İSA YUSUF ALPTEKİN’İN MÜCADELE HAYATI
01 Ocak 1970
İsa Yusuf Alptekin, mahalli dini mekteplerde tahsilini yaptıktan sonra, 20 yaşında iken Batı Türkistan'daki Çin konsolosluğunda memur olarak çalışmaya başlamıştır. Onun Batı Türkistan'da kalışı, Bolşevik baskı ve zulümlerinin en şiddetli günlerine ve milli direniş hareketlerinin kızıştığı zamanlara rastlıyordu. Bu olaylar genç Alptekin üzerinde tesirini göstermekte gecikmedi ve onun milli kurtuluş hareketinde faal bir politikacı olarak yer almasını sağladı.
İ.Y.Alptekin Batı Türkistan'da bulunduğu sürece Doğu Türkistan'daki milliyetçilerle temas kurmuş ve onlarla gizli olarak çalışmalarını yürütmüştür. 0, bir yandan Doğu Türkistan’a Sovyet sızmasını önlemeye çaba gösteriyor, öbür yandan da Çin müstemlekesi durumundaki ülkesini tam muhtar bir bölge olarak emniyete almak için çalışıyordu.
1933 yılında Çin idaresine karşı büyük çapta ayaklanmaların meydana gelmesi üzerine, Çinliler ile Sovyetler işbirliği yapmak mecburiyetinde kaldılar. Muhtemel bir faciayı önlemek için İ.Y.Alptekin, o zamanlar Çin'in başkenti olan Nankin’e gitti ve orada Sovyetlerin Doğu Türkistan'dan alılması ve aynı zamanda Doğu Türkistan'a tam muhtariyet hakkının garanti altına alınması için Merkezi Çin Hükümeti nezdinde teşebbüse geçti. Bu maksatla 1933- 1946 yılları arasında Çin parlamentosunda ülkesini temsil etti. Doğu Türkistan'daki Çin mezalimi 1944'de diğer bir ayaklanmaya sebep olmuştu. Çinliler Doğu Türkistan'ın iç işlerine karıştılar. İ.Y Alptekin sürgüne gönderildi. Daha sonra ülkesine dönen Alptekin 1947'de eyalet hükümetinin genel sekreteri olmuştur.
1949 yılında Doğu Türkistan komünist1er tarafından ele geçirilince, İ.Y Alptekin ülkeyi terk etmek ve Hindistan'a sığınmak mecburiyetinde kaldı. İ.Y Alptekin ailesi ve arkadaşlarının Türkiye'ye geliş tarihi olan 1954 yılına kadar olan ''Göç'' macerasını,oğlu Erkin Alptekin'in yazdığı ''Doğu Türkistan'dan Hicretimizin 40. Yılı'' (Kayseri,1990) adlı eserden öğrenmek mümkün olmaktadır:
G Ö Ç KARARI
Doğu Türkistan'daki Müslüman Türk liderler.Doğu Türkistan'daki SSCB. Komünist Çin ve Komünist1ere teslim fikrinde olan Milliyetçi Çin askerlerine karşı koyacak güçte olmadıkları için topluca dış ülkelere göç etmeye karar vermişlerdir .Bu toplantılara Doğu Türkistan Genel Vali Yardımcısı merhum Mehmet Emin Buğra", Maliye Bakanı merhum Canım Han Hacı, Doğu Türkistan eski Genel Sekreteri İsa Yusuf Alptekin. Osman Batur adına Nur hoca Batur ve Ali Bey katı1mışlardır .
Göç için iki ayrı fikir ileri sürülmüştür. Mehmet Emin Buğra ve İsa Yusuf Alptekin Hindistan veya Pakistan'a göç etmek için sınır boylarına kadar motorlu araçlardan yararlanılması,bilahare atlarla seyahate devam edilmesi fikrini ileri sürmüşlerdir. Böylece kısa zamanda çok yol alınabileceğini belirtmişlerdir. Bu grubun fikrine göre, tamamen atlarla yapılacak dağ yolculuğuna yaşlı ve çocuklar dayanamayacak. dolayısıyla fazla zayiat verilecektir. Canım Han Hacı başkanlığındaki grup ise, motorlu araç tercih edildiği takdirde komünistlerin daha iyi imkanlara sahip olması, hasebiyle kendilerine yetişebileceklerini ileri sürerek, at ile göç edilmesi görüşünü ileri sürmüştür .Göç güzergahı üzerinde yapılan fikir teatileri uzun sürmemiş Doğu Türkistanlı Türk Müslüman liderler, müşterek bir kararla. dağ ve ova yolundan olmak üzere iki ayrı yoldan göç edilmesini uygun bulmuşlar ve en kısa zamanda harekete geçmek için hazırlıklarına başlamışlardır.
YOLCULUK
Komünist Çin birliklerinin Çin'i Lancu şehrinden çıkıp süratle Doğu Türkistan'a ilerlemeye başlaması üzerine,Türk Müslüman liderler beraberlerindeki kafilelerle biran önce Urümçi’den ayrılmaya karar vermişlerdir . Canım Han Hacı başkanlığındaki kafile 11.9. 1949 tarihinde Urümçi yi terk ederek. 160 kilometre ötedeki Guçungze kasabasına giderek burada Osman Batur la birleştikten sonra 12. 10. 1949 tarihinde Barköl'e hareket etmiştir. Mehmet Emin Buğra başkanlığındaki kafile 17.9.1949 tarihinde Urümçi’den ayrılmıştır. Ondan 3 gün sonra yani 20.9. 1949 tarihinde de İsa Yusuf Alptekin başkanlığındaki kafile Ürümçi yi terk etmiştir .
27 .9. 1949 tarihinde Kaşgar'a ulaşan bu her iki kafile 1.10.1949 tarihinde buradan ayrılarak, 10 gün yollarda oyalandıktan sonra 16.10.1949 tarihinde Kökyar denen yere varırlar . 19.10.1949 tarihinde Kökyar'dan hareket ederek. çok zor şartlar altında 28.10.1949 tarihinde sınır kapısı Kökat'a. buradan da uzun bir yolculuktan sonra Hindistan'ın Ladak şehrine vasıl olurlar.
BUĞRA VE ALPTEKİN KAFİLESİ LADAK'DA
Mehmet Emin Buğra ve İsa Yusuf Alptekin Ladak şehrine vasıl olduktan sonra, önce Komünist Çinlilerden kaçıp buraya kadar gelebilen vatandaşlarının bir listesini hazırlarlar .Bu listeye göre, Kökat sınır kapısından toplam 852 kişi geçmiştir , bunlardan 798 kişi sağ salimen Ladak'a kadar gelebilmiş, 54 kişi yolda vefat etmiştir. Ladak'a kadar ulaşabilenlerden kadın, erkek ve çocuk olmak üzere toplam 49 kişinin el ve ayaklan donmuş olup, bilahare bunların el ve ayak parmaklan kesilmek mecburiyetinde kalınmıştır. Hindistan Hükümeti bunları ücretsiz hasta hanelerde yatırmış ve tedavi ettirmiştir .Durumları çok ağır olanlar yine ücretsiz olarak askeri uçaklarla Ladak'tan Keşmir'in başkenti Srinagar'a taşınmıştır .
BUĞRA VE ALPTEKİN AİLESİ SRİNAGAR'DA
Mehmet Emin Buğra ve İsa Yusuf Alptekin kafilesi Keşmir'in başkenti Srinagar'a gelir gelmez:
a) Kökat sınır kapısından geçmeye muvaffak olup sağ salimen Ladak ve daha sonra Srinagar'a ulaşabilen vatandaşlar için ilk merhalede barınak, yiyecek, içecek ve giyecek temin etmek için Keşmir ve Hindistan hükümetleri nezdinde teşebbüse girişmişlerdir. Burada Hindistan'daki Kızılhaç şubesinin çok perişan bir durumda Keşmir'e ulaşabilen Doğu Türkistan'lı göçmenlere göstermiş olduğu ilgi ve yapmış olduğu yardımı zikretmek isterim.
b) Göstermiş olduğu bütün yakın ilgisine rağmen gerek Keşmir ve gerekse Hindistan hükümetleri Doğu Türkistan'1ı göçmenlere ancak transit geçip gitme kaydıyla sığınma hakkı tanımışlardır .Bu yüzden Mehmet Emin Buğra ve İsa Yusuf Alptekin bu konuda da teşebbüslerde bulunmuşlardır .
c) Keşmir , Hindistan ve diğer Batılı ülkelerden tahsil yaşında çıkan Doğu Türkistanlı gençlere ücretsiz olarak eğitim imkanı sağlanması konusunda da faaliyet gösterilmiştir .
d) Bütün bunların haricinde Mehmet Emin Buğra ve İsa Yusuf Alptekin dağ yoluyla göç'e karar vermiş olan ve Tibet üzerinden Hindistan'a gelme ihtimali olan Kazak Türklerine yardım ulaştırabilmek, şayet yardım ulaştırma imkanı olmadığı takdirde onlara Hindistan'a sığınma hakkının verilmesi için de gerekli ön teşebbüslerde bulunmuşlardır.
Bu faaliyetler sürdürülürken İsa Yusuf Alptekin, Kazak Türk liderlerinden Alibeg Hakim, Hamza Uçar , Hüseyin Teyci ve Doğu Türkistan eski Genel Sekreter yardımcılarından Salis Emreoğlu tarafından imzalanmış bir mektup almıştır .Mektupta şöyle denilmektedir:
Doğu Türkistan'daki Türk milletinin Âli Yüksek lideri Mehmet Emin Buğra ve İsa Bey başta olmak üzere diğer arkadaşlara selam, Ümit ederiz ki, Müslüman Pakistan devletine sağ salimen vasıl oldunuz. Sizin hareketinizden sonra 1O'cu aylarda biz de 300 aile ile göç edip 3'cü aylarda sağ salimen Köşebeşim dağ eteklerine gelip Hüseyin Teyci ile buluştuk.
Osman Batur ve Canım Hanlar da gelmek üzere, Onlar geldikten sonra bir teşkilat kurup çıkarız. Sizlerden bir haber alabilmek gayesiyle Damollayı (Hoca'yı) gönderdik. Bizleri kalplerinizden çı-karmadan dış ülkeler ile gerekli temaslarda bulunarak, bizi komünist pençesinden kurtarmaya gayret etmenizi dileriz. Hepimiz bir Türk Balasıyız."
Mehmet Emin Buğra ve İsa Yusuf Alptekin bütün bu işlemlerle uğraştığı bir sırada Ladak’taki hemşehrilerinden Kazak Türklerinin Tibet'e girmiş olduklarına dair bir telgraf almıştır .Bunun üzerine Buğra ve Alptekin Keşmir Başbakanı Şeyh Muhammed Abdullah, Başbakan Yardımcısı Gulam Muhammed Bakşı ve Keşmir'deki Hint Ordusunun Başkomutanı General Mahdey Singh'e 3.8.1951 tarihli aşağıdaki mektubu yazmışlardır:
"Ekselans Şeyh Muhammed Abdullah, Ekselans Gulam Muhammed Bakşi, Muhterem beyler, Saygılarımızı arz ederiz ki, Ladak’taki bir hemşehrimizden telgraf aldık. Lhasa (Tibet'in başkenti) hükümetine sığınarak Gur-duk'a gelen bir grup Kazak Türklerinin buradan kaçarak Ladak sınır kapısına gelmiş olduğu belirtilmektedir .Telgrafta kaydedildiğine göre, bir Hint subayı bu kafileyi geri çevirmek için yola çıkmıştır .Bu kafile erkek, kadın ve çocuk olmak üzere 25 kişiden oluşmaktadır .Bu insanlar kendi ana vatanlarını terk etmek zorunda kalarak, Tibet'e gelip, Gurduk'ta yaşamaktaydı. Çin Komünist birliklerinin buraya ulaşmış olmaları neticesinde, Hindistan'a sıgınabilmek için bulundukları yerden ayrılarak Ladak sınır kapısına gelmişlerdir .
Gerek sizler ve gerekse Hindistan hükümeti bizlere karşı çok müşfik davrandınız. Bize karşı gösterilen bu insani ilginin şu anda sınır kapısında olan felaketzedelere de gösterileceğinden eminiz. Bunlara Hindistan’a girme ve sığınma hakkının tanınması için yardımcı olmanızı istirham ederiz. Eğer bu mümkün olmadığı takdirde, hiç olmazsa bunlara transit müsaade verilmesini rica ederiz.
Bizi hayal kırıklığına uğratmayacağınızdan eminiz. Eğer bunlar iade edildikleri takdirde başına gelecek felaketi herhalde takdir edersiniz.
Dolayısiyle, bunların hayatlarının kurtarılması için Hindistan'a sığınmalarına müsaade edilmesini insanlık namına rica ederiz.''
İSA YUSUF ALPTEKİN’İN TEMASLARI
Daha önce vermiş olduğumuz bilgilerden de anlaşılacağı gibi,Kökat sınır kapısından geçip sağ salimen Ladak'a, oradan da Srinagar'a ulaşabilen Doğu Türkistanlı 798 göçmen vardı. Bu göçmenlerin Yeni Delhi hükümetinin arzusu üzerine. Hindistan'ı terk etmeleri gerekiyordu.
Alibeg Hakim, Hamza Uçar, Hüseyin Teyci ve Salis Emreoğlu Tibet sınırına geldikten sonra Mehmet Emin Buğra ve İsa Yusuf Alptekin'e hitaben mektup yazmışlar ve bu mektupta Osman Batur ile Canım Han'ı beklemekte olduklarını belirtmekteydiler. Demek bunların yakın bir tarihte Hindistan sınır kapısına gelme ihtimali kuvvetli idi. Ladak’taki bir vatandaşı İsa Yusuf Alptekin'e telgraf çekip, 25 kişilik bir Kazak Türk kafilesinin Hindistan sınırına gelmiş olduğunu bildirmişti. Hindistan hükümeti ise. Kızıl Çin den bir protesto geldiği takdirde bu Kazak, Türklerini Hindistan’a kabul veya transit olarak geçmelerine müsaade etmeyebilirdi. Dolayısiyle derhal gerekli tedbirlerin alınması icap ediyordu.
Bu yüzden de İsa Yusuf Alptekin'in gerekli temaslarda bulunabilmek için Suudi Arabistan. Mısır ve Türkiye'ye gitmesi elzemdi. Bu durumları göz önünde bulunduran İsa Yusuf Alptekin yukarıda adı geçen ülkelerin hükümetleriyle bizzat temas kurmak için bir seyahate karar vermiştir.
Yol hazırlığıyla meşgul olduğu bir sırada, Ladak'ta ticaretle meşgul olan Ahmet Tohti adındaki bir hemşerisinden mektup almıştır. Mektupta kısaca şöyle denilmektedir: ''Bu yıl takriben Mayıs aylarında Doğu Türkistan'dan kaçan 80 Kazak Türk'ü Ladak sınırına gelip, ilgililerden sığınma hakkı talep etmiş. İlgililer Kazak Türklerinin taleplerini Hindistan hükümetine bildirmiştir. Fakat Hindistan Hükümeti onların bu isteklerini reddetmiş. Bunun üzerine bir grup Kazak Türk'ü büyük bir telaş ve kaygıya kapılmışlar .Zira bunları takip eden Kızıl Çin birlikleri yaklaşmaktaymış. Mümkün ise Hindistan hükümeti ile temasa geçerek, bunların Hindistan’a kabulünü sağlamaya gayret ediniz. Aksi takdirde büyük bir felaket olacaktır.''Bu mektubu alır almaz İsa Yusuf Alptekin, yol hazırlığını tamamlayarak 6.8.1951 tarihinde Hindistan’ın başkenti Yeni Delhi'ye gitmiştir. Delhi'de 8 gün kalan İsa Yusuf Alptekin bu zaman zarfında birkaç defa Hindistan Dışişleri Bakanlığına giderek, ilgililerle görüşmüş ve bu 80 Kazak Türküne de sığınma hakkı verilmesini rica etmiştir. Hindistan Dışişleri Bakanlığındaki ilgililer: ”Mehmet Emin Buğra, size ve sizlerle ayni zamanda Ladak'a gelen göçmenlere sığınma hakkı vermiş olduğumuz için Kızıl Çin hükümeti bizi protesto etti. Bu yüzden, sizlerle ayni zamanda Hindistan'a gelen göçmenlerin Hindistan’ı en kısa zamanda terk etmelerini rica ettik. Eğer bu Kazak Türklerini de kabul edecek olursak, Kızıl Çin ile olan ilişkilerimiz zedelenir'' şeklinde cevap vermişlerdir.Bunun üzerine İsa Yusuf Alptekin de Hindistan Dışişleri Bakanlığındaki ilgililere şunları belirtmiştir:
''Hint halkı, Doğu Türkistanlılar gibi, esaretin bin bir çeşit dert ve ızdıraplarını yaşayan bir millettir. Eğer Hint hükümeti bu göçmenleri Kızıl Çin'e iade ettiği takdirde, bu göçmenlerin hepsi kurşuna dizilecektir. Bu haber Doğu Türkistan'da yayıldığı takdirde, onların kalbinde, Hint hükümetine ve milletine karşı, büyük bir infial uyandıracak ve Hint hükümetinin şerefi de lekelenecektir .Hint hükümetinin bu meseleyi tekrar gözden geçirmesini rica ederim.''Hindistan Dışişleri Bakanlığındaki ilgililer, İ.Yusuf Alptekin'le yapmış oldukları son görüşmelerinde:
''Biz meseleyi tekrar gözden geçirmeye karar verdik, siz de bunları kabul edecek bir ülke arayın'' demiştir.Bunun üzerine İsa Yusuf Alptekin 18.8. 1951 tarihinde Yeni Delhi'den ayrılarak Suudi Arabistan, Mısır ve Türkiye'ye gitmek üzere Bombay'a gelmiştir .İsa Yusuf Alptekin Bombay'da bulunduğu bir sırada Mehmet Emin Buğra dan 17.8.1951 tarihli aşağıdaki mektubu almıştır:
''Ladak'tan gelen telgraf ve mektuplara bakılırsa, o gün sınırdan giren Kazaklar geri çevrilmiş. Biz bu haberi alıp çok üzülmekteyiz. Haberin doğru olup olmadığını bilmek için hükümet büyükleriyle görüşüp durumu anlamaya çalışacağız. Eğer bu haber doğruysa, imkan dairesinde o biçarelerin hayatlarını kurtarmaya çalışacağız. Bundan sonraki gelişmeleri Mehmet Emin Buğra'nın muhtelif tarihlerde İsa Yusuf Alptekin’e yazmış olduğu mektuplarından takip etmeye çalışalım:
28.8.1951 tarihli mektubu:
''Kazakların durumuyla ilgili olarak Başbakan Şeyh Muhammed Abdullah ile görüştüm. Sınıra girmiş olan 100 kadar kişinin Srinagar'a getirilmesi hakkında emir vermiş olduğunu söyledi.
