İbn Arabi'nin Eserleri
01 Ocak 1970
1-el-Futuhâtu'l-Mekkiyye fî Ma'rifeti'l-Esrârî’l-Mâlikiyye ve'l-Mülkiyye:
("Mülkiyet ve mâlikiyetin sırlarını bilme hususunda Mekke'de gelen ilhamlar." Bu¬lak, 1274, 1292, ist. 1309). Futuhât’ın bir çok basımları var. Osman Yahya ve İbrahim Medkûr tarafından Mısır'da yapılan yeni tenkitli basımı devam etmektedir. H. 633, 636 tarihli müellif hattı ile olan nüshası Türk-İslâm Eserleri Müzesi'nddedir. (No: 1845-1881) İbn Arabî'nin dört büyük cild halinde 598/1201'de Mekke'de yazmaya başladığı bu eserini ne zaman tamamladığı belli değildir. 628/1230 senesinde dör¬düncü cildini, 635/1237'de üçüncü cildini yazmakta olduğuna dair kayıtları vardır (bk. Futuhât, IV, 105, III. 446, 895). Bunun anlamı şudur: İbn Arabî Mekke'de yazımına başladığı bu eserinin yazımına daha sonraki senelerde de devam etmiş, önce eserin müsveddelerini hazırlamış, imkân buldukça ve yeni malzeme temin ettikçe eserini genişletmiş, ilaveler yapmış, ese¬rinin daha mükemmel olması için ömrünün son senelerine kadar çabalamış, vefatından kısa bir zaman önce ona son şeklini vermişti. Futuhâtın bazı nüshalarında görülen farklar da bunu göstermektedir.
İbn Arabî'nin Futuhât’ı yazmaya teşebbüs etmesinin sebebi, bu eserin giriş bölümünde de belirtildiği üzere (I, 12) Kudüs'ü ve Medine'yi ziyaret eden yazarın bundan sonra ilk defa Mekke'ye varıp Kâbe'yi ziyaret ettiği sırada kendisine gelen feyizleri ve ilhamları (Futuhât) Tunus'taki dostu Ebu Muhammed Abdülaziz ile Ab¬dullah Bedr el-Habeşî’ye açma ve anlatma arzusudur. Yine bu eserin önsözünde belirtildiği gibi İbn Arabî Hz. Peygamber'i, öbür peygamberleri, melekleri, evliyaları ve alimleri bir gece rüyada görür. Kendisine beyaz bir cübbe (Hi'lat) giydiren Hz. Pey¬gamber minbere çıkıp bir hutbe okumasını ister. Verilen görevi yerine getiren İbn Arabî: "Ruhu'l-Kuds'ten gelen bir vahiy olan o hutbe futuhâtın önsözüdür" der (Futuhât, III, 7).
Futuhât altı bölümden meydana gelir: a) Marifetler, b) Muameleler, c) Halller, d) Menziller, e) Münâzeleler (mücaheedât) f) Makamlar. Bu bölümler daha kısa alt bö¬lümlere ayrılmış bunlara da bâb (sayısı 560) denilmiştir. Babların kısa ve uzun olanı vardır. Her babtan evvel konuya şiirle girilir. İbn Arabî babların baş tarafında yer alan bu şiirlerin o babların özeti değil, açıklaması olduğunu belirtir. Tasavvuf yolunda nâil olduğu feyz ve ilhamların çok kısa bir özeti olduğunu belirttiği bu eseri hakkında: "Bu kitabı, halka faydalı olsun diye yazdık, daha doğrusu ben değil, Allah yazdı. Onun için tümü de Allah'tan gelen feyz (feth)den ibarettir" diyyor İbn Arabî (Fu-tuhât, II, 93, IV, 502).
İbn Arabî, el-Futuhâtu'1-Mediniyye ve et-Tenezzalatu'l-Musuliyye isimli eserlerine ad koyarken tıpkı Futuhât gibi bunların kendisine semadan geldiğini ifade eden adlar koyar.
