YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU
01 Ocak 1970
(1889-1974) Türk edip ve diplomatı.
27 Mart 1889'da Kahire'de doğdu. 1833'te Manisa'yı işgal eden Kavalalı İb¬rahim Paşa'ya yakınlık gösteren ve daha sonra hizmetinin karşılığı olarak Mısır'da onun konağına yerleşen Karaosmanzâ-deler'den Abdülkadir Bey'in ve aynı konak mensuplarından İkbal Hanım'ın oğludur. Ailesinin Manisa'ya dönmesiyle (1895) Ya¬kup Kadri burada Çaybaşı Feyziye Mekte-bi'nde öğrenime başladı (1901 -1903). Da¬ha sonra İzmir İdâdîsi'nde okuduysa da (1903-1905) bitiremeden babasının vefa¬tı üzerine annesiyle birlikte Mısır'a dön¬dü. İskenderiye'de Fransız Frerler Mekte-bi'nde ve İsviçre Lisesi'nde okuyarak orta öğrenimini tamamladı (1908). II. Meşrutiyet'ten biraz önce ailesiyle Türkiye'ye gelip İstanbul'a yerleşti. 1908'de Mek-teb-i Hukuk'a kaydolarak üçüncü sınıfa kadar okudu.
1916-1919 yıllarında İsviçre'de tüber¬küloz tedavisi gördü. İstanbul'a döndü¬ğünde İkdam gazetesi yazan olarak Millî Mücadele'yi destekleyen yazılar kaleme aldı. Daha sonra Ergenekon adlı kita-bında toplayacağı bu yazılarından dolayı 1921 "de Ankara hükümetinin çağrısı üze¬rine Anadolu'ya geçti. Savaştan sonra Tedkik-i Mezâlim Heyeti'nde görevli ola¬rak Kütahya, Simav, Gediz, Eskişehir, Sa¬karya civarını dolaştı. Mardin (1923-1931) ve Manisa (1931 -1934) milletvekilliği yaptı.
Milletvekilliği süresince Hâkimiyet-i Milliye, Cumhuriyet ve Milliyet gazeteleriyle imtiyaz sahipliğini yaptığı Kad¬ro dergisinde edebî ve siyasî yazılar kale¬me aldı. Kadro, Kemalist devrimleri yan¬lış yorumladığı ve temel ilkelerin saptırıl¬mak istendiği iddialarından dolayı kapa-tıldı. Böylece Yakup Kadri 1934'ün sonla¬rından itibaren Tiran. Prag (1935-1939), Lahey (1939-1940), Bern (1942-1949}, Tahran (1949-1951) ve tekrar Bern (1951-1954) elçilik görevleriyle "zoraki diplo¬matlık mesleğine girmiş oldu. 1955'te emekli olarak Türkiye'ye döndü. 27 Ma¬yıs 1960 ihtilâlinden sonra kurucu meclis üyesi ve Cumhuriyet Halk Partisi Manisa milletvekili (1961) oldu. 1962'de Atatürk ilkelerinden uzaklaştığını ileri sürerek partisinden ayrıldı. 1965'te siyasî hayata tamamen veda etti. Son resmî vazifesi Anadolu Ajansı Yönetim Kurulu başkan¬lığıdır. 13 Aralık 1974'te Ankara'da ölen Yakup Kadri, İstanbul-Beşiktaş'ta Yahya Efendi Mezarlığı"na defnedildi.
Yakup Kadri'nin edebî hayatı, İzmir İdâ-dîsi yıllarından arkadaşı olan Şehabeddin Süleyman'ın teşviki neticesinde Fecr-i Âtî'ye girmesiyle başlar. Yayımlanan İlk kalem tecrübesi Nirvana adlı piyesidir [357] Yazı hayatının başlarında daha ziyade tenkit -leriyle tanınan Yakup Kadri'nin çeşitli ya¬zıları Çığır, Dergâh, Genç Kalemler, Güzel Sanatlar Mecmuası, Hayat, İc-tihad, İnci, Jale, Meydan, Muhit, Mu¬savver Muhit, Musavver Eşref, Mu¬savver Hâle, Peyâm-ı Edebî, Nevsâl-i Millî, Resimli İstanbul, Rübâb, Ser-vet-i Fünûn, Şebâb, Şiir ve Tefekkür, Tercüman, Tercüman-ı Hakikat, Türk Yurdu, Varlık, Yeni İstanbul, Yeni Mec¬mua, Yeni Nesil gibi gazete ve dergiler¬de çıkmıştır.