Bunların Srinagar'a hareket ettiklerine dair daha bir haber gelmedi. Geride daha gelen olup olmadığını bilmiyormuş. Fakat daha gelecek olanlar varsa içeri almamak için karar verdik dedi. Şeyh Muhammed Abdullah, sınıra girmiş olan 100 kişiyi Mekke'ye göndermek için Refugee Committee (Keşmir’deki Türkistan Göçmenler Demeği) hareket etsin dedi. Bu konuyla ilgili olarak Hindistan hükümetinden telgraf almış olduğunu bildirdi. Daha başka gelen olup olmadığını bilemediğim için fazla bir şey söylemedim.
'28.8.1951tarihli mektubu:
İkinci mektubumda Kazakların Mekke'ye gönderilmesi için hükümetin almış olduğu karardan söz etmiştim. Dün Hindistan Dışişleri Bakanlığından emir gelmiş. Mahiyeti Kazakları Bombay yoluyla Mekke'ye göndermek için hareket ediniz den ibaretmiş. Fikrime göre, Hindistan hükümeti Kazakları mutlaka dış ülkelere çıkarmak için hareket edecek. Suudi Arabistan hükümetinin bunları kabul etmek ihtimali yok. Şayet Türkiye'ye gittiğinizde ciddi girişirseniz belki bir netice alabiliriz ümidindeyim. Şayet bu Kazakların hayatiyle ilgili olarak herhangi bir teşebbüse geçtiyseniz beni de haberdar ediniz.”
21.9.1951 tarihli mektubu:
''Siz burada iken sınırdan geçen 95 Kazak kardeşimizin Ladak'tan Keşmir'e hareket ettiğine dair haber geldi.Önceki gün Ladak'tan aldığımız telgrafa gôre, içlerinde Delil han (Canaltay) da bulunan 200 kadar Kazak kardeşimiz sınırdan geri çevrilmiş. Delil hana 'hoş geldiniz' diye telgraf çektim. Ayrıca sığınma hakkı için Hindistan hükümetiyle temas halinde olduğumu da bildirdim. Dün Şeyh Muhammed Abdullah ile gôrüşüp ,
“Delil han Hacı ve arkadaşlarına sığınma hakkı veriniz, onlar burada kalmadan Türkiye'ye gelip gidecekler. İsa Yusuf Bey bununla ilgili olarak Türkiye'ye gitmiş durumda” dedim.
Şeyh Muhammed Abdullah “daha önce sınıra girmiş olan 95 kişinin dışında tekrar sınıra gelecek olanların içeri alınmaması için karar alındı, bu yüzden ben kendi başıma müsaade veremem” dedi.
Şimdi ben bu 200 kişinin hayatını kurtarmak için Yeni Delhi’ye gidip elimden geleni yapmaya çalışacağım. Hareket bizden, bereketi Allah’tan.Sizden ricam, derhal Türkiye hükümetiyle temasa geçip bu biçareler için hareket etmenizdir .
Geçen sene göçmen kabulü için Türkiye hükümetiyle yapmış olduğumuz müracaata “tetkik ediliyor”diye cevap geldi.''
28.9.1951 tarihli mektubu:
''Daha ônce yazmış olduğum gibi Delil han ve Alibeg (Hakim) liderliğinde sınıra gelen 200 kişiye giriş müsaadesi alabilmek için 22.9. 195 1 tarihinde Yeni Delhi’ye geldim. Baş vezire (Hindistan Başbakanı Nehru kastediliyor) müracaat ettim. 9'cu ayın 24 ve 29'unda olmak üzere iki defa Dışişleri Bakanlığına gidip Naidu hanımla görüştüm. Daha bir netice yok. Ciddi teşebbüsteyim. Her halde, o zavallıları ölüm tehlikesinden kurtarmak için Allah yardımcı olur diye dua etmekteyim. Delil han Hacılardan önce sınıra girmiş olan 95 kişinin başkanı Hüseyin Teyci, Sultan Şerif Teyci, Oraz Molla gibi Urümçi den tanıdığımız arkadaşlarmış. Bunlar 17.9.1951 tarihinde Ladak'tan Srinagar'a hareket etmişler. Onların Ladak'a gelip bana yazmış oldukları mektupları aldım. Delil han Hacı kendisi yalnız olarak Ladak'a girmiş. Yeni gelen Kazaklar 25, 95 ve 200 olmak üzere toplam 320 kişiymişler .Arkadan gelen başka olmasa gerek.Şimdi bunlara yemek, içmek teminiyle, Hindistan'dan başka ülkelere göç ettirmek işi üzerinizdedir. Türkiye'de mutlaka bir netice almaya gayret ederseniz.Bu mektubu bitirmeden Delilhan Hacıdan telgraf aldım. Mahiyeti şu “Çoluk çocuğum ve 200 kişiyle sınırda aç, sefil ve komünist tehlikesindeyiz. Mekke'ye gidebilmeniz için hareket etmenizi rica ederim” demektedir.Kendisine teselli mektubu yazacağım."
13.10.1951tarihli mektubu:
''Delhi'de 21 gün kalmak mecburiyeti hasıl oldu. Ama zahmete değer netice elde ettim. Hindistan hükümeti, şayet Keşmir hükümeti kabul ettiği takdirde Delilhan başta 200 kişiye Hindistan'a girme müsaadesi verdi. Yarın Keşmir'e döneceğim. Şeyh Muhammed Abdullah daha önceki konuşmamız sırasında 'Hindistan hükümeti müsaade ettiği takdirde biz de müsaade ederiz”demişti.
Bunun için ümitliyim. Yalnız başına daha önce Ladak'a gelmiş olan Delilhan bundan 15 gün önce tekrar geri gönderilmiş.''Nitekim Hasan Oraltay 1961 yılında yani bu olaydan tam 10 yıl sonra İzmir'de yayınlamış olduğu ''Hürriyet Uğrunda Doğu Türkistan Kazak Türkleri" adlı kitabının 197 .sayfasında şöyle demektedir:
"MUCİZE... MUCİZE, 13.10.1951 tarihinde Hindistan askerleri bizim içeri girebilmemiz için izin çıktığını bildirdiklerinde sevincimizin büyüklüğünden ne yapacağımızı şaşırmıştık...''
Doğu Türkistanlılar , bu mucizeyi insan üstü bir gayretle temin eden merhum Mehmet Emin Buğra'yı şükranla anmayı bir vazife bilir.
21.1O.I951 tarihli mektubu:
"Delilhan ve Alibeg başkanlığındaki 200 kişinin Hindistan'a girdiği haberi geldi. Herhalde bir aya kadar Keşmir’e gelirler ."
29.1O.1951 tarihli mektubu:
"Delilhan ve Alibegler başkanlığındaki 100 kişi uçakla getirildiler. Geri kalanlar da kara yoluyla getiriliyormuş. Gelenlerin vaziyeti çok perişan. Bilhassa Delilhan, iki kardeşi ve ailesi çok perişan bir vaziyette, Hiç bir şeyleri yok. Mümkün olduğu kadar yardım1aşıyoruz. "
İSA YUSUF ALPTEKİN SUUDİ ARABİSTAN'DA
Buraya kadar vermiş olduğumuz bilgilerden de anlaşılacağı gibi, bin bir zorluklarla Hindistan sınırına kadar ulaşabilen Kazak Türkleri'nin durumu çok tehlikeliydi. Kızıl Çin birlikleri Kazak Türklerini kovalayıp gelmekteydiler .Kazak Türkleri'nin hür dünyaya açılan kapının eşiğinde tamamen imha olma ihtimali vardı.