Futuhât'ta konular, meseleler ve bölümler arasında mantıkî bir bağlantı ve düzen her zaman görülmez. Bazen birbiriyle ilgisi olmayan iki husus bir arada zikr edilir, bazen konudan birden uzaklaşılarak araya yabancı meseleler konur, İbn Arabî de bunun farkında olup: "Kur'ân'da öyledir," diye eserini savunmaktadır. Aslında (bk. Futuhât 89. ve 348. bablar) bir çok tasavvuf kitabında rastlanan bu husus, biraz da İbn Arabî'nin eserini uzun bir zaman aralığı içinde yazmış olmasından kaynaklanmaktadır.
İbn Arabî başlangıçta ayrı birer eser ola¬rak kaleme aldığı kitap ve risalelerin bir kısmını da Futuhâtın giriş kısmına ekle¬miştir: "Risaletul-Ma'lum min Akaidi Ehli'r-Rusûm (Akidetu'l-Avâm,Akidetuu'n-Nâşiye, Akidetu Ehli'l-İhtisas) ve el-Marifet gibi eserleri böyledir. (Bk. Futuhât, 1,163,172, 186).
Futuhât’ın anlaşılması güç yerleri Abdülkerim Cîlî tarafindan Şerhu Müşkilati'l-Futuhat adıyla şerh edilmiştir. Şa'rânî de Futuhâtı Levakihu'l-Envari'l-Kudsiyye adıyla önce kısaltmış (ihtisar), sonra bu kı¬saltmadan yaptığı seçmeleri de el-Kibritu'l-Ahmer isimli eserinde toplamıştır. Onun el-Yevakit ve'l-Cevahir isimli eseri de Futuhât'ın hem özeti, hem şerhi sayılır. Buna rağmen anlaşılması kolay olmayan Futuhât üzerinde yeterince çalışıldığı; şerh ve talik yazıldığı söylenemez. Fusus'a yüzlerce şerh yazıldığı ve bir çok lisana tercüme edildiği halde Futuhât’ın bu ilgiyi görmemiş olması uzun ve hacimli oluşu, bir de bu eserin ve İbn Arabî'nin fikirlerinin bir özeti şeklinde görülen Fusus'un onun şöhretini gölgelemiş oluşu ile açıklanabilir .
( Rivayete göre İbn Arabî, Sûfi Şair İbn Fârız'dan tasavvuf konusundaki Hamriye kasidesini şerh etmesini istemiş o da: "Buna ne lüzum var. Futuhât onun şerhidir" demişti. Bk, Makkarî, II, 167. Futuhât Hüseyn Hamdî Nakşbendî tarafından Safvetu'l-Futuhâti'l-Mekkiyye fi Beyani’l-Hakikati'l-İlahiyye ve'l-Kevniyye adıyla kısaltılmıştır. Futuhât’ın sonunda yer alan el-Vasayâ bölümü de tercüme edilerek taş basmasıyla basılmış, daha sonra yeni harflere de çevrilerek "Müridlere Tavsiyeler" adıyla yayınlanmıştır. Futuhât'ın baş tarafı da Türkçe'ye tercüme edilerek taş bas¬masıyla basılmış, daha sonra bu tercüme yeni harflerle de yayınlanmıştır. Futuhât'ın muhabbet bölümü de Fransızca'ya tercüme edilmiştir. Mavrice Glaton. Traite de L'amour, Paris, 1986. Türkçe tercümesi Mahmut Kanık tarafından yapılmıştır, İlahi Aşk, istanbul, 1988. Marifet ve Hikmet bahsi de yayınlanmak üzeredir. Futuhât konusunda daha geniş bilgi için bk. T.D.V. İslâm Ansiklopedisi, Futuhad Maddesi.)
