(1884-1973) Türkiye Cumhuriyeti'nin İkinci cumhurbaşkanı.
24 Eylül 1884'te İzmir'de doğdu. Baba¬sı Malatyalı Kürümoğullan'ndan Hacı Re-şid Bey, annesi Rumelili Çevriye Temelli Hanım'dır. İzmir adliyesinde memur olan babası 1890 yılı başında Sivas'a tayin edil¬diği İçin Mustafa İsmet burada mahalle mektebine başladı. 1892'de girdiği Sivas Askerî Rüşdiyesi'nden 1895'te mezun oldu. 1897 yılında Halıcıoğlu'nda Topçu Harp Okulu İdâdî bölümüne girdi. 1901 '-de başladığı Mühendishâne-i Berrî-i Hü-mâyun'u 1903'te bitirdi ve erkân-ı harbiyye sınıfına ayrıldı. Erkân-ı Harbiyye'den 1906'da mezun olan Mustafa İsmet, aynı yılın ekim ayında yüzbaşı rütbesiyle Edirne'deki 2. Ordu'¬nun 8. Alay'ında göreve başladı. 1907 yı¬lının son aylarında İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne üye oldu. 1909'da bir süre Ha¬rekât Ordusu 2. Süvari Tümeni Karar-gâhı'nda çalıştı. 1910-1913yılları arasında Yemen'de 7. Ordu'da hizmet gördü. 1912'de binbaşılığa yükseltildi ve Yemen Müretteb Kuvvetleri kurmay başkanı ol¬du. Balkan Harbi'nde Çatalca'daki sağ ce¬nah kumandanlığı emrine verildi. 8-29 Ekim 1913'te İstanbul'da toplanan barış konferansına Cemal Paşa'nın yanında askerî müşavir yardımcısı olarak katıldı. 1914'te kaymakamlığa yükseldi. 1915'te Çanakkale'de bulunan 2. Ordu kurmay başkanlığına tayin edildi ve aynı yıl mira¬lay oldu. Görev aldığı 2. Ordu'da yapılan plan değişikliği gereğince doğu cephesi¬ne sevkedildi.
İsmet Bey, 2. Ordu'nun yeni karargâhı Diyarbekir'e hareketinden önce İstanbul'¬da Mevhibe Hanım ile 1916 kışında evlen¬di. Mustafa Kemal Paşa 2. Ordu kuman¬dan vekili olunca İsmet Bey de onun tek¬lifiyle 12 Ocak 1917'de4. Kolordu kuman¬danlığına getirildi. 1917'de önce Filistin cephesinde 20. Kolordu kumandanlığına, arkasından 3. Kolordu kumandanlığına tayin edilen İsmet Bey. daha sonra Ha¬lep'te oluşturulan yeni orduya 3. Kolordu kumandanı olarak gönderildi. Ekim 1918 başında rahatsızlanarak tedavi İçin İstan¬bul'a gitti. Sadrazam ve Harbiye Nâzın Ahmed İzzet Paşa kabinesinin teşkili üze¬rine 24 Ekim 1918'de Harbiye Nezâreti müsteşarlığına tayin edildiyse de hükü¬met bir ay sonra çekilince görevinden ay¬rıldı. İsmet Bey'e I. Dünya Savaşı'ndaki hizmetlerinden dolayı dört yıllık sefer kı¬demi verildi, ayrıca on bir nişan ve ma¬dalya ile ödüllendirildi.
