MUHYİDDİN ARABİ
01 Ocak 1970
Muhittin Arabî Hz. Daha doğmadan önce bir olay gelişir ki, bu olay anlatıldığında onunkim olduğu hakkında bir ön bilgi edinmiş oluruz.Bu olay Gavs-ı A’zam Abdülkâdir Geylani Hz. leri zamanında meydana gelmiştir.Muhittin Arabî Hz. nin babasından rivayet olunur ki: Cenâb-ı Hak bu zata her türlünimet ve devlet ihsan buyurduğu halde kendisine vâris olacak bir erkek evlâdıolmadığına çok müteessir olduğu için şimdiki İspanya olan Mağrib’de birçok evliyanınhimmetlerine başvurmuş, maalesef hiçbir zâtdan derdine derman olacağına dair müjdealamamış.Çok zamanlar evlâd hayaliyle kalbi rahatsız olan bu zâta günün birinde bir meczûb-uilâhi rast gelir ve ona der ki:“Sana himmet ve inayet, derdine derman ancak Hazreti Gavs-ı A’zam AbdülkâdirEfendimizden olacaktır. Hemen Bağdat’a git, Cenâb-ı Gavs’a müracaat et. Zira şimdikizamanın tasarruf sahibi odur. Senin muradını Cenâb-ı Hak, O Zat’ın sayesinde ihsanbuyuracaktır.”Muhyiddin-i Arabî Hz. Ali bu müjdeyi alır almaz derhal Bağdat’a sefer eder ve şehregirince doğruca Gavs-ı A’zam Abdülkâdir Geylani Hz.lerinin huzuruna varıp el öper vekendisi hiçbir şey söylemeden Hazreti Pîr kendisine der ki:“Senin için erkek evlâd mukadder değildir. Biz nereden sana erkekevlâdı bulup verebiliriz?”Muhyiddin-i Arabî Hz. Ali bu kelâmı işitince Hazreti Pir’den şöyle niyazda bulunur:“Sultânım! Nasibimde erkek evlâdı olmadığını biliyorum. Fakat sizin, Hakk’ın izniyleher şeye kaadir olduğunu ve bana bir evlâd vermek kudretinde bulunduğunu dabiliyorum. Gavsiyyetinize sığınan benim gibi aciz bir insanın lütuftan mahrumedilmeyeceği kanaatindeyim. Cenab-ı ilâhiden bana çok hayırlı bir evlâd ihsanedilmesini sizin kereminizden istirham eylerim. Zira İlahi sohbet yerine başvuranlar,ümitsiz olarak geri dönmezler.”Gavs-ı A’zam bu ihlâslı adamın hatırını memnun etmek için:“Yâ Muhyiddin-i Arabî Hz. Ali! Zürriyetimde bâkî kalan son evlâdımı İlahi kudret ilesana bahşettim.” deyince, Muhyiddin-i Arabî Hz. Ali çok memnun kalarak, memleketiolan Mağrib şehrine döner. Bu manevî ilâhi sır ile Cenâb ı Hak da hikmetle tecellisinigösterir. Bir müddet sonra Muhyiddin-i Arabî Hz.ü’ş-şüyûh (Muhyiddin-i Arabî Hz.lerinMuhyiddin-i Arabî Hz.i) Muhyiddin-i Arabî Hazretleri doğar.Özetle bu İslam ümmeti içinde Cenâb-ı Hak iki Muhyiddin yaratmıştır ki, biri peder-imanevî Gavs-ı A’zam Seyyid Sultan Muhyiddin Abdülkâdir-i Geylani, diğeri de O’nunmanevî evlâdı olan Kutbü’l-Aktâb Hazreti Muhyiddin-i Arabî’dir. Bu iki Zat’ın evliyaullaharasında kadir ve kıymetleri pek yüce ve mukaddestir. Allah onlardan razı olsun.Gavs- A’zam Seyyid Muhyiddin Abdülkâdir Geylani Hz.’leri vefatından evvelarkadaşlarına şöyle buyurmuştur: “Şu hırkayı alın, Mağripten gelecek aziz bir vücudaverin, o, Muhyiddin-i Arabî’dir.”demiş, vefatından nice yıllar sonra bu hırkayı