İbn Arabî Futuhât’ta her büyük düşünür gibi bütün dinî, sosyal ve beşerî, hatta tabiî ve maddî olayların kendi fikir sistemi içinde bir açıklamasını yapmış, çoğu zaman meselelerin önce herkes ta¬rafından kabul edilen genel bir açıklamasını yaptıktan sonra kendi sistemine göre daha özel bir yorumunu vermiştir. Ayrıca başka eserlerde görülmeyecek, belki de bir mutasavvıftan beklenmeyecek şekilde hükümlerin hikmetleri, gayeleri ve sebepleri üzerinde de genişçe durmuş, böylece eserini bir bilgi hazinesi, bir tasavvuf ansiklopedisi haline getirmeyi başarmıştır.*
2-Fususu'l-Hikem. (Öz Hikmetler veya Hikmet İncileri) İst, 1309, Bâli Efendi Şer¬hiyle, 1946,Kâhire,Affifi neşri)
İbn Arabî'nin en çok rağbet gören, en fazla istinsah edilen, okunan, üzeerine şerh¬ler ve ta'likler yapılan, çeşitli dillere ter¬cüme edilen eseri Fusus'tur. Bu kadar çok ilgi görmesinin sebebi İbn Arabî'nin bu ese¬ri rüyasında gördüğü Hz. Peygamber'in tamamiyle ve aynen onun tarif ettiği şekilde yazmış olması daha doğrusu bu eseri harfiyyen ve aynen Hz. Peygamber'den almış olması, buna kendinden hiç bir şey katmadan, fazlasız ve noksansız olarak müslümanlara sunmuş olduğunu eserin gi¬rişinde belirtmesi ve taraftarlarının ve takipçilerinin de buna inanmış olmalarıdır.
Aslında İbn Arabî eserlerini Allah'tan gelen vahiyle yazdığını her eserinde tekrarlar, o halde Fusus'un gördüğü rağbeti, bu eserin İbn Arabi'nin fikir sistemini kısaca vermiş olmasına bağlamak daha doğru olur ( İbn Arabî, Fusûs, 48. Nakşbendiye tarikatının ünlü şeyhi Muhammed Parsa bile: "Fusûs ruh¬tur, Futuhât onun kalbi", "Fusûsu okuyan Hz. Peygamberin izinden gitme konusunda güçlü bir arzu duyar." demiştir. Bk. Cami, Nefahâtu'l Üns trc. 435. Fusûs'un batı dillerine yapılan ter¬cümeleri için bk. A. Scihmmel, Tasavvufun Boyutları, İstanbul. 1981. 397.)
İbn Arabî 627/1230'da Şam'da iken Hz. Peygamber'i rüyasında gördüğünü onun kendisine Fususu' l -Hikem'i vererek: "Bunu halka sun" dediğini söyler ve ekler: "Ben, bana ne verilmişse onu sunuyorum, şu satırlarda yazdıklarım bana nâzil olan bilgilerden başka bir şey değildir. Ben ne Resûlüm ne de nebi. Ama onun vârisiyim ve ahiret için ekip dikiyorum (İbn Arabî, Futuhât, I, 32.)
Fususu'l-Hikem'in en önemli özelliği, İbn Arabî'nin öbür eserlerinde dağınık, bi¬raz da örtülü olarak anlattığı Vahdet-i Vüccud öğretisini bu eserde daha derli toplu ve daha açık bir şekilde ortaya koyması, bununla ilgili temel kavramları tesbit edip kendine özgü terminoloji (ıstılahlar) ge¬liştirmiş olmasıdır. Ayet, hadis, kelâm ve tasavvuf gibi İslâmî kaynakların yanısıra yeni Eflatunculuk, Hıristiyanlık, Gnostisizm, Bâtınılık (İsmailiye) ve İhvanu's-Safa gibi kaynaklara da dayanarak ge-liştirdiği ve kendi damgasını vurarak öğretisine mal ettiği bu kavramlar ve terimler ondan sonra Arab, Acem ve Türk mutasavvıflar ve sûfî şairler tarafından sürekli olarak tekrarlanmış ve muhtevaca zenginleştirilmiştir.