Yakup Kadri, yazı hayatının başlarında Fecr-i Atî içinde bulunmaktan dolayı fer¬diyetçi bir sanat anlayışına sahiptir. Ayrı¬ca Yahya Kemal'in neo klasik bir edebiyat ortaya koyma gayretlerinin neticesi olan Akdeniz havzası medeniyeti (nev-Yunânîlik) bir müddet onu da cezbetmiştir. Balkan Savaşı bu kanaatlerini epey sarsmakla birlikte asıl I. Dünya Savaşı'nda va¬tan, emperyalist Batı'nın "kan ve yağma¬dan gözü dönmüş kurt sürüleri"nin sal¬dırısına uğrayınca mukaddes ve bağım¬sız sanat davası yerine bir cemiyetin ve milletin malı olan sanatı benimsemiştir. Bu düşünceyle bilhassa romanlarında Sultan Abdülmecid devrinden 1950'lerin Türkiye'sine kadar geçen yüzyıl içindeki tarihî olayları ve sosyal değişmeleri ele almıştır.
Geniş kültür birikiminde birbirinden farklı pek çok şahsiyet ve akımın izleri bulunan Yakup Kadri'nin mensur şiir tarzı denemeleri başta olmak üzere eserlerin¬de tasavvuf! hikmetler, Kitâb-ı Mukad-des'ten kıssalar, Yûnus Emre, Fuzûlî, Ka-racaoğlan gibi yerli şairlerin yanında Ibsen, Maeterlinck, Proust, Nietzsche, Bergson gibi Batılı yazar ve filozofların da tesirleri görülür. Kendisinin de kabul ettiği gibi Fransız realist ve natüralistlerini benimsemiş olan Yakup Kadri'nin ro¬manları bu akımlara uygunluk gösterir. Bunlarda daima bozulan cemiyet ve fert¬leri konu almış, kahramanlarını da mu¬hayyilelerinde canlandırdıkları ile cemiyet gerçeğinin çarpışmasından doğan hayal kırıklığına uğramış kişilerden seçmiştir. Bilhassa erkek kahramanların hayat kar¬şısında bedbin, tatminsiz, hatta psikopat olmaları, hayatı ıstırap verici ve çekilmez kabul etmeleri daima kötüyü tahlile çalı¬şan bu edebî akımlara uygun düşmekte¬dir. Daha ilk hikâyelerinden başlayarak kötülüklere, musibetlere, günaha mah¬kûm, çoğunlukla irade yoksulu kahra¬manlar Yakup Kadri'nin mizacına uygun düşen fatalizmden kaynaklanmaktadır.
Eserleri.
Mensureler. Edebİyât-1 Cedîde döneminde başlayan mensur şiir tü¬rünün XX. yüzyıldaki en önemli temsilcisi olan Yakup Kadri, çağrışım dünyası zen¬gin kalem tecrübelerini Erenlerin Ba-ğından (istanbul 1338) ve Okun ocun¬dan (İstanbul 1940) adlı kitaplarında top¬lamıştır. Bunlarda kaderci, rind, isyan¬kâr ve bedbin bir ruhun ifadeleri ahenkli bir Türkçe ile dile getirilmiştir. Tevrat, İn¬cil, Kur'an, kısas-ı enbiyâ. Yunan mitolo¬jisi, Fransız sembolist ve parnasyenlerin-den değişik Türk ediplerine kadar yaygın etkilerin görüldüğü mensurelerinde dinî vecd yerine dinî kaynaklardan gelen duy¬gu ve üslûp unsurları hâkimdir.
Denemeler. Alp Dağlarından ve Miss Chaalfrin'in Albümünden (İstanbul 1942) adlı eserinin birinci kısmında bir Türk gözüyle Batı, ikinci kısmında Batılı gözüyle Doğu'nun kabataslak bir tablosu çizilmeye çalışılmıştır. Mektup tarzında kaleme alınan bu eserde yazarın Batılı¬laşma meselesiyle ilgili romanlarının fik¬rî cephesi hakkında da zengin malzeme vardır.