Mondros Mütarekesi'nin imzalanma¬sından sonra İsmet Bey de birçok subay gibi fiilen işsiz kaldı. Mustafa Kemal Pa-şa'nın Şişli'deki evinde yapılan toplantıla¬ra katıldı ve 8 Ocak 1920 tarihinde Anka¬ra'ya giderek Yunan saldırısına karşı mil¬lî bir ordu kurulması konusunu Mustafa Kemal'le görüştü. 3 Şubat 1920'de Har¬biye nâzın olan Fevzi Paşa'nın (Çakmak) geri çağırması üzerine İstanbul'a döndü. İstanbul'un resmen işgali, son Osmanlı Meclis-i Meb'ûsanf nm dağıtılması ve ba-zı subay ve aydınların Malta'ya sürülmesi üzerine Mustafa Kemal tarafından An¬kara'ya davet edildi. Ankara'da 23 Nisan 1920'de açılan BüyükMiIIet Meclisi'ne Edirne mebusu olarak katıldı ve Erkân-ı Harbiyye-i Umûmiyye vekili oldu. Bu sıra¬da İstanbul'da kurulan dîvânıharp tara¬fından gıyabında idam cezasına çarptırıl¬dı. 25 Ekim 1920'de Ali Fuad Bey'in (Cebesoy) yerine Batı cephesi kuzey kesimi kumandanlığına tayin edildi. Kuvâ-yi Mil-liyye kumandanı Çerkez Ethem ile anlaşmazlığa düşünce Çerkez Ethem kuvvet¬leri dağıtıldı. I. İnönü Savaşı'nda Yunanlı¬lar durduruldu. 1 Mart 1921'de Türkiye Büyük Millet Meclisi İsmet Bey'e mirliva¬lık rütbesi verdi. II. İnönü Savaşı'nda Yu¬nan kuvvetleri ric'ata mecbur edildi. Sa¬karya Meydan Muharebesi'nden sonra 31 Ağustos 1922'de ferikliğe terfi etti.
Millî Mücadele'nin kazanılmasının ar¬dından Mudanya Mütarekesi müzakere¬lerine Türk heyeti başkanı olarak katılan İsmet Paşa, Lozan Barış Konferansı'nda da Türkiye'yi temsil etmek üzere26 Ekim 1922'de Türkiye Büyük Millet Meclisi ta¬rafından Hariciye vekilliğine, 2 Kasım'da da murahhas heyeti başkanlığına seçil¬di. Konferans müzakerelerinde ve Lozan Antlaşmasfnın imzalanması aşamasında Başvekil Rauf Bey'le (Orbay) ters düştü.
11 Ağustos 1923'te çalışmalarına baş¬layan ikinci Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne Malatya mebusu olarak girdi. Yeni meclis Lozan Barış Antlaşması'nı onayla¬dı (23 Ağustos 1923).Cumhuriyet'in ilân edilmesinden sonra cumhurbaşkanı se¬çilen Gazi Mustafa Kemal Paşa, ilk cum¬huriyet hükümetini kurma görevini İsmet Paşa'ya verdi (30 Ekim 1923). İsmet Paşa ayrıca Hariciye vekilliği görevini de üst¬lendi. 1 Eylül 1923'te kurulan Halk Fırka¬sı başkanlığına da vekâleten tayin edildi (19 Kasım ] 923). Bu arada gündeme ge¬len hilâfet meselesinde İsmet Paşa, Halk Fırkası grubunda yaptığı konuşmada açık¬ça bu kuruma karşı olduğunu açıkladı. Ağa Han ve Emîr Ali imzasıyla Londra'¬dan İsmet Paşa'ya gönderilen ve halifeli¬ğin kaldırılmamasım isteyen mektupların başvekilin eline geçmeden önce bazı İs¬tanbul gazetelerinde yayımlanması hükü¬meti harekete geçirdi. İsmet Paşa. Tür¬kiye Büyük Millet Meclisi'nde yapılan gizli oturumda bu mektupları yayımlayanlar hakkında işlem yapmak üzere bir istiklâl mahkemesinin kurulmasını teklif etti. Mahkeme, mektupları yayımlayan gaze¬telerin sorumlularını çeşitli cezalara çarp¬tırdı. Halife Abdülmecid Efendi'nin gele¬ceği konusundaki tartışmalar, bu ma¬kamın kaldırılması ve Osmanlı hanedanı mensuplarının yurt dışına gönderilmesiy¬le sonuçlandı 3 Mart 1924.
