« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

06 Kas

2011

Geç keşfedilmiş değer

Mehmed Niyazi Özdemir 01 Ocak 1970

Bizde kitap okunmuyor değil; okunacak kitaplar gündeme getirilmiyor.

Değişik sebeplerden dolayı bir yazar şişiriliyor; eserini eline alan daha ilk sayfada "Ne zaman bitecek?" diye saçını çekmeye başlıyor. Bir süre dayanıyor, sonra atıyor; "Kitap okuyamıyorum" diyerek bir daha da dönüp bakmıyor. Peyami Safa'nın "Dokuzuncu Hariciye Koğuşu"nu başlayıp bitirmeyen var mı? İstrati "Sokak Kızı"nı niçin kısa yazmış diye üzülmemek mümkün mü? Refik Halit'in "Sürgün"ünden acı bir zevk kim almaz?

Milli Eğitim Bakanlığı gençleri kitap okumaya özendirmek amacıyla bazı kalem erbabının görüşlerini de alarak yabancı ve yerli yazarlardan "yüz temel eser" listesi hazırladı. Mehmed Akif'in, Necip Fazıl'ın, Nazım Hikmet'in, Peyami Safa'nın, Dostoyevski'nin arasında rahmetli Bahaeddin Özkişi'nin bulunmasına, okunacaklar arasında "Sokakta" adındaki kitabın zikredilmesine bazıları şaşırdılar. Özkişi'nin hak ederek mi, torpille mi bu listeye alındığını araştırmaya koyuldular. Çünkü kanaatlerince okunmaya değer bir kalem olsaydı mutlaka duymuş olurlardı. Büyük bir ihtimalle bu beylerin bilmediği, günümüzden yarınlara kalacak birkaç yazarımızdan birisi de kesinlikle Mithat Enç'tir. "Uzun Çarşının Uluları" da Özkişi'nin "Sokakta"sı gibi ender yazılmış eserlerden birisidir.

Günümüzde bir kesim kendisini kültür hayatımızın yegane sahibi zannetmektedir. Aralarından bir kimsenin kaleme almadığı eser okunmaya değmez. Basın ve yayın organlarında ağırlığı bulunan bu kişiler hayat telakkilerini, dünya görüşlerini paylaşmayanları zaten yok sayıyorlar. Maalesef dönemimizde Peyami Safa gibi antenleri açık bir aydın da bulunmuyor. Eğer Peyami Safa olmasaydı, hikayede Sait Faik, Sabahaddin Ali; şiirde Cahit Sıtkı, Orhan Veli ve benzerlerini cemiyetimiz yeterince tanımazdı. Belki de ilk eserleri bekledikleri yankıya sebep olmayınca, "Sanatkâr oluşum şahsi vehmimmiş" diyerek kalemi bırakabilirlerdi. Peyami Safa şimdilerde idrak edemeyeceğimiz kadar etkili bir köşe yazarı, bazen de başyazardı. Bir gazeteden diğerine geçince, okuyucuların büyük bir çoğunluğu onu takip ederdi.

Sovyetler Birliği'nin ülkemizde estirdiği rüzgarlar pek çok aydınımızı milletimizden koparıp götürdü. Ancak Peyami Safa gibi sanatı ilimle yoğuran, dünyadaki cereyanların künhüne vakıf olanlar milletimizin safında kaldılar. Bir röportajda "Dokuzuncu Hariciye Koğuşu'ndaki Nazım Hikmet'e ithaf kalacak mı?" sorusuna verdiği cevap onun seviyesini göstermektedir. "İthaf, bir zamanlar ona beslediğim duygunun ifadesidir. O zamanki ben'imi nasıl değiştiremezsem, o zamana ait duygularımın ifadesini de değiştiremem." Cahit Sıtkı da Peyami için, "Hayata beraber başladığımız/ Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir/Gittikçe artıyor yalnızlığımız" demekten kendini alamadı. Kimin haklı olduğunu zaman günışığına çıkardı. Ama çatlak büyüyüp uçurumlaştı. Bir yakada kalan, diğer yakadakini duymaz oldu.

Güzel şiirleri, "Saatleri Ayarlama Enstitüsü'' gibi enfes eserleri bulunmasına rağmen acizane kanaatimce Ahmet Hamdi Tanpınar'da edebiyat bilginliği ağır basar. Onun Bahaeddin Özkişi'ye "Devam et, sen on tane Sait Faik edersin." dediğini çok güvenilir insanlar söylerdi. Bu değerlendirme hiçbir zaman Sait Faik'i küçültmez; zaten Tanpınar'ın onu ölçü alması, verdiği değeri göstermektedir. Elbette sanatta metre, kilo gibi somut ölçüler söz konusu değildir; ama bu demek değildir ki hepten başıboştur; onu dokuyan unsurları vardır. Bir insan konuşur; "sussa da rahat etsek'' deriz; fakat aynı şeyi anlatan bir başkasının konuşmasını isteriz, zira aradaki üslup farkı rol oynar. Ayrıntı gereklidir: "Şeytan ayrıntıda gizlidir" sözü beyhude söylenmemiştir. Ne ilginçtir ki yerinde başvurulmaması ayrıntıyı sıkıcı hale getirir. Sanatın hiç değişmeyecek özelliği az sözle çok şeyin anlatılması, muhatabının zihninde çağrışımlara sebep olmasıdır. Bahaeddin Özkişi'nin "Köse Kadı'', "Göç Zamanı'', "Sokakta'' adlarındaki üç eseri de aynı özelliğe sahiptir. Bilhassa "Sokakta" doyumsuz bir kitaptır. Gogol, bana göre, Dostoyevski'den daha özlü, daha yoğun, daha çarpıcıdır. Kimseyi kimseye benzetmeyi sevmem; ama birisi Özkişi için Gogol'umuz derse yadırgamam. "Sokakta'' geç keşfedilmiş bir değerdir; onu fark edip gündemimize getirenlere teşekkürler.

Ziyaret -> Toplam : 125,37 M - Bugn : 127961

ulkucudunya@ulkucudunya.com