« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

23 Oca

2012

MISAK-I MİLLİ

01 Ocak 1970

Osmanlı Mebusan Meclisi tarafından ilân edilen ve barış şartlarını açıklayan bildiri.

Ahd-İ Millî ve Peymân-ı Millî olarak da ifade edilir. Hazırlanmasına Erzurum ve Sivas kongrelerinde başlanmıştır. Musta¬fa Kemal Paşa, 12 Ocak 192O'de çalışma¬larına başlayan Meclis-i Meb'ûsan'ın seçi¬len bazı üyelerine bir grup oluşturmala¬rını ve kongrelerde alınan kararlar doğ-rultusunda millî istekleri karşılayacak bir program hazırlamalarını tavsiye etti. Baş¬ta Rauf Bey (Orbay) olmak üzere Kuvâyi Milliye taraftan mebuslar İstanbul'a gel¬diklerinde meclis ikinci başkanı Hüseyin Kâzım Kadri Bey'in öncülüğünde düzen¬lenen bir metinle karşılaştılar. Bu sebeple Ahd-i Millî adıyla bir komisyon kurularak değişik metinlerin birleştirilmesine karar verildi. Komisyon çalışmalarını sürdürür¬ken Mustafa Kemal Paşa sekiz maddeden oluşan bir metni Rauf Bey'e gönderdi. Ko¬misyon, ana ilkeleri itibariyle Erzurum ve Sivas kongreleri kararlarını yansıtan ve mecliste oluşturulan Felâh-ı Vatan grubu¬nun programı olarak düşünülen bu met¬ni bütün meclis üyelerinin kabul edebile¬ceği şekilde yeniden düzenledi. Mustafa Kemal'in metninde, Sivas Kongresi karar¬larının birinci maddesindeki gibi, 30 Ekim 1918'de Mondros Mütarekesi'nin imza-lanması esnasında Türk ordularının bu¬lunduğu hattın içinde kalan, müslüman çoğunluğun yaşadığı toprakların fiilen ve¬ya hükmen hiçbir sebeple ayrılma ve bö¬lünme kabul etmez bir bütün olduğu [1027] Arap çoğunluğun yaşadığı toprakla¬rın geleceğinin tayini hakkının Arap hal¬kına ait bulunduğu [1028] açıklanıyordu.[1029]

Wilson prensiplerini esas alan komis¬yon, "mütareke hattının içinde ve dışında kalan topraklar" kaydını koyarak 1914 yı¬lındaki Osmanlı topraklarının bölünmez olduğunu ortaya koydu. Çünkü Amerika Birleşik Devletleri Başkanı VVilson'un ba¬rış şartlarına göre Osmanlı toplumlarının geleceği halkın serbest oyu ile belirlene¬cekti. Osmanlı hükümeti bu prensibi esas alarak mütarekeyi imzalamıştı. Komis¬yon, mütarekenin imzalandığı sırada Türk askerinin hâkim olduğu toprakların bize ait olduğunu söylemek yerine işgal edilen yerlerin dışında kalan topraklara sahip çıkarken işgal altındaki topraklar¬dan da vazgeçmediğini açıklamaktaydı. Ahd-i Millî Beyannâmesi adı verilen me¬tin, 28 Ocak'ta Meclis-i Meb'ûsan'da ya¬pılan özel bir toplantıda 121 mebus tara¬fından imzalandı. Bazı kaynaklar bu met¬nin meclisin gizli oturumunda kabul edil¬diğini yazarsa da meclis o gün herhangi bir oturum yapmamıştır. Konu dış mese¬leleri yakından ilgilendirdiği için yayım-lanmadan önce hariciye memurları tara¬fından incelenmesi ve tercüme edilmesi, bunların tamamlanmasına kadar gizli tu¬tulmasına karar verildi. Mustafa Kemal Paşa, Rauf Bey'e gönderdiği bir yazıda "mütareke hattının içinde ve dışında" ifa¬desiyle sınır konusundaki prensiplerden bir hayli uzaklaşıldığını hatırlattı. "Sınır konusunda esas milliyettir" diyen Rauf

