« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

23 Oca

2012

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Şiir Dili ve Evreni

Ece KORKUT 01 Ocak 1970

Öz
Bu makalede Ahmet Hamdi Tanpınar’ın otuz yedi şiirinin yer aldığı Şiirler adlı kitabı tek bir şiir
gibi ele alınarak, şiirlerin tümü seçme ve birleştirme ekseninde şiirsel uzam, şiirsel zaman, şiir
kişileri ve göndergeleri ile ayna imgesi açısından incelenmiştir. Çözümlemede yöntem olarak
dilbilim kuramı, sözcük anlambilimi, sözbilim, sözcelem kuramları ve söylem çözümlemesinden
yararlanılmıştır. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Şiirler adlı kitabındaki şiirlerde seçme ekseninde
yalınlığın, birleştirme ekseninde ise imgeselliğin ağır bastığı anlaşılmaktadır. Şiirlerde öznel ve
düşsel bir uzam ve zaman yaratılmıştır. Uzam seçme ekseninde “yer, gök ve deniz” ya da “kara,
hava ve su”dan oluşmaktadır. Birleştirme ekseninde ise bu üç uzamda, “gök bahçesi”, “deniz
mağarası”, “yelken, gül, kanat” gibi çeşitli doğa ve kültür öğeleri bir araya gelmektedir. Bu
düşsel evrende yer alan varlıklar /parlaklık/ ve /değerlilik/ ortak anlambirimciklerine sahiptir:
mücevher, yaldızlı, yakut, gümüş, altın, yeşim, mercan, zümrüt, elmas gibi. Bunun yanı sıra,
“boşluk” da önemli bir uzam olarak karşımıza çıkmaktadır. Zaman ise, şiirsel bir anlatımla,
seçme ekseninde hem nesnel (tarihsel zaman, mevsimler), hem de öznel (ömür, kader, ölüm)
özellikler taşımaktadır. Birleştirme ekseninde zaman, kâh canlı (ceylan), kâh insan (hınç),
kâh sıvı (nehir), kâh somut (yekpâre, geniş, billûr bir âvize) özellikler taşımaktadır. Buradan
hareketle, Tanpınar’ın şiirlerinde “zaman” kavramının bir yandan izlenimci, diğer yandan
kübist öğeler taşıdığı öne sürülebilir. Şiirlerdeki kişiler çoğunlukla “ben”, “sen” ve “siz”den
oluşmaktadır. /Sen/ göndergesi, /ben/den önce gelmektedir. “Ben”in göndergesi çoğu zaman
şairin kendisi, “sen”in göndergesi ise bir kadındır. Tanpınar’ın şiirlerinde yer alan en önemli
şiirsel imge ise, aynadır. “Ayna” imgesi “boşluk, sınır, hayâl, deniz ve zaman” kavramlarıyla
bir arada yer almaktadır. Diğer taraftan, “ayna” imgesi iki parçadan oluşmaktadır: ön yüzü
ve arkası (sır kısmı). Aynanın ön yüzü “boşluk, sabah ve hayâl”i gösterirken, sır kısmı, yani
arkadaki karanlık kısmı ise “gece ve rüyâ”yı temsil etmektedir. Sonuç olarak, Tanpınar’ın
Şiirler başlıklı kitabındaki 37 şiir arasında şiirsel anlatım, uzam, zaman, kişiler, göndergeler ve
şiirsel imgeler açısından anlamlı bağlar bulunduğu saptanmıştır. Kendine özgü sözcük seçimi
ve birleştirimi ile Tanpınar, göz kamaştırıcı nesnelerin yer aldığı, öznel bir şiirsel zaman ve
uzam yaratmış, şiirsel evrenini bir anlamda bir harikalar diyarına çevirmiştir.

Giriş
Şiir, yapı ve kurgu olarak diğer tüm yazınsal yapıtlardan farklı bir metin türü
oluşturur. Şairler şiirsel bir bütün oluştururken, sözcüklerin seçme (paradigmatique) ve
birleştirme (syntagmatique) eksenlerinde oluşturdukları sessel ve anlamsal ilişkileri göz
önünde bulundururlar. Bu nedenle, özellikle sözdizim açısından eksiltili (elliptique) ve
çoğu kez kesintili (discontinu) bir anlatımın gözlendiği bu metin türünde, sözcüklerin
metin içi ve metin dışı göndermeleri düşey ve yatay okumalarla ortaya konabilir.
Bu makalede, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Şiirler1 başlıklı kitabındaki şiirler, dilbilim,
anlambilim ve sözcelem (énonciation) kuramlarının önerdiği yöntemlerden yararlanılarak
çözümlenmeye çalışılacak ve şiirler arasındaki bağlantılar değerlendirilecektir.
Tanpınar’ın Şiirler kitabında yer alan 37 şiirin hemen hemen tamamı şiir öznesi,
şiirsel evren (uzam)ve zamankavramı açısından aynı ana eksenler üzerine yerleştirilmiştir.
Bu açıdan 37 şiir neredeyse tek bir uzun şiir gibi okunabilmektedir. Şiirlerdeki söz varlığı
da sanki bir deneme ya da kanıtlama yapılmak istenmiş gibi, görece olarak az sayıda
denebilecek sözcükten oluşmaktadır.