Muhyiddin-i Arabî Hz.’lerine vermişlerdir. Muhyiddin-i Arabî Hz.’leri de aynı hırkayıüvey oğlu, çok sevdiği Sadrettin Konevi Hz.’lerine vermiştir.İbn-i Arabî Hz, Endülüsün Mursiya kasabasında 7 Ramazan 560 (7-Ağustos-1165)yılında doğmuştur. 8 yaşında iken Mursiya’dan İşbiliye’ye taşınmışlar ve ilk tahsilineİşbiliye de başlamıştır.Gençliğinin bir devrinde bazı valilere katiplik yaptığı bilinmektedir. Küçük denecekyaşta iken şiddetli bir hastalığa yakalanmış, hastalığın tesiriyle bayılmış ve kendisiniölü sanmışlar. Bu hastalığı Futuhat-ı Mekkiye isimli eserinde şöyle anlatır: “Bu esnadaçirkin suratlı kimselerin kendisine eziyet etmek istediklerini, buna karşılık güzel yüzlüve kokulu bir şahsın kendisini kurtarmaya çalışıp, ötekileri dağıttığını görmüş, buşahsa kim olduğunu sorunca, “Yasin suresi” cevabını almıştır. Kendisine gelince,babasının başı ucunda ağlayarak, Yasin suresini okumakta olduğunu görmüş. Bu vebuna benzer olaylar hayatı boyunca defalarca tekrarlanmış ve onun tasavvufifikirlerinin esaslarından birini teşkil etmiştir. Herhangi bir şeye delalet eden isimler onabir insan şahsı gibi görünmüş ve bu insan kendisine türlü konular hakkında bilgivermiştir.Bu hadiseden bir süre sonra İbn-i Arabî Hz. Bir süre halvete çekilmiş, her sahada,bilhassa Tasavvufi marifetler sahasında hiç bir şey bilmezken, şahıs olarak görünenisimlerin telkini ile halvetten herşeyi bilir olarak çıkmıştır.Buhalini gören babası onun yakın dostu, zamanın en büyük felsefecilerinden biri olanİbn-i Rüşd’ün yanına bir iş bahanesiyle göndermiştir.İbn-i Rüşd, İbn-i Arabî Hz.’lerini görünce, ona sarılmış ve “Evet” demiş, kendisidebuna “Evet” cevabı vermiştir. İbn-i Rüşd anlaşıldığına sevinirken, İbn-i Arabî Hz.’lerinin“hayır” demesi üzerine, canı sıkılmış, rengi atmış, felsefesinin yanlış olup-olmadığından şüpheye düşerek, ona şu suali sormuş:-“İlham ve keşf ile nasıl bir netice elde ettin? Bu bizim mantıklı düşünce ile eldeettiklerimize uyuyor mu?”-İbn-i Arabî Hz.’leri buna: -“Evet, Hayır. Evet ile hayır arasında ruhlar bedenlerinden,boyunlar gövdelerinden ayrılır.” cevabını vermiştir.Bunun üzerine İbn-i Rüşd, sararıp titremiş, böyle bir kimse ile görüşmeyi nasip ettiğiiçin Allah’a hamd ve şükür etmiştir. O zaman İbn-i Arabî Hz.’leri henüz 18 yaşında idi.Kendisine vakıf olan ilhamlara rağmen, İbn-i Rüşd’ün yüksek düşünce ve bilgilerinikabul eden İbn-i Arabî Hz.’leri, onu bir daha görmek istediği halde, bunun mümkünolmadığını, aralarına gerilen bir perdenin (Hicap) buna engel olduğunu söylemiştir.1194 yılına kadar, her ne kadar Endülüs ve Kuzey Afrika’nın bir çok şehirlerini dolaşıp,bu şehirlerdeki çeşitli tasavvuf büyükleriyle görüşsede esas olarak İşbiliye’de kalmış,1194 yılında Tunus’a, 1195 yılında da Fas’a gitmiş, 1199 yılında Kurtuba’da İbn-iRüşd’ün cenaze töreninde bulunmuştur.Yanında bulunan arkadaşının dikkat çekmesi ile Marakeş’ten gelen cenazenin birhayvan üzerinde, bir tarafında cenaze, bir tarafında eserleri olarak dengeli bir biçimdeolduğunu görmüş ve arkadaşına, “Ümitlerinin gerçekleşip-gerçekleşmediğini ne kadarbilmek isterdim.” demiştir. 