Prof. Dr. Reha Oğuz TÜRKKAN ( 1920 - 17 Ocak 2010 )
Ömer ÖZCAN 01 Ocak 1970
Geçtiğimiz yıl yakın dönem Türk siyasi tarihine ‘1944 Türk Milliyetçilik Olayı’ olarak geçen hadisenin acı çeken, işkence gören 23 mensubundan hayatta kalan üç ferdinden biri daha aramızdan ayrılmıştır. 23 mağdurdan hayatta bulunan M. Zeki Sofuoğlu ile Fehiman Altan(Tokluoğlu)’na sağlık ve afiyet diliyoruz. Ölüm ilanında psikolog, fütürolog, hukukçu, tarihçi,yazar,bilim adama ,gazeteci olduğu belirtilen Dr. Reha Oğuz Türkan, Türk fikir hayatının renkli simalarından idi. 12 Ekim 1920 tarihinde İstanbul’da doğan Türkkan’ın aile kökleri, babası Halit Ziya Bey Kastamonu Taşköprü’lü Hacı Kadıoğulları’na, annesi Saibe Hanım’ın ailesi uçbeyi olarak Rumeli’nde vazifeli olduğu için Sırbistan’a dayanmaktadır. Ailenin sahip olduğu üç erkek çocuktan ortancasıdır. Gençlik döneminde kökleriyle ilgili geniş tartışmalar yaşandığı için otobiyografisini yazmayı tasarladığı dizinin ilk kitabında geniş açıklamalar yapmıştır.[1] Babası Halit Ziya Bey, mühendislik tahsili yapmış, milli mücadeleye katılmış, İzmir’de İmdat ismiyle bir gazete çıkarmış, önce özel çalışmış daha sonra kamu hizmetine girerek uzun yıllar Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü yapmıştır. Fotometriyle kadastro teknik ve yöntemlerini İsviçre’de eğitiminden sonra Türkiye’ye getirmiş, bu alanda uzman olarak yıllarca söz sahibi olmuş, üniversitede ders vermiş, ders kitapları yazmıştır.
Ağabeyi ile birlikte Kadıköy’de bulunan Fransız okulunda ekalliyet mensuplarının çocuklarıyla beraber kozmopolit bir ortamda öğrenime başlamıştır. Sınıf arkadaşları arasında daha sonra hariciye ve siyaset adamı olarak ünlenen Hasan Esat Işık’ta vardır. Ailenin 11 yaşında Büyakada’ya taşınması üzerine yatılı olarak Kabataş Lisesi’ne verilmiştir. Eserinde Kabataş’a geçtikleri tarihte Türk okullarında Arap harflerinin kalktığını belirtmesinden naklin daha önceki bir tarihte olması gerekir.[2] Buradaki öğretmenler arasında bulunan ve 1933 Üniversite Reformu ile Edebiyat Fakültesi’ne öğretim üyeliğinde görevlendirilen Orta Çağ Türk Tarihi’nin büyük otoritesi Mükrimin Halil Yinanç’ın derslerini gizlice girdiği lise sınıflarında dinlemiştir.[3]
1934 yılı yaz başında Büyükada’da ki misafiri İran Şahı Rıza Pehlevi’yi gezdirmekte olan Mustafa Kemal evlerinin önüne geldiğinde, onu faytona aldığında, Türklük üzerine sohbet etmiştir. Bu sohbeti ileride değerlendirdiğinde, Türkçü fikirlerinin daha o yaşta belirmeye başladığını ifade etmiştir. Kabataş Lisesi’ndeki iki yıllık öğrencilikten sonra Galatasaray Lisesi’ne yazdırılmıştır. Türk seçkinlerinin çocuklarının okuduğu bu okuldaki sınıf arkadaşları arasında; H.Esat Işık, Eşfak Aykaç ve Gündüz Kılıç vardır. Öğretmenleri arasında da tanınmış edebiyatçı Halit Fahri Ozansoy bulunmaktadır. Büyükada’da yaşayan azınlıkların kendi dillerini konuşmaları ve içinde bulunulan kozmopolit ortam, vatandaşın