Bilindiği gibi, genel dilbilime göre, dil iki ana eksen üzerinde gerçekleşmektedir. Bir
yandan, her konuşucu, düşey eksende, birbirinin yerine geçebilecek sözcükler arasından
seçimler yapar; diğer yandan, seçilen sözcükler yatay eksende art arda gelerek belli bir
sözdizim oluşturur. Sözlü iletişimde bile bir bireyden diğerine farklılıklar gösteren bu
eksenler, yazılı dilde, özellikle de yazınsal dilde daha büyük bir özenle gerçekleştirilir.
Bu açıdan bakıldığında, Tanpınar’ın şiirlerinde iki özgün yönle karşılaşıyoruz:
• Seçme eksenindeki yalınlık;
• Birleştirme eksenindeki özgün ve şaşırtıcı imgesellik.
Bu nedenle bu yazıda, Tanpınar’ın tüm şiirlerini uzam, zaman, kişi ve imge açısından
incelerken bu iki eksenden hareket edeceğiz. Ayrıca, seçme ve birleştirme eksenlerine
denk düşen dikey ve yatay okumaları kolaylaştırmak ve somutlaştırmak amacıyla birçok
kez tablolara başvuracağız.
Uzam
Seçme Ekseninde Uzam
Şiirlerde yer alan tüm somut varlıklar /Yer, Gök ve Deniz/2 ya da /Kara, Hava ve
Su/ evrenine aittir ve neredeyse bu üç evren arasında eşit bir dağılımları vardır. /Yer/
ile ilgili varlıkların çoğu bitki (çiçekler ve ağaçlar) ve hayvan türlerinden oluşmaktadır;
/Gök/ ile ilgili varlıklar kuşlardan, gökyüzünü oluşturan görünümlerden (“bulut, ay,
yıldız, güneş”) ve hava akımlarından (“rüzgâr, fırtına, kasırga, kar, tipi”) oluşmaktadır;
/Deniz/ evreninde ise /su/ ile ilgili sözcükler (“su, çeşme, pınar, havuz, dere, göl, nehir,
deniz, dalga, köpük, gözyaşı, balık, yosun”), deniz araçları (“gemi, yelken, denizaltı”) ve
1 Tanpınar, Ahmet Hamdi (1961, 1999). Şiirler. İstanbul: YKY, 89 s.
2 // kavramları, “ ” ise metinlerde kullanılmış olan sözcükleri göstermektedir.
denizle karayı birbirine bağlayan doğal ve kültürel sözcükler (“kıyı, kumsal, rıhtım, sahil,
Boğaz”) yer almaktadır.
Aşağıdaki Tablo 1a’da görüleceği gibi, her üç evren için aşağı yukarı aynı sayıda
sözcük yer almakta (/gök/: 21; /deniz/ : 22; /yer/: 23 sözcük), ayrıca, /deniz/ uzamı 2
kavram, /gök/ uzamı 3 kavram çevresinde oluşurken, /yer/ ile ilgili sözcükler 5 ayrı
kavrama göndermede bulunmaktadır. 5 kavram ve 23 sözcükle oluşan /yer/ uzamı önem
açısından ön plana çıkmakta ve diğer uzamlarla birleşerek yeni sözcüklerin ortaya
çıkmasını sağlamaktadır: yer+deniz: “kıyı, kumsal, rıhtım, sahil, Boğaz”; yer+gök+deniz:
“ufuk”. /Gök/ uzamı ise, özellikle “ufuk” sözcüğüyle, /yer/ ile /deniz/i birleştiren bir ara-
uzam işlevi üstlenmektedir.
Tablo 1a: Seçme Ekseninde Uzam
/yer/
/çiçekler/ : “çiçek, gül3,
zambak, sarmaşık, nerkis,
lotus, menekşe, defne”
/ağaçlar/ : “ağaç, meyva,
dal, yaprak - servi, çınar,
kestane, ardıç”
/hayvanlar/ : “arı, böcek, at,
ceylan”
/yer oluşumları/ : “ova, çöl,
mağara”
/kültürel/ : “bahçe”
5 /kavram/ - 23 “sözcük”
/gök/
/kuş/ : “kuş, kanat, tüy,
güvercin, kartal, bülbül,
kırlangıç, kumru, kuğu”
/gökyüzü görünümleri/ :
“bulut, ay, yıldız, güneş,
mehtap, ay ışığı”
/hava akımları/ : “rüzgâr,
fırtına, kasırga, kar, tipi”
3 /kavram/ - 21 “sözcük”
/deniz/
/su/ : “su, çeşme, pınar,
havuz, dere, göl, nehir,
deniz, dalga, köpük,
gözyaşı, balık, yosun,
yüzmek”
/deniz araçları/ (+ /kültürel/) :
“gemi, yelken, denizaltı”
2 /kavram/ - 22 “sözcük”
Son olarak, seçme ekseninde uzamı oluşturan sözcüklerin kültürelsözcüklerden çok,
doğa ile ilintili olduğu gözlemlenmektedir. Aşağıdaki Tablo 1b’de, doğa sözcüklerinin
her üç uzamda da yer aldığı, buna karşılık kültür sözcüklerinin yalnızca /yer/, /deniz/
ve /yer+deniz/ uzamlarında kullanıldığı görülmektedir. Dolayısıyla, Tanpınar şiirinin
bir doğa şiiri olduğunu ve /doğa/nın kapsayan uzam, /kültür/ün ise kapsanan uzam
konumunda olduğunu ileri sürebiliriz. Ayrıca hiç kuşku yok ki, bu doğanın içinde, doğa
ve kültürden oluşan /insan/, şiirlerin hemen tümünde yerini almaktadır. (bkz. 3. Şiir
Kişileri ve Göndergeleri)
3 “gül”, 37 şiirde pek çok kez kullanılmış bir sözcüktür.
