Dindarlığın sosyolojisi
Mümtaz’er Türköne 21 Ağustos 2007
Yılmaz Esmer'in araştırmasından, laik Cumhuriyet'in ağır bir tehdit altında olduğu sonucuna kestirmeden ulaşmak kolay. Tehdit halktan geliyor. Çünkü AK Parti'ye oy verenlerin % 83'ü "Mayo ile dolaşmak günahtır" diyor.
Bu tablodan CHP'nin en acelesinden bir "darbe çağrısı"nda bulunma görevi çıkartması doğal. Özyürek'in cümlesi CHP'nin şu sıralarda kalıp halinde tekrarladığı, "Demokrasi, ama (veya) ancak..." cümlelerine biraz da Esmer'in araştırması üzerinden yapılan bir ekleme. "Askerî darbeyi istemeyiz. Ancak, Türkiye'de laik demokratik yapıyı savunmak sadece CHP'nin görevi değil."
"Mayo ile dolaşmak" Türkiye'de çok ama çok önemli bir laiklik göstergesi olduğu için, Milliyet'in Yılmaz Esmer'in araştırmasını manşetine "Yeni "merkez"de mayo günah" diye taşıması sıradan bir gazetecilik. Ama her sıradan şey gibi cehaletle malûl. Denklemi "mayo ile dolaşmak" eşittir "laiklik" şeklinde kurunca, doğal olarak laiklik de günah oluyor. Peki laikliğin günah olup olmadığını neden soramıyoruz? Çünkü böyle bir soruyu sormak laikliğe aykırı bir tavır takınmak demek.
Sabah'tan Emre Aköz, cehaletten kaynaklanan muhakeme hatasını yakalayan tek kişi. Sorunun aynı kişilere "Bir kadın plajda mayo ile dolaşabilir mi?" şeklinde sorulması halinde farklı bir sonucun ortaya çıkacağını söylüyor. Elbette doğru. Orta halli akşamcıların devam ettiği bir meyhaneye girseniz ve hazır bulunanların hepsine "İçki içmek günah mıdır?" diye sorsanız, karşınıza belki mayo sorusuna cevap veren AK Partililere yakın bir oranda "evet, günahtır" cevabı çıkacaktır. Dinin günah saydığı bir fiilin günah olmadığını söylemek ile günah olduğunu bile bile aynı fiili işlemek arasındaki fark, dinsiz ile günahkâr arasındaki farktır. Birincisi adamı dinsiz yaparken, diğeri sadece günahkâr yapar. Bu farkı ancak din hakkında asgari düzeyde bilgi sahibi olanlar bilir. Mayo sorusunun saçmalığı, diğer günahları soru haline getirip sorduğunuz zaman daha kolay anlaşılır. Hatta sadece İslâmiyet'in değil yeryüzündeki bütün dinlerin günah saydığı, Tevrat'taki "on emir" bu sorular için esas alınabilir. "Hırsızlık yapmak günah mıdır?", "Yalan söylemek günah mıdır?" vs. vs.
Bir dine inanmak, o dinin koyduğu kuralları (farklı yorum ve içtihatlara göre) benimsemek demektir. Dinin koyduğu kuralları referans almak ve hayatı ona göre yaşamak "din ve vicdan özgürlüğü" içinde yer alır. Bir dinin müntesibi olarak amellerinizi, dinî kurallara hassasiyetle uyarak yerine getirebilirsiniz. Veya, dinin yasakladığı şeyleri, "Nasıl olsa kul hakkı değil, Allah affeder" diyerek ve "günaha girerek" yapabilirsiniz. İslâmiyet müesses, yani kurumlaşmış bir din. "Mayo ile denize girmek günah mı?" sorusunun muhatabı bu yüzden halk değil, dinî konuda otorite olanlardır. Bu soruya cevap veren halk, sadece güvendikleri otoritelerin yorumlarını size aktaracaktır. Mayo ile denize girmenin "günah" addedilip addedilmemesinin laiklik prensibi ile ilişkisi nerede başlar? Bu ilişki, bu "günah"ın bir "yasak" olarak topluma dayatılması ile başlar. Bireylerin inançları, benimsedikleri dinî prensipler başkalarına yönelik bir zorlamaya dönüşmediği sürece ortada hiçbir sorun yoktur.
Yine aynı araştırmada yer alan bir başka soruda "dünyayı anlamak" için din kitapları ile bilimsel buluşlar arasında karşılaştırma yapılıyor. Bu soru "din" ve bilim" arasında "dünyayı anlamak" konusunda bir çelişki öngörüyor. Bilimin dünyaya dair "anlam sorunları"nı çözme konusunda üstün olduğunu varsayıyor. Gerçeğin böyle olmadığını bilim adamları da biliyor.
Türkiye'de din ve dindarlık araştırmaları, bir felsefî inanç olarak savunulan laikliğin tahakkümü altında ezildi. Dindarlığın, sosyolojik ilgiye konu olması gereken birçok tezahürü laikliğe aykırı anormal bir durum olarak mahkum edildi. Toplumun şifrelerini barındıran din ve dindarlık konusundaki araştırmalar bu yüzden çok sığ ve sınırlı kaldığı için; topluma dair bilgilerimiz de eksik kaldı. Okumuş-yazmışlar için din konusunun tam topluma dair kesif bir cehalet alanı olarak kalması bu yüzdendir.
Din antropolojisi, dindarlığın aklın yetersiz kaldığı yerde devreye girerek hayatın dengelerini kurduğunu ve sürdürdüğünü gösteriyor. Aklın yetersiz kaldığı yerde laikliğin bir dine dönüşmesini fark edebilmek için bile dindarlığın sosyolojisine inmek zorundayız.