İsmet Paşa'nm uygulamaları. Millî Mücadele'ye katılan ve hilâfetin kaldırılma¬sına karşı olan bazı kumandanlarla arası¬nın açılmasına yol açtı. Hem askerlik hem de milletvekilliği görevini sürdürenlerden iki görevden birini tercih etmeleri isten¬di. Askerlikten ayrılanlar. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasi'nı kurarak İsmet Pa¬şa hükümetine karşı örgütlü muhalefeti oluşturdular. Muhalefet partisinin kısa zamanda ülke çapında etkili olmaya baş¬laması İsmet Paşa'yı endişelendirdi. Yeni rejimi güçlü temeller üzerine oturtmak için Cumhuriyet Halk Fırkası'ndan otoriter tedbirlere başvurma yetkisi istedi. İs¬teği kabul edilmeyince başvekillikten is¬tifa etti (21 Kasım 1924), yerine Fethi Bey (Okyar) tayin edildi. Doğuda Şeyh Said is¬yanının çıkması ve hükümetin bunu bastıramamas! üzerine Fethi Bey görevinden ayrıldı ve yerine İsmet Paşa getirildi 3 Mart 1925. İsmet Paşa bir gün sonra Tak-rîr-i Sükûn Kanunu'nu ve biri isyan bölge¬sinde, diğeri Ankara'da olmak üzere iki istiklâl mahkemesi kurulmasını mecliste kabul ettirdi. Basına karşı sert tedbirler alındı ve birçok gazete kapatıldı. Doğu il¬lerinde sıkıyönetim ilân edildi. Şeyh Said ve bazı arkadaşları yakalandı. İsyan bastı¬rıldıktan sonra Doğu (Diyarbekir) İstiklâl Mahkemesi'nin isteğiyle görev bölgesi içindeki Terakkiperver Cumhuriyet Fırka¬sı şubeleri (25 Mayıs) ve nihayet parti (3 Haziran) Bakanlar Kurulu kararıyla kapa¬tıldı. Böylece muhalefeti susturan İsmet Paşa 1937yılına kadar başvekil olarak ik¬tidarda kaldı. Pek çok inkılâp bu dönem¬de yapıldı.
1929'da vuku bulan dünya ekonomik krizi Türkiye'yi de etkiledi. Mustafa Kemal Paşa'nm isteği üzerine Paris'ten dönen Fethi Bey, 1930 yılı yaz aylarında liberal bir ekonomik politikayı savunan Serbest Cumhuriyet Fırkası'nı kurdu ve hızla ba¬şarı kazandı. Ancak 1930 başlarından iti¬baren sıkı bir devletçilik programı uygu¬lamasına geçen İsmet Paşa'nın girişim¬leri neticesinde Fethi Bey partisini kapat¬mak zorunda kaldı. İkinci çok partili siste¬me geçiş denemesi de böylece sonuçsuz kalmış oldu.
24 Kasım 1934'te Türkiye Büyük Millet Meclisi Mustafa Kemal Paşa'ya özel bir kanunla Atatürk soyadını verdiğinde Ata¬türk de İsmet Paşa'ya İnönü soyadını uy¬gun gördü. 1937 yılının Eylül ayında İnö¬nü ile Atatürk'ün anlaşmazlığı gün yüzü¬ne çıktı. Hükümetin devletçi uygulama¬larını ve ekonomik siyasetini başarısız bu¬lan Atatürk'ün yönetim tarzı ve hükümet tasarruflarına müdahaleleri gerginliği art¬tırdı. Hükümet, bütün devlet imkânlarına rağmen ekonomik yapıda bir hamle ge-liştiremeyince İnönü'den görevden çekil¬mesi istendi. 20 Eylül 1937'de İnönü izin alarak görevinden ayrıldı, ardından res¬men istifa ettiğini bildirdi. Cumhuriyet Halk Partisi başkan vekilliğinden de alınan İnönü Malatya milletvekili olarak görevi¬ni sürdürdü.
Atatürk'ün ölümü üzerine 11 Kasım 1938'de toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisi İnönü'yü cumhurbaşkanı seçti. Ay¬nı zamanda 26 Aralık 1938'de Cumhuriyet Halk Partisi olağan üstü kongresinde "değişmez genel başkan" seçildi. Cum¬hurbaşkanlığı süresince "millî şeT olarak nitelenen İnönü mutlak yetkilerle devleti yönetti. Yeni bir ekip oluşturdu. Okullar¬da ders programlan değiştirildi. Paralar¬dan Atatürk'ün resimleri Kaldırılıp İnönü'nün resimleri kondu. Diğer taraftan sert bir ekonomik ve sosyal politika uy¬gulanarak hiçbir konuda tâviz verilmedi. 1950 yılına kadar süren millî şef dönemi muhaliflerine göre "devr-i İsmef'ti.
II. Dünya Savaşı yıllarında bütün baskı¬lara rağmen İnönü savaşa girmemek için büyük özen gösterdi. Savaşın başlangıcın¬da çıkarılan Millî Koruma Kanunu ve alı¬nan ekonomik tedbirler, iyi işlemeyen bir bürokrasi yüzünden geniş halk kitleleri¬ni aşırı derecede bunalttı. Bu arada ka¬raborsa, rüşvet, ihtikâr, vurgun, yokluk ve yoksulluk büyük sosyal yaralara yol açtı. İnönü yönetimi, ülkeyi savaşa sok¬mamasına karşılıkhalkın ekonomik ve sosyal sıkıntıları anlayışla karşılamasını istiyordu.
