« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

30 Oca

2012

ATEİZM Mİ AGNOSTİSİZM Mİ? BERTRAND RUSSELL’IN TERCİHİ

Tamer YILDIRIM 01 Ocak 1970

ÖZET
Bu makalede agnostisizmin tanımı tartışılacaktır. Genelde
agnostikler, insanın Tanrı’nın var olup olmadığını bilemeyeceğine inanır.
Bu anlamda İngiliz filozof ve matematikçi Bertrand Russell’ın (1872–
1970) eserlerinden hareketle onun dine yaklaşım tarzı ele alınacak ve
Russell’ın bir ateist değil daha ziyade bir agnostik olduğu gösterilecektir.
Anahtar Kelimeler: Ateizm, Agnostisizm, Bertrand Russell,
Mantıkçı Atomculuk, Şüphecilik.
* Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi
Çağdaş felsefede özellikle mantık ve matematik alanında önemli
çalışmalara imza atan Bertrand Russell’ın (1872–1970) 21. yüzyıl
düşüncesine farklı boyutlarda oldukça güçlü etkileri olmuştur. Çağdaş
dönemde yaşamasına ve yazdığı eserlerle pek çok konuya açıklık
getirmesine rağmen Russell’ın dini düşünce açısından ateist veya agnostik
(bilinemezci) şeklinde iki farklı kavram veya dine yaklaşım tarzıyla
nitelendirildiğini görmekteyiz. Bunların birbirleriyle birebir örtüştüğünü
söyleyemeyeceğimiz için Russell’ın hangi kategori içerisinde yer
alacağının belirlenmesi gerekir. Konunun çözümlenmesinde önce
agnostisizmin tanımına, devamında ise Russell’ın düşünsel gelişimi veya
daha doğru ifadeyle savunuculuğunu yaptığı felsefi akımlara değinmek
faydalı olacaktır.
Agnostisizm farklı şekillerde tanımlanıp çeşitli kısımlara ayrılsa da,
hatta bu görüşlerin bazıları ateistlerce kabul edilebileceği gibi teistlerce
kabul edilebilir şekilde ifade edilse de, biz burada agnostisizmi ana
hatlarıyla ele alıp değerlendireceğiz.1
Agnostisizm, bilginin ancak
zihnimizin oluşturduğu güvenebileceğimiz konularla sınırlı kaldığını öne
süren, dolayısıyla da mutlak varlık, Tanrı varlığının özü, temeli, anlamı
gibi fizik ötesi konuları bilemeyeceğimizi savunan, bu anlamda Tanrı’nın
bizden çok farklı olduğunu, bu nedenle de onun hakkında akledilebilir
hiçbir şey söyleyemeyeceğimizi ifade eden, kısaca Tanrı’nın varlığı ya da
yokluğunu bilemeyeceğimizi öne süren öğretiye denir.2 Bu öğretiye göre,
ne teizmin iddia ettiği gibi Tanrı’nın varlığını ne de ateizmin iddia ettiği
gibi Tanrı’nın yokluğunu kanıtlamaya gerek/imkân vardır.3
1 Daniel J. Hill and Randal D. Rauser, “Agnosticism”, Christian Philosophy A-
Z, Edinburgh 2006, s. 6, ayrıca bkz. The Unknown God: Agnostic Essays,
Anthony Kenny, London 2004. özellikle bkz. “Metaphor, Anology and
Agnostisizm”, s. 34–45. Günümüzde Rudolf Otto, Thomas McPherson gibi
çağdaş düşünürler kendilerini dini agnostisizm içinde görmüşlerdir. Dini
agnostisizm için bkz. Aydın Topaloğlu, Tanrıtanımazlığın Felsefi Boyutları
Teizm Ya da Ateizm, İstanbul 2001, s. 137–138. Agnostiklerin bazıları da din
karşıtı agnostikler olarak adlandırılır. Din karşıtı agnostikler için bkz. Thomas
Mepherson, Philosophy and Religious Belief, London 1974, s. 22–23.
2 Zeki Özcan, “Özel Sözlük, Agnostisizm maddesi”, (Frédérick Ferré, Din
Dilinin Anlamı: Modern Mantık ve İman, Çev. Zeki Özcan, Bursa, 1999, içinde)
s. 219.
3 Agnostik ateiste benzemez çünkü ateist Tanrı’nın olmadığını kabul eder, bir
teist de Tanrı’nın olduğunu. Bundan dolayı teist teizmi kabul ederken ateist onu
inkâr eder, agnostikte bu önermenin doğru olup olmadığına dair herhangi bir
Tarihsel olarak baktığımızda agnostisizm terimi, ilkin, İngiliz
düşünürü Thomas Huxley (1825–1895) tarafından Yunanca “bilinemez”
anlamına gelen a gnostos sözcüğünden türetilerek kendi öğretisini
adlandırmak için kullanılmışsa da, terim, daha sonra, geriye doğru
götürülerek bütün bilinemezci öğretileri kapsamıştır. Bu terimin İlk
biçimleri, Antikçağ sofistlerinde görülür.4
Antikçağın ünlü sