« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

19 Ara

2011

Cübbeliye ilk taşı masum olan atsın

Mehmet Ali Bulut 01 Ocak 1970

Kadın erkek ilişkilerinin işlendiği; bu ilişkilerde haram ve helal olanların tasnif edildiği sureye ‘NUR’ adının verilmiş olmasına uzun zamanlar bir anlam verememiştim.

Şehvet kaynaklı ilişkilerin insanı ne hallere düşürdüğünü, insanı nasıl da tedavisi imkânsız travmalara duçar ettiğini, hayat içindeki örnekleriyle gördükçe, Kur’an’ın “Fectenibu’l-fevahişe ma zahara ve ma batan” (Gizli saklı her türlü fuhuştan uzak durun) emrinin ne muazzam bir hakikatin altını çizdiğini daha iyi anlamaktayım.

Zinanın toplumları ve fertleri nasıl çökerttiğini, uzun süren bu tür alışkanlıkların nerede ise insanın siretini nesh, suretini mesh ettiğini hemen hemen her temiz ruh fark edebiliyor. Bir dine mensup olup olmaması bile önemli değil. (Uluslararası bir toplantıda bir kadın siyasetçi, kadınlara karşı derin zaaf içinde bulunduğu bilinen Sarkozy ile yan yana gelince hemen yerini değiştirmiş ve bir fotoğrafta onunla aynı kare içinde görünmekten sakınmıştı.)

Zina insanın ruhunu karartıyor, ona mertebe kaybettiriyor. Nitekim ‘Cennet’in yani saflığın yüceliğinden, ‘Dünya’ sefaletine sürülmesinin nedeni de şehvet ateşiydi ki, Âdem onu tadınca ‘a’lâ’dan ‘esfel’e düştü. Bu esfel (dünya) bile bir yüksek mertebedir ki burada tutunabilmemiz, Hz. Adem’in samimi özür beyanı ve af dilemesiyle mümkün olmuştur.

Cenab-ı Hak, âdemoğullarını, burada (yani aşağı bir âlem olan dünyada) tutunabilmişken, daha da aşağılara, yani hiç ‘Nur’ taşımayan ‘Esfeli safilîn’ karanlığına düşmemeleri için zinadan uzak durmaya çağırır.

Esasında zina, ‘cennetteki yasak meyve’nin dünyadaki karşılığıdır. Ona el uzatmak, tüm yasakları ihlal edebilme; yani âdemiyet mertebesinden tard edilmeyi, Kur’an’ın ifadesiyle maymun ve hınzır derekesine düşmeyi göze alabilme cüretidir. O yüzden de Cenabı- Hak, bir tek bu surenin başında ‘Bu sureyi indirdik ve uyulmasını farz kıldık’ diyerek insanın dikkatini ‘zina gerçeği’ne çekmeye çalışır. (Enzelnâhâ ve faradnâhâ) (Nur, 1. Kadın erkek ilişkilerinin ve cinsel konuların detaylı bir şekilde ele alındığı bu sureye ‘Nur’ -aydınlık ve ışık- adının verilmiş olması son derece manidardır. Çünkü zina insandaki hakikati yani Nur’u söndürmektedir.)

İnsandaki âdemiyet nurunu söndüren, onu insanlıktan çıkaran ve şeytanî karanlığa sürükleyen bir diğer hal ise, temiz bir insana zina isnat etmektir. İster kadın olsun, ister erkek olsun, Kur’an bir insana zina isnat edebilmek için en az dört tanığın getirilmesini şart koşar. En ağır şahitliklerde bile iki erkeğin (veya bir erkek iki kadın) tanıklığını yeterli sayan Kur’an’ın temiz bir kadın veya erkeğe zina isnat etmek için en az dört tanığı şart koşması, yapılan şeyin, katilden dahi ehemmiyetli olduğunun ispatıdır.

