Feylesof Rıza Tevfik Bey'in hastanede altı hatim indirmesi...
01 Ocak 1970
Ruhi Naci Sağdıç, gerek Mehmed Âkif'i ve gerekse Hasan Basri Çantay'ı çok iyi tanıyan bir muharrirdir. Aynı zamanda Balıkesir'e bağlı Pelit Köylü Balıkesir mebusu Mehmed Cavid Bey'in de damadıdır. Sebilürreşad mecmuasında pek çok yazı, hatıra kaleme almıştır. Bunlardan biri de Feylesof Rıza Tevfik Bey'le ilgilidir. Bu noktada hatıraya geçmezden önce bu Rıza Tevfik hakkında kısaca bilgi vermekte yarar var:
Rıza Tevfik, 1869'da Edirne'de doğar. Galatasaray Lisesi ve Mülkiye Mektebi'nden sonra Tıbbiye Mektebi'ni bitirir. Doktorluk yapar. İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne katılır. Edirne Mebusu seçilir. İttihadçılarla anlaşamaz ve partiden ayrılır. Sevr Antlaşması'nı imzalayan delegeler arasında yer aldığı için yurtdışına sürülür. Yirmi yıl kadar Hicaz, Amerika ve Ürdün'de yaşar. 1939'da yurda döner. Felsefeyle ilgisi ve üniversitede felsefe hocalığı yapması nedeniyle "Feylesof Rıza Tevfik" diye anılır. 1949 yılında vefat eder. Rıza Tevfik'in bir noktada kendini savunma nedeniyle yazdığı "Biraz da Ben Konuşayım" başlıklı eseri kayda değer bir eserdir. Yazdığı şiirler de dikkatle okunması gereken bir öneme sahiptir. Biz şimdi gelelim Ruhi Naci Bey'in Feylesof Rıza Tevfik'le olan hatırasına:
Feylesof Rıza Tevfik Bey'i, Haydarpaşa Numune Hastanesinde ziyaret ettim. Hastalıktan kurtulması ve iyileşmesi için ikametlerine güzel bir daire tahsis edilmiş. Eşi Nazlı Hanım da birlikte idi. Feylesofun güleç çehresinde lemean eden [parıldayan] nevazişle [okşama] iltifatlara muhatap olurken... gözlerimle yastık üstündeki bir Mushaf-ı Şerif'e takıldım kaldım. Feylesof bu hâlime dikkat etmiş:
- Sakın ha... Feylesof, acaba ölüm döşeğinde, yeisler içinde bunalarak, Kur'an'a mı sarılmış diye şaşma oğlum! dedi.
Sonra şöyle devam etti:
Amerika'da, ilim ehli, beynelmilel bir cemiyet kurmuşlar. Beni de -âzâları arasına- almışlar (yastık altından çıkardığı İngilizce bir kitabı göstererek) ayda, kitap şeklinde, bir gazete çıkarıyorlar. Orada, başka başka diyarın âlimleri, kendi vadilerindeki etüdlerini neşrederler. Münakaşa ve sohbetleri muhataba değil, mektuplaşma, yazışma hâlinde cereyan eder. O, sürekli olarak çıkan kitap şeklindeki aylık gazetede, dergide şöyle bir anket yapıldı:
"- Cihan Harbi sonunda insanlık âlemi korkunç bir ahlâk iflâsına düştü, mevzuatla önüne geçilemiyor. Bu olumsuzluğun hakiki sebebini anlamak için, cemiyetin bugünkünden daha mesut devrelerindeki manevî âmilleri, hükümleri, onların tesir ve neticelerini inceleyerek ortaya koymak, sonra da yepyeni bir felsefe-i içtimaiye kurmak lâzım imiş."
Bu muazzam mevzuda İslâm adabının, İslâm ahlâkının ehemmiyeti şüphesiz çok büyüktür. İşte ben bu işe heveslendim. Yaşadığım kadar bütün ömrümü bu uğurda harcamaya niyetlendim. Ben ki Şeriat âlimleriyle, önde gelen tarikat mensuplarıyla yıllarca sohbetlerde, münakaşalarda, mücadelelerde bulundum. İkrar ve inkâr arasında cezir ve medler yaptım. Artık; bu vadide benim bir eser yazmam hem münasip hem de vacip oldu.
Esasen Hazreti Peygamber Efendimiz, bütün insanlık âlemine "Ben ahlâkın feyiz ve faziletlerini tamamlamak için memuren gönderildim." diye tebliğ ve tebşirde bulunmuş değil miydi? Felsefe lügatini yazmak için birçok eserleri, tefsirleri okudum. Şimdi, asıl kaynak olan, Kur'an metni üzerinde uğraşıyorum, notlar alıyorum. Yalnız bu hastanede altı hatim indirdim, yedincisine başladım. Eğer yaşamak istiyorsam eserimi meydana koymak arzusu ile istiyorum..."*
Filozof deyip geçmeyin. Onların gönül okyanuslarında ne fırtınalar koptuğunu bir Allah bilir, bir de kendileri... Nitekim Ruhi Naci Bey bize kalkıp da yaşamının son döneminde Rıza Tevfik'in bu denli Allah'ın kelâmı olan Kur'an-ı Kerim'le içli dışlı olduğunu anlatmasaydı, bizim de hiç haberimiz olmayacaktı. O yüzden münevverleri, muharrirleri ele alırken birazcık insaflı olmak faydadan uzak değildir...
* Ruhi Naci Sağdıç, "Kur'an Tercümeleri Münasebetiyle...", Sebilürreşad, XI/ 269, İstanbul (Mayıs) 1958, s. 302.