Bey, mütareke sınırının bu milliyetler sı¬nırını genel olarak göstermek maksadıyla zikredildigini, bu şekilde Türk oian Süley-maniye ve Kerkük şehirlerinin de dahil edildiğini bildirdi.[1030]

Edirne mebusu Şeref Bey (Aykut), mec¬lise bir önerge verip 28 Ocak'ta komisyo¬nun kabul ettiği bildirinin basına ve par¬lamentolara tebliğini ve tercihen müza¬keresini istedi. Bazı üyeler doğrudan teb¬liğini istedilerse de başkan, zapta geçiril¬mesi için mutlaka okunması gerektiğini söyleyerek 17 Şubat 1920 tarihli toplan¬tının ikinci oturumunda Şeref Bey'e söz verdi. Bütün üyelerin gayretiyle ortaya "peymân-ı müebbed-i millî" çıktığını ve bunun bir mîsâk-i millî olduğunu belirten Şeref Bey "Ahd-i Millî" başlıklı bildiriyi okudu. Oy birliğiyle kabul edilen metin "Mîsâk-ı Millî" adıyla yayımlandı. Fransız¬ca'ya çevrilerek bütün hükümetlere ve parlamentolara gönderildi. Altı madde-den oluşan MîsâK-ı Millî Beyannâmesi'nin girişinde Osmanlı Mebusan Meclisi üye¬lerinin devletin bağımsızlığı ve milletin geleceğinin, haklı ve sürekli barışa kavuş¬manın aşağıdaki esaslara tamamen uyul-masıyla mümkün olduğunu ve bu esaslar dışında Osmanlı saltanatını yaşatmanın imkânsız bulunduğunu kabul ettikleri vur¬gulanmaktadır. Barış şartlan özetle şun¬lardır;

1. Osmanlı Devleti'nin sadece Arap çoğunluğunun yaşadığı, 30 Ekim 1918 tarihli mütarekenin imzalanması sırasın¬da işgal altında kalan kısımlarının mukad¬deratı ahalisinin serbestçe vereceği oyla¬ra göre belirleneceğinden adı geçen mü¬tareke hattının içinde ve dışında dinen, irken, emelen birleşmiş, karşılıklı sevgi ve fedakârlık hisleriyle dolu, örfî ve içtimaî haklarıyla mahallî şartlara tamamen ria¬yetkar Osmanlı - İslâm ekseriyetiyle meskûn bulunan kısımların tamamı hakikaten ve hükmen hiçbir sebeple ayrılma kabul etmez bir bütündür.

2. Ahalisi ilk serbest kaldığı zamanda genel oylarıyla anavatana katılmış olan elviye-i selâse Kars, Arda¬han, Batum için gerektiğinde tekrar ge¬nel oya başvurulmasını kabul ederiz.

3. Trakya barışına bağlanan Batı Trakya'nın hukukî durumunun tesbiti de orada ya¬şayanların serbestçe beyan edecekleri oy¬lara göre belirlenmelidir.

4. İslâm hilâfe¬tinin makarrı, saltanatın payitahtı ve Os¬manlı hükümetinin merkezi olan İstan¬bul şehriyle Marmara denizinin güvenliği her türlü tehlikeden korunmuş olmalıdır. Bu esas saklı kalmak şartıyla Akdeniz ve Karadeniz boğazlarının dünya ticaret ve taşımacılığına açık kalması hakkında bi¬zimle diğer bütün İlgili devletlerin mütte-fikan verecekleri karar geçerlidir.

5. İtilâf devletleriyle düşmanları ve bazı ortaklan arasında kararlaştırılmış olan antlaşma hükümleri çerçevesinde azınlıkların hak¬larına -civar ülkelerdeki müslüman ahali¬nin de aynı haklardan faydalanması şar¬tıyla- riayet edilecektir.