Nasıl ki zina, insanlardaki ilahi nuru söndürüyorsa, temiz bir insanı -ispat edilmemiş birtakım zan ve karinelerle- zina yapmakla suçlamak da öylece insanın nurunu söndürmektedir. O yüzden de Allah, hiçbir meselede, insanlara ‘lanetleşmeyi’ önermediği halde, birbirine zina isnat edenleri, davalarını ispat edemedikleri takdirde kendilerine lanet okumalarını emretmiştir. (Nur, 6-9)

Ta ki insan, bu dehşetli filli işlemesin!

Fakat yine Kur’an’ın aktarımı ile biliyoruz ki (Yusuf Suresi, 30) insanlar bu konularda asla ölçülü olamıyorlar ve görmedikleri halleri, bizzat görmüşler gibi aktarıyorlar. Maalesef bu, en dindar toplumlarda bile vardır. Ben kendi payıma bu tür konularda gayba taş atmaktan hep korkmuşumdur. O yüzden de -Hüseyin Üzmez ve Baykal dâhil- adı gündeme bu şekilde düşen herkes hakkında iyi niyeti önceledim. Çünkü Kur’an bize öyle davranmayı emrediyor.

Hz. Aişe validemize atılan iftira bu konuda ciddi bir sınav olmuştu sahabe için. Nice ünlü sahabeler dahi, ‘insanların, dil şehvetine düşmekten kendilerini alıkoyamadıkları zan üzere ahkâm kesme’ belasından kendilerini koruyamamışlardı da Kur’an onları şu ifadelerle kınamıştı:

“Onu işittiğinizde, mümin erkekler ve mümin kadınların birbirleri hakkında iyi şeyler düşünerek ‘Hâşâ, bu düpedüz iftiradır’ demeleri gerekmez miydi? Onlar (iftiracılar) bu iddialarına dair dört şahit getirselerdi ya! Mademki şahit getirmediler; işte onlar Allah yanında yalancıların ta kendileridir.” (Nur, 12-13)

O gün çoğu sahabe şu uyarıdan hemen sonra tövbe edip yaptıklarından pişman oldular ama biz hâlâ bu tür konulara bodoslama dalmaktan derin haz duyuyoruz.

Üstelik, “İnananlar arasında çirkin şeylerin yayılmasından hoşlanan” (Nur, 19), Ahmet Taşgetiren’in ifadesiyle “Müslümanın günahını seven’ birtakım yarasa ruhluların tezviratını kanıp Müslümanların kendi insanları hakkında, hele sivrilip sevilmiş; birçok insanın İslamiyetle buluşmasına vesile olmuş kişilerin karalanmasına, değersizleştirilmesi ve gözden düşürülmesi operasyonlarına katılmaları aklın ve vicdanın kaldırabileceği bir iş değil.

Her mümin, “Ey iman edenler! Eğer (iftira etmekten, günah işlemekten sakınmayan) bir fâsık, size bir haber getirecek olursa onu araştırın. Yoksa cahillikle bir topluluğa sataşır da yaptığınıza pişman olursunuz.” (Hucurat:6) ayetinin uyarısına muhataptır.


Bir insan hakkında varit olan ama henüz ispat edilmemiş iddialardan hareketle konuşmak zan üzere konuşmakla aynıdır. Esasında bu tür gizli hallerin üstünü açmak dahi doğru değildir. Çünkü her insanın, istenildiğinde başka türlü değerlendirilecek halleri vardır. Hepimizin kendimize göre günahı vardır. “O gün, suçluları zincirlere vurulmuş olarak görürsün.” (İbrahim, 49) ayeti tüm insanların günahta birbiriyle sımsıkı bağlandığını açık gösteriyor. Siz birisini bir günah ile yargıladığınızda kendinizi de onun bağlı olduğu zincire bağlamış olursunuz.

Elbette her mümin temiz yaşamak ve Rabbin razı olduğu bir hal üzere bulunmakla mükelleftir. Ama Kur’an’da her türlü günah anılır ve cezası da beyan edilir. Kur’an, mümine tatbik edilecek şeriatın kanunlarını zamin olduğuna göre, demektir ki Kur’an’da sayılan o tüm haller Müslümanlar tarafından işlenecek. Hiç kimse nefsinin hallerine karşı korunmuş değildir. Ve Şeytan’ın, Allah’ın mutlak koruması altındaki kullar hariç, herkese gücü yeter.

