AHMET HAMDİ TANPINAR’DA ZAMAN
01 Ocak 1970
Ahmet Hamdi Tanpınar, 1901 İstanbul doğumlu. İstanbul Darülfünun Edebiyat bölümünden 1923'de mezun olduktan sonra Erzurum, Konya ve Ankara'da edebiyat öğretmenliği yaptı.1942-1946 yılları arasında Maraş milletvekili olduktan sonra yeniden eğitim hizmetine döndü, 1949 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Bölümü Yeni Türk Edebiyatı profesörlüğüne getirildi. 1962 yılında kalp rahatsızlığı sonucu ölen Ahmet Hamdi, çok sayıda şiir, hikaye, roman ve deneme yazmıştı.
Ahmet Hamdi Tanpınar’a göre zaman geçmiş-şimdi-gelecek diye bölümlenen bir zaman algısına bağımlı değildir. O, zamanda bir parçalanmışlığı ve bölünmüşlüğü kabul etmez. Ona göre zaman, öncesiz ve sonrasız sonsuz bir bütünlüktür. Fiziksel zaman, varlığın ortaya çıkışı ile başlar, varlığın ölümü ve yok oluşuyla biter. Saat, gün, ay, yıl gibi zaman dilimleri evrenin fiziksel varlıklarının durum ve hareketlerine bağlı olarak ortaya çıkan izafî (göreceli) zaman dilimleridir. Bu mutlak değil, göreceli bir zamandır. Geçmiş-şimdi-gelecek zaman dilimleri de bu fiziksel zaman anlayışının izafî dilimleridir .Ama o parçalanmayan,bölünmez bir zaman kavramını savunmuştur.
Bana göre bu biraz da iyimserlik taşır.Onun zaman kavramını bir düşünün.Geçmiş ellerinizden kayıp gitti.Artık erişemeyecğiniz bir yerde.Gelecek ise fazlasıyla uzak görünüyor.Hatta kaçınılmaz bir gerçek olan ölüm,bizi gelecekte bekliyor.Ve şimdi…İçine sıkıştığımız geçmişle gelecek arasında kopması çok kolay bir bağla duruyor gibi.Düşer gibi hissetmemize neden oluyor.Ama Tanpınar’ın zaman algısında,tüm bu kavramlar geçmiş,şimdi ve gelecek birbirine bağlı. Bu durumda siz hiçbir şeyi kaybetmemiş oluyorsunuz.Çünkü kopuk ve nesnelleştirilmeye çalışılan zaman terimleri yok.Sadece onun betimlemelerinde de gördüğümüz üzere huzurlu,durağan ama değişimi yadsımayan,iyimser bir zaman kavramı görüyoruz.Geçmişe de şimdiye de geleceğe de yaşamımızın her anında sahip oluyoruz.Kimi yorumlara göre bu kavram,akla zamanın akmadığı başka evrenler teorisini bile getiriyor.
Onun zaman algısında Bergson'un fikirlerinin etkili olduğu anlaşılıyor.
Bergson'da süre, bütün varlık ve olaylardan önce var olan bir şeydir ve varlığı başka bir sebebe bağlı değildir, yani kendi kendine var olan bir varlıktır. Süre, sonsuz, sınırsız, bölümlenemez bir zaman bütünlüğüdür. Zaman ise kesintili, bölümlenebilen ve varlığı, maddeye bağlı olan bir şeydir. Dolayısıyla hayatın, varlığın ve olayların kaynağı, belirleyeni süredir. O halde, varlığı ancak süre içinde ve geçirdiği değişim halinde bilebiliriz.İşte Tanpınar'ın zamana bakışında da benzer fikirleri görmek mümkün.Saatleri Ayarlama Enstitüsü adlı romanında bu etkiyi bazı anlatımlarında hissettiriyor.
