« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

15 Ağu

2007

MHP, Milliyetçilik'in ağır yükünü taşıyamıyor

Durmuş HOCAOĞLU 15 Ağustos 2007

MHP'nin en büyük handikaplarının başında geleni hiç şüphesiz ismi ve amblemi olmuştur: "Milliyetçi Hareket" ve "Üç Hilâl". Bunların tek başına bir adedi bile çok ama çok ağır, omuz çökertecek, bel kıracak kadar ağır bir yük iken MHP her ikisini birden üstlenmiş, kırk yıldır taşımağa çalışıyor. İsim ve amblem deyip geçmeyelim; bunların her ikisi de hâmiline yük ve mes'uliyet getirir ve kitleler, umûmiyetle, belirli bir isim ile müsemmâ olana bakarak o ismin deruhte ettiği kavrama bir kıymet takdîr etmeye mütemâyildirler; kezâ, aynı şey "amblem", yâni "alem" için de geçerlidir. Milliyetçi gibi çok asâletli bir sıfatı isim ve Üç Hilâl gibi tarihin derinliklerine kök salmış bir alemi amblem olarak seçen bir siyâsî teşekkülün ortaya koyacağı siyâsetin, kitleler indinde, Parti'den bağımsız olarak, bizâtihî "Milliyetçilik"in değerinin ve yaygın olarak benimsenmesinin tâyininde belirleyici bir etki yaratacağı kabûl edilmelidir ve ne yazık ki, MHP'nin bu hususta yeter bir başarı gösterebilmiş olduğunu söyleyebilecek bir durumda değilim. Nitekim, milliyetçilik damarı fevkalâde kuvvetli - hattâ yer-yer, milliyetçilik düşmanlarını çıldırtacak kadar kuvvetli - olan cemiyetimizde insanlarımızın çok büyük bir kesiminin bu damara zıt olarak kendilerini açıkça "milliyetçi" olarak manifeste etmeyişlerinde MHP'nin, bu sıfatın yüklediği ağır yükü taşımakta zorlanmasından neş'et eden yetmezliğinin büyük bir payı olduğu kanâatindeyim.

Aslında bu mes'ele uzun ve mufassal bir yazı dizisini hakkediyor; lâkin kendime koyduğum, yarı-akademik nitelikli köşe yazısı perhizim devam ettiği için, ileri derecede muhtasaran konuşmayı tercîh edecek ve buna binâen, merhum Türkeş dönemini şimdilik hiç kritik mevzûu etmeyeceğim; ancak belirtmeliyim ki, MHP, bilhassa büyük ümidler va'd ettiği 18 Nisan 1999 seçimlerinden sonraki süreçte, bu ağır yükü taşımakta nasıl fevkalâde zorlandığını bilbedâhe göstermiş bulunuyor. Hâtırlardadır: Sayın Koray Aydın, efsâne lider Alparslan Türkeş'in vefat ettiği akşam, "bizi affet Başbuğum" demişti", "seni Başbakan yapamadık". Bundan iki yıl iki ay sonra Sayın Devlet Bahçeli, riyâsetindeki MHP'ye, o güne kadar elde edilmemiş bir seçim muzafferiyeti tattırıp kendi tarihinde ilk defa, birinciye nisbetle çok az farkla "ikinci parti" konumuna ref' ettirerek İktidâr'ın ikinci ortağı ve kendisi de, Başbakan olmasa bile, İktidâr'ın kudretli - gibi görünen - Başbakan Yardımcısı olunca büyük ümitler doğmuştu. Ne ki, iş iktidar olmakla bitmiyordu, asıl şimdi başlıyordu. Öyle de oldu nitekim; üçbuçuk yılllık üç buçuk ortaklı koalisyon hükûmeti toplumun beklentilerini karşılayamayınca bütün diğer iktidar partileri ile birlikte MHP de bir tsunami gibi kükreyerek patlayan öfke dalgası altında boğuldu ve sâdece İktidar'dan değil Meclis'ten de tardedildi.

Kasım 2002 seçimlerinde Türk halkının gazabına uğrayarak sâdece İktidar’dan uzaklaştırılmaktan da öte Meclis’ten dahi tardedilmiş olmakla MHP için artık yeni bir dönem başlamış olmaktaydı; fesini önüne koyup müteemmilâne düşünerek iktidarda iken yapılan hatâlar ile hesaplaşmak, kendi gerçekleri ile yüzleşmek ve derlenip toparlanmak için iyi bir vesîle olarak değerlendirilmesi durumunda çok hayırhah sonuçlar doğurabilecek olan bir dönemdi.

Fakat olmadı, olamadı. MHP, yukarıda zikrettiklerimizin hiçbirisini yapmadı ve iktidardaki yıllarını hebâ ettiği gibi muhâlefetteki yıllarını da hebâ etti.