Ve siz ey ‘kirlendiğini zannettiğiniz adama/kadına taş atmaya niyetlenenler, lütfen Hz. İsa’ya kulak verin. Ne demişti O (as), insanların taşla öldürmek istedikleri bir kadın için: “Masum olan ilk taşı atsın!”

* * *

Cübbeli Ahmet hocamızın adı, televizyonlara çıkarılmadan önce kulağıma çalınmıştı. Ama gerek meseleleri aktarmadaki sivriliği, gerekse meşrep ve üslubu, beni cezp etmemişti. İlk dikkatimi çekmesi, televizyonda “Risale-i Nurlarda şeraite mugayir yirmi mesele var.” demesiyle oldu. O gün ben Sıradışı programında canlı yayına çıkmış ve demiştim ki, bu cümle hocaya yakışmadı. Eğer biliyorsa onları göstermeli. Değilse bu yakışmadı!

Sonra öğrendim ki bir grup nur talebesi hocayı ziyaret etmiş ve durumu izah etmiş. O dahi, hakikat-i hali öğrendikten sonra hem özür dilemiş hem de bir daha ‘ezbere konuşmamak için’ Risale-i Nurları okumaya karar vermiş. Mamafih, kısa zaman sonra, risaleleri okuduğuna dair işaretler vermeye başladı.

Fakat yazık ki Türk medyasının iltifatının her daim bela getirdiği gerçeğini -bir önceki bir başka örnekte olduğu gibi- anlamadı. Maalesef, bu memlekette bir zındıka komitesi var ve tüm iyi şeyleri kirletmeye çalışıyor. Bunu da medya eliyle yapıyor.

Bediuzzaman gibi dünyadan ve mafihadan tamamen uzak yaşayan bir insan için bile karı kız getirtiyor diye geçmişte tezvirat yapılabilmişti. Hoca gibi milletin önünde bulunan ve kendine göre de ciddi bir toplumsal sempati oluşturan birini rahat bırakacaklarını mı sanıyordunuz?

Sizi temin ederim hoca bu tür suçlamaların ne ilk ne de son muhatabı. Firavun, ülkesinden tüm uğursuzlukları Hz. Musa’nın boynuna yıkmak istemedi mi? Onu toplumun en kirlisi, en uğursuzu -haşa!- göstermek için ne yapmadı! Hiçbir kıssa yaşanıp gitmiş değildir. (Araf, 131)

Toplumu ifsad etmek isteyenler –ki onlar fuhşun ve fahşanın inananlar arasında yayılmasından büyük haz alırlar (Nur, 19)- bunu hep yapacaklar. Müslümanların etrafında toplandığı önemli şahsiyetleri yıpratmak, onlar hakkındaki hüsn-ü zanları ve hürmetleri kırmak ve böylece onlar üzerinden dinin değerlerini yıkmak için her dönemde çeşitli tuzaklar kurdular, kurulacak.

Müminler bu tuzağa düşmemeliler. Ellerindeki taşı atmadan önce dönüp nefislerine baksınlar. Nefislerini, taşlayacakları kadının/erkeğin nefsinden daha temiz buluyorlarsa –ki bu bizatihi kirliliktir- o taşı atsınlar. Aksi takdirde, dönüp kendi yüreklerindeki şeytanı taşlasınlar. Bu konuları dile dolamayı birileri hakkında zanna dayanarak konuşmayı kolay mı sanıyorsunuz? Vallahi o, Allah katında sizi derin bir mahcubiyet ve günaha düşürecek bir beladır. (Nur, 15)

Ben size derim ki, müminler olarak Cüppeli’ye taş atmadan önce nefsinize bir bakın, sonra konuşun. Çünkü biz cennet ve cehenneme inananlarız. Böyle bir kaygısı olmayanlar istedikleri gibi iftira edebilirler ama Müslüman, bir dilin önüne 32 diş konmasının hikmetini ıskalamaz!

Ziyaret -> Toplam : 125,30 M - Bugn : 55195

ulkucudunya@ulkucudunya.com