Türkçe konuşması için açılan kampanyalar milli duygularının gelişmesinde önemli etkiler yapmıştır. Babasının resmi görev alması üzerine ailece 1937 yılı sonlarında Ankara’ya taşınmaları üzerine kaydını Gazi Lisesi’ne nakletmiştir. Yeni okulda tanınmış isimler öğretmenliğini yapmışlardır: Enver Behnan Şapolyo, Fevziye Abdullah Tansel ve Saffet Engin. Türk Tarih Kurumu ile Talim ve Terbiye Kurulu üyeliği yapan Engin, Atatürk inkılapları üzerine eserler vermiş ve hayatının son döneminde Arın Engin imzasını kullanan dikkat çekici bir isimdir. 1932 yılında toplanan I.Türk Tarih Kongresi’ni takip edememekle birlikte dönemin heyecanlı ortamı ve yayınlarını izleyerek, 1937 yılı sonunda Türkçülük fikrinde karar kılmıştır. Liseden mezuniyetine az bir zaman kala 8 veya 9 arkadaşını gizli bir cemiyet kurmaya ikna etmiş, cemiyetin dergi çıkararak düşüncelerini yayması tartışılıp Ergenekon ismi üzerinde anlaşılmış, Gürem adını verdikleri teşkilatın arması olarak bir yay ve üç ok tespit edilmiştir. Teşkilatın ismi daha sonra başına Bozkurt ilave edilmesiyle ‘Bozkurt Güremi’ biçimini almıştır. Türkkan, bu teşkilata Cihat Savaş Fer, Hikmet Tanyu, Fikret Kılıççöte (Bozkurt dergisinin resimlerini yapmıştır), Mustafa Kızılsu, Ceyhun Atuf Kansu’nun dahil olduklarını hatırlamaktadır.
Türkkan ve arkadaşları aralarında topladıkları para ile Ergenekon isimli dergilerini merkezi Ankara’da olmak üzere Fevziye Abdullah Tansel yazı işleri müdürlüğü altında, 10.11.1938 tarihinde çıkarmışlardır.
Liseyi bitirince yüksek öğretim için 1938 yılı sonbaharında Fransa’ya gitmiş ve Sorbonne Üniversitesi’nde Fiziki Antropoloji bölümüne kaydolmuştur. 1940 yılında Almanlar’ın batıya dönüp Fransa’ya saldırıya geçmelerinden sonra okulu bırakarak, Türkiye’ye dönmek zorunda kalmış ve yazıldığı Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olmuştur. Mezuniyetine kadar geçen dönem içinde Adliye Vekaleti Umumi Katip Muavinliği, Büyük Millet Meclisi İnşaat Komisyonu üyeliği gibi görevlerde bulunmuştur. İstanbul Üniversitesi’nde yüksek lisans, tarih, Türkoloji ve tecrübi psikoloji sahalarında Sorbonne ve Columbia üniversitelerinde ihtisas yapmıştır. 1947 yılında Amerika’ya gitmiş, burada ihtisas yaptıktan sonra çeşitli kurumlarda ders vermiştir. Amerika’da eğitim teknolojisi üzerinde yoğunlaşmış, açık öğretim sahasında uzmanlaşmıştır. Amerika’da bulunduğu yıllarda Türkiye ile ilgisini kesmemiş, her hafta Cumhuriyet gazetesinde yayınladığı makalelerle yeni gelişmelerden Türk kamuoyunu bilgilendirmiştir. Bu birikimini Milli Eğitim Bakanlığı’nca davet edildiğinde eğitim tarihimizde alanında ilk uygulamalardan biri olan açık öğretim kurumu Yay-Kur’u tesis etmiş ve bir süre başında bulunmuştur. Bu uygulama sonraki yıllarda yüksek öğretimde kurumlaşmıştır. Amerika’dan kesin olarak Türkiye’ye döndükten sonra eğitim alanındaki birikimini özel kesimde, iş dünyasında değerlendirmiş ve danışmanlık yapmıştır.