1201 yılında Magrip şehrinde iken, Hz. Hızır ile Musa’nın(A.S) makamına erişmiştir. Buradan, Tunus’a, geçmiştir. Tunus’tan Mısır’a gitmek üzereyken yol üzerinde, sazlıklar içinde ömrünün 30 yılını geçirmiş bir adama tesadüfetmiş. Adamın hali hoşuna gittiğinden onunla 3 gün kalmış ve onunla birlikte ibadetlemeşgul olmuştu. Adam her gün denizden 3 balık tutar, birini yer, birini azat eder,birini de misafire ikram edermiş. Ayrılacağı zaman Muhyiddin Arabî Hz.’lerine nereyegittiğini sormuş, Mısır’a gideceğini öğrendiğinde gözleri dolarak, “Ah! Benim deüstadım Mısır’dadır. Ona git ve benim selamımı söyle, bana biraz hikmetli sözler venasihat iste” demiş. Muhyiddin-i Arabî Hz.’leri hayretler içinde, bu dünyadan elinieteğini çekmiş bir kişinin nasıl olupta hala nasihat ve hikmetli söze ihtiyacı olacağınıdüşünerek Mısır’a varmış ve bahsettiği üstadın sarayını bulmuş. Üstadı, debdebe vetantana içinde bir dünya ehli gibi yaşarken bulmuş, kendisinden, o şahıs için nasihatistediğinde;üstadı:-“Ona git söyle, gönlünden dünya muhabbetini silsin.” Demesiyle hayret ederek birsüre sonra, o şahısla karşılaşıp üstadının söylediğini aktarınca, bu dünyadan eliniçekmiş gibi görünen şahıs derin bir ah çekerek “Ben otuz küsür senedir burada ibadetediyorsam da hakikatte gönlüm dünyadadır. Üstadım dünya ziynetleri içindeyse dekalbinde zerre kadar dünya sevinci ve kederi yoktur. Ey Muhittin! İşte bizim hakikattefarkımız budur” demiştir.Bu hikâyeden bize ders; insanlık cemiyet hayatı üzerine kurulmuştur. Kalbin arınmasıda yine insanlar arasında yaşıyarak ve Allah’ın isim ve sıfatlarının zuhurunu müşahedeederek tefekkür ve kalb temizliğinin, yüzlerce yıl halvette kalmaktan daha önemli birirfan yolu olduğudur.Muhyiddin-i Arabî Hz.’leri bir yıl sonrada Tunus’tan gemi ile Mısır’a geçmiş. Mısırda;Taki Al-din b. Abdulrahman’ın elinden Hızır A.S’ın hırkasını giymiştir. Buradan Kudüs’egeçmiş, Kudüste bir kaç gün kalarak, yürüyerek Mekke’ye gidip Hacc’ını yerinegetirmiştir. Burada iki yıl kalarak manevi hallerinin en yüksek noktasına erişmiştir.Mekke’de kaldığı iki yıl boyunca sık sık Kâbe’yi tavaf edermiş. Bir seferinde Kâbe’yitavaf ederken, herkesin gölgesini olduğu halde, çok uzun boylu bir adamın gölgesininolmadığını fark etmiş. Uzun boylu adam tavaf ederken; -“Bizler de sizler gibi bu beytitavaf ediyoruz” dermiş.Yanına yaklaşıp, kim olduğunu sorduğunda:-Ben senin büyük atalarındanım, demiş.- Sordum:- Hangi asırda yaşadınız?- Kırk bin sene evvel vefat etmiştim.- İnsanın atası olan Adem’in (A.S) altı bin sene evvel halk olunduğunu söylerler.