeles.
İLTER, E. (1996) “Ermeni Meselesi’nin Doğuşunda ve Gelişmesinde İngiltere’nin
Rolü”, OTAM 7, Ankara.
JAESCHKE, Gotthard, (1986) Kurtuluş Savaşı ile İlgili İngiliz Belgeleri, Ankara.
KARABEKİR, Kazım, (1960) İstiklal Harbimiz, İstanbul.
---------------------, (1995) Ermeni Dosyası, İstanbul.
---------------------, (1939) Erzincan ve Erzurum’un Kurtuluşu, İstanbul.
---------------------, (1991) İstiklal Harbimizin Esasları, İstanbul.
KIRZIOĞLU, M. Fahrettin, Kars İli ve Çevresinde Ermeni Mezalimi 11918-1920,
Ankara.
KORGANOF, G., (1970) La Participation Des Armeniens a’la Guerre Mondiale
1914-1918, Paris 1927.
KRİKORİAN, Meshob K., (1977) Armenians In The Service of the Ottoman
Empire1860-1908, Boston.
KURAT, Akdes Nimet, (1990) Türkiye ve Rusya, Ankara.
LENİN, V.İ., (1993) Ulusal Sorun ve Ulusal Kurtuluş Savaşları, Sol Yayınları.
LIBARIDIAN, Gerard J., (2002) Ermenilerin Devletleşme Sınavı, İstanbul. Çev. Alma
Taşlıca
MCCARTY, Justin, (1983) Muslims and Minorities, (The Populatin of Ottoman
Anatolia and The End of The Empire), New York.
OLCAY, Osman, (1981) Sevres Anlaşmasına Doğru, Ankara.
OSMANLI Harbiye Nezareti, (1919) 1919 Temmuz Ayı İçinde Kafkasya’da
Türklere Karşı Yapıldığı Haber Alınan Ermeni Mezalimi,
İstanbul.
OSMANLI Harbiye Nezareti, (1919) İslam Ahalinin Duçar Oldukları Mezalim
Hakkında Vesaike Müstenid Malumat, İstanbul.
RAWLİNSON, A., (1923) Adventures in The Near East, London.
SARAL, Ahmet Hulki, (1972) Türkiye’de Ermeni Meselesi, Ankara.
SELEK, Sebahattin, (1981) Anadolu İhtilali, İstanbul.
SONYEL, Salahi R., “1919 yılı İngiliz Belgelerinin ışığında Mustafa Kemal ve Milli
Mukavemet”, Türk Kültürü, Yıl:1970, Sayı:89.
-----------------------, “1919 Yılı İngiliz Belgelerinin Işığında Mustafa Kemal ve Milli
Mukavemet”, Türk Kültürü, Yıl:1969, Sayı:85.
-----------------------, (1993) Minorities and the Destruction of The Ottoman Empire,
Ankara.
-----------------------, (1991)Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika II, Ankara.
ents On Foreign Policy I, (1951) New York.
ŞİMŞİR, Bilal, (1973) İngiliz Belgelerinde Atatürk I, Ankara.
TBMM Gizli Celse Zabıtları I, (1985) Ankara.
Türk İstiklal Harbi III, Doğu Cephesi, (1995) Ankara.
TÜRKGELDİ, Ali Fuat, (1948) Mondros ve Mudanya Mütarekelerinin Tarihi,
Ankara.
TÜRKÖZÜ, Kemal, (1995) Osmanlı ve Sovyet Belgeleriyle Ermeni Mezalimi,
Ankara.
ULAGAY, Osman, (1974) Amerikan Basınında Türk Kurtuluş Savaşı, İstanbul.
ULUBELEN, Erol, (1982) İngiliz Gizli Belgelerinde Türkiye, İstanbul.
Yakın Tarihimizde Kars ve Doğu Anadolu Sempozyumu, (1991) Kars
YERASİMOS, Stefanos- Feroz Ahmad..., (2001) Türkler, Ermeniler, Kürtler, İzmir.

Ziyaret -> Toplam : 125,36 M - Bugn : 122088

ulkucudunya@ulkucudunya.com