Türkkan’ın Türk düşünce hayatındaki önemli yerini lise öğrenciliği sırasında başladığı milli meselelere alakasıyla pekişmiştir. Yayımladığı Ergenekon, Bozkurt[4] ve Gök Börü[5] dergilerinde açık imzası yanında; Reha Kurtuluş, Mete Turanlı, Avni Motun müstearlarıyla çok sayıda makale neşretmiştir. Bilhassa bu dergilerdeki yazıları genç yaşına rağmen, vakıf olduğu yabancı dillerin desteğiyle zengin kaynaklarla beslendiği için dikkat çekici olmuştur. Döneminde fazla tepki çekmeyen ırk konusundaki yazıları ve eserleri, sonraki yıllarda bu zaman diliminin siyaset, düşünce ve tarih açısından tahlil ve değerlendirilmesinde Türk milliyetçilerini sıkıntıya sokacak malzemeleri ihtiva etmesi bakımından tartışma konusu olmuştur. Oldukça genç olmasına rağmen fikirlerini yayın yoluyla açıklaması hususunda elverişli zeminin hazırlanmasında babasının manevi desteği inkar edilemez. Dönemin etkili gazetesi Cumhuriyet’te, çıkardığı Ergenekon dergisinin ‘Ergenekon okunmasını tavsiye ederiz’ anonsuyla ücretsiz olarak tanıtılması bu desteğin somut bir örneğidir.[6] Bu cerbezesi sayesinde etrafında önemli bir gençlik kesimini toplamış, 15 yaş küçük olduğu Nihal Atsız ile aralarında bazı konularda fikri farklılıklar hasıl olmuş, Türkçülüğün liderliği tartışmasını ön plana çıkarmış olmalıdır. Bu farklılıklar sözden yazılı hale getirilmiş ve grupların birbirini karşılıklı olarak suçladıkları risaleler neşredilmiştir.
Türkkan’ın gençlik dönemi faaliyetlerinden biri de Kitap Sevenler Kurumu’nu kurup bir süre yaşatmasıdır. Dernek faaliyetlerinin daraltıldığı ve sıkı biçimde takip edildiği dönemde böyle bir kurumun tesis edilmesi önemli bir başarıdır. Dernekler Kanunu çerçevesinde, 11.10.1939 tarihinde Ankara’da faaliyete geçen kurumun başkanlığını yapmıştır. Fahri başkanlığı o sırada Adliye Vekili bulunan Ali Fethi Okyar üstlenmiştir. İkinci Başkanlığı Mehmet Sadık Aran yapmıştır. Kurumun yönetici ve üyeleri arasında Nihal Atsız, Besim Atalay, Remzi Oğuz Arık, Dr.Şerif Korkut, Hıfzı Oğuz Beketa, Yusuf Hikmet Bayur,Nebil Buharalı, Hüseyin Namık Orkun, Hüseyin Emir Erkilet gibi isimler bulunmaktadır.[7] Kurumun önemli hizmetlerinin başında Türkçülüğün Esasları’nın yeni alfabe ilk baskısının yapılması gelmektedir. Cumhuriyetin fikir babası Ziya Gökalp’in bu önemli eserinin 1928 harf inkılabından sonra yeni baskısının yapılmaması büyük bir eksiklikti. İkinci yayını büyük Türkçü Ahmet Hikmet Müftüoğlu’nun 1922 yılında neşredilen Çağlayanlar isimli eserinin yeni baskısının yapılmasıdır. [8] Bu faaliyetlerden rahatsız olan iktidarın talimatı üzerine kurumun kendi dileğiyle Halkevleri’ne iltihak ettiği 27.4.1940 tarihinde Anadolu Ajansı ile kamuoyuna duyurulmuştur.