Kızıl Çin ile olan dostluk ilişkilerinin bozulmasını istemeyen Hindistan hükümeti Kazak Türklerine sığınma hakkı vermeye yanaşmıyordu. Fakat İsa Yusuf Alptekin Delhi'de Hindistan Dışişleri Bakanlığı yetkilileriyle yapmış olduğu görüşmeden sonra, durumu tekrar gözden geçirmeye karar verdiklerini belirtmek suretiyle tutum1annı biraz yumuşatmışlardır . Nitekim, bilahare Hindistan sınırına gelen ilk Kazak Türk kafi1esine sığınma hakkı vermişlerdi. Fakat arkadan daha gelenler olabilirdi ve gelmişlerdi de. Onlara Hindistan hükümeti bu sığınma hakkını ancak transit geçip gitme kaydıyla verecekti. Zaten Hindistan Dışişleri Bakanlığı yetkilileri,İsa Yusuf Alptekin'e, her ihtimale karşı bu Kazak Türkleri'ni kabul edecek bir ülke aramasını tavsiye etmiş bulunuyordu. İsa Yusuf Alptekin'in seyahatinin asıl maksadı da buydu. Ama hangi ülke;
Kazak Türklerini kabul edecekti? İlk akla gelen ülkeler Suudi Arabistan, Mısır ve Türkiye idi. İsa Yusuf Alptekin'in gitmeyi kararlaştırdığı ülkeler bunlardı. Fakat Mehmet Emin Buğra, İsa Yusuf Alptekin'e yazmış olduğu mektuplarının birinde Suudi Arabistan'ın Kazak Türklerini kabul etme ihtimalinin hemen hemen yok olduğunu belirtmişti. Mısır'ın tutumu belli değildi. Türkiye ise, daha önce yapılan bir müracaata "tetkik ediliyor" diye cevap vermişti.
Her şeye rağmen İsa Yusuf Alptekin'in bu ülkelere giderek ciddi teşebbüse geçmesi lazımdı. Zaten Mehmet Emin Buğra da sınırda tamamen imha olma tehlikesiyle yüz yüze kalan Kazak Türklerini kast ederek, İsa Yusuf Alptekin’e "bu biçarelerin hayatını kurtarmak için mutlaka netice almaya çalışınız" demiyor muydu?
İsa Yusuf Alptekin mutlaka bir netice alabilmek maksadıyla 6.9.I95 I tarihinde Suudi Arabistan'a geçerek, Suudi Arabistan Devletinin kurucusu Melik Abdülaziz ve Emir Faysal'ı ziyaret ederek, o ana kadar Suudi Arabistan'a iltica eden Doğu Türkistanlılara göstermiş olduğu sevgi, şefkat ve ilgi için teşekkür edip, Kızıl Çin istilasına maruz kalan Doğu Türkistan'daki durum hakkında bilgi verdikten sonra, Hindistan sınırında tamamen imha olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan Kazak Türkleri 'ninde göçmen olarak Suudi Arabistan'a kabulünü rica etmiştir.
Melik Abdülaziz ''durumu tetkik ettirip size cevap vereyim'' demiştir.Ne var ki İsa Yusuf Alptekin Suudi Arabistan'da bulunduğu sürece bu ricasına bir cevap alamamıştır .Vakit kaybetmemek için derhal Mısır'a geçmiştir. Mısır hükümetine de aynı ricada bulunmuştur.
Suudi Arabistan hükümeti, Büyükelçiliği kanalıyla I9.6.I952 tarihinde vermiş olduğu cevabında şöyle demekteydi:
''Mısır’daki Milliyetçi Çin Büyükelçiliği Doğu Türklstan Müslümanlarının l1deri İsa Yusuf Alptekin:
Suudi Arabistan'a göçmen göndermesi hususunda ısrar etmemesini kendilerine iletmenizi rica ediyoruz.''
Burada şu hususun da belirtilmesi gerekir ki, Mehmet Emin Buğra'dan gelen mektuplara bakılırsa, Hindistan'a sığınan Kazak Türkleri'nin durumu çok ağırdı. Bu yüzden İsa Yusuf Alptekin, Suudi Arabistan'da bulunduğu sıralarda, oradaki yurttaşlarından Kazak Türkler1ne ellerinden gelen yardımı yapmalarını önemle rica etmiştir .Ayrıca, İsa Yusuf Alptekin Türkiye'den Hindistan'ın başkenti Delhi'ye geldikten sonra, Ali Beg Hakim ve Hamza Uçar imzalarıyla almış olduğu I2.5.I952 tarihli mektupta Kazak Türklerinin çok perişan durumda olduğu ifade edilip şöyle denilmektedir:
"Hakiki vatan ve millet sever İsa Bey hazretlerine, Candan selamlarımızı yollarız. Vatan ve milleti komünistlerin zulmünden kurtarmak için gece ve gündüz demeden sarf etmekte olduğuz çaba ların semeresini Allah verecektir . Fakir meslektaşlarınız size uzun ömür ve hizmetlerinizde başarılı olmanızı Ulu Tanrıdan dileriz. Son nefesinize kadar vatan ve millet için çalışmak sizin için hem farz ve hem de bir borçtur .Sizin çizmiş olduğunuz yoldan yürümek de bizler için bir farz ve borçtur .
Biz fakir kardeşleriniz parasız olup, sizi dört gözle beklemekteyiz. Benim elime bakan 150 kişi var. Hiç birinin parası yok. Bunları listeye dahil edip acele gönderilmesi için hareket ediniz. Bunların yol masrafları için de paraları yok. Gariplerinizi zor durumdan kurtarmak için Kalkütta. Bombay ve Delhi'deki Müslümanların bu seneki zekatlarını alabilmek maksadıyla garipleri namından bir müracaatta bulunursanız ,diye. Vefakar meslektaşlarınız.
Ali Beg Hamza
Suudi Arabistan'daki Doğu Türkistanlılar o dönemlerde içinde bulundukları zor şartlara rağmen, aralarında toplamış oldukları2980 Riyalı 23.10.1952 tarihinde Hindistan'daki Kazak Türklerine göndermişlerdir. 1980 Riyal karşılığı 14.276 Ruble 341 Kazak Türküne dağıtılmıştır .
İSA YUSUF ALPTEKİN TÜRKİYE'DE
Mısır hükümetinden de olumlu bir cevap alamayan İsa Yusuf Alptekin 6.1.1952 tarihinde buradan ayrılarak, Türkiye'ye geçmiş,bu ara Hindistan'ın Keşmir eyaletinden göç ederek Türkiye'ye gelmiş olan Mehmet Emin Buğra ile birlikte, Kazak Türklerinin iskanlı göçmen olarak kabulü için sırasıyla devrin TBMM Başkanı Refik Koraltan, Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü, Maliye Bakanı Hasan Polatkan, Milli Eğitim Bakanı Tevfik İeri, Gümrük ve Tekel Bakanı Sıtkı Yırcalı, Ticaret Bakanı Muhlis Ete, Toprak ve İskan Genel Müdürü Haşim İşcan: Milletvekillerinden Said Bilgiç, Remzi Oğuz Arık, Mi11iyetçiler Derneği Başkanı Haluk Karamağaralı gibi kimselerle görüşmeler yaparak, onların yardımlarını rica etmiştir.
Mehmet Emin Buğra ve İsa Yusuf Alptekin Kazak Türklerinin iskanlı göçmen olarak Türkiye'ye kabulü için Türk basınıyla da devamlı temas ederek, beyanatlar vermişlerdir .
PAKİSTAN'DAKİ KAZAK TÜRKLERİNİN İSA YUSUF ALPTEKİN'İ
TEBRİKLERİ
Nitekim, Pakistan'daki Kazak Türkleri bu sevinçlerini İsa Yusuf Alptekin'e yazmış oldukları 1.7.1952 tarihli mektuplarında şöyle ifade etmektedirler:
''Alicenap, Ali Mertebe, Sahibi İzzet Kaidul Millet Hacı İsa Yusuf Alptekin Hazretlerine, Seyahatinizden başarılı olarak Keşmir'e dönmüş olmanızdan son derece memnun olduk. Kavim ve milletiniz için, ezilen vatansız kardeşlerinizin geleceği, saadeti ve çeşitli memleketlerde perişan bir vaziyette yaşamakta olan milletimizin namusunu korumak için sarf etmiş olduğunuz gayretleri yazıp bitirmek mümkün değildir .Bunun için biz, Pakistan'da yaşamakta olan Kazak kardeşleriniz ve Encümen-i Şarki Türkistan Kazak Muhacirin-Peşavur Cemiyeti namından size bütün kalbimizle şükranlarımızı arz ederiz.
Saniyen Pakistan'daki Kazak vatandaşlarımızın daima Türkiye'ye gidip yerleşebilme arzusunda oldukları size malum; Bunun için de Türkiye hükümetinin göçmen kabul edeceğine dair almış olduğu karar bizleri son derece sevindirdi. Bunu bir nimet diye kabul edip, sizi de tebrik ederiz.
Malum olduğu veçhile Pakistan'daki muhacirlerin durumları o kadar iyi olmadığı gibi % 95'nin yol masrafı için sarf edeceği parası yoktur. Bu hususta faaliyet göstermenizi rica ederiz. Eğer yol masrafı meselesi halledilecek olursa, Pakistan'daki bütün hemşehrilerimiz Türkiye'ye gidecektir...
Hürmetlerimizle
Hacı Osman (Taşdan), Hacı Hamza, Atayi Han, Hacı Kayum Molla, Ali Hacı, Halife (Altay)''
Pakistan'daki Kazak Türkleri biran önce Türkiye'ye göç etmek arzusundaydı, Çünkü Pakistan'daki Komünist Çin Büyükelçiliği buradaki Kazak Türkleriyle temas kurup, onları tatlı vaatlerle kendi sinsi emellerine alet etmeye başlamıştı.