Roman kahramanlarından Halit Ayarcı, çeşitli mesleklerde zaman kavrayışının istatistiği-ni grafiğe dökmekte,her mesleği ayrı renk bir sütunla ama elinde herhangi bir veri olmadan çizmektedir.Zamanın kendini sürüklediği olayları yaşayan diğer roman kişisi Hayri İrdal’ın ‘Grafik gelişigüzel çizilir mi’ uyarısına Halit Ayarcı şöyle karşılık verir:
---İçten gelen her şey doğrudur...Rica ederim hangi sayma ameliyesi(işi) benim şu anda sıkışmış zihnimin bulacağı meslek ismi kadar hakikate uygun olabilir?Saymak bizi daima aldatır…Zaten herhangi bir şeyi saymanın imkanı yoktur.İnsan tek bir hak olsa istatistik denen şeye inanırım.İnsan karışıktır.Daima değişir.
Tanpınar'ın zaman kavramına yaklaşımını en çarpıcı ve öz bir biçimde “Ne İçindeyim Zamanın” adlı şiirinde görmek mümkün. Bu şiiri üzerine çok durulmuş ve farklı yorumlar yapılmış.
Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında.
Yekpâre geniş bir ânın,
Parçalanmaz akışında
Hem zamanın geçerli olduğu bu evrendedir.Öte yandan da zamanın akmadığı bir evrende, tinsel(ruhsal)bir evrendedir.Bir şair olarak fiziksel dünya zamanına mahkum değildir.Yani o, bu zamanın tam olarak ne içindedir ne de dışındadır.
Tanpınar, iki ayrı dünya algısı ortaya koyuyor: Bizim, somut olarak bulunduğumuz, beş duyumuzla algıladığımız, yaşadığımız,bizzat içinde bulunduğumuz bu fiziksel dünya, bir de bunun üstünde ya da ötesinde duygusal olarak, ruhsal olarak olarak bambaşka şartların egemen olduğu apayrı bir sonsuzluk, maddesizlik, saydamlık . âlemi. Birincisine fiziksel dünya (madde dünyası), ikincisine de soyut dünya (mana dünyası) diyelim. Tanpınar, kendini bu ikinci dünyanın insanı ve şairi olarak hissediyor. Ancak bu fiziksel dünyadan da tamamen kopmuş değil. Hem bu zamanın içinde, bu dünya zamanının şartlarına bağlı yani biyolojik olarak bu dünyada yaşıyor, çalışıyor,hastalanıyor, yaşlanıyor vs. hem de kendini tamamen bu dünya şartlarına bağımlı görmüyor. Cismiyle bu dünyaya, ruhuyla soyut dünyaya bağlı. Bu iki dünya arasında gidip geliyor. Kendini cismen fiziksel dünyada ruhen soyut dünyada bulur.
Ancak bu gidişler arasında oluşan fark,insanın ve çevresindekilerin değişimi de yadsınmıyor.Herakleitos’un söylediği gibi:”Aynı nehirde iki kere yıkanılmaz.”Çünkü ikinci defada yıkanan siz olmazsınız.Bir değişim geçirmiş olursunuz.Aslına bakarsanız Ahmet Hamdi’nin tüm eserlerinde hatta kişiliğinde bu çelişkilerin izi görülür.Hemen her eserinde rastlanabilecek kavramlar;zaman, ,zamanın bölünmezliği,ama bir bölünmezlik olduğu halde üzerimizde yarattığı o değişimdir.
Fiziksel dünyanın zamanı geçmiş-şimdi-gelecek diye bölümlenmiş, başı sonu belli, sınırlı, dar bir süreçtir. Soyut dünyanın zamanı ise parçalanmaz bir bütün ve sonsuz. Burada “yekpâre bir an” (Bir parçadan oluşan) ve “parçalanmaz akış” ifadeleri onun zamanın bütünselliği düşüncesini ortaya koyuyor. Yani geçmiş-şimdi-gelecek gibi bölümlemelere itibar etmemesi, zamanı bölünemez bir bütün olarak algılaması söz konusu. Bu zaman, soyut, sonsuz süredir.