Romanlar. 1922-1956 arasında dokuz romanı yayımlanmış olan Yakup Kadri'nin bu eserlerinin en belirgin özelliği bir de¬vir romanı (nehir roman) oluşudur. Zaman dilimi itibariyle bunların ilki. Jön Türkler'in Avrupa'daki macerasını bir dramj şeklinde anlatan Bir Sürgün'dür.[358] Dr. Hikmet, ideolojik açıdan düşünce yapısı açıklığa kavuşmamış bir ay¬dın olarak kaçtığı Paris'te aradığını bula¬maz. Oradaki Jön Türkler, Avrupa kamu¬oyuna açılmak yerine birbirleriyle boğaz boğazadırlar. Aslında gözü kapalı bir Av¬rupa medeniyeti hayranlığı, bu medeni¬yete dair kalıplaşmış birtakım kanaatler içindeki Jön Türkler, bütün Frenkperest-liklerine rağmen Avrupalı'nın pek de umurunda değildir. Şarklı simalar onlara insanlık namına âdeta bir vicdanî huzur ve emniyet verir. Fakat Jön Türkler'in bu gibi vicdan muhasebelerinden bir uyanış değil ikiliğe yenik düşme neticesi çıkar. Dr. Hikmet'le yazar arasındaki bazı ben¬zerliklerden dolayı eserin otobiyografik oidugu ileri sürülmüştür. Aslında onun bütün romanlarında yazar-kahraman yakınlığı vardır. Hep O Şarkı'nın (İstan¬bul 1956), Sultan Abdülmecid'in onuncu cülus şenliğinde doğan kahramanı II. Abdülhamid devrinin yirminci yılını yaşamaktadır. Batılılaşma'nın doğurdu¬ğu yozlaşmanın başlangıcı olan bu yıl¬larda geçen bir yasak aşkın hikâyesi gi¬bi görünen eserde sosyal plandaki çürü¬me ve çöküş anlatılmaktadır. Paşa kızı olarak dünyaya gelen Münire, kendisinin hiçbir emeği olmadan refah içinde oku¬duğu romanlarda avuntu arayarak, ro¬man kahramanlarıyla bütünleşerek ya¬şamış, hayata bakışı okuduğu romanlar¬la sınırlı fakat kendine göre kültürlü bi¬ridir. Ancak bu kitabî kültür ona ülke¬sinin Sivas. Van gibi şehirlerinin nere¬de olduğunu ve İstanbul'a uzaklıklarını öğretememiştir. Yanlış Batılılaşma'nın toplumdaki en büyük tahribatı olan ne¬sil çatışması en kesif şekilde Kiralık Konak'ta (istanbul 1338) dile getirilmiştir. Konak, geleneği ve tarihî birikimi olan bir yaşayış tarzının mekânı olarak temsilî bir değere sahiptir. Etrafına karşı ita¬atkâr, hürmetkar ve müşfik olan Naim Efendi ile eşi Selma Hanım, Cihangir'deki konaklarında an'anevî bir hayat yaşar¬ken oğullan Servet Bey ile her türlü ka¬yıttan âzâde torunu Selma Hanım konak¬tan nefret ederler. Servet Bey Şişli'de bir apartman dairesine taşınır. Böylece ro¬manda hem geniş hem dar mekânların birbiri karşısındaki tezadı çerçevesinde iki ayrı medeniyet anlayışı ve iki ayrı nes¬lin dramı anlatılmıştır. Mütâreke yılları İstanbul'unu anlatan Sodom ve Gomore (1928) Kiralık Konak'm devamı görünümündedir. Batılılaşma yozlaşması Kira¬lık Konak'ta hızlanmış, Sodom ve Go-more'de ise toplumu yok oluşa sürükle¬miştir. Yazar bu ismi niçin seçtiğini ro¬manın başında, "Sodom ve Gomore Lût ve ibrahim devrinde Filistin diyarının tür¬lü ahlâk bozukluklanyla Tann'nın gazabı¬na uğramış iki büyük şehridir. İşte İstanbul düşman işgali altında iken ro¬manın yazarına böyle görünmüştü" cüm¬leleriyle açıklamıştır. Nitekim roman kah¬ramanları şehvetle kaynayan, sapık iliş-kilerin girdabında, yalnızca bedenî haz¬lar için yaşayan, milliyet hissinden tama¬men uzak kimselerdir. Bunlar, alafranga züppeliği düşmanla iş birlikçiliğe vardır¬mış Batı hayranlarının en uç noktada bu¬lunanlarıdır. Nur Baba (İstanbul 