Nitekim Peşavurdaki Encümen-i Şarki Türkistan Kazak Muhacirin Peşavur Cemiyeti İsa Yusuf Alptekin 2.9. 1953 tarihinde yazmış olduğu aşağıdaki mektubunda bu tehlikeyi bariz bir şekilde dile getirmektedir:
''Muhterem liderimiz İsa Yusuf Bey ,
Selamdan sonra istirhamımız şu ki, Hacı Hamza, Halife (Altay) adlı iki kişi aracılığıyla 1.9. 1953 tarihinde Karaşi’deki Türkiye Büyükelçiliğine gidip, Türkiye'ye gitmek için iskanlı göçmen meselesini görüştük. En kısa zamanda Türkiye'ye gitmek arzusunda olduğumuzu belirttik. İlgililer, durumu Türkiye Dışişleri Bakanlığına intikal ettireceklerini bildirdiler .'Mehmet Emin Hezretim (Buğra) ve İsa Yusuf Alptekin kanalıyla münacatlarınızı yapın' dediler .Biz Hezretim (Mehmet Emin Buğra) yazdık. Sizden de bu hususta yardımcı olmanızı rica ederiz.
Çünkü, Pakistan'da bir taraftan iktisadi müşkülatlar ve diğer taraftan komünist Çin elçiliğinin propagandaları bizleri son derece tedirgin etmektedir. Bu sene 1 Ekim tarihinde Çin Halk Cumhuriyeti'nin kuruluşunun 5. yıldönümü kutlanacakmış. Komünist Çin Elçiliği bütün Doğu Türkistanlılara davetiye gönderdi. Yol masraflarıyla otel, yeme, içme masraflarını da üzerlerine alıyorlar .Bizim Türkiye'ye gitmekteki maksadımız komünistlerden kurtulmak idi.
Eğer Türkiye'ye gidememe gibi bir durum hasıl olursa iktisadi durumları bozuk olanların komünistlere aldanma ihtimali vardır. Formoza yardımı hususunda bir cevap gelmedi. Bu hususta zatı alinizden ricada bulunmuştuk.. Herhalde cenabı alilerinden ricamız şu ki, Pakistan'daki bu muhacirler hakkında bir çare düşününüz...
Hürmetlerimizle
Hacı Hamza, Halife (Altay)''
İSKANLA İLGİLİ YAZIŞMALAR
Hindistan, Pakistan ve Suudi Arabistan'a sığınan toplam 1850 Doğu Türkistanlının iskanlı göçmen olarak Türkiye'ye kabullerine karar verilmişse de, gerek Yeni Delhi'deki ve gerekse Karaçi’deki Türkiye Büyükelçiliklerinin iskanlı göçmen olarak Türkiye'ye gidecek olanlar hakkında gerekli tahkikatı yapması gerekiyordu. Bunun için de Karaçi deki Türkiye Büyükelçiliği İsa Yusuf Alptekin'e yazmış olduğu 28.6.1952 tarih ve 146/22 sayılı yazısıyla bu hususta yardımcı olmak üzere, tamimiyle itimada layık bir veya birkaç kişinin adresini talep etmiştir .Hindistan'daki göçmenler hakkında Yeni Delhi'deki Türkiye Büyükelçiliği ise bu husustaki bilgileri doğrudan doğruya İsa Yusuf Alptekin'den almaktaydı.
İSA YUSUF ALPTEKİN TÜRKİYE'YE YERLEŞİYOR
İsa Yusuf Alptekin Doğu Türkistan'ın Komünist Çin istilasına uğramasından önce ve sonra dış ülkelere sığınan soydaşlarının çoğunluğunun Türkiye'ye gelip yerleşmesinden sonra, kendisi de ailesiyle birlikte Haziran 1954 tarihinde Türkiye'ye gelip yerleşmiştir. 27 Kasım 1957 tarihinde serbest göçmen olarak Türkiye vatandaşlığına müracaat etmiş ve bakanlar kurulunun 4 Aralık 1957 tarih ve I7I2-I958- 11126 sayılı kararıyla Türk vatandaşlığına kabul edilmiştir
HİCAZ KARARI
0 dönemin şartlarına uygun takip edilmesi gereken yeni siyasi yolu belirleyebilmek maksadıyla muhaceretteki Doğu Türkistanlılar 1 Eylül 1954 tarihinde Suudi Arabistan'ın Taif şehrinde bir kurultay tertip etmişlerdir .Gündeme alınan en önemli iki mevzu ise şunlardan ibaret idi:
1- Doğu Türkistan istiklal davasının canlandırılması ve bu husustaki faaliyetlerin tesbiti,
2- Milliyetçi Çin ile münasebette bulunup bulunulmaması.
Beş gün devam eden müzakerelerden sonra Doğu Türkistan'a sembolik anlamda olsa bile istiklal tanıması için Milliyetçi Çin ile yürütülecek müzakereler katiyet kesp edene kadar hiçbir Doğu Türkistanlının Taipehi hükümetiyle münasebette bulunmaması kararlaştırılarak 6 Eylül 1954 tarihinde aşağıdaki tarihi karar alınmıştır: '''
“İstiklal davasını canlandırmak, hür dünya devletlerinin desteğini sağlamak, Doğu Türkistan'daki Kızıl Çin mezalimini dünya kamuoyuna duyurmak mesuliyeti muhaceretteki biz Doğu Türkistanlıların üzerine düşmektedir. Bunun için Milliyetçi Çin ile müzakere masasına oturup, yurdumuzun istiklalini ona tanıtmak, eğer Milliyetçi Çin yurdumuzun istiklalini tanımadığı takdirde, meseleyi Birleşmiş Milletlere götürüp, Milliyetçi Çin'i yurdumuza istiklal tanımaya mecbur etmek için, Mehmet Emin Buğra ve İsa Yusuf Alptekin, iki nefer milli liderimizi; biz Hicaz Kurultayına katılan delegeler , yurdumuzdaki 8 milyon, dış ülkelerdeki 1O bin Doğu Türkistanlı namından vekil tayin ettik. Bu iki milli liderimizin, bu husustaki her bir sözü bütün Doğu Türkistanlıların sözü, bütün faaliyetleri umum Doğu Türkistanlıların faaliyetidir diye kabul ederiz.
Bu vekaletname iki adet yazılmış olup, bir adedi Mehmet Emin Buğra ve bir adedi de İsa Yusuf Alptekin beylere takdim edildi. Her iki adedi eşit güçtedir .
Yurttaşlarından almış olduğu bu yetkiyle İsa Yusuf Alptekin, kendisinden önce serbest göçmen olarak Türkiye'ye gelip yerleşen mücadele arkadaşı Mehmet Emin Buğra ile birlikte Milliyetçi Çin ,ile müzakerelere girişmiş, fakat Milliyetçi Çin'in sembolik anlamda dahi olsa Doğu Türkistan'ın istiklalini tanımayı kabule yanaşmamasından sonra, yurttaşlarını Milliyetçi Çin ile hiçbir surette ilişki kurmamaya davet ederek, bu ülkeyle olan görüşmeleri kesmiştir.Daha sonra, vatan ve milletini seven, davasına bağlı, fedakar ve vefakar vatandaşlarının maddi ve manevi destek ve yardımlarıyla Doğu Türkistan'ı, Doğu Türkistan davasını ve Komünist Çin istilası altında kalan Doğu Türkistan'daki gerçek durumu, Türk, İslam ve Batı kamuoyuna duyurmaya çalışmış, bu meyanda pek çok ülkelere seyahat etmiş, uluslararası toplantılara katılmış, pek çok devlet büyüklerine muhtıralar takdim etmiş, beyanatlar vermiş, makaleler , broşürler ve kitaplar yayınlamıştır.1960'da Mehmet Emin Buğra büyük fedakarlıklara katlanarak “Türkistan”, “Türkistan Sesi'' ve İngilizce ''The Voice of Turkestan'' ismindeki dergileri çıkararak Doğu Türkistan davasını Türk, İs1am ve Batı kamuoyuna duyurmaya çalışmıştır. Bunların ilki İstanbul’da 1953 yılında altıncı sayısına kadar; ikincisi Ankara'da 1956-1957 yıllan arasında 11. sayısına kadar; ve üçüncüsü yine Ankara'da, ayni dönemde 3. sayısına kadar çıkarılmıştır. Bu neşriyata muvazi olarak Kahire'de Mehmet Emin is1ami ile İbrahim Vasıli adlarındaki Doğu Türkistanlı aydınlar tarafından 1953 yılında yayınlanan Savt-ül Türkistan adlı dergi, Arap alemine hitap eden tek süreli Doğu Türkistanlıların yayını olarak hatırlanacaktır .Muhacerette Doğu Türkistanlılarca gerçekleştirilen başka eserlerle birlikte sözünü ettiğimiz bu süreli yayınlar Doğu Türkistan Türklerinin var olma mücadelesinin birer belgesi olarak dünya kütüphanelerini süslemekte ve Doğu Türkistan hakkında yabancılar tarafından yazılan birçok esere konu teşkil etmektedir.
