Dökülen kana değdi
Serdar Akinan 01 Ocak 1970
ABD Savunma Bakanı Panetta'nın Irak için sarf ettiği tam cümle şu aslında: ''Dökülen kana ve harcanan dolarlara değdi...''
Bu cümle öncesi kısaca hatırlayalım mı neler oldu?
Irak işgali gümbür gümbür gelirken Türkiye'de bir grup namuslu aydın 'Doğu Konferansı''nı başlattı. O çabaların yarattığı toplumsal muhalefetin de etkisiyle Meclis tezkereyi reddetti. Birkaç gün sonra BM silah denetçisi Hans Blix, Irak'ın işbirliği yaptığını bildirdi.
Bush, Saddam Irak'ı 48 saatte terk etmezse savaş başlayacağını bildirdi. Iraklı muhalifler ertesi gün Ankara'da bir araya geldi (Tanıdık mı geldi?) 20 Mart 2003 günü işgal başladı. Bağdat vuruldu ve ertesi gün işgal ordusu Irak'a girdi.
O günden bu yana ne oldu? 1 milyon 33 bin sivil öldürüldü. (Kekeç bunu da abarttığımı yazsın!) İşkence gören insan sayısı bilinmiyor ama Ebu Gureyb Cezaevi'nin fotoğrafları hafızalarda... Irzına geçilen kadın sayısının 30 bin olduğu bildiriliyor. İki milyon kadın dul, dört milyon çocuk yetim kaldı. Beş milyon Iraklı göç etti. Öldürülen akademisyen ve aydın sayısı ise 3 bin. Müzeler yağmalandı.
ABD, bu işgal için trilyon dolar harcadı. Bu maliyet de yaşanan krizlerle dünya yoksullarına ödetiliyor.
Şimdi aynı senaryo Suriye ve İran için hazır.
Hatay'da bir komuta ve kontrol merkezi kurulduğu söyleniyor. Türk medyasında değil ama bazı Batılı yayınlarda Hatay'da dönen kirli dolaplar yayınlanıyor... İddia o ki Fransız ve İngiliz ajanları Özgür Suriye Ordusu'nu (ÖSO) orada eğitiyorlar. Hedefleri açık: Suriye'nin kuzeyini kapsayacak bir iç savaş çıkarmak. Pablo Escobar'dan öğrendik ki, eski FBI çalışanı
Sibel Edmonds:
'Arapça dışında dillerle konuşan yüzlerce asker, El Mafrak'taki Kral Hüseyin hava üssüyle Suriye sınırı yakınındaki Ürdün köyleri arasında ileri geri hareket ediyor.' Edmonds, bu haberlerin hiçbirinin ABD medyası tarafından yayımlanmadığını zira teorik olarak mühleti bu salı sona eren yayın yasağı olduğunu ifade ederek iddialarını sürdürdü. El Mafrak'taki üs, Dera'dan itibaren neredeyse tüm sınır boyunca devam ediyor. Devlet Başkanı Beşşar Esad karşıtı hareketin merkez üssü Dera'da son zamanlarda çok sayıda eylem oluyor. Escobar, esprili bir dille şunları da paylaşıyor: Suriye Ulusal Konseyi (SUK) - gelince, bunlar şaka gibiler. Çoğu, biraz Kürt serpiştirilmiş Müslüman Kardeşler'dir.
Lideri Burhan Galiyun, Paris'te sürgünde yaşayan ve (sıradan Suriyeliler için) itibarı sıfır olan bir fırsatçıdır. SUK'un en önemli taktiği, Batı kamuoyuna Humus'ta katliamın yakın olduğu şeklinde Libya tarzı 'potansiyel' kabus satmaktır. Bunun medyada alışılmış, gürültücü şüphelilerin dışında pek alıcısı yoktur. Her ikisi de İstanbul'da bulunsa da SUK ve ÖSO, eylemlerini birlikte kararlaştırıyor görünmüyorlar'' diyen Pablo Escobar, 'NATO'nun rüyası, gerçekte Türkiye'yi bu kirli işi yapmaya itmektir. ABD de dahil NATO ülkeleri, petrol fiyatlarına tavan yaptıracak bir diğer Ortadoğu savaşını kolay kolay başlatamazlar.
NATO'nun anlayamayacağı, Irak'ta mezhepçi Şii-Sünni savaşının yeniden patlama ihtimalidir. Bu durumda tek güvenli yer, Irak Kürdistanı olur ve bu, Irak'tan Suriye'ye, Türkiye'den İran'a Kürtlerin birliğini kuvvetlendirir'' görüşünü savunuyor.
Bu olasılıklar bir kabus senaryosu ama sahici ve olası. Panetta, Ankara'da silah ticareti için kapı aşındırırken gözler 2003 yılında dolaşan namuslu aydınları arıyor. O Müslümanları...
Sahi neredeler?
Neden susuyorlar? Değişen ne?