1338) ve Hüküm Gecesi (İstanbul 1927) aynı yıkımı müesseselerden hareketle ortaya koymaya çalışır. Nur Baba, Osmanlı as¬kerî sisteminin temelinde önemli rolü olan Bektaşî tekkelerinin aslî fonksiyo¬nundan uzaklaşmasını, Hüküm Gecesi, demokratik teamülleri gelişmemiş par¬lamenter sistemin yozlaştırılmasmı ko¬nu edinir. Nur Baba'daki Bektaşî tek¬kesi artık eskisi gibi ilâhî aşkla ruh ter¬biyesi veren bir müessese değil cismanî aşk ve şehvet merkezidir. Hüküm Gecesi'nde ise siyasî iradeyi ele geçiren İttihat ve Terakkî'nin despotizmi eleşti¬rilmiş, onun karşısındaki İtilâf ve Hür¬riyet Fırkası'nın da aynı hamurdan oldu¬ğu vurgulanmıştır. Osmanlı toplumun¬daki çürümeyi şehir hayatı çerçevesinde Millî Mücadele yıllarına kadar getiren ro¬mancı Yaban'da (İstanbul 1932) mekân olarak köyü seçmiş ve aydın-köylü (halk) anlaşmazlığına temas etmiştir. Cumhu¬riyet Halk Partisi 1942 roman ödülünde ikincilik kazanan Yaban, topyekün millet için ölüm-kalım savaşı olan Millî Mücadele'de köylüyü şuursuz, hatta aleyhtar gösterir ve toplumun her tabakasında köklü bir değişimin kaçınılmaz olduğu mesajını verir. Yakup Kadri, Yaban yaz¬dığı sıralarda "halk için halka rağmen in¬kılâp" isteyen Kadro hareketinin önemli isimlerindendi. Yaban'daki köy Osman¬lı'nın son kınntısıdır. Romanın sonunda köyün bütün sefaletiyle geriye çekilmesi, buna karşılık Ankara'dan gelen sesin git¬tikçe güçlenmesi Yakup Kadri'nin bekle¬diği devrimlerin sembolü gibi görün¬mektedir. Ankara (Ankara 1934) Millî Mücadele'yi başarmış, şimdi yeni bir top¬lum meydana getirecek olan aydın kad¬ronun ferdî çıkar ilişkilerinden dolayı içi¬ne düştüğü çelişkileri hikâye eder. Şapka kanunundan çok partili hayata kadarki zaman diliminin romanı olan Panorama [359] Cumhuriyet yıl¬larında yapılan inkılâpların kökleşemedi-ği teziyle siyasî ve içtimaî hayattaki te¬zatları işlemektedir.
Hikâyeler. Yakup Kadri'nin hikâyecili¬ğini iki döneme ayırmak mümkündür. İlk dönemde Fecr-i Âtî yazan olarak kaleme aldığı Bir Serencam( İstanbul 1330,1943) ve Rahmet'teki (İstanbul 1338) hikâyeler Edebiyât-ı Cedîde zevkini ve anlayışını yan¬sıtır. Sanatın şahsî ve muhterem olduğu¬na inanan yazar bu hikâyelerde ferdî ve ailevî konuları işler. Bunlarda cemiyet- fert çatışması esastır ve ferdî hürriyet sosyal baskı karşısında daima zavallı bir kavram olarak kalır. Sanat anlayışında köklü bir değişime yol açan siyasî ve sosyal prob¬lemler ikinci dönemdeki hikâyelerinin ko¬nularını da değiştirir. Yakup Kadri, Millî Mücadele yıllarında düşman mezalimin¬den çok canlı sahneler taşıyan Millî Sa¬vaş Hjkâyelerfnde (İstanbul 1947) artık ferdî ıstıraplardan sıyrılarak toplum me-selelerine yönelir. İzmir'den Bursa'ya Tedkik-i Mezâlim Heyeti adına Millî Mücadele sırasında Batı Anadolu'¬daki Yunan zulmünü sergilemek için ka¬leme alınmış hikâyelerden meydana gel-miştir. Kitapta Yakup Kadri'ye ait beş me¬tin vardır. Kurtuluş Savaşı ile alâkalı bu iki kitaptaki hikâyelerde Bir Serencam'-da kısıtlanan ferdî hürriyetin yerini yok edilen insanlık duygusu alır. Yakup Kad¬ri'nin içtimaî ve millî meselelere yönelişi 1916'dan itibaren yayımladığı diğer hi-kâyelerinde de görülmektedir. Kitapları¬na girmeyen yirmi hikâyesi Niyazi Akı tarafından Hikâyeler (1985) adıyla yayım¬lanmıştır.