1960 yı1ından sonra ''Doğu Türkistan Göçmenler Cemiyetinin, kurulmasından sonra bu faaliyetler daha da kesif bir şekilde devam ettirilmiştir .Bu meyandaki çalışmalar hakkında daha fazla bilgi edinmek isteyenler 1972 yılında yayınlanan ''Doğu Türkistan Göçmenler Cemiyeti Neler Yaptı'' adlı broşüre ve İsa Yusuf Alptekin'in 1974 yı1ında neşretmiş olduğu ''Doğu Türkistan İnsanlıktan Yardım İstiyor'' adlı kitaba müracaat edebilirler .
Bu çalışmalar , Doğu Türkistan milli mücahidi, devlet adamı, tarihçi, edip ve şairi olan Mehmed Emin Buğra'nın 14 Haziran 1965 tarihinde Allah'ın rahmetine kavuşmasından sonra, yine yurttaşlarının maddi ve manevi desteğiyle İsa Yusuf Alptekin tarafından devam ettirilmiştir. Mehmet Emin Buğra'nın vefatından sonra İsa Yusuf Alptekin Doğu Türkistan Göçmenler Cemiyetinin başkanlığına seçilmişti.
Ne var ki, İsa Yusuf Alptekin 1978 yılında geçirmiş olduğu trafik kazasından sonra, uzun süre hasta hanede kalmış, ayağı kırılmış ve gözleri tedrici olarak acizleşmiştir .Bunun üzerine faal bir görev olan cemiyet başkanlığından çekilmiştir. 28.6.1979 tarihinde Doğu Türkistanlılar arasında yapılan bir özel toplantıda yurttaşlar o sırada ikinci başkan olan Hacı Osman Taşdan'ın cemiyet başkanlığına getirilmesini ittifakla kabul etmişlerdir .Hacı Osman Taşdan'ın bu görevden ayrılmasından sonra da. 22 Aralık 1987 tarihinde yine Doğu Türkistan ileri gelenlerinden Abdül Veli Can Doğu Türkistan Göçmenler Demeğinin başkanlığına seçilmiştir .Abdül veli Can halen bu görevi başarıyla sürdürmektedir .Mayıs 1987 tarihinden itibaren ''Doğu Türkistan'' adlı bir aylık gazete çıkarmaya başlayan Doğu Türkistan Göçmenler Cemiyeti. Doğu Türkistan tarihini, kültürünü ve Doğu Türkistan'daki gerçek durumu Türk kamuoyuna tanıtmaya çalışmaktadır .İsa Yusuf Alptekin'den azami derecede faydalanmak isteyen çoğu Doğu Türkistanlı yurttaşlar, onun riyasetinde 1984 yılından itibaren ''Doğu Türkistan'ın Sesi'' adlı Türkçe, İngilizce ve Arapça olmak üzere üç dilde bir dergi çıkarmaya başlamıştır .İsa Yusuf Alptekin, kendisinden sonra da muhacerette Doğu Türkistanlıların çalışmalarının devamlılığını sağlamak üzere ''Doğu Türkistan Vakfı'nı da gerçekleştirmiştir .
Ne var ki, son dönemde yaşının iyice ilerlemiş olması, gözlerinin tedrici olarak zayıflaması ve aktif faaliyetlere katılamaması nedeniyle İsa Yusuf Alptekin Vakfın başkanlığından ayrılmıştır .Vakfın Kurucular Heyeti 1986 yılında İsa Yusuf Alptekin'in riyasetinde yapılan bir toplantıda aslen Doğu Türkistanlı olan Emekli General Mehmet Rıza Bekin'i Vakfın Mütevelli Heyeti Başkanlığına seçmiştir. İsa Yusuf Alptekin, Vakfın Kurucular Heyetinin umumi arzusu üzerine Doğu Türkistan Vakfının fahri başkanı olarak kalmayı kabul etmiştir. Mehmet Rıza Bekin halen bu görevi sürdürmeye çalışmaktadır .
Doğu Türkistan Vakfı, muhaceretteki Doğu Türkistanlılar'ın maddi ve manevi destekleriyle 6 Nisan 1988 tarihinde İstanbul’da''1. Millet1erarası Doğu Türkistan Kültür ve Tarih Semineri''ni tertip etmiştir .Türkiye, İslam alemi ve Batı ülkelerinden gelen pek çok ilim adamlarının katıldığı bu seminer Doğu Türkistan'ın her yönü ile tanıtılabilmesi için çok faydalı olmuştur..
AFGANİSTAN'A GÖÇ EDEN DOĞU TÜRKİSTANLILARIN
TÜRKİYE'YE YERLEŞMESİ
Komünist Çin hükümeti 1959 yılında almış olduğu bir kararla, eskiden yabancı uyruklu olup çeşitli sebeplerle kendi memleketine dönemeyip Doğu Türkistan'da çoluk çocuk sahibi olan kimselerin, arzu ettikleri takdirde Doğu Türkistan'dan ayrılabileceklerini bildirmiştir .Bu fırsattan faydalanan takriben 600 kadar Doğu Türkistanlı, sülalelerinin Afgan uyruklu olduğunu ileri sürüp, zorlu bir yolculuktan sonra 1960-1961 yıllarında Afganistan'a ulaşmışlardır. Ne var ki aslen Türk olan bu Doğu Türkistanlılar, sülalelerinin Afgan uyruklu olduğunu ispat edemeyince, Afgan hükümeti bunların büyük bir kısmını geri çevirmeye karar vermiş tir .Bunun üzerine başta Abdulvelihan Hoca, Mehmet Kasım Cantürk, Mırgıyaz Ali, Mirahmet Batur, Hüseyin Hazineci ve Mahmut Demirci gibi Doğu Türkistanlılar İsa Yusuf Alptekin'e mektup yazıp,durumu bildirmiş ve Türkiye'ye gidip yerleşmek arzusunda olduklarını ifade etmişlerdir .
Derhal gerekli teşebbüslere girişen İsa Yusuf Alptekin o dönemlerde Başbakan olan Sayın Süleyman Demirel başta olmak üzere Türk hükümet ileri gelenleriyle görüşerek. Afganistan'daki Doğu Türkistanlılar'ın Afgan hükümeti tarafından geri çevrilmesini önlemiş, onların iskanlı göçmen olarak Türkiye'ye yerleşmeleri hususunda karar aldırmış ve özel uçaklarla Türkiye'ye getirilmesini sağlamıştır. Böylece Afganistan'daki Doğu Türkistanlılar da ilk kafile 1965 ve ikinci kafile 1967 yıllarında olmak üzere iki kafile halinde Türkiye'ye getirilip Kayseri'de kendilerine tahsis edilen evlere yerleştirilmişlerdir .Kayseri'de halen Türkistan Mahallesi olarak bilinen bu semtte, bugün takriben 1 00 hane ve 700 nüfuslu Doğu Türkistanlı vardır. Kayseri'de yerleşik bu Doğu Türkistanlılar 1970'li yıllarda kültürel ve sosyal değerlerini koruyup geliştirmek, kendi aralarındaki birlik ve beraberliği sağlamak için çeşitli demekler kurmuşlarsa da, bu demekler yeterli derecede maddi imkanlar elde edemediklerinden istenilen çapta faaliyetlerde bulunamamışlardır. 1980 öncesi Türkiye'de mevcut siyasi gerginlik ortamında bu demeklerin yöneticileri Komünist yeraltı (özellikle Maocu) terör örgütlerinin saldırılarına hedef olmuş ve neticede faaliyetlerine ara vermek zorunda kalmışlardır .Bugün muhacerette 75 bin kadar Doğu Türkistanlı olduğu tahmin edilmektedir. Bu Doğu Türkistanlılar'ın yurtlarından ayrılmalarının bir maksadı vardı. Bu maksadı Doğu Türkistan milli mücahitlerinden Mehmet Emin Buğra şu veciz sözlerle ifade etmişti:
'Vatan için vatandan ayrılıyoruz''.
Çiang Kay Şek'in ordularını mağlup edip, Doğu Türkistan'ın kapısına dayanmış olan Komünist Çin kuvvetlerini durduracak ne ordumuz vardı ne de silahımız. Doğu Türkistan'daki Milliyetçi Çin birlikleri Komünistlere teslim olma karan almışlardı. SSCB, Doğu Türkistan halkının herhangi bir direnme hareketine müsaade etmeyeceğini ilan etmişti. Diğer komşu devlet1er bizleri destekleye-cek durumda değildiler .Hür dünya devlet1eri ise tamamen ilgisiz kalmışlardı. İşte bu zor şartlar altında Doğu Türkistan'ı terk edip hür dünyada tali mücadele yapmaya karar verilmişti. Bu tali mücadelelerden biri de hür dünyadaki basın ve yayın hürriyetinden yararlanarak, Doğu Türkistan'ı. halkımızın gerçek durumunu, onların dert ızdırap ve feryat1arını dünya kamuoyuna duyurabilmek idi. Aziz Türkiyemiz'de bu imkanları fazlasıyla bulduk ve bir yerde bugün tamamen imha olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan Doğu Türkistan halkının feci durumunu Türk İslam ve Batı kamuoyuna kısmen duyurmaya çalıştık.