Bu noktada, yeri gelmişken, konumuzla ilgili olarak, siyâsî partilerin yapması gerekenin, kabaca, her ikisi de aynı derecede mühim olan iki fasla taksîm edilebileceğini söyleyebiliriz: Toplumun siyâsetten ve siyâsetçiden beklentilerini iyi okuyup onları siyâsetin diline tercüme ederek çok tutarlı ve çok sağlam siyâsî projelere dönüştürmek ve ikinci olarak da, aynı topluma, yine çok tutarlı ve çok sağlam, yeni idealler, yeni hedefler göstermek, yeni gündemler ihdas etmek ve bu istikamette kamuoyu oluşturarak kitleleri harekete geçirmek. MHP bunların ikisini de yapmadı. Topluma, O’nun ümit ve beklentilerine tetâbuk eden, eli-yüzü düzgün, kitleleri peşinden sürükleyecek, kaabili tatbîk, inandırıcı, heyecan uyandıran projeler sunmadığı gibi, yeni gündemler de yaratamadı; aşağı-yukarı, sıradan bir muhâlefet partisi gibi davrandı ve herkesin yapabileceği, sıradan bir muhâlefet yaptı: Hiçbir anlamı ve değeri olmayan “Onurlu AB Üyeliği” projesi gibi.

MHP’nin seçim stratejisi de bu fıkdâniyetin açık bir nişânesi oldu. Nitekim, toplumu hiç de iyi okuyamadığını, O’nun, kendi irâdesinin hiçe sayılmasına nasıl sinirlendiğini anlamakla ızhâr etmiş oldu. Milliyetçilik gibi ulvî bir dâvâyı sırtlanmak iddiasında olan siyâsî bir teşekkül olarak, anlayamadı ki, bu memlekette iki asrı aşkın bir süreden beri, elitist dönüştürücülerin elindeki devlet ile, O’nun, îcâb-ı hâlinde zor kullanarak dahi olsa dönüştürmeye kararlı olduğu millet arasındaki kadîm mukavele büyük ölçekte bozulmuş ve düşük şiddetli bir çatışmaya dönüşmüştür ve bu cümleden olmak üzere, demokrasiye geçişle birlikte, milletin irâdesi, elitist dönüştürücülere iktidar vizesi vermemiştir. Bu gerçeği lâyıkı veçhiyle kavrayamamış olmak, O’nu Cumhurbaşkanlığı seçimi mes’elesinde, sırf AKP’ye gözü kara muhâlefet obsesyonunun tahriki ile elitist dönüştürücülerin yanında saf tutar bir konuma sürükledi ve bu sûretle hem siyâsî milliyetçiliğin prestijinin lâyık olduğu seviyeye yükselmesine mâni’oldu ve hem de AKP’yi hiç hakketmediği hâlde, “millî irâdenin tecellîgâhı” makamına terfî ettirmek sûretiyle iktidârını daha da güçlendirerek tâzelemesine yardımcı oldu ve Türkiye’de çok büyük sıkıntılara yol açacak bir dönemin de müsebbiblerinden olmuş oldu.

Ancak, MHP, buna rağmen, yine de 22 Temmuz seçimlerinde oylarını yüzde ondörde kadar yükselterek tekrar Meclis’e girdi. Umarım bu bir taabbüd-ü şahsîye medâr teşkîl etmez; çünkü bu oy nisbetinin hakîkat hâlde MHP’nin kendi başarısından ziyâde, cemiyetimizde kabarmış ve fakat teveccüh edecek güvenilir bir adres bulmakta zorlanan milliyetçi dalganın bir serpintisinden başkası olmadığı anlaşılmalıdır.

MHP bence hâlâ hatâ üstüne hatâ yapmaya devam ediyor; en son, DTP milletvekillerinin uzanan ellerinin kabûl edilmesi ve akabinde buna gösterilen esbâb-ı mûcibe ile de sübûta erdiği gibi. Uzatılan ellerin kaba bir şekilde reddedilmesi elbette doğru olmazdı; ancak, hemen o ânda yapılması gereken, “bu elleri kabûlümüz sâdece poltik bir nezâket îcâbıdır; ancak, bu vatana ve bu millete ihânet eden kanlı PKK çetesine terörist örgüt demem diyenlerle bizim hiçbir müârefemiz olamaz” denmesi gerekirdi. Sonradan değil; hemen o ânda, tokalaşırken! Ya bilâhare yapılan açıklamadaki gaf? İleride çok baş ağrıtabilecek olan “...ancak, diğer eliyle silah tutanlara asla tahammül edemeyiz” meâlindeki ifâdeler, tersinden okunduğunda, “silahsız olursanız, mes’ele teşkîl etmez” olarak da yorumlanmaya açıktır.

Uzun sözün kısası: Milliyetçilik çok ağır bir yük ve MHP bu yükü taşıyamıyor.

Ziyaret -> Toplam : 125,33 M - Bugn : 93240

ulkucudunya@ulkucudunya.com