Halkevleri uygulaması ile geniş kitlelere okuma ve kültür hizmetinin götürülmesi amaçlandı. 1940'ta köy enstitüleri açıldı ve kısa sürede öğretmen yetiştirme ça¬baları başlangıçta iyi gitti. Fakat bu okul¬larda ateizm ve komünizm propagandası yapıldığı iddiaları kapanmalarına sebep oldu.
1944'te Türk milliyetçiliği faaliyetleri zararlı bir akım şeklinde "ırkçılık-turan-cılık" olarak ilân edildi. Aralarında Nihal Atsız, Orhan Saik Gökyay, Zeki Velidi To-gan ve Alparslan Türkeş'in de bulunduğu yirmi üç Türkçü "gizli cemiyet kurmak, nizam düşmanlığı yapmak ve hükümeti devirmeye çalışmak" gibi suçlamalarla tutuklanarak baskıya mâruz kaldı; bun¬ların bazıları hüküm giydi. Türk siyasî ha¬yatına "ırkçılık- tur analık" davası olarak geçen bu gelişmeler sırasında İnönü'nün takındığı tavır daha sonra da uzun yıllar eleştiri konusu olmaya devam etti.
II. Dünya Savaşı'nin son yıllarındaki eko¬nomik ve sosyal sıkıntılar, basında ve halk kitlelerinde yönetimin tenkit edilmesine yol açtı. Canlanmaya başlayan muhalefet iç ve dış politikayı eleştirmeye başladı. Sa¬vaşın "demokrasi cephesi" tarafından ka¬zanılması kesinleşince artık tek parti ve totaliter rejimlerin zamanının geçtiği an¬laşıldı. Türkiye'de de zorunlu olarak de¬mokrasiye geçiş süreci başlatıldı. 1945 yılı başında Demokrat Parti kuruldu. Tem¬muz 1946 seçimlerini Cumhuriyet Halk Partisi kazandı. Ancak muhalefet seçim¬lere hile karıştırıldığını ve devlet imkân-ları kullanılarak kaybedilmiş seçimin ka¬zanılmış gösterildiğini öne sürdü.
14 Mayıs 1950 seçimlerinde Cumhuri¬yet Halk Partisi ve İnönü büyük bir yenil¬giye uğradı. 1950 -1960 arasında ana mu¬halefet partisi lideri olarak mecliste bu¬lunan İnönü sert bir muhalefet ortaya koydu. Ezanın tekrar Arapça okunmaya başlanması, dinî eğitimde serbestlik gi¬bi hususlarda laiklikten tâviz verildiği id¬diasını devamlı gündeme getirdi. 1957 seçimlerinden sonra meclis dışı muhale¬fet arttı, iktidar-muhalefet ilişkileri ger¬ginleşti. Demokrat Parti iktidarı aske¬rî bir darbe sonucunda 27 Mayıs 1960'-ta yıkıldı. İnönü'nün bu ihtilâldeki ro¬lü yeterince aydınlanmış değildir. 1961 seçimlerinden Cumhuriyet Halk Partisi birinci parti olarak çıkmakla birlikte tek başına hükümeti kuracak sayıya ulaşa¬madı. Başbakanlığa tayin edilen İnönü. 10 Kasım 1961 - 6 Şubat 1965 tarihleri arasında üç koalisyon hükümetine baş¬kanlık yaptı. 22 Şubat ve 21 Mayıs darbe girişimlerinin bastırılmasını sağladı. Bu arada Cumhuriyet Halk Partisi içindeki muhalifleri giderek arttı. İnönü'nün de¬ğişmez başkan İmajı sarsıldı. 196S seçim¬leri yaklaşınca partinin "ortanın solu"n-da olduğunu resmen açıkladı. Son koalis¬yon hükümetinin mecliste düşürülmesi¬nin ardından (6 Şubat 1965) İnönü iktida¬rı bıraktı. 1965 seçimleri Cumhuriyet Halk Partisi'nin yenilgisiyle sonuçlandı. İnönü. Cumhuriyet Halk Partisi'nin on sekizinci kurultayında Bülent Ecevit'in parti genel sekreteri seçilmesini destekleyerek "or¬tanın solu" görüşünü sürdürdü. 