Ne var ki, gün geçtikçe daha da derlenip toparlanıp, omuz omuza verip Doğu Türkistan davasına dört elle sarılacağımız yerde, Türkiyemiz'in bize bahşetmiş olduğu imkanları Doğu Türkistan davası doğrultusunda yeteri derecede yararlı bir şekilde kullanamadık. Bugün Doğu Türkistan halkı tamamen imha olma tehlikesi altında yaşamaktadır .Komünist Çin yöneticilerinin bugün Tiananmen meydanında yapmış olduğu katliam, ülke çapında infaz etmekte olduğu idamlar , yapmakta olduğu tutuklamalar ve sürdürmekte olduğu insan avı tam 40 yıldan beri Doğu Türkistan'da devam ettirilmektedir .
Eğer muhaceretteki Doğu Türkistanlılar güçlü bir teşkilat, program ve liderlik kadrosu etrafında birleşerek; devamlı değişmekte olan dünya siyasetine uygun bir strateji çizerek; 'Vatan için Vatandan Ayrılmış'' olduklarını hatırlayarak, Doğu Türkistan halkının tamamen imha olmasının önünü almaya çalışmayacak olurlarsa, kıyamet günü bunun hesabını asla veremeyeceklerdir .
Ne yazık ki, ne Türk, ne İslam alemi ve ne de Batı ülkeleri muhaceretteki Doğu Türkistanlılar'ın feryatlarına maalesef pek kulak asmamışlardır .Bu durum Komünist Çin yöneticilerine Doğu Türkistan halkını istediği gibi imha etme fırsatını vermiştir. Pekin'de yapılan vahşi katliamı bizzat kendi gözleriyle gören pek çok kişiler şimdi bize hak vermek zorunda kalmışlardır .Böyle bir katliamdan sonra bize hak verilmiş olması aslında çok acıdır .Eğer Türk, İslam ve Batı kamuoyu muhaceretteki Doğu Türkistanlının feryatlarına zamanında gerekli duyarlılığı göstermiş olsalardı, belki bugün Pekin'de yapılan vahşi katliamın, ülke çapında sürdürülmekte olan tutuklamaların, idamların ve insan avının önü de alınmış olurdu. Ümit ederiz ki, Çin'deki son gelişmeler içimizdeki Komünist Çin sempatizanlarının da aklını başına getirir. ''Çin'i darıltmayalım'' gibi bahanelerle eli kanlı Çin'li yöneticilerle kucak kucağa dolaşan bu sempatizanlar , Doğu Türkistan halkının insanca yaşama arzusuna bile karşı çıka gelmişlerdir .Hiç kimse Komünist Çin yöneticileriyle diyalog kurulmasına karşı değildir . Elbette diyalog kurulma1ıdır .Çünkü Doğu Türkistan Komünist Çin idaresi altındadır. Ama bu diyalog sadece Doğu Türkistan halkının bekası ile ilgili olmalıdır .Bugün ölüm kalım mücadelesi vermekte olan Doğu Türkistan halkı, bunun dışındaki her türlü diyalogu bir ''hıyanet''olarak telakki eder .
Türkiye'deki mücadelesini ise i.Y.Alptekin'in 1974 yılında kaleme aldı{)ı ''Do{)u Türkistan İnsanlıktan Yardım istiyor' adlı esere bir ''takdim'' yazısı yazan Abdullah Yaman şöyle özetlemiştir:
1949 yılında komünistlerin Doğu Türkistan'ı işgalinden sonra, Hindistan'a iltica eden ve bilahare Türkiye'ye gelip yerleşen İsa Alptekin, faaliyetlerini daha ziyade, Türkistan'ın tanınması ve bilinmesi hedefine yöneltmiş, bu münasebetle, birçok beynelmilel kongreye katılmıştır. Hür dünya ülkeleri ve beynelmilel teşekküllerle münasebetler temin etmeye ve bunlar aracılığı ile, Doğu Türkistan Davası'nın, Birleşmiş Milletler'e intikal ettirilmesine çalışmıştır . Doğu Türkistan'daki faaliyetleri de dahil, 1926 yıllarından beri bitmeyen bir sabır , irade ve metanetle devamlı bir mücadele içinde bulunmuştur .Bu mücadelesinde maddi ve manevi hiçbir fedakar1ıktan çekinmemiş, çeşitli külfet ve mahrumiyetlere katlanmıştır. Çin ve Ruslar tarafından çıkarılan bütün engel ve zorluklara cesaretle karşı koyan İsa Alptekin, Türkistan'ın dünyaya tanıtılması hususunda, birçok tehlikeyi de göze almıştır. Kendisine yöneltilen tehdit, teklif ve taltif gibi, düşman manevralarının ağına düşmemiştir .
İsa Alptekin Beyefendi: Doğu Türkistanlıların, kanla boğulan ;hürriyet ve istiklal mücadelelerini, diploması alanında duyurmaya çalışan bir mücahittir .Onun, bu mücadelesindeki hedeflerini şöyle tespit edebiliriz:
a- İslam dünyası ve Türkiye dahil, hür dünyanın yardımını temin ederek mazlum, mahkum ve sahipsiz Doğu Türkistan'ın esaretten kurtulmasını sağlamak.
b- Bütün dünyaca unutulan, gözlerden uzaklaştırılan Doğu Türkistan'ı dünyaya, tanıtmak. ;
c- Başta Batı Türkistan olmak üzere. Sovyet Rusya'nın esareti altında bulunan esir Türk ülkelerinin kurtuluşu için faydalı olmak.
d- Komünizm tehlikesinin vahametinden bütün milletleri ve bilhassa 1s1am dünyasını haberdar ve ikaz etmek. Hürriyet ve istiklalin en ateşli savunucusu olan ve Doğu Türkistan'ın kurtuluşunu kendisine ulvi bir gaye edinen İsa Alptekin. birçok seyahatlerde bulunmuştur .Orta Doğu ve ls1am ülkeleri başta olmak üzere; Batı Almanya, İsviçre, Avusturya, Tayland, Malezya, Seylan, Filipinler , Aden, Somali vs. gibi ülkelerde Doğu Türkistan'la ilgili temaslarda bulunmuştur. Çeşitli senelerde vuku bulan bu seyahatlerinde, her kademeden insanla ve yetkili zevat1a tanışmış, onlara Doğu Türkistan'ın yerini ve önemini anlatmış ve bir efkar-ı umumiye meydana getirmeye çalışmıştır . Görüştüğü şahıslar arasında, bilhassa, devlet ve hükümet başkanlarıyla, siyasi ve dini liderler bulunmaktadır . İsa Bey'in şahsen görüştüğü seyahatin bir kısmı şunlardır:
Çin devlet başkanı Çan Kay Şek, Çin Başvekili Vang Çing Vey, Hindistan devletinin kurucularından Gandi, Başvekillerinden Nehru, Pakistan devletinin kurucusu Muhammed Ali Cinnah, Cumhurbaşkanı Eyüp Han, Pakistan Başvekillerinden Muhammed Ali Bogra, Suudi Arabistan Krallarından Melik Abdülaziz İbn Suud, Melik Suut ve Melik Faysal, Mısır Kıralı Faruk, Mısır Başvekillerinden Nahhas Paşa, Türkiye Cumhurbaşkanlarından İsmet İnönü ve Cevdet Sunay, Türkiye Başvekillerinden Dr. Refik Saydam. Süleyman Demirel, Hariciye Vekillerinden Şükrü Saraçoğlu. Fuat Köprülü. Fatih Rüştü Zorlu. İhsan Sabri Çaglayangil ve Feridun Cemal Erkin, Irak Kral Naibi Prens Abdülilah, Irak Başveki11erinden Abdülkerim Kasım, Afganistan Kralı Muhammed Zahir Şah, Ürdün Kralı Hüseyin, Somali Devlet Başkanı Abdullah Osman, Lübnan Başvekili Samih Sulh, Fransa Başvekil Müsteşarlarından M, de Gentil, lngiltere büyükelçilerinden Sir Berkeley Gege, A.B.D. Parlamento Başkanı MC. Cormack, A.B.D.milletveki11erinden John M. Murphy. James H. Hestings. William Murphy. Lester Wolf, A.B.D. Hariciye Bakanlığı Çin lşleri Dairesi Direktörü Donald Anderson, A.B.D. Hariciye Bakanlığı Türkiye Masası Direktörü Frank Cash, Eski Türkiye büyükelçisi Parker Hardt, Esir Milletler Teşkilatı Başkanı Prof, Dr .Lev E. Dabriansky , Birleşmiş Milletler Mülteci Yüksek Komiseri Sadrettin ahan, Birleşmiş Milletler 1nsan Hakları Komitesi Başkanı Marc Schreyber, Japonya Parlamento Başkanı Naka Funada. Japonya Çini Araştırma Enstitüsü Direktörü Yoji Hirota. Japonya Müslümanları Cemiyeti Başkanı Prof. Abdülkerim Saitoh, Dünya Komünist Aleyhtarlıgı Başkanı Osmani Kuboki, Endonezya Kurucu Meclis Başkanı ve Asya-Afrika Müslümanları Teşkilatı Başkanı H. Ahmet Sjaighu, Hariciye Bakanı Adam Malik, Endonezya eski Başvekillerinden Dr.Muhammed Natsır, Malezya Başbakanı Tungku Abdurrahman, Parlamento Başkanı Tanseri Yusuf, Tayland Başvekili Field Mareşal Thanom Kittikachom ve Şeyhülislam Haj İsmail Bin Haj Yahya, Tibet'in dini ve siyasi lideri Dalay-Lama, Dünya İslam Birligi Genel Sekreteri M.Surur Sabban, Kıbns Türk Cemiyeti Başkanı Rauf Denktaş vs...