/yer/ + /gök/ + /deniz/:
“ufuk”
/yer/ + /deniz/ (/doğal/+
/kültürel/):
“kıyı, kumsal, sahil,
rıhtım, Boğaz”
Tablo 1b: Uzamda Doğa ve Kültür Sözcükleri
Uzam
Kavram
Yer
(doğa + kültür)
Deniz
(doğa + kültür)
Gök
(doğa)
/çiçek/
“çiçek, gül, zambak,
sarmaşık, nerkis, lotus,
menekşe, defne”
/ağaç/
“ağaç, meyva, dal,
yaprak - servi, çınar,
kestane, ardıç”
/yer
oluşumları/
“ova, çöl, mağara”
/hayvan/
“arı, böcek, at,
ceylan”
/kültür/
“bahçe”
/kuş/
“kuş, kanat, tüy, güvercin,
kartal, bülbül, kırlangıç,
kumru, kuğu”
/gökyüzü
görünümleri/
“bulut, ay, yıldız, güneş,
mehtap, ay ışığı”
/hava akımları/
“rüzgâr, fırtına, kasırga,
kar, tipi”
/su/
“su, çeşme, pınar,
havuz, dere, göl,
nehir, deniz, dalga,
köpük, gözyaşı,
balık, yosun,
yüzmek”
/deniz araçları/
“gemi, yelken,
denizaltı”
“kıyı, kumsal, sahil; rıhtım, Boğaz”
“ufuk”
Birleştirme Ekseninde Uzam
Tanpınar’ın hiç bıkmadan yinelediği belli sayıdaki sözcüğün okuyucuyu da
bıktırmamasının nedeni, her sözcüğün her yinelenişinde özel bir sözdizimi içinde yer
alarak yeni bir imge yaratmasıdır. Yinelenen sözcükler uzam açısından ele alındığında,
uzamların birbirine eklemlendiği gözleniyor. İşte Tanpınar şiirinin özgünlüğü de, az
sayıda sözcüğü aynı dizede iki ya da üç uzamı birleştirecek şekilde art arda dizmesinde
ortaya çıkıyor. Bunu birkaç örnekle gösterelim:
(gök + yer): “gök bahçesi” (“tılsımlı gülleri gök bahçesinin” - “Gezinti”, s. 45).
(deniz + yer): “deniz mağarası” (“Bir deniz mağarası kadar kuytu ve serin”- “Herşey
Yerli Yerinde”, s. 53).
(deniz + yer + gök): “Her an değişiyor, yelken, gül, kanat” (“Raks”, s. 88) dizesinde,
“yelken”, /deniz/e, “gül” /yer/e, “kanat” /gök/e ait sözcükler olarak yan yana yer alıyor.
(yer + gök + deniz): “Bir gül kasırgası gibi enginde” (“Raks”, s. 88) dizesinde “gül”
yeri, “kasırga” göğü, “engin” denizi çağrıştırarak üç evreni birleştiriyor.
Böylece birkaç dizede bir araya gelen üç uzam çoğu zaman da düşsel bir evren
oluşturuyor. Doğa ve kültürün iç içe verildiği “Bir Heykel İçin” başlıklı şiirden alınan
aşağıdaki dizelerde üç uzam ve zaman, /düş/ ekseninde buluşuyor:
(…)
Toplanmış ay ışığı, yüzen tek su nerkisi
Hiç akmayan bir zaman nehrinin sularında
Ne uçan bir kırlangıç, ne sedef kumsalında
Ateşler püskürerek dolaşan bir ejderha
(…) (s. 35)
Diğer taraftan, Tanpınar’ın şiirinde “boşluk” da bir uzam olarak beliriyor. Burada
iki türlü boşluk söz konusu: /ben/in içindeki boşluk ve içinde yaşadığı (yüzdüğü) boşluk.
Özellikle zamana (ve /ayna/ imgesine) bağlı olarak, /ben/in içinde bulunduğu uzam çoğu
zaman /boşluk/ kavramıyla niteleniyor. Örnekler: “Yavaş yavaş aydınlanan / Bir denizaltı
âlemi, / Yosunlu bir boşluktan4 / Çekiyor kendine beni.” (“Yavaş Yavaş Aydınlanan”, s.
17) ; “Bütün pınarlardan içsen ne çıkar? / Hep aynı boşluğu bize tekrarlar, […] / Bağrında
bir bıçak yarası boşluk, / Simsiyah kesilir gözünde ufuk,/” (“Güller ve Kadehler”, s. 61).
Zaman
Seçme Ekseninde Zaman
/Zaman/ın Tanpınar’ı en çok meşgul eden kavram olduğu şiirlerinde açıkça
görülmektedir. Nitekim 37 şiirden bir kısmının başlığında bile /zaman/ sözcükleri yer
almaktadır: “Ne İçindeyim Zamanın”, “Sabah”, “Sabaha Karşı”, “Yollar Çok Erken”,
“Bütün Yaz”, “Karışan Saatler İçinde…”, “Bursa’da Zaman”, “Bir Gün İcadiye’de”,
“Akşam”. Başlıklar dışında, bilinçli bir biçimde Tanpınar’ın tüm şiirlerinde zamanla ilgili
birçok sözcük geçmektedir. Seçilen zaman, çoğunlukla akşam saatleri ya da sabahın ilk
anları; mevsim olarak da bahardan daha çok güzdür.
