Bahaeddin Özkişi`nin hikayeciliği
Prof. Dr. Namık Açıkgöz 01 Ocak 1970
Köse Kadı, Uçtaki Adam ve Sokak’ta adlı romanları çok okunmuştur ama benim muhitimde en çok okunan kitabı,Göç Zamanı adlı hikâye kitabıdır.
Bizim kuşaktan bazı okur-yazarlar, tabiri câizse, “Özkişi” hafızıdırlar. Köse Kadı, Uçtaki Adam ve Sokak’ta adlı romanları çok okunmuştur ama benim muhitimde en çok okunan kitabı, birkaç kişi bir araya gelindiğinde (En çok da Ankara Yüksek Öğretmen’de) birbirimize okuduğumuz hikâyelerin bulunduğu Göç Zamanı adlı hikâye kitabıdır. Evet… Birbirimize hikâye okurduk kurşunların havada vızıldadığı, bombaların patladığı o günlerde… Sevgili Hüsamettin Aslan’ın Göç Zamanı adlı hikâyeyi okuması hâlâ kulağımdadır… Cemal ağabey (Kurnaz) Passionya Buluntuları hikâyesini okurdu. Yağmur Tunalı, Ahmet Nezihi Turan ve ben de okurduk… Napolyon’un Ümidi, Sınır, Yeni Okul, Körün Gördükleri, Palto, Vermek ve Ötesi, Suç… Güzel hikâyelerdi ve o kötü günlerde, güzel insanlarla okunmuştu hep.
Sonra üniversiteye intisap ettim; derslerimde hep Özkişi hikâyeleri okudum öğrencilerime. Hâlâ okurum…
Bizimki, edebiyattan haz almak için yapılan okumalardı… İnanın, hikâyeleri neden sevdiğimiz üzerinde hiç kafa yormadım… Sadece okudum…
Yıllar sonra Cüneyt Issı ile beraber çalışmaya başladık. Meğer Cüneyt Bey de Özkişi’yi severmiş. Bir gün, “Özkişi’nin hikâyeciliğini yazmak istiyorum.” dedi. Çok heyecanlandım… Yazmasına destek verdim. 7-8 ay gibi bir sürede ve çoğu zaman sohbetlerde tartışarak kitabı bitirdi. Nihayet kitap “Hayat ve İnsan’ın Sokak’larında Bahaeddin Özkişi’nin Öykücülüğü” adıyla Roza Yayınevi tarafından Kasım ayında yayımlandı.
Issı, kitabında sadece Göç Zamanı adlı kitaba dayandırmadı elbette. 1959’da yayımlanan “Bir Çınar Vardı” ve “Papağan Dedi ki” ile birlikte yayımlanan son baskıdaki tüm hikâyeleri ele aldı.
Kitabın Giriş bölümünde, Özkişi’nin hayatı ve sanatı hakkında tespitlerde bulunulmuş. Sufî bir aileden gelen ve kendisi de sufî olan kaynak öğretmenindeki “yazarak var olma”nın insanî boyutu üzerinde de durulmuş bu kısımda. Tanpınar’ın beğenisi, eserlerini yazış şekli ve nihayet onların yayınlanma serüvenini okuyabilirsiniz Giriş’te. Issı, “Türk Öykücülüğünde Bahaeddin Özkişi” başlığı altında, Özkişi’nin, Memduh Şevket ile Sait Faik arasındaki bir yerde, “durum öyküsü” yazdığı tespitini yapar.
Cüneyt Issı, Giriş bölümünün ikinci kısmında, “Ben bu hikâyelere şöyle bakıyorum.” demek için, inceleme kriterlerini ele alır. “Kısa Öyküde Materyal ve Teknik Unsurlar” başlığı altında, hikâyelere “Anlatıcı ve Bakış Açısı, Olay ve Olay Örgüsü, Kişiler, Zaman, Mekan” açılarından bakılacaktır. Yani, bu kısım teorik zemini oluşturmak için kaleme alınmıştır. Kitabın Birinci Bölüm’ü bu bakış açısıyla yapılan tespitlerden oluşmaktadır.
İkinci Bölüm, Özkişi hikâyelerinin konuları ve düşüncelerine ayrılmıştır. “Karşılaşmalar/Farkına Varışlar/Yüzleşmeler Etrafında Sosyal Sorunları Konu Edinen Öyküler” alt başlığı ile başlayan bu bölüm, “Aşk ve Sevgi Konulu Öyküler; İnsan Psikolojleri; Fakirliği Konu Edinen Öyküler; Yanlış İnanışları Konu Edinen Öyküler” alt başlıklarıyla devam eder.
Cüneyt Issı’nın tespitlerine göre, Özkişi hikâyeciliği, an üzerinde yoğunlaşan hikâyelerden oluşur; Mekân ve diğer unsurlar pek önemli değildir. Ayrıca Özkişi’nin hikâyeleri “itiraf/ifşa mekanizması”nın kullanıldığı metinlerdir. Muhafazakâr kesimin bu mekanizmayı hikâye formunda kullanması da, Özkişi’ye bir özellik katmaktadır. Özkişi’nin “yabancılaşma” (Ben buna “modertine” diyorum.) karşısındaki keskin tavrı da, Cumhuriyet dönemi hikâyeciliğinde, ona ayrı bir yer verilmesine yol açmaktadır. Özkişi, çözülen sosyal ve bireysel dokunun eleştirisini, gerçekten acımasızca yapar. Bazı hikâyelerinde kişilerin erdemsizlikleri karşısında irkilebilirsiniz ama kendinizi biraz yokladığınızda, o erdemsizlik sizlerde de olabilir. Yani, o hikâyeleri okuduğunuzda, sizin de içinizde bir yerler acıyabilir. Issı, bu yüzden “itiraf/ ifşa” diyor. Haklıdır da….
Özkişi’nin “yabancılaşma” karşısındaki keskin duruşundan ve acımasız eleştirisinden, rejim muhalifi olduğunu falan çıkarmayınız. Onun rejimle falan hiç problemi yok. Onun problemi, rejimi de içine alan pozitivizm ve modernizmin açmazlarıyladır. Yani, “kurgulanmış insan” değildir peşinde koştuğu; erdemleriyle, erdemsizlikleriyle, ümitleri ve hayal kırıklıklarıyla, şefkatleri ve kinleriyle, “bütün insan” olmakladır derdi.
Özkişi’nin hayatından kesitleri de toplu hâlde okuyunca, pek çok hikâyesinde kendisinin bir yönünü anlattığını fark ettim. Hem hikâyeleri, hem de Cüneyt Issı’nın incelemesini okursanız, zihninizde iki eseri birleştirip “Ecce homo!” (İşte insan!) diyeceğinize eminim.
Ayrıca Cumhuriyet dönemi hikâyeciliğinde, kitabının hacmi küçük ama söyledikleri ve etkisi büyük bir hikâyeciyi tanımak istiyorsanız, Cüneyt Issı’nın kitabını tavsiye ederim.
***
Sevgili Hüsamettin’in sesinden münadinin “Göç vakti geldiiii!...”; Cemal ağabeyin sesinden “Sim Sima için köle, Sima Sim için nefestir.” dediklerini duyar gibiyim