3.5.1944 tarihinde Türk siyasi tarihine ‘1944 Milliyetçilik Olayı’ olarak geçen meşum hareket çerçevesinde planlı biçimde Türk milliyetçileri Türkiye’nin dört bir yanında süratle toplanarak, İstanbul’da emniyet müdürlüğü birasında gözaltına alınmışlardır. II.Dünya Savaşı’nın gidişatının Almanya’nın aleyhine tezahür etmesinden sonra siyasi iktidar savaşın başından itibaren özenle uyguladığı denge oyunu gereği iç politikada bu defa kazanan taraf arasında bulunan Sovyetlere şirin gözükmek için Türkçüleri toplayıp yargılamaya başlamıştır. Önceden tespit edilen ve Türk fikir hayatının krema tabakası denebilecek isimlerin bulunduğu geniş bir kadroyu yargılamanın güçlüğü ve tehlikesi fark edilerek, daha az sayıda ve kamuoyu desteği olmayacağı tahmin edilen küçük bir grubu toplum önünde peşinen suçlu ilan edip işkenceden geçirerek sonuç alınması düşünülmüştür. Ekseriyetini Türkkan gibi gençlerin oluşturduğu grubun arasına 1932 yılındaki I.Türk Tarih Kongresi’nde resmi görüşe muhalefeti sebebiyle kamuoyunda bilinen Zeki Velidi Togan gibi Sovyetlerin çok hazzetmediği bir iki ismin ilavesiyle 23 zanlı, tabutluklardaki sınamalardan büyük ölçüde başarıyla çıkıp yargılama sürecindeki belirli hukuki merhaleleri geçerek, sonuçta beraat ettiler.10 Mayıs 1944 tarihinde gözaltına alınan, en fazla fiziki şiddet uygulamasıyla karşı karşıya kalanların başında gelen Türkkan, Askeri Yargıtay’ın hakkında verilen cezayı bozması üzerine 25 Mart 1947 tarihinde tahliye edildiğinde bir gözünü kaybetmek üzere idi. Mahkemesinin devam ettiği dönemde memleket meseleleriyle ilgisini kesmemiş, çektiği büyük acı ve sıkıntılara rağmen hissiyatın dışında kalarak mensup olduğu fikrin geleceği için sağlıklı değerlendirmelerde bulunmuş,’Türkçülük bir milli ideoloji olduğundan siyasi particiliğe kurban gitmemeli, hiç bir siyasi partinin aleti olmaması’ gerektiğini belirtmiştir. [9]
Amerika’da bulunduğu dönemde, 1955 yılında Tercüman gazetesinde 1944 hadiseleriyle ilgili hatıralarını Tabutluktan Gün Işığına başlığıyla tefrika halinde neşretmiş ve daha sonra kitap haline getirmiştir.[10] Bu eserini sonraki yıllarda kısaltılmış haliyle yeniden neşretmiştir.[11] Hayatının son dönemlerinde hatıralarını yeniden düzenleyerek birkaç kitap halinde neşretmeyi planlamış ve bu serinin ilk kitabı olarak Arayan Adam’ı bastırmıştır. Hatıralarını ihtiva eden çeşitli kitaplarında ve yazılarında gelişim sürecine vakıf olduğu hadiseleri tam olarak naklettiği söylenemez. Çok tartışılan Bozkurt Gürem’i isimli güya gizli teşkilatta kimliği açığa çıkmayan tanınmış birçok ismin bulunduğu bilinmektedir. Kitaplarında bunların pek azının adını belirtmiştir. Türkçülük fikrinden saparak başka çizgilere savrulanlar hatıralarında ve yazılarında hayatlarındaki bu safhayı adeta unutmayı tercih etmişlerdir. Tek parti döneminin milli eğitim bakanlarında Abidin Özmen’in yeğeni Selahattin Özmen’in hatıralarında,[12] kendisinin ve sonraki yıllarda yasadışı TKP saflarında yer alan ve TİP’ten milletvekili seçilen Prof. Sadun Aren’in, Gürem’in içinde bulunduğunu belirtmesi üzerine bu hususa, literatürde belki de ilk defa olarak yine 1944 mağdurlarından Abdul Cabbar Şenel hakkındaki yazımızda dokunmuştuk.[13] Aren, bu yazımızdan birkaç ay önce çıkan Puslu Camın Arkasından isimli hatıralarında Gürem hadisesine hiç temas etmemiştir. Onun hatıralarıyla ilgili olarak basında çıkan bazı yazılarda eserin muhtevası açısından eleştiri de getirilmişti. Bu bilgilerden 1944 hadiselerinde iktidarın masa başında zanlı tespiti yaparken, kişilerin himaye durumunu gözettiği, Türkkan’ın babasının önemli mevkiine rağmen herhalde haddi aştığı! Düşüncesiyle, hapse düşmekten kurtulamadığı anlaşılıyor. Gelecekte bu hadise ile ilgili olarak ne gibi hatıra parçalarının ortaya çıkacağı merak konusudur. Türkkan, hatıralarının geriye kalan bölümlerini basılacak hale getirmiş ve bu hususlarda beklenen bilgileri vermiş olmasını ümit ederiz.