Nesnel ve kültürel zamana ilişkin pek çok adlandırma şiirlerde yer alsa da, bunun
yanı başında öznel bir zaman bulunmaktadır. Tanpınar’ın /zaman/ında bir yandan düşsel,
diğer yandan tinsel bir özellik vardır. Somut ve soyut, dirimsel ve tinsel, kültürel ve
dinsel göndermeler, Tanpınar’ın öznel zamanını şiirine taşır. Bu zamanın gerçekten düşe,
kesintisiz ve düz anlatımdan şiirsel anlatıma geçişi uykuya yakın bir rüya durumu ile
açıklanabilir. Gerçek dünyaya ait ve aynı yaratıcı özne tarafından sürekli yinelenen tüm
nesneler, olgular ve kavramlar kesinlikle bir rüya perdesinin arkasında yer alırlar.
4 İtalik sözcükler, tarafımızdan vurgulanmıştır.
Zaman kavramı Tanpınar’da İnsan - Evren karşıtlığında ve Ömür - Kader - Ölüm
üçgeni içinde varlık bulur. Sonsuzluk olarak akan ve insanların çeşitli adlarla bölümlediği
nesnel zamanın karşısında, bir tek insanın yaşadığı öznel zaman durmaktadır. Bir insanın
ömrü, bir insanın ölümü, ölme zamanı ve tek bir insanın, içinde yaşadığı zamanı algılaması
düşsel-şiirsel bir zamana daha yakındır.
Tablo 2: Seçme Ekseninde Zaman
Nesnel zaman
Tarihsel zaman :
“Bursa’da Zaman”
Mevsimler: “kış, yaz,
bahar, güz”
Gün : “gündüz, gece,
ikindi, akşam, şafak,
fecir”
Şiirsel zaman
İmgesel - çağrışımsal
- düşsel
Öznel zaman
Ömür [süreğen] –
(Kader) [belirsiz-dinsel] –
Ölüm [anlık- kaçınılmaz-gerçek-tinsel]
Birleştirme Ekseninde Zaman
Tanpınar’ın çoğu zaman eğretilemelerle dile getirdiği “zaman” kavramı, öte yandan
kimi kez /canlı/, kimi kez /insan/, kimi kez /sıvı/ ve çoğu kez de /somutlaşmış/ bir
zamandır:
Tablo 3: Birleştirme Ekseninde Zaman
Canlı zaman
İnsan zaman
Sıvı zaman
Somut zaman
• “Büyülenmiş bir
ceylân gibi bakıyor
zaman” (“Her Şey
Yerli Yerinde”, s.
53)
• “Savruluyor yüzü,
çılgın kolları/
Yarattığı zaman
bahçelerinde.”
(“Raks”, s. 88)
• “Ey bitmek
bilmeyen
hıncı
zamanın”
(“Musiki”,
s. 59)
• “Hiç akmayan
bir zaman
nehrinin
sularında”
(“Bir Heykel
İçin”, s. 35)
• “Yekpâre, geniş bir
ânın” (“Ne İçindeyim
Zamanın”, s. 13)
• “Zamanı bölen şekiller”
(“Yavaş Yavaş
Aydınlanan”, s. 17)
• Billûr bir âvize Bursa’da
zaman” (“Bursa’da
Zaman”, s. 73)
Örneklere bakıldığında, Tanpınar’ın zamanının kimi zaman izlenimci, hatta
özellikle somut zaman imgelerinde kübist bir nitelik taşıdığı düşünülebilir. Zaman sert
bir nesne gibi bölünür, parçalanır ve bu parçalar yeniden buluştuğunda zaman olgusuna
yeni bir görünüm ve boyut katar. Ayrıca /düşsel zaman/ın izlenimci özelliği pek çok şiirde
“an”larla anlatım bulur. “Ey eşiğinde bir ânın / Durmadan değişen şeyler!” (“Yavaş Yavaş
Aydınlanan”, s. 19) ; “Sonra irkilirim birden / Bittiği ân bu rüyânın/” (“Sesin”, s. 41); “O
derin sükûtların aydınlattığı anlar” (…) “Gül, ey bir âna sığmış ebediyet rüyâsı!” (“Gül”,
s. 85). Sonuç olarak, Tanpınar’ın zamanı, şiirlerindeki genel ve egemen havaya uygun
olarak, tılsımlı ve mucizevî anlardan oluşmaktadır.