Eğer bunu onun sanatçı kimliği çerçevesinde değerlendirirsek,onun bu kavramı belirleme nedeninin,sanatçı kimliğinin yarattığı aşırı duyarlılık ve hissi karmaşalar meselesinden uzaklaşmak olduğunu görürüz.Yani,o geçmişi özlemek,ya da gelecek hakkında kaygılanmak yerine tüm bu kavramların birbirlerine bağlı ve bölünmez olduğunu düşünüyor.Böylece elinden kayıp giden şimdi,onu ölüme yaklaştıran gelecek veya çok uzakta ve değiştirilemez olan geçmiş,onun canını yakamıyor.Ne ideal bir zaman kavramı değil mi?
Fiziksel dünyada geçerli olan “zaman”, soyut dünyada ise “süre”dir. Tanpınar, “süre”yi esas alır. O, kendini saat, gün, ay, yıl gibi evrenin maddî yapısından izafî olarak çıkan ve geçici olan, sınırlı, dar, sıkıcı “zaman” da değil, maddeye bağımlı olmayan soyut, sonsuz, sınırsız,bir âlemin “süre”sinde mutlu olur.
Aslına bakarsak tüm bu belirlemeler de,Ahmet Hamdi’nin felsefi görüşlerinin sanatı ve kişisel duyarlılıklarıyla ilintili olduğunu görürüz.
Karışan saatler içinde hâtırana
Bazı sabahlarla ikindiler yan yana,
Değişik gülleri sanki tek bir baharın;
Bâkir hülyasıyla beyaz ve ürkek yarın,
O sükût bahçesi, ufkunda kuş yerine
Hasret kanat çırpar düşünen ellerine...
Örneğin karışan saatler içinde şiirinden bu dörtlükte ikindiler ve sabahlar yanyana derken o bölünmezliği ve karmaşayı vurguluyor.Onlar tek bir baharın gülleri ona göre.
Ayna şiirinde ise:
Bazen bir tebessüm, tutuşmuş mercan
Rüyasıyla sanki bir kızıl çiçek
Ve saçlar öyle ümitsiz yüzecek
Olgun akşamların ağırlığından
Zaman ona göre ağır.Bölünmez ve ahenkli geçişini olgun akşamlar imgesinde de görüyoruz.
GÜNLERİMİZ
İçlenme, beyhudedir, maziyi sakın anma!
O vefasız yavruya benzer ki günlerimiz.
Kendini yuvasından bırakır ki akşama
Benzeyen göle, sessiz...
Ruhundaki susuzluk engin mesafelere
Duyurmadan ne anne ne bir yuva hasreti,
Narin kanatlarıyla uçar orman, dağ, dere
Ve bir gün bir çukurda bulunur iskeleti(?)
Geçmişe özlem duyulmaması gerektiği vurgulanmaktadır.Ayrıca satır aralarında zamanın durgun bir göle benzetildiği,ahenkli ve narin yapısı,sonsuzluğu vurgulanmış.
Ahmet Hamdi neredeyse her eserinde olduğu gibi romanlarında da zaman ve zamanın getirdiklerini işlemiş.Örneğin ‘Huzur’da;Mümtaz’ın zamanın donup kaldığı, İstanbul’un tarihini yansıtan mekanlarla ilgili belirttikleri yazarın bu bölünmez ve taşınan zamana dair görüşlerini gösterir.
‘Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nde ise geçmiş ve gelecek arasında sıkışan şimdiden söz edilir.Mahur Beste’de de geçmiş ve şimdi arasında gidip gelen olayların ,toplumsal değerlerin ve kişiliklerin tahlilini görüyoruz.Geçmişin yıkıntıları arasında geçmişi de reddetmeyen yeninin arayışındadır Ahmet Hamdi.