Bu zevat1a görüşmelerinde hiçbir şahsi emeli olmayan İsa Alp1tekln, komünist zulmüne dair görgüye müstenit birçok hadiseler nakletmiş. Birleşmiş Milletler üyesi olan ülkelerden, Doğu Türkistan Davası'nın, nezkur teşkilata intikal ettirilmesi hususunda yardımcı olmaları dileğinde bulunmuştur .
1960 yılında Delhi'de toplanan Asya-Afrika Konferansı'na, 1962'de Bağdat'ta toplanan Dünya İslam Kongresi'ne, 1964'de Somali'nin merkezi Mogadişu'da ve 1965'te Mekke'de toplanan Dünya İslam Kongrelerine katılan İsa Alptekin, yaptığı konuşmalari:
İslâm ülkelerinin Müslüman bir ülke olan Doğu Türkistan'ın vahim durumuyla ilgilenmelerini istemiştir, Gitiği ülkelerin bir Çoğunda, ayrıca konferanslar vermiş ve televizyon konuşmaları yapmıştır,
Türkistan'da ve Çin'de ikamet ettiği yıllarda, basınla da yakından alakadar olan İsa Alptekin, ''Türkistan Sesi'', ''Tanrı Dağ'', "A1tay'' isimleriyle aylık dergiler ve bir de ''Erk'' adında günlük gazete çıkarmıştır , Bu yayınlarda işlediği ''milliyetçilik'' ve ''Türkçe'' ile ilgili konulardan dolayı, Çinliler tarafından ''Pantürk olarak suçlanan. İsa Alptekin, Çin ve Rus idarecileri tarafından istenmeyen adam olarak ilan edilmiştir , Aynı durum, bugünkü idareciler tarafından da devam ettirilmekte ve faaliyetleri hakkında çeşitli desiselere başvurmaktadırlar.
Dünya çapındaki faaliyetleri yanında, Türkiye'de de birçok çalışmalar yapan İsa Alptekin, yalnız 1966'dan Mart 1971 yılına kadar geçen süre içinde 28 yerde konferans vermiş ve konuşmalar yapmıştır .''Komünizm ve Mi11iyetçilik'', ''Komünizmin Gaye ve Eme11eri'', ''Do~u Türkistan'da Kızıl Çin Mezalimi'', ''Batı Türkistan'da Kızıl Rus Mezalimi'', ''Çin ve Rus Emperyalizmi Karşısında Türkistan gibi konularla, komünizmin mahiyetini ve tatbikatını anlatarak, Türkiye'nin en buhranlı bir döneminde üzerine düşen vazifeyi ifa etmiştir .Bu konferansların bir kısmı tarih ve yeri itibariyle şöyledir:
1- 14.3.1966 yılında~Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) tarafından düzenlenen ve İstanbul'daki bütün milliyetçi teşekküllerin katıldıgı bir basın toplantısında yapılan konuşma.
2- 20.3.1966'da İstanbul'da Taksim meydanında yapılan ''Komünizmi Telin Mit1ngi''nde yaptığı konuşma.
3- 27.3. 1966'da Erzurum'da yapılan ''Komünizmi Telin Mitingi''nde yaptığı konuşma.
4- 30.3. 1966'da Erzurum Atatürk Üniversitesi'nde, öğrencilere hitaben yapılan konuşma.
5- 3.4. 1966'da Kayseri Milliyetçi Öğretmenler Birliği'nin daveti üzerine Kayseri halkına hitaben yapılan konuşma.
6- 16.5. 1966'da Komünizmle Mücadele Derneği Konya Şubesinin daveti üzerine Konya halkına hitaben yapılan konuşma.
7- Türkiye Demir-Çelik 1şletmeleri Genel Müdürlüğü'nün daveti üzerine Karabük'te 20-22 Haziran 1966 tarihleri arasında işçilere hitaben yapılan konuşma.
8- 24,7.1966'da Komünizmle Mücadele Derneği Adapazarı Şubesi'nin daveti üzerine, Adapazarı halkına hitaben yapılan konuşma.
9- 25. 7 .1966 ile 5.8.1966 tarihleri arasında, Kırıkkale'de işçilere hitaben yapılan konuşmalar .
10- 4.12.1966'da Ankara Türk Ocağında yapılan konuşma.
11- 9.12.1966'da Ankara Milliyetçi Gençler Birligi'nin daveti üzerine halka hitaben yapılan konuşma.
12- 11.3.1967'de Bursa Milliyetçiler Derneği'nin daveti üzerine halka hitaben yapılan konuşma.
13- 31.10.1967'de İstanbul Eğitim Enstitüsü öğrencilerine hitaben yapılan konuşma.
14- 30.1.1971 tarihinde Samsun'da halka hitaben yapılan konuşmalar .
15- 27.2.1971'de Ankara'nın Çubuk ilçesinde halka hitaben yapılan konuşma. ,
Bu ve benzeri konferansların dışında, Türkistan'ın Kızıl Çin :tarafından işgal edilişi münasebeti ile, değişik senelerde basın toplantıları da düzenleyen İsa Alptekin, Türkiye gazetelerini, komünizm tehlikesine karşı daima uyanık olmaya çağırmıştır . İmkanları yok denecek kadar sınırlı, maddi ve manevi birçok kayıplara uğramış olan muhterem İsa Alptekin, çile dolu hayatının son senelerini yaşamasına rağmen, ümit azim ve heyecanından bir şey kaybetmemiştir :
Ancak, insanlık adına üzülecek durum şurası ki. Doğu Türkistan Türkleri; komşuları, dindaşları ve arkadaşları dahil, dünya ülkelerinden hiç birisi tarafından himaye edilmek istenmemiştir .''
Yine, Çin esiri bir ülke olan Tibet'in durumu, on sene içerisinde üç defa Birleşmiş Milletler'e getirildiği halde. Doğu Türkistan Davası'nı Birleşmiş Milletler'e intikal ettirecek bir devlet çıkmamıştır. Hindistan'da bulunan Tibet muhacirleri Budist dünyasının ve birçok ülkenin maddi ve manevi yardımlarıyla desteklenirken,Türkistanlı muhacirler , kendi kaderlerine terkedilmişlerdir. İnsanlık havarisi(!) ve hürriyet dostu(!) birçok devlet, dünyanın en ıstıraplı çığlığına kulağını tıkamıştır . Doğu Türkistan meselesi üzerinde, en çok, İslam ülkeleri ve bilhassa Türkiye, söz sahibi olması gerekirken; maalesef en ilgisiz kalan ülkeler , bunlar olmuştur.
Çin işgaline uğrayan Tibet'in dini ve siyasi Lideri Dalay Lama ile Ayrıca, üzerinde düşünülmesi gereken bir husus ta şudur .
Dünyanın en yoğun asimile hareketinin icra edildiği ve en korkunç mezalim ve sürgünlerin yapıldığı Türkistan ülkesi, acaba, hangi beynelmilel anlaşmanın kurbanı olmuştur?.. Rusya'da çok cüz'i bir azınlık teşkil eden Yahudi cemaatine yapılan, sözüm ona baskılar, ayyuka çıkarılır ve birçok kongrelerde müzakere konusu yapılırken, yüz milyonluk Türk dünyasının büyük bir kesimi üzerinde uygulanan jenosit hareketine karşı, seyirci kalınması, asırlık kin ve husumetin bir gereği midir acaba?...
İşte, böylesine sahipsiz ve himayesiz bir ülkenin ve toplumun, yürek parçalayıcı manzarası karşısında; İsa Bey'in ve faaliyetlerinin önemi bir kat daha artmaktadır .O vazifesini yapmış bir kişi olarak, bu dünyadan göçtüğü zaman, kendisini cevapsız bırakan hürriyet havarilerinin (!) insanlığa karşı işledikleri cinayetin vebali biraz daha büyümüş olacaktır.
Türkistan meselesi, insanlık adına halledilmedikçe ve renkleri solan insanların ülkesinde, hürriyet güneşi doğmadıkça; dünya millet1eri alınlarında kara bir lekeyi daima taşıyacaklardır.
Gönül arzu eder ki, Türkistan meselesinin halledilmesi davasında öncülük şerefi, Türkiye'nin hakkı olsun....