Yukarıda da belirtildiği gibi, şair bazen bir tek dizede zaman ve uzam çeşitliliğini bir
araya getirir: “Bugünün rüzgârında yıkanan mazi gülü (/Dağılır yaprak yaprak hayalindeki
suya/ Bir başka gözle bakarsın ömür denen uykuya…”) (“Bir Gün İcadiye’de”, s. 77). Bu
dizede yer alan beş sözcüğün /zaman/ ve /uzam/ içindeki dağılımını ve dizilişini, ayrıca
zamanın hava, su ve toprağı (yeri) birleştiren ve bunlarla birleşen bir öğe olarak ortaya
çıkışını şöyle gösterebiliriz:
Tablo 4: Bir Dizede Zaman ve Uzam
Bunun yanında Tanpınar, şiirlerinde öne çıkardığı tüm izlekleri ikili ya da üçlü
karşıtlıklar biçiminde bir tek şiirde bir araya getirebilmektedir; örneğin /doğa-kültür/,
/yer-gök-deniz/, /zaman-uzam/, /önce-şimdi-sonra/, /burası-orası/, /ömür-ölüm/, /düş-
gerçek/. Bu tutuma bir örnek oluşturan “Bir Heykel İçin” şiirinde, bir kültür öğesi olan
“heykel” pek çok kavramla bir araya gelebilir. Bu şiirinin tamamını alıntılayarak, her
dizede ve şiirin bütününde ortaya çıkan kavram birliktelik ve karşıtlıklarını, seçme ve
birleştirme ekseninde belirtelim:
1 Tahtadan ve yumuşak rüyâ işçiliğinde
(somut – soyut; doğa – kültür)
2 Bu kadın başı her an biraz daha derinde,
(insan – zaman – uzam)
3 Daha hülyalı, dalgın, ümitsizce kendisi
4 Toplanmış ay ışığı, yüzen tek su nerkisi
(gök – su – yer; canlı - doğa)
5 Hiç akmayan bir zaman nehrinin sularında
(zaman – su)
6 Ne uçan bir kırlangıç, ne sedef kumsalında
(gök – yer – deniz)
7 Ateşler püskürerek dolaşan bir ejderha
8 Uzakta yeşim rengi bir ufkun kenarında
(yer – gök)
9 Bir başka akşam gibi açılıp gülsün diye
(zaman – insan)
10 Derinleşen bir bahçe lotus çiçekleriyle…
(kültür – doğa)
11 Ne de başka bir remiz uçsuz bucaksız Çinden,
(kültür – uzam – kültür)
12 Gülümsüyor ölümün sonsuzluğu içinden
(insan – ölüm – zaman)
13 Gülümsüyor vaktiyle nasıl gülümsediyse
(insan – zaman)
14 Ömrünün sabahında ümide ve sevgiye.”
(canlı – zaman – insan)
(“Bir Heykel İçin”, s. 35)
(somut)
“Bugünün
rüzgârında
yıkanan
mazi
gülü”
/zaman/
/hava/
/su/
/zaman/
/toprak/
Bu şiirde başvurulan ve birbirine göndermede bulunan 12 kavram kullanım
sıklığı ve yerine göre sıralandığında, en çok yinelenen kavramın yine /zaman/ olduğu
anlaşılmaktadır. Başka bir deyişle, Tablo 5 incelendiğinde, /Zaman/ kavramı, Tanpınar’ın
çoğu şiirinde olduğu gibi, diğer bütün kavramları kuşatan ve kapsayan, ayrıca bunlarla
sürekli bağıntı içinde bulunan bir üst-kavram olarak ortaya çıkmaktadır.
Tablo 5: Bir Şiirde /Zaman/ Kavramı ve Diğer Kavramlar
Kavram
Zaman İnsan Kültür Gök
Su-
deniz
Yer Doğa Canlı Uzam Somut Soyut Ölüm
Kullanım
sıklığı
6
5
4
3
3
3
3
2
2
2
1
1
Dize
numarası
2;
5;
9;
12;
13;
14.
2;
9;
12;
13;
14.
1;
10;
11;
11.
4;
6;
8.
4;
5;
6.
4;
6;
8.
1;
4;
10.
4;
14.
2;
11.
Başlık;
1.
1.
12.
Şiir Kişileri ve Göndergeleri
Genel olarak şiirde “ben” adılının açıkça kullanımına ya da sezdirimine sıkça
rastlanır. Buna karşılık, konuşan öznenin kimliği şiirsel imgelerle farklı görünümlere
bürünebilir ve böylece yaratıcı kişi ile gerçek kişi birbirinden çoğu kez ayrı düşebilir.
Tanpınar’ın 37 şiirinde metnin yüzeyinde kişi adıllarına yer vermeden, konuşan
öznenin yalnızca gözlemci ya da aktarıcı olarak bulunduğu5 şiirlerin sayısı sadece 7’dir:
“Uyanma”, s. 25; “Bir Heykel İçin”, s. 35; “Defne Dalı”, s. 57; “Uyku Sularında”, s. 68;
“Dönüş”, s. 83; “Raks”, s. 88; “Akşam”, s. 89. Ancak bu şiirlerde de konuşan öznenin
sesi, zaman ve uzam içindeki konumuyla açıkça işitilmektedir (sözcelemi gösteren öğeler:
/ben/, “şimdi” -”burada”). Örneğin “Uyanma” adlı şiirde “bu”, “uzak”, “uzaklaşan”,
“yakınlaşan” kullanımları öznenin bulunduğu yere (/burada/), “bu akşam, bu tenha saati
ömrün” kullanımı ise öznenin zamanına (/şimdi/) gönderme yapar ve bunlara göre anlam
kazanır:
“Bu6 akşam, bu tenha saati ömrün,
Uzak servilerin arkasında gün.
5 Düzyazı anlatılarında bu kişi “dışöyküsel anlatıcı” olarak adlandırılır.
6 Bu şiirde italik olarak gösterdiğimiz sözcükler söylemin oluştuğu zaman ve uzamı, yani sözcelem duru-
munu ortaya çıkaran göstergelerdir ve söylemin öznesi de bu tür göstergelerle derin yapıda oluşur. Örneğin
“bu akşam”da yer alan “bu” sıfatı, öznenin sözce üretme zamanına işaret etmektedir. Ayrıca “uzak” sıfatı,
ancak bir söylem öznesinin bulunduğu yere göre anlam kazanır. Aynı şekilde “uzaklaşan”, “yaklaşan” fiil-
leri de bunu kullanan öznenin konumunu ortaya çıkaran öğelerdir.