Düz yazılarından Beş Şehir, hayatının tesadüfleri olan Ankara, Erzurum, Konya, Bursa, İstanbul şehirlerini anlattığı deneme türü eseridir. "Beş Şehir'in asıl konusu, hayatımızda kaybolan şeylerin ardından duyulan üzüntü ve yeniye duyulan meraktır. İlk bakışta birbiriyle çatışır görünen bu iki duyguyu sevgi kelimesinde birleştirebiliriz. Bu sevginin kendisine çerçeve olarak seçtiği şehirler, ‘ benim hayatımın tesadüfleridir."diye belirtir.Eski ile yeninin çatışması sürekli bir hesaplaşma, bir karşılaştırma söz konusudur eserde.
Kısaca özetlersek yazar,zamansallıkla bağdaştırdığımız,zaman,ölüm,hayat,beklemek,deği- şim gibi kavramları en ideal ve en iyimser haliyle tanımlamaya çalışmıştır.O tüm varlıkları zaman içinde değerlendirmiş ve anlatmıştır.Zamanın getirdiği değişimden etkilenmeyen varlık yoktur.İnsan da zamanın ona sunduklarını yaşayan güçsüz bir varlıktır.Güçsüz ve güçsüzlüğünün farkında bir varlık…
Tarihimize ilişkin talihsizlikler (Batı-doğu ikilemi),ekonomik çıkmazlar kişilerin hayatları üzerinden anlatılır.Tüm bu etkilerle kahramanların hayatlarında bir tembellik ve zamanın getirdikleriyle insanların yaşamlarını etkileyen bir harekete geçememe durumu görülür.Yine de Tanpınar,tüm bu nesnel etkilerin yanında,kendi kişisel ve ruhsal çıkmazları yüzünden bir nihilizme ya da ümitsizliğe düşmemiş,felsefesini bunun zıttı bir noktaya taşımıştır.
O,bir yandan geçmiş özlemi olmadığını ifade ederek geçmişle arasına mesafe koymaya çalışmış,bir yandan da geçmişin peşimizi bırakmayan tarihsel sürekliliği vurgulanmıştır.Bana göre,bu biraz da,yarattığı karakterlerde gördüğümüz bir yer ya da şeye ait olma,onun ellerinden tutma ikilemini de çözer.Geçmişe özlem duymamalıyız zaten zamanın sürekliliğiyle yanımızdadır.Gelecek için de kaygılanmamalıyız ,zaman önümüze çeşitli olaylarla seçenekler sunar.Zaman onları(geçmişi) ve bizi(şimdiyi) birbirimize bağlar. Biz aslında zamana aidiz.
RAKS
Tılsımlı çocuğu saf aydınlığın
Bu kadın vücudu beyaz ve çıplak.
Eşiğinde sanki sonsuz varlığın
Her an değişiyor dönüp uçarak.
Ve gülümseyerek öyle derinden
Her lâhza başka şey ve hep kendisi
Bir başka yıldızdan veya alevden
Anın ve hareketin mucizesi.
Arkasında ritmin geniş rüzgarı
Bir gül kasırgası gibi enginde.
Savruluyor yüzü, çılgın kolları
Yarattığı zaman bahçelerinde.
Her an değişiyor, yelken, gül, kanat
Bütün burçlarıyla uzanmış gece.
Defneler önünde şaha kalkan at
Zihnin eşiğinde ürkek düşünce.
Her lâhza başka şey ve hep kendisi
Yaralı bir ceylân gibi bakarak,
Anın ve hareketin mucizesi
Uçuyor, duruyor, bekliyor... çıplak.
Ve ümitsiz avı bin sonsuzluğun
Bekliyor ruhunun eşiklerinde.
Tılsımlı kaderi her susuzluğun
Bir gül fırtınası gibi derinde.
Dinlediğiniz için teşekkürler.