- Sen hangi Adem’den bahsediyorsun? Bil ki; insanın ilk atası olan Âdem’denevvel yüz bin Âdem gelip geçmiştir.” dedi.1202 yılında Allah’a kendi kendine söz vererek oruca başlamış ve üç ay boyunca hiçbir şey yemiyerek ve içmiyerek, Allah’ın ona açtığı ilahi bilgilerle kendisinden hiç birşey katmıyarak “Fütuhat-ı Mekkiye” adlı eserini yazmıştır. Bu üç ay süresince Kabeyitavaf ederken,” zemzem, kulak ile duyacak şekilde, kendisinden su içmesini isterdi.”Fakat kendisi, Ulhi yakınlığın son noktasına geldiği bu haller içerisinde, onu dinlemeninbu hali sona erdirecek bir perde olacağını düşünerek, Zemzem’e susmasını söylerdi.Bir rivayete göre Fütuhat-ı Mekkiye’yi tamamladığı vakit, sayfalar halinde onuKabe’nin damına koymuş. “Eğer bu kitapta benden bir kelime varsa, bu sahifeler
kaybolsun” demiş, bütün kış bu sahifeler evinin damında kaldığı halde, hiç bir sahifesikaybolmadıktan sonra kitap tamamlanmıştır. 1203 yılında gördüğü bir rüyada:Kabenin duvarları altın ve gümüş tuğlalarla örülmüştü, kendisi bunun güzelliğiniseyrediyordu. Orada iki tuğlalık bir boşluk vardı ve nefsi iki tuğla halini alarak buboşluğu dolduruyordu. Kendisi hem onları seyrediyor, hemde yerlerini doldurduğunu,yani zat’ı ile onların Zat’ının aynı olduğunu görüyor ve anlıyordu.1204 yılında Ali b. Abdullah b. Caminin elinden ikinci defa Hızır’ın (A.S) hırkasınıgiymiştir. Aynı yıl Muhyiddin Arabî Hz. Malatya’ya geldiği yıldır.Malatya’dan Konya’ya geçmiş. Konya’da, Selçuklu hükümdarlarından büyük destekgörmüştür. Kendisine 100.000 dirhem değerinde ev bağışlanmış, fakat kendisine gelenbir dilenciye “Ey dilenci, şu anda saraydan başka bir şeyim yoktur. Allah rızası için şuev senin olsun” diyerek, bu evi sadaka olarak bağışlamıştır. Bu arada bir çok kerelerKudüs, Mısır’ı ve Halep’i ziyaret etmiştir.Büyük dostu Maceddin İshak’ın vefatı ile onun dul karısı ile evlenerek Sadrettin-iKonevi Hz. Üvey babası olmuştur. Muhyiddin-i Arabî Hz.’lerinin bu evlilikten iki oğlu vebir kızı meydana geldi.Oğullarından Sadullah 1222 senelerinde Malatyada doğdu. Bütün ömrünü hadisişerifle, nakil tedrisiyle (Tarikat öğretimi) geçirdi. 44 yaşında Şam’da öldü. İmadettinde Sadullah’tan 6yıl sonra Şam’da vefat etmiştir. Kızı Zeynep küçük yaşta ikenölmüştür.1230 yılında, üvey oğlu Sadrettin Konevi Hz. ile birlikte Şam’a yerleşti veölünceye kadar burada kaldı.1240 yılının bir cuma gecesi, Rıhlet (Geçmek, göçmek) kelimesinin bir remzi olarak budünyadan ayrıldı. Ömürleri 75 yıl olup Hakim ismine mazhar olmuştur.Muhyiddin-i Arabî Hz.’leri bu günkü Şamı’ın Salihiye mevkiine gömüldü. Bir süre sonramezarı kaybolmuş ta ki, Yavuz Sultan Selim, Mısır’ı alınca, Vasiyeti gereğince mezarıbuldu. Zira Muhyiddin-i Arabî Hz.’leri kitabında: “Şin Şın’a girerse benim mezarımmeydana çıkar” demiştir. Yavuz Sultan Selim, Şam’a girince de mezarı buldurtup,oraya mükemmel bir türbe, yanına bir cami ve imaret yaptırmıştır. Ayrıca Muhyiddin-iArabî Hz.’lerinin ayak vurduğu yere giderek buradaki hikmeti anlamak istedi. TamMuhyiddin-i Arabî Hz.’lerinin ayağını vurduğu yeri kazdırdığında, bir küp altınbulmuşlardır.Muhyiddin Arabî’nin Eserleri? Futuhat’ı Mekkiye? Fususül Hikem? Tedbîrâtü’l-İlâhiyye,? Kitâbu’l-Beyân,? Şeceretü’l-Kevn,? Mefâtihü’l-Gayb,? Risâle’-i Ehadiyye,