İbn Arabî Fusûs'u 27 bölüme ayırmış, her bölüme bir Peygamber'in adını vermiştir. Burada peygamberden maksad da onların şahsiyetleri değil, manevî hakikatlarıdır. Yani İbn Arabî bazı tasavvufî meseleleri ve hakikatları birer peygamber gibi tasavvur ediyor. Bu meselelerden her birine bir Peygamber adını veriyor. Peygamber ile meseleler arasında da bir takım münasebetler kuruyor. Peygamber adıyla incelediği tasavvufi gerçekler her zaman ve her yerde geçerli kabul ediliyor. İbn Arabî Abadileden (Abdullahlardan) bahsederken de aynı usule başvurup soyut meseleri somut konular halinde ortaya koyuyor. (Bk. Kitabu'l-Abadile, Kâhire, 1969)
Fusûsu'l-Hikem yazıldığı zamandan itibaren büyük alaka görmüş, şerh ve tercüme şeklinde yüzlerce çalışmanın konusu olmuştur. Fusûs'la ilgili belki de ilk çalışmayı yine İbn Arabî yaptı. Bu konuda Nakşu'n-Nusûs (Bk. Resailu İbni'l-Arabî içinde, Haydarabad,1948) veya Miftahu'l-Fusus adıyla bilinen bir eser yazdı. Talebesi Sadreddin Konevî'nin el-Furuk, bundan sonra Fahrettin Irakî'nin, Müeyyeduddin Cendi'nin, Sadeddin Fergânî’nin, Afifuddin Tlemsânî'nin, Abdurrezzak Kaşânî'nin, Davud-i Kayserî'nin, Muhammed Parsâ'nın, Cami'nin, Abdulganî Nablusi'nin, Abdullah Bosnevî'nin, Avni Konuk'un çalışmaları en değerli olanlarıdır. (Bk. K. Çelebi, K.ez-Zunun, II, s. 1261. Brock, Gal, I, 300). Sahib Khaja Khan Fusus'u özet olarak ingilizce'ye (Wisdom of the Prophet, madras, 1920) T. Bruckhardt 1955'te bazı bölümlerini Fransızca'ya, Tacuddin Harizmî Farsça'ya (Tahran, I-II, 1364). N.Genç Osman tamamını Türkçe'ye (İst. 1952) tercüme etti. Daha evvel de Ab¬dullah Bosnevî Türkçe'ye tercüme ve şerh etmişti. Son olarak Affifî dipnotlar koyarak Fusus'u yayımladı. Avni Konuk'un dört cild halinde yayımlanan tercüme ve şer¬hine, öneminden dolayı işaret edilmesi icab eder.
3-et-Tenezzulatu'l-Mevsiliya fi Esrâri't-Tahârât ve's Salavât ve'l-Eyyami'l-Asliyye (Brock, GAL. I, 571. No: 100). İbn Arabî'nin Bağdad'tan Anadolu'ya gelirken uğradığı Musul'da yazdığı bu eser 55 bölümden meydana gelir. Kaynaklarında adı Tenezzülu'l-Emlek Li'l-İmlâk fi'l-Harekâti'l-Eflâk şeklinde geçen bu eserde teklif eden, mükellef, şeriat, peygamberler gibi hususlar üzerinde durulmakta, dinî davranışların manevi yönü araştırılmaktadır.
4- Tâcu'r-Resâil ve Minhacu'l-Vesâil Kahire, 1328 (Mecmuatu'r-resâili'l-İlahiyye içinde) Mekke, 1203. Musul, Medine ve Mekke'de iken kendisine gelen ilhamları günü gününe kaydeden İbn Arabî bu eserini kendisiyle Kâ'be arasında geçen konuşmalar şeklinde ve 8 mektup halinde kaleme alınmıştır. Bu mektuplardan her biri, Abdülhay, Abdülvedûd gibi Allah'ın bir ismine, kul (Abd) isminin izafe edilmesinden meydana gelen birleşik isimlerle adlandırılmıştır. Mektubun konusu ise Allah'ın ismine uygun şekilde ele alınmış, meselâ Abdülvedûd başlığını taşıyan mektupta sevgi ve aşk (Meveddet, vedûd) meselesi işlenmiştir.
5-el-İsrâ ila Makâmi’l-Esrâ (Haydarabâd, 1367/1948 Resailu İbnu'l-Arabî içinde) Beyrut, 1988 nşv. Suad el-Hakûn. çeşitli miraçları bu basımda bir araya getirilmiştir. 594/1189'da Fas'ta sanatlı bir nesirle kaleme aldığı bu küçük eserinde İbn Arabî, tıpkı Hz. Peygamber gibi miraca çıktığını, ancak kendi miracının cismanî (bedenî) bir miraç olmayıp ruhanî bir miraç olduğunu söyler ve yapmış olduğu çeşitli miraçlardan Futuhât'da (III, 379) da bahseder.