Bu güneş döşenmiş bahar bahçesi,
Suyun uzaklaşan, yaklaşan sesi.
Ve yanık türküsü dalda bülbülün
Ateşten çemberi üstünde gülün.”
(“Uyanma”, s. 25)
Kişi göstergelerinin metnin arkasına gizlendiği bu 7 şiirin dışında kalan diğer 30
şiirde, “ben”-”biz”; “sen”-”siz” adılları belirtik biçimde metnin yüzeyinde yer alır. Ancak
bu adılların göndergesi ve kimliği şiirden şiire değişkenlikler gösterir. Şöyle ki:
/Sen/ çoğu şiirde bir kadını gösterir, ancak genellikle düzdeğişmeceli (métonymique)
bir ilişkiyle bir yüz, omuz, saç, ten, kirpik, bakış, tebessüm ve ses olarak somutlaşır.
Bunun dışında, bu öğeler “Bir Heykel İçin” (s. 35) şiirindeki “Bu kadın başı”, “Raks” (s.
88) şiirindeki “bu kadın vücudu” ile bütünlenir. Tanpınar’ın, /zaman/ı aktarırken kurduğu
parça-bütün ilişkisini, burada da bir kadın göndergesi için uyguladığı anlaşılmaktadır.
Şair bütünü parçalarla anlatmayı yeğler ve okuyucu ancak şiirleri birbirine ekleyince belli
belirsiz bir kadın imgesini (ya da hayalini) bütünlemiş olur.
“Sen” kimi zaman da cansız bir göndergeye bağlanır:
sen = “billûr âvize” - “aydınlığın hendesesi” (“Yavaş Yavaş Aydınlanan”, s. 17);
“sarışın buğday” (“Şiir”, s. 23).
Kimi şiirlerde ise, “sen”in doğrudan ya da aktarımlı söylemle “ben” ile özdeşleştiği
anlaşılmaktadır. (“Siyah Atlar”, s. 33) (sen = ben)
/Ben/ kimi zaman eğretilemeli bir anlatımla, konuşan özneye değişik kimlikler
kazandırır. Örneğin: “ben” = “Mavi Kartal” (s. 21); “ben” = “yıldız kervanı” (s. 43).
Aynı şekilde, “biz” adılının da birden çok göndergesi olduğu anlaşılıyor:
“Biz” = “ben” + “sen” (Örneğin, “Bütün Yaz”, “Gezinti”, “Bursa’da Zaman”,
“Hatırlama”… şiirlerinde olduğu gibi.)
“Biz” = /şairler/ (“Şiir”, s. 23)
“Biz” = /ölmüş insanlar/ (“Selâm Olsun”, s. 30). Bir tek bu şiirde “biz”, öte dünyadan
seslenen insanların tümü için kullanılmıştır (“biz” = “dönmiyen gemiler”).
/Siz/ adılı metnin yüzeyinde yer almasa da, “Adımızı soran, arıyan var mı” sorusunun
yöneltildiği topluluk olarak bu dünyadaki insanlara dolaylı bir seslenişle, /biz - siz/
karşıtlığı kurulmuştur.
Ayrıca “Yavaş Yavaş Aydınlanan” adlı şiirde, “Dinleyin geliyor sesi / Arılarla
böceklerin” dizelerinde /siz/, doğrudan okura bir sesleniş olarak algılanır.
Kimi şiirlerde ise, “Biz”in “ben”den başka kimleri ya da neleri kapsadığı kesin
olarak anlaşılamamaktadır. Kişilerle ilgili olarak buraya kadar yaptığımız saptamaları bir
tabloda gösterirsek, Tanpınar şiirinde /sen/in diğer kişilerden, özellikle de şiir sanatında
çok sık kullanılagelen /ben/den daha çok kullanıldığı daha iyi görülebilir:
Tablo 6: Şiir Kişileri ve Göndergeleri
Sen
Ben
Biz
Siz
/ Kadın /
/ Şair /
/ Ben + sen /
/ Okurlar /
“billûr âvize”
“Mavi Kartal”
/ Şairler /
“aydınlığın hendesesi”
“Yıldız kervanı”
/ Ölmüş insanlar /
/ Yaşayan insanlar /
“sarışın buğday”
/ Ben + ? /
/ ben /
İki Yönlü Bir İmge: Ayna – Sır
Tanpınar’ın şiirlerindeki düşsel zamana ve evrene çoğu zaman bir “ayna” imgesi eşlik
eder. Pek çok şiirde görülen bu şiirsel imge, her defasında farklı kavramlarla buluşarak ya
da özdeşleşerek değişik işlevler yüklenir:
Boşluk - Ayna: “Bir kadın başı duvardan / Uzanmış gülüyor bana, / Gülüyor ta
uzaklardan / Sabahın boş aynasına” (“Sabaha Karşı”, s. 29)
Sınır - Ayna: “Sonra irkildim birden / Bittiği an bu rüyânın, / Geçmiş gibi, farketmeden
/ Öbür yüzüne aynanın …” ( “Sesin”, s. 41). Buradaki /sınır/ olgusu çok yönlü bir işlev
üstleniyor: ayna, bir yanda iki uzam ve iki zamanı (ânı) birbirinden ayırırken, diğer yanda
düş ile gerçek olanın arasına girmektedir.