6. Millî ve iktisadî gelişmemizin imkân dairesine girmesi ve daha modern bir idareye kavuşmamız için her devlet gibi bizim de gelişme araçları¬mızın temininde tam bağımsızlığa ve ser¬bestliğe sahip olmamız hayat ve bekamı¬zın esas temelidir. Bu sebeple siyasî, adlî. malî ve diğer gelişmelerimizi engelleyici kayıtlara karşıyız. Tahakkuk edecek borç¬larımızın ödenme şartları da bu esaslara aykırı olmayacaktır.[1031]

Galip devletlerin barış tekliflerine kar¬şı Osmanlı Parlamentosu'nun cevabı ola¬rak ilân edilen Mîsâk-ı Millî tepkiyle kar¬şılandı. İtilâf devletleri 16 Martta İstan¬bul'u resmen işgal ettiler. Meclisi basarak ileri gelen mebusları ve aydınları tutuk¬layıp Malta'ya sürdüler. 18 Marfta çalış¬malarına ara veren Meclis-i Meb'ûsan 11 Nisan'da padişah tarafından feshedildi. Milletin temsilcileri 23 Nisan'da Ankara'¬da Türkiye Büyük Millet Meclisi adıyla toplanarak ülke yönetimine el koydular. Mîsâk-ı Millî yeni Türk Devieti'nin ilkeleri¬ni belirleyen, gerçekleşmesi için sonuna kadar çalışılacak millî ülkü. hedef ve kut¬sal and oldu. 1920'lerde Mîsâk-ı Millî bel¬gesine dayanılarak hazırlanan Yeni Mî¬sâk-ı Millî Haritası'nda İskenderiye-Port Said hizasına kadar olan bugünkü Suriye, Lübnan, Filistin ve Irak topraklan üzerin¬de hak iddia edilmektedir. Ayrıca Adalar, Kıbrıs ve Batum da yeni Türkiye'nin sınır¬ları içinde gösterilmektedir. Ancak siyasî gelişmeler bu hedeflere tam olarak ula¬şılmasını engellemiştir. Batum, 16 Mart 1921 'de imzalanan Moskova Antlaşması ile Gürcistan'a bırakılırken San Remo Kon¬feransı, Lübnan ve Suriye'yi Fransa man¬da yönetimine verdiğinden Fransa Büyük Lübnan Devieti'nin kurul¬duğunu ilân etti.[1032] Türkiye Bü¬yük Millet Meclisi hükümetiyle Fransa arasında 20 Ekim'de imzalanan Ankara İtilâfnâmesi'yie bugünkü sınır çizilerek Suriye ve Lübnan Fransa'ya bırakıldı. Özel statü ile Fransız yönetimine verilen Hatay 23 Haziran 1939'da anavatana katıldı. 24 Temmuz 1923'te imzalanan Lozan Ant¬laşması ile Osmanlı Devleti tasfiye edilir¬ken Mîsâk-ı Millî sınırları içinde gösterilen Irak, Filistin, Kıbrıs, Ege adaları ve Batı Trakya da yeni Türkiye Devleti sınırları dı¬şında bırakıldı. Mecliste kabul edilen ve meclis tutanaklarında kayıtlı bulunan Mî¬sâk-ı Millî metninde mütareke çizgisinin içinde ve dışında kalan toprakların bölün¬mez bir bütün olduğu yazıldığı halde ko¬nuyla ilgili eserlerin çoğu "dışında" keli-mesine yer vermemekte ve bugünkü sınırların Mîsâk-ı Millî sınırları olduğu şeklinde yanlış bir kanaatin oluşmasına se¬bep olmaktadır. Aslında Mîsâk-ı Millî'de hedef geniş tutulmuş, fakat şartlar ge¬reği elde edilebilenlerle yetinilmiştir.

Ziyaret -> Toplam : 125,26 M - Bugn : 13062

ulkucudunya@ulkucudunya.com