6- Kitabu'l-Esfâr. (Haydarabâd, 1367/1948. Resâil içinde) İbn Arabî bu eserinde tasavvufî seferlerden bahseder. "O'nun katından, O'nun katına ve O'nda" olmak üzere üç çeşit sefer (seyr) olduğunu, bunun bir dördüncüsünün bulunmadığını ifade ederek çeşitli Peygamberlerin seferlerine işaret eder.
7- Kelâmu'l-Abâdile. (Kahire, 1969) İbn Arabî bu eserinde Abdullah (Abd-Allah) gibi iki kelimenin birleşmesinden meydana gelen isimlere dayanarak Allah ile kulun arasındaki ilişkilerin bir yorumunu yapmıştır. Bu eserde her Abdullah'ın babası bir peygamber, dedesi ise Allah'ın isimlerinden birine izafe edilen bir abd olarak gösterilmiştir: Abdullah b. İdris b. Abdülhâlik gibi. İbn Arabî bu isimleri şahıs olarak değil, kavram ve soyut fikirler olarak düşünür. Meselâ yukardaki isim (Abdülhâlik, yaradanın kulu) vesilesiyle Allah'la kulu arasındaki ilişkileri yaratma fiili açısından inceler. Futuhât'da Allah'ın 99 isminden (esma-i hüsnâ) bahsederken de bu konuyu ele alır.
8- Hilyetu'l-Abdal. (Haydardbâd, 1948, Resâilu İbni'l-Arabî içinde. Türkçe trc. İst 1326) İbn Arabî bu eseri 599/1203'te Tâifte iken iki dostunun arzusu üzerine kaleme aldığını belirtir.
Bu eserde tasavvuf yoluna girenlerin âbdâl (evliya) mertebesine ulaştıran "az uyuma, az konuşma, az yeme ve inziva" gibi dört esas üzerinde durur. Daha evvel Ebu Tâlib Mekki'nin Kutu'l-Kulub isimli eserinde genişçe anlatılan bu esasları kısaca anlatarak bunları tam olarak uygulayan bir kimsenin âbdâl derecesine ulaşacağını belirtir. İbn Arabî Futuhât başta olmak üzere çeşitli eserlerinde Abdal adı verilen bir evliya zümresi üzerinde önemle durur. Bunlardan bazıları ile şahsen görüştüğünü de kaydeder.
9- et-Tedbiratu'l-ilahiyye. fi Islahı'l-Memleketi'l-İnsaniy-ye (Leiden, 1919. İnşâu'd-Devâir isimli İbn Arabî’nin diğer bir eseriyle birlikte, Türkçe tercüme ve şerhi, Avni Konuk, nşr. M. Tahralı, 1992, İst) İbn Arabî bu eserinde Aristo'ya nisbet edilen siyasete dair bir eseri kendi tasavvufî görüşleri ve fikir sistemi çerçevesinde açıklar.
10-Ankâu Mu'rib fi marifeti Hatmi'l-Evliya ve Şemsi'l-Mağrib, Kahire, 1332, 1353, 1373, 1970) Şerhleri: Ebu'l-Kasım Sâ'di, ö. 1052/1785. el-Berku'1-Lâmi’. Ali Hicazî, el-Ağreb mine'l-Ucâleti'l-A'ceb. Mahmûd Dâmûni, ö. 1199/1785. Keşfu'l-Kınâ'. Abdurrahman Halebî, ö. 933/1526. İzhâru'l-Mahtûm, Abdülkerim Cîli, el-Viâu'l-Mahtûm. İbn Arabî bu eserinde insanla âlemi mukayese eder, hâtemu'l-evliya ile Mehdî'nin makamlarını tayin etmeye çalışır.
11-Muhaderâtu'l-Ebrâr ve Müsameretü'l-Ahyâr, Kahire, 1302, 1305, 1324, Beyrut 1968.) Bu eser keşkül ve muhadara gibi isimler verilen eserler türünde ve bir derleme şeklinde kaleme alınmışsa da İbn Arabî bunu, türünün en çok tasavvufî unsurlar içeren bir eser haline getirmiştir.