? Tenezzülâtü’l-Mevsıliyye,? Şeceretü’n-Nu’mâniyye fî Devleti’l-’Osmâniyye,? Megâribü’z-Zamân fî Dirâyeti’l-Ezmân? Mişkâtü’l-Envâr? Tercemanul Eşvak? Kitabül Celal ve Hüve Kitabül EzelMuhyiddin Arabi'nin DuasıEy zerrelerden seyyarelere kadar canlı cansız bütün mevcûdâtı kabza-ı tasarrufundabulunduran Yüceler Yücesi Rab! Ey hiç açılmaz gibi görünen kapıları sevdiği kulları içinpeşi peşine ardına kadar açan Müfettihu’l-Ebvâb! Ey varlığına bir başlangıç ve birnihayet asla sözkonusu olmayıp eşya ve hâdiselere sürekli hükmeden Müsebbibü’l-Esbâb!Talebinden bile âciz olduğumuz lütuf kapılarını biz nâçâr kulların için de aralamanı;dünya ve ukba saadetine vesile olabilecek şekilde sebepleri bizim için de musahharkılmanı diliyoruz. Bizi sadece Senin hoşnutluğuna götürebilecek işlerle meşgul..adaletine nihayetsiz güven ve itimat içinde olan.. Senin kapından başka yerlerdedilencilikte bulunmayan.. sadece Senin rahmetine itimat edip insanların ellerindekişeylere karşı her zaman müstağnî davranan.. Sana inanan, Sana güvenen, Sanadayanan.. Senin için olmayan her şeyden ve herkesten uzak duran.. hükmünegönülden boyun eğip yürekten râm olan.. birer imtihan vasıtası olan musibetlere karşısabır kalesine sığınan.. dilinde sürekli Senin nâm-ı celîlin, gece-gündüz ulu dergahınael açıp yana yakıla yalvaran.. dünyanın dünyaya bakan bütün yönlerinden uzaklaşıpâhiret iştiyakıyla yanıp tutuşan.. hüşyar bir kalble sürekli Sana teveccühte bulunan..‘lezzetleri acılaştıran mevt’i her zaman hatırlayıp davranışlarını hep ölüm ötesi hayatagöre tanzim eden... bahtiyar kullarından eyle!. “Ya Rabbena! Rasûllerin vasıtasıylabize va’d ettiğin mükâfâtları lutfet; bizi kıyamet günü rüsvay ve perişan eyleme!Va’dinden dönmek kendisi için muhal olan yegâne zât Sensin!”Dua edenlere cevap veren, ızdırapları dindirip ihtiyaçları gideren Yüce Allahımız! Bizisalih ameller işleme hususunda muvaffak kılmanı niyaz ediyoruz. Ne olur, tevfîkinirefîkimiz, sırat-ı müstakîmini de tarîkimiz yap.. bizi neticesi itibariyle hayır olanmaksatlarımıza ulaştır.. “Sen nâdim olup gözyaşı döken kullara, kapısı her zaman açıkolan Tevvâb ü Rahîmsin; bizim tevbelerimizi de kabul buyur!”Allahım! Senin inayetinle sabahladık, Senin inayetinle akşamladık. Yaşarsak Senininayetinle yaşar ve Senin izninle ölürüz. Dönüşümüz de Sanadır. Allahım! Bizedoğruları mahiyet-ü nefsi’l-emriye dediğimiz gerçek yüzleriyle göster ve onlarıharfiyyen yerine getirmeye muvaffak eyle.. yanlış ve çirkin şeyleri de yine gerçekyüzleriyle bildir ve o çirkin şeylerin avucuna düşmekten bizleri muhafaza buyur.. bizemüslümanca bir hayat ve Senin yüce huzuruna gelmeye yakışır bir ölüm nasip et..olmasına hükmettiğin şeylerin şerrinden bizi koru.. zâlimlerin şerlerini, komplolarını,tuzaklarını üzerimizden def ü ref’ eyle ve bizi inananların dualarına ortak kıl.. Allahım!