Hayâl - Ayna: “Silinir aynadan her nazlı hayâl, / Arzuların sana ördüğü masal…”
(“Güller ve Kadehler”, s. 61)
Deniz - Ayna: “Derin sularında bu ayna her an / Senden bir parıltı aksettirecek / (…)
/ Hep bu aynalardasın artık kış ve yaz / Mavi sularıyla arkanda Boğaz” (“Ayna”, s. 63)
Zaman - Ayna: “Birden gülümseyen yüzün / Sabahların aynasında / Ve beni
çıldırtan hüzün / İki bakış arasında” (“Mavi, Maviydi Gök Yüzü”, s. 65); “Aynalar kırıldı
mevsimlerle, biz / Sırrın gecesinde rüyâya daldık.” (“Ey Kartal Bakışlı”, s. 79)
Gökyüzü - Ayna: “Yıldızların tuttuğu ayna, ezelî aşka, / Bir sır gibi hayattan ve
ölümden öteye / İlk arzunun toprağa mal olmuş lezzetiyle…” (“Gül”, s. 85)
Bu örneklerde görüldüğü gibi, bildiğimiz tek dünya olan bu dünyayı Tanpınar,
şiirlerinde aynanın öte yanından bakarak anlatmaktadır; aynasına yansıyan şeyler ya
yarı düşsel anılar, ya da silik hayallerdir. Dolayısıyla Tanpınar’ın “ayna”sı, gündelik
gerçeklikteki yansıtma görevinden oldukça uzaklaşarak, daha çok anıların canlanması ânını
başlatan bir kavrama dönüşmektedir, diğer bir deyişle, ayna, bellek işlevi yüklenmektedir:
geçmişi yineleyen ve hayâl üreten bir bellek, /ben/in belleği. Böylece aynaya bakan /ben/,
her defasında kendisi yerine, /sen/i görür ya da arar. Diğer taraftan aynanın sır kısmı,
Türkçedeki iki anlamı da kapsayarak, /gizemli bir öte/ kavramını çağrıştırır; bu /öte/ ise
Tanpınar için kâh rüyânın ötesi olan yarı uyanıklık hali, kâh hayatın ve ölümün ötesinde
yer alan masalsı bir evren olarak somutlaşır. Bu ilişkileri izlek, uzam ve sözcelem öznesi
açısından aşağıdaki şekilde dizgeleştirebiliriz:
Tablo 7: Ayna İmgesi
Aynanın yüzü
/Sınır/
Aynanın sır kısmı (arka-karanlık
bölge)
“boşluk”
“sabah”
“hayâl”
“derinlik”
“ezelî aşk”
/burası/
“gece”
“rüyâ”
/gizem/
“düşsel aşk”
“öte taraf”
SEN
/görülen/
BEN
/gören/
Şiirsel Nesne Ve Varlıklar
Tanpınar’ın yarattığı bir tür harikalar dünyası içinde yer alan varlıklar çoğu zaman
göz kamaştırır, çünkü parlar veya doğanın sunduğu güzellikleri üzerlerinde toplarlar.
Örneğin: “Bak, mücevher kanatlı bir kuş olmuş / Kuru yaprakların telâşında güz […]
“asıl maviliğe, iç doya doya / Denizin yaldızlı lâciverdini,” (s. 86); “Birden değişti
ve yakut / Bir kuş gerindi derinde” (s. 89); “Gümüş çıplaklığı bir başka bahar / Olan
vücudunu ondan gizleme” (s. 15); “Ve hangi el boş geceden / Uzattı bu altın tası” (s. 19);
“Ateşler püskürerek dolaşan bir ejderha / Uzakta yeşim rengi bir ufkun kenarında” (s.
35); “Yıldızların altın bahçelerindeyiz, / Ebediyetinle geldik dizdize.” (s. 23); “Akşamın
mercan dallar gibi / Suda olgunlaşan rüyâsı…” (s. 27); “Bir altın uçurum derinleşmede
/ Ve meçhule doğru süzüldü kervan” (s. 59); “Pençelerimde / Asılmış bir zümrüt gibidir
hayat” (s. 21); “Bu akşam yine geldin, gülümsedin derinde / Bin elmas parıltısı ve
mahrem mırıltıdan” (s. 87).
Yine bu masalsı evren içinde “kadeh”in özel bir yeri vardır: “Bu cümbüş, bu bahar…
Çılgın öpüşler / Mercan kadehleri gizli gülüşler…” (s. 37); “Bir gül, bu karanlıklarda
/ Sükûta kendini mercan / Bir kadeh gibi sunmada / Zamanın aralığından.” (s. 43);
“Dövülmüş altından veya mücevher, / Birbirine benzer bütün kadehler…” (s. 61); “Billûr
bir kadehe benziyordun sen / Uzanan yüzünle bu parıltıya!” (s. 45). Bu örneklerden
de anlaşıldığı gibi, şair yine eğretileme ile düzdeğişmeceyi bir arada kullanmaktadır:
“Kadeh”in parıltılı ve değerli nitelikleri aynı zamanda ve belki de daha çok /içki/ye
göndermede bulunur ve ortaya içeren - içerilen düzdeğişmece ilişkisi çıkar. Diğer taraftan
kadeh-içki ilişkisi, içkinin etkisi (sarhoşluk hali) ile bütünlenir.