1969 genel seçimlerinde de Cumhuriyet Halk Partisi büyük farkla seçimi kaybetti. Ni¬hat Erim, Kemal Satır. Kasım Gülek gibi partinin etkin isimleri Ecevit ve grubuna karşı tavır aldılar. Buna rağmen İnönü, Ecevit'in tekrar genel sekreter seçilmesi¬ni sağladı. Fakat 12 Mart 1971 rejimi İnö¬nü'yü Ecevit ile karşı karşıya getirdi. Askerî müdahaleye kesin tavır alan Ecevit beşinci olağan üstü kurultayda partiye hâkim oldu. Politikası onaylanmayan İnö¬nü kongrede düşürüldü. 8 Mayıs 1972'-de, otuz dört yıla yakın bir süreden beri devam eden Cumhuriyet Halk Partisi ge¬nel başkanlığından çekildi. Parti politika¬sının sakıncalı bir şekilde değiştirildiğini ileri sürerekS Kasım 1972'de Cumhuriyet Halk Partisi'nden istifa etti. Eski bir cum¬hurbaşkanı olması sebebiyle Cumhuri¬yet Senatosu tabii üyesi oldu. 25 Aralık 1973'te Ankara'da ölen İnönü 27 Aralık günü devlet töreniyle Anıtkabir'e defne¬dildi.
İsmet İnönü, uzun yıllar asker ve devlet adamı olarak siyasetin içinde bulundu¬ğundan geniş bir tecrübe birikimine sa¬hipti. Onun siyasî yaşamında Türkiye Cumhuriyeti'nin geçirdiği bütün aşama-ları bulmak mümkündür. Türkiye'nin II. Dünya Savaşı'na girmemesi onun en önemli başarısı olarak kabul edilir. Siyasî manevralarında kurnaz, zeki, muhalifle¬rine karşı tavizsiz olarak tanınmıştır.
İnönü devrinde dünyada döneme dam¬gasını vuran otoriter anlayışın da etkisiy¬le Batılı tarzda yeni bir vatandaş prototi¬pi oluşturulması yolunda ısrarlı politika¬lar takip edilmiştir. Savaş döneminin ola¬ğan üstü şartlarında halkın duygularının baskı altına alındığı, basının susturuldu¬ğu zamanlar da olmuştur. Hatta 1945'te Matbuat Umum Müdürlüğü'nün basma yönelik hazırladığı talimatta, "bundan sonra dinler mevzuu üzerinde gerek ta¬rihî gerek temsilî ve gerek mütalaa ka¬bilinden olan her türlü neşriyat, makale, bend, fıkra ve tefrikaların neşrinden te¬vakki edilmesi" istenmiştir.[69]
Dinî eğitim veren kurumlar kapatıldı¬ğından bu alandaki ihtiyaç sayıları çok sı¬nırlı olan cami görevlileri tarafından kar¬şılanmaya çalışılmışsa da, meydana ge¬len geniş çaptaki boşluk ehliyetsiz kişiler¬ce doldurulmuş, bunun sonuçlan ise uzun vadede zararlı olmuştur. 21 Haziran 1941 tarih ve 4055 sayılı kanunla ezanın ve kametin Türkçeleştirilmesi ve buna uy¬mayanlar için hapis ve para cezasının be¬lirlenmesinin ardından yaşanan gelişme¬ler, muhaliflerce "din ve maneviyat düş¬manlığı yapıldığı" şeklinde değerlendiril¬miştir.[70]
özel hayatında inançlı bir kişi olduğu söylenen [71] İnönü döneminin din politikasındaki katılık, bizzat kendisi tarafından devrimlerin yerleştirilmesi için gerekli bir husus olarak görülmüştür.[72] Fakat savaş sonrası dönemdeki siyasî şartlar, toplumsal bas¬kılar ve parti içi muhalefetin direnmesiy¬le devletin laiklik politikasında yumu¬şamalar görülmüş, türbelerle ilgili yasa hafifletilerek bazı türbeler ziyarete açıl¬mış, 1948'de hacca gideceklere döviz tahsis edilmiş. Ocak 1949'da Ankara'da bir ilahiyat fakültesi açılmasına izin verilmiş ve 1 Şubat 1949'dan itibaren ilkokullara din dersi konulmuştur.