Tiyatro Eserleri. Dergilerde kalmış ilk eserleri olan, Ibsen etkisinin görüldüğü Nirvana (1909) ve Veda (1909) piyesle¬rinde içki ve sefahatin aile müessesesini nasıl yıktığı üzerinde durulmuştur. Sağa-nak'ta (1929) inkılâpları ve kadının sos¬yal hayata girişini küfür olarak nitelendi¬ren muhafazakârların idamla sonuçlanan davranışları anlatılır. Yazarın son piyesi Mağara'da (1934) kaderin engellediği bir aşk anlatılmıştır. Bu piyeslerin tamamı Niyazi Akı tarafından Tiyatro Eserleri (1983) adıyla tek ciltte toplanmıştır.
Hatırat. Yakup Kadri, çocukluğundan başlayarak siyasî hayatının sonuna ka¬darki hâtıralarını konu bütünlüğü içinde beş kitapta toplamıştır. Bunların ilki ço¬cukluk ve ilk gençlik yıllarına ait Anamın Kitabı'ön (İstanbul 1957). Burada aile çevresiniı Mısır, Manisa ve İzmir'de ge¬çen yıllarını hikâye ederken kendi mi¬zacı ve yetişme tarzı hakkında da. ipuç¬ları verir. İzmir'deki idâdî yıllarıyla bi¬ten eseri, aynı günlere uzanan edebi¬yat merakı ve yazarlığa başladığı li. Meşrutiyet'in biraz Öncesinden itibaren ta¬nıştığı ediplerle ilgili Gençlik ve Ede¬biyat Hatıralar] (Ankara 1969) takip eder. Olayların değil edebî şahsiyetlerin odakta bulunduğu eserde yakından tanı¬ma tarihlerine göre sıraya koyarak Meh-med Rauf, Şehabeddin Süleyman. Refik Halit Karay, Ahmed Hâşim, Yahya Kemal Beyatlı, Süleyman Nazif, AbdüîhakŞinasi Hisar, Abdülhak Hâmid Tarhan, Tevfik Fikret ve Halide Edip Adıvar'ı anlatırken II. Meşrutiyet'ten Cumhurîyet'e kadarki edebî ve fikrî yönelişlerin de boşlukları bol bir panoramasını çizer. Vatan Yolun-da (İstanbul 1957) Millî Mücadele hâtıra¬larıdır, ikdamdaki başyazı la rıyla Millî Mü¬cadele'yi destekleyen bir gazeteci olarak Mustafa Kemal'in yakınında bulunan ya¬zar bu döneme ait hâtıralarında onu mih¬ver almıştır. Politikada 45 Yıl'm (1968) odağı ise İsmet İnönü'dür. Burada, Cum¬huriyetin kuruluşundan 1968'e kadarki dönemin siyasî olay ve şahsiyetleri hak¬kında politik hırs ve oyunları anlamakta güçlük çeken bir romancının değerlendir¬meleri yer alır. 1934-1954yıllarında kendi arzusu dışında Arnavutluk, Çekoslovakya, Hollanda, İsviçre ve İran nezdinde Türki¬ye'yi temsile mecbur edilen Yakup Kadri, bu ülkelerin genel durumu ile bürokrat ve siyasetçilerine dair intibalarını ise Zo¬raki Diplomatta (İstanbul 1955) anlatır. Bu eserlerde, tarihe şahitlik edecek bir kalem yerine günlük hayatın ayrıntılarında gizli olanı yakalamaya çalışan bir romancı tavrı vardır.
Monografiler. Yakup Kadri'nin Ahmed Haşim'i (Ankara 1934) aynı edebî zümreiçinde yer aldığı bir edibi, Atatürk ise (İstanbul 1946) uzun müddet yakınında bulunduğu, ilke ve inkılâpları¬nı samimiyetle savunduğu bir devlet ada¬mını hâtıraları çerçevesinde anlatması bakımından önemlidir. Yazarın bunlar¬dan başka Kadınlık ve Kadınlarımız ile (1923) Seçme Yazılar [360] adlı iki eseri daha vardır. Yakup Kadrİ'nin kitap halindeki eserleri Atila Özkınmlı [361] tarafından çeşitli notlar, açıklamalar ve bazı değerlendirmelerle birlikte genel bibliyografya eklenerek yeniden yayım¬lanmıştır. Ayrıca kitaplarına girmemiş pek çok yazısı mevcuttur.