Ümmet-i Muhammed’in hata ve kusurlarını yarlığa.. ümmet-i Muhammed’e merhametbuyur.. ümmet-i Muhammed’in önündeki engelleri kaldır, muzafferiyet vemuvaffakiyet yolları aç.. ümmet-i Muhammed’i şerîrlerin şerlerinden, zâlimlerinzulmünden, fâsıkların fıskından, münafıkların entrikalarından sıyanet buyur!..Ey mücrimlerin kusurlarından dolayı nedamet duyup ulu dergahına koşuştukları SevgiliRabbimiz! Biz de hata, kusur, günah ve isyanlarımızdan dolayı pişmanız. Mukarrebibâdının yüzüne baktığın gibi bize de rahmet ve merhametinle teveccüh buyur!Ey değişik sebeplerle korku ve endişe içerisine düşen kullarının korkularını izale edenKudreti Sonsuz Rab! ‘Mümin’ isminin tecellîleriyle lütuf buyur ve bizim endişelerimizide berteraf eyle!Ey yolunu kaybetmiş şaşkınlara değişik ‘ferec ve mahreç’ler gönderen Mevlâmız! SonuCennet’e ve Cemâlullah’a çıkan yolları bizlere de göster!Ey türlü türlü dalâletlere saplananları düştükleri bataklıklardan çıkarıp çemenzârlardadolaştıran yegâne Hâdî! Bizi de sırat-ı müstakîme hidayet buyur!Ey yardım çağrısında bulunanların imdadına koşan Merhametliler MerhametlisiRabbimiz! Bize de imdat eyle!Ey ümitsizlik vâdilerinde çaresizlik içinde bir o yana bir bu yana gayesiz dolaşıpduranlara ümit ve reca kapıları aralayan Rahmet Sultanı! Ümitlerimize fer ver!Ey isyankâr kullarına her zaman rahmetiyle muamelede bulunup onlara dönüş yollarıhazırlayan Ulu Yaratıcı! Biz de isyan üstüne isyan işledik. İşlediğimiz cürümlerin haddü hesabı yok. Sen rahmetini bizden de esirgeme!Ey günahkarların günahlarını yarlığayan Rabb-i Rahîmimiz! Bizim günahlarımızı damağfiret buyur!Yüce Allahımız! “Bizi affet, kusurlarımızı bağışla ve bizim hayatımızı da iyilerle berabernihayetlendir.. günahlarımızı mağfûr, kusurlarımızı mestûr, kalblerimizi de mahfûzeyle.. sadırlarımıza inşirah ver.. Ey gizli ve sürpriz lütufların sahibi Rabbimiz, endişeedip korktuğumuz hususların gelip başımıza üşüşmesinden bizleri muhafaza et!Ya Rabbenâ, Ya İlâhenâ ve ya Mevlânâ! İşlerimizi kolaylaştır.. bizi, anne-babalarımızı,büyüklerimizi, hocalarımızı, arkadaşlarımızı, dostlarımızı, üzerimizde hakkı bulunankimseleri ve cümle ümmet-i Muhammed’i mağfiret buyur!Ey feyiz sağanaklarıyla sürekli tecellî üstüne tecellîde bulunan Rahmeti Sonsuz!Bilumum belalardan ve hastalıklardan Sen bizi koru!Senin, rahmetine, inayetine, hıfz u riayetine itimad ederek bütün bunları Sendendileniyoruz, ey Merhametliler Merhametlisi Rabbimiz! N’olur, bizleri, ettiği dualar geriçevrilen mahrum ve talihsiz kullardan eyleme! Amin!..