12- Ruhu'l-Kuds fi Muhasebeti'n-Nefs Kahire, 1280, Dımaşk, 1384/1964. İzzet Huriye bu eseri İbn Arabî'nin el-Mebadi ve'l-Gâyât isimli eseriyle birlikte yayınlanmıştır: Dımaşk, 1970. İbn Arabî bu eseri Tunus'ta bulunan dostu el-Mehdevî'ye hitaben kaleme almıştır. Bu eser İbn Arabî'nin hayatı, yetişme tarzı, hocaları ve ruhi tecrübeleri hakkında son derece değerli bilgiler içermektedir. Geniş bir tahlil için bk. Şükrü Faysal, Ma'hadu't-Dirâ-sâti'l-İslamiyye, c. XIV, 1967, 1968, s. 6-87 Madrit). Kısmen İspanyolca'ya tercüme edilen bu eserde İbn Arabî çağındaki sûfîlerin bir eleştirisini yapar. Semaa düşkün olanları ayıplar, sûfiliğin ileri aşamalarında bulunanların buna tenezzül etmediklerini söyler. Bu konuda İmam Rabbanî ve Nakşbendiler ona uyar.
13-Tercümanu'l-Eşvâk. Beyrut, 1312, Beyrut, 1966. Bu eserin şerhi olan Fethu'l-Zahâir ve'l-A'lâk ile birlikte 61 gazel ihtiva eden bu eserin başında nesir bir giriş yer alır. R. E.Nicholson tarafından İngilizce'ye tercüme edilmiştir. London, 1911, Türkçe trc. M.Kanık, İstanbul 1990.
İbn Arabî konusu ilâhî aşk olan şiirlerini insan sevgisi ve kadın aşkı şeklinde dile getirmiş, sonra da eleştiriler üzerine bunların yorumunu yapmıştır. Bu şiirler görünüş itibariyle Mekinüddin'in güzel kızı Nizam için söylenmiş ise de aslında konu ilâhî sevgi ve aşktır.
14-Divân (Bulak, 1271). İbn Arabî'nin öbür eserlerinde bulunan şiirlerinden ayrı olan tasavvufî şiirlerini ihtiva eder.
15-Rahmetun-mine'r-Rahman fi Tefsiri ve İşârâti’l-Kur'ân (Îcâzıı'l-Beyân fi't-Tercemeti ani'l-Kur'ân ile birlikte, Dımaşk, 1989, nşr. Mahmud Gurâb).
16-Reddu Maani'l-Müteşabihîhât ila Maani'l-Âyâti'l-Muhkemât (Beyrut, 1328. Kahire, 1988.) Bu eserin İbn Arabî'ye aidiyeti kesin değildir.
17-Mişkâtü'l-Envâr. Haleb, 1346. Türkçe trc. Mehmed Demirci, İst. 1990. Ayrıca Mahmut Kanık.
18-el'Kur'atü'l-Mübarek. Kahire, 1279.
19-Seceretu'l-Vûcüd ve el-Bahru'l-Mevrûd, Bulak, 1292.
20-el'Hucub, Kahire, 1907.
21-Kitabu'l-Fenâ fi'l-Müşahede (Resailu İbn Arabi içinde, Fransızca tercümesi, Michal Valşan, Traite de l'Extinction das la contemplation, Paris, 1984.
22-Mevâkiu'n-Nücûm, Kahire, 1325. Türkçe tercümesi, Giritli Ahmed Muhtar. Eserin konusu şeyh olmadan sülükûn mümkün olduğu ve bunun keyfiyetidir.
Resailu İbnu'l-Arabî başlığı ile 1948'de Haydarabad'da basılı kitab İbn Arabî'nin 29 risalesini ihtiva eder. Mecmuatu'r-Resâili'l-İlâhiyye (Kahire, 1328) başlığını taşıyan Mecmuada da İbn Arabî'nin bazı risaleleri yayınlanmıştır. Nyberg'ın yayınladığı eserler: a) İnşau'd-Devâir, b) et-Tedbiratu'l-İlâhiye, c)Ukletü'l-Mustavfiz Leiden, 1919.
