Kim bu Bahaeddin Özkişi?
Emre Aköz 01 Ocak 1970
Pazar günkü yazısında Ahmet Hakan soruyordu: "Kim bu, Milli Eğitim'in '100 Temel Eser' listesinde yer alan Bahattin Özkişi? Acaba gerçekten, 'Hakkı teslim edilmemiş' bir yazarla mı karşı karşıyayız, yoksa ülkemizin en güzide müessesesi 'torpil' burada da mı devreye girdi?"
Doğrusunu isterseniz listeyi ilk gördüğümde ben de böyle düşünmüş, sonra da unutmuştum.
Kayınpederim Hadi Çintay da Ahmet Hakan'ı okumuş ve biraz bozulmuş. Pazar akşamı, gençlik arkadaşı Özkişi'yi anlatan bir not verdi elime: "Bunu Ahmet Hakan'a iletirsen sevinirim." Ayrıca Özkişi'nin öykü kitabı 'Göç Zamanı' ve romanı 'Köse Kadı'yı getirip önüme koydu.
10 SAİT FAİK GÜCÜNDE
Çaresiz konuya giriş yaptık... Önce Bahaeddin Özkişi'nin yaşam öyküsüne kısaca bir bakalım:
Haziran 1928'de İstanbul Fatih'te doğuyor. Babası Ömer Lütfi müftülük yapmış, ilmihal yazmış bir din adamı. Özkişi Sultanahmet Sanat Enstitüsü'nde okuyor.
Gençliğinde kısa hikâyeler yazıyor. Hadi Çintay, "Ailesi varlıklı değildi, alışverişten eve geldiğinde kesekağıdını açıp okurmuş" diyor.
Haliç Tersanesi'nde çalışıyor. Askere gidiyor. Yeşilköy Havaalanı'nda işe giriyor. Edebiyatçılarla tanışıyor. Ahmet Hamdi Tanpınar onu yüreklendiriyor: "Devam et. Sen on Sait Faik edersin."
İTÜ Makine Fakültesi kaynak atölyesinde şef oluyor. İki yıl Almanya'da kalıp kaynak öğretmen okulunu bitiriyor. Süheyl Ünver'den tezhip dersleri alıyor. Yağlı boya resimler yapıyor. Bu arada yazmayı sürdürüyor. 1959'da öykülerini 'Bir Çınar Vardı' adlı kitapta topluyor.
Üç roman yazıyor: 'Köse Kadı', 'Uçtaki Adam' ve 'Sokakta' (1975 Peyami Safa roman yarışması başarı ödülü)... Ve bir öykü kitabı daha: 'Göç Zamanı'.
10 Kasım 1975'te vefat ediyor. Hadi Çintay'ın anlattığına göre Özkişi müthiş yaratıcı bir insan. Sürekli projeler üretiyor. Geleceği görüyor: Mesela Rami civarında bir arazi alıp 'Pekin ördeği' üretmeye çalışıyor.
RILKE'Yİ KADIN SANAN ADAM
Bu bilgiler tabii ki merakımı uyandırdı. 'Göç Zamanı'ndaki beş altı öyküsünü bir solukta okudum.
Gerçekten ilginç çalışmalar. Şöyle: Özkişi'nin kitaplarını Ötüken Yayınevi basmış. Çünkü 'devlet' (Devlet-i Ebed Müddet) fikrini yücelten bir yazar söz konusu. Bu tip edebiyatçılar, mesela Nihal Atsız'da gördüğümüz gibi, 'Türkler'i temiz, iyi, saf kişiler olarak resmeder. 'Kötü, pis, üç kağıtçı' olan hep başkalarıdır, düşmandır, ötekidir. Ayrıca milliyetçi yazarların çoğu hayata 'ciddiyet'le yaklaşır.
Bahaeddin Özkişi'nin öykülerinde bu iki temanın tam tersini gördüm. Mesela bir öyküsünde bankta oturan adamın duygularına şahit oluyoruz. Bir kör gelip yanına ilişiyor. Adam bundan büyük tedirginlik duyuyor.
Gerçekten de körlerden rahatsız olan insanlar vardır. Ancak İslami-milliyetçi çevrelerde böyle bir şeyi konuşmak ve yazmak ayıp sayılır. Özkişi ise bunu açıkça dile getirebiliyor. Yani 'kötülüğü', 'kompleksi' dışarıya atmıyor. Bunları birer insani zaaf olarak kabulleniyor.
Bir başka öyküsünde ise kahramanımız Alman şair Rainer Maria Rilke'yi kadın sanıyor. Ona aşkla bağlanıyor. O şahane dizeleri yazan elleri öpmek istiyor. Ve günün birinde arkadaşı Rilke'nin erkek olduğunu söylüyor. Bizimki yıkılıyor, gerçeği bir türlü kabullenemiyor. Bu öyküde hem mizahı, hem de kendisiyle dalga geçebilme ('sense of humor') becerisini görüyoruz.
Ahmet Hakan'ın sorusuna dönersek: Bahaeddin Özkişi'yi 'hakkı teslim edilmemiş' bir yazar olarak görmek sanırım daha doğru olur.