Türkkan, gençlik döneminden itibaren kitap neşretmeye başlamıştır. Yazı içinde isimlerini zikrettiklerimiz yanında, Türkçülüğe Giriş (1940), 4 İçtimai Mesele, Ahlak-Müsavat-Hak-Milli Menfaat (1941), Milliyetçilik Yolunda (1944-Eser 1940’lı yılların sonunda Kızıl Elma adıyla Türkçü bir dergi, Yalan Söyleyen Tarih Utansın adıyla bir seri kitap yayınlayan Mustafa Tatlısu’nun sahibi olduğu Müftüoğlu Yayınevi tarafından neşredilmiştir), Irk Muhite Tabi midir? (1939), Solcular ve Kızıllar (1943), Kızıl Faaliyet (1943), Kuyruk Acısı (1943), İleri Türkçülük ve Partiler(1946), Yılmayan Millet (1956), Yenilenmiş Türk Destanları ve Hikayeler (1977), Biz Kimiz (1987), Türk Milliyetçiliğinin Kısa Tarihi (1992), Yükselen Milliyetçilik, 21.Yüzyıl Milliyetçiliği (1995), Kızılderililer ve Türkler (1998) belli başlı eserleridir.
İki evliliğinden 4 çocuk sahibi olan Türkkan, 17.1.2010 tarihinde vefat etmiş, 19.1.2010’da Altunizade’deki Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Camii’nde, öğlen namazının ardından Zincirlikuyu Mezarlığı’nda defnedilmiştir.
Kaynakça: Türk Yurdu Dergisi Mart 2010 Sayı: 271
[1] Reha Oğuz Türkkan, Arayan Adam ,Hani Ben Çocukken …. Delikanlıyken De !,cilt 1,İstanbul ,(t),294 s.
[2] Arayan Adam,s.13
[3] Türkkan, hiç evlenmeyen Yinanç’ın ölümünden sonra dul hanımının Selçuklu Tarihi hazırlık notlarını sokaktan geçen eskiciye yok pahasına verdiğini belirtirken hafıza yanılgısına düşmüştür.
[4] İsmet Rasin’in(Tümtürk) sahip ve Sami Karayel’in sorumluğu müdürlüğü altında neşredilmiştir. Dergide İş Bankası’nın reklamları görülmektedir. Dönemin Yurt ve Dünya gibi Marksist dergilerinde de özel ve resmi kesimin ilanları bulunmaktadır.
[5] Dergiyi kendi sahip ve sorumluluğu altında çıkarmıştır.
[6] Cumhuriyet,14.12.1938,s.8
[7] İsmail Çağrı Özcan, Kitap Sevenler Kurumu, Türk Yurdu,sayı 144,Ağustos 1999,s.26
[8] Kurumun faaliyetleri hk.bk.Hakkı Süha Gezgin,Kitap Sevenler Kurumu,Vakıt,27.4.1940
[9] R.T.,Bugünkü Türkçülük Cereyanının Tahlili ,Tasvir ,27.2.1947,s.2
[10] R.O.Türkkan, Tabutluktan Gurbete, İstanbul 1975,Boğaziçi Yayınevi,504 s.
[11] Reha Oğuz Türkan, Tabutluktan Gurbete, İstanbul 1988
[12] Selahattin Özmen,80 Yıla Tanıklık, İstanbul 2005,s.103-108
[13] Ömer Özcan, Türkçülük Tarihimizden İsimler, Abdul Cabbar Şenel, Türk Yurdu, sayı 230,Ekim 2006,s.73 dp.12