Necib Mâil-i Herevî, Deh Risale-i Mütercem Tahran, 1367 adıyla İbn Arabî'nin Farsça'ya tercüme edilen şu risalelerini yayımlamıştır. 1-Hilyetu'l-Abdal, 2-Risale-i Gavsiyye, (A. Geylânî'ye nisbet edilir.) 3-Esraru'l-halvet, 4-Hakikatu'l-Hakaik, 5-Ma'rifet-i Ricali'l-Gayb, 6-Nakşu'l-Fusûs, 7-Ebyât-i Dehgâne, 8-Risaletu'l-Envâr, 9-Marifet-i Alem-i Ekber ve Alem-i Asgar, 10-Risale ila İmam er-Razî.
İbn Arabî'nin Basılan Diğer Eserleri
1- Risaletu'l-Envâr, Kahire, 1332. Türkçe trc. M. Kanık, İst. 1991,
2- Risaletu'l-İttihâdil-Kevnî, Türkçe trc. M. Kanık, ist 1991.
3- Şeceretu'l-Kevn, Kahire, 1290, 1987.
4-el-Emru'l-Muhkem, İst. 1302, 1315.
5-Tuhfetu's-Sefere, İst. 1300, Beyrut, 1973.
6- Tenezzülu'l-Emlâk, Kahire, 1961, 1980.
7- Tehzibu'l-Ahlâk, Kahire. 1328.
8- Teveccuhatu'l-Huruf, Kahire. 1980.
9- Havzu'l-Hayat, 1928.
10- Risaletul-Vücudiyye, Kahire, 1973.
11- Şerhu Şatrancı'l-Arifîn, Dımaşk, 1965.
12- es-Salatu'1-Feyziyye. İst. 1273.
13-es-Salavâtul-Ekberiyye, Kahire, 1310.
14- Ukletü'l-Müstevfiz, Kahire, 1969.
15- el-Fevzu'l-Esnâ, Kahire, 1971.
16- Terbiyetu't-Tuyur,Kahire, 1974.
17- Keşfu'l-Gıtâ, Tunus, 1964.
18- Künhu mâ lâ Büdde Li'l-Mürid, Kahire, 1528.
19- el-Bülgu Fi'l-Hikme, İst. 1969.
20-el-Cevabü'l-Müstakim, Beyrut, 1965. K.Hatmi'l-Velaye içinde.
İbn Arabî'nin bazı risaleleri ve mektupları da çeşitli dergilerde yayımlanmış, bazı risaleleri ve bazı eserlerin bazı bölümleri de çeşitli dillere tercüme edilmiştir.
İbn Arabî'ye Nisbet Edilen Eserler
Bazı fikir ve inançların taraftar bulmasını ve ilgi görmesini sağlamak veya belli makamlara yaranmak için bazı eserlerin yazılıp Gazalî ve İbn Arabî gibi ünlü bilginlere nisbet edildiği bilinmektedir. İbn Arabî'ye ait eserler içinde gösterilen, ancak ona ait olmayan bazı kitaplar şunlardır:
l - eş-Şeceretu'n-Nu'mâniyye fi'd-Devleti'l-Osmaniyye. Bu eserde Osmanlı devletinin kuruluşu ve yıkılışı ile ilgili kehanetlere yer verilir. İbn Arabî'ye ait olmayan bu eserin yazarı bilinmemektedir (94).
2- Tâbirnâme-i Muhuddin Arabî İst 1309. Eserin konusu rüyaların yorumlanmasıdır.
3- Tefsiru'ş-Şeyhi'l-Ekber, Kahire, 1283, 1978. Beyrut, 1968. Leknow 1301. İbn Arabî Kitabu'l-Câmi, adıyla bir tefsir yazmaya başladığını, ve Kehf suresine kadar da geldiğini söyler. Ancak eldeki tefsir tamdır. Bunun Vahdet-i Vücud akidesine bağlı Abdurazzak Kaşaniye ait olduğu da ileri sürülmüştür.
İbn Arabî hakkında yazılan en önemli menkıbename şudur: Kâriu Bağdadi, İbrahim b. Abdullah: ed-Dürru's-Semîn fî Menâkibi'ş-Şeyh Muhiddin. Beyrut, 1959, trc. İbn Arabî'nin Menkıbeleri, Ank. 1972, nşr. A. Şener, R. Ayas onu red için yazılan eserler, bu tür eserlere cevap olmak üzere yazılan eserler ve monografiler ise çoktur ve giderek artmaktadır.