Sonuç
Şiirler adlı kitaptaki 37 şiir bir yandan sözcük seçimi ve birleştirimi, diğer yandan
şiirsel evren açısından incelendiğinde, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın aslında tüm insanlar
gibi dar, somut ve genel bir uzamda, sınırları çizilmiş, kısır ve nesnel bir zaman içinde
yaşarken, yaratıcı özne konumuyla oluşturduğu özel bir şiirsel dille okuyucusunu öznel,
biricik ve düşsel bir uzam ve zamanın içine çektiği yadsınamaz.
Tanpınar’ın şiiri çoğu zaman boşluktan, olumsuzluktan yola çıkarak varlığa, esenli bir
evrene açılır. Örneğin rüyada gerçeği ele geçirir, gecenin karanlığında ise aydınlanmayı.
Bu şiirleri yaratırken özgün ve özel bir dünyayı aktaran öznenin içinde bulunduğu /uyku
hali/ neredeyse istenen, özlenen, huzur getiren bir durum olarak çıkar karşımıza. Ger-
çekten de Tanpınar, şiir anlayışını “En uyanık bir gayret ve çalışma ile dilde rüya halini
kurmak” (Aktaran: Batur, 1992) şeklinde açıklarken rüya kavramını ön plana yerleştirir.
Diğer yandan, Tanpınar’ın şiirsel dilinden yayılan “musikî”, onun şiirsel dil yarat-
madaki becerisiyle somut bir varlık kazanır. Nitekim Kaplan (1983) da Tanpınar’ın
şiirlerindeki müziği ve yarattığı özgün şiirsel imge özelliğini önemle vurgular. Şairin
kendisi de, musikîye verdiği önemi “Her çehre, her hâtıra bize kendi hususî nağmesiyle
gelir. Onu yeniden yaşamak için bu sesi bulabilmek lâzımdır” (Tanpınar, 1977, s. 22)
sözleriyle açıklamıştır. Tanpınar aynı makalesinde ayrıca, musikî ile rüya kavramlarını
yine somut varlıklarla bir arada anar: “Hakikat şu ki, nereden ve nasıl gelirlerse gel-
sinler, bugün bende musikî ile temasın doğurduğu üç şekil var ki, ayrı ayrı ruh hallerini
karşılıyor: nağmeden bir ağaç, nağmeden bir yükseliş, nağmeden bir yüz... Üçü de ani bir
duyuş altında şekillenmiş üç rüyadır.” Şiirlerinde açıkça saptadığımız bu özellikleriyle,
Tanpınar, duyguları duyuya dönüştürebilen, anlık algıları somutlaştırabilen izlenimci bir
şair olarak tanımlanabilir.
Son olarak, aslında çoğu şiirine egemen olan /hüzün/ hali, şairin doğal dille
oluşturduğu güçlü ve özgün şiirsel imgelerle ve özellikle de ses uyumuyla okuyucusun-
da esenli bir duygu yaratabilmektedir. Kısaca, Tanpınar kendine özgü bir şiir dünyası
yaratmıştır, bu da Kaplan’ın bu konudaki kapsamlı inceleme kitabının adına yansımıştır:
“Tanpınar’ın Şiir Dünyası.”
Üzerinde durduğumuz tüm kavramları özetleyerek yorumlayacak olursak, Tanpınar
şiirinde:
- uzam çeşitliliği içinde yer alan /yer/, /gök/ ve /deniz/ aynı derecede önem
taşımakta ve çoğu kez birlikte kullanılmaktadır;
- /doğa/ öğeleri /kültür/ öğelerinden önce gelmektedir;
- /zaman/ kavramı öne çıkarak, diğer tüm kavram ve varlıkları kapsayan bir nite-
lik kazanmaktadır;
- /nesnel zaman/ ile /öznel zaman/ birleşerek, imgesel - çağrışımsal - düşsel bir
/şiirsel zaman/ yaratmaktadır;
- /zaman/ kavramı “canlı, insan, sıvı, somut” gibi farklı özellikler
kazanmaktadır;
- /sen/ göndergesi, /ben/den önce gelmektedir; ayna imgesiyle birleştiğinde de,
/ben/ aynanın karanlık, sır kısmında yer alırken, /sen/ aynanın yüzünde beliren
bir hayal olarak ortaya çıkmaktadır;
- şair çoğu kez izlenimci, yer yer kübist bir tutum sergileyerek, kavram ve varlıkları
parçalar halinde ayrı ayrı düşünüp bir araya getirmektedir.

Kaynakça
Balpe, J.-P. (1980). Lire la poésie. Paris: Armand Colin / Bourrelier.
Batur, E. (yayına haz.) (1992). Antalyalı genç kıza mektup, Ahmet Hamdi Tanpınar’dan seçmeler.
İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
Delas, D. ve Filliolet, J. (1973). Linguistique et poétique. Paris: Larousse.
Groupe µ (1990). Rhétorique de la poésie. Paris: Seuil, Points.
Kaplan, M. (1964, 1983). Tanpınar’ın şiir dünyası. İstanbul: Dergâh yayınları.
Meschonnic, H. (1970). Pour la poétique I. Paris: Gallimard, Le Chemin, nrf.
Riffaterre, M. (1978, Fransızca çeviri için: 1983). Sémiotique de la poésie. Paris: Seuil.
Tanpınar, A. H. (1977). Şiir ve Rüyâ II, Edebiyat üzerine makaleler. İstanbul: Dergâh Yayınları.
Tanpınar, A. H. (1961, 1999). Şiirler. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.

Ziyaret -> Toplam : 125,26 M - Bugn : 15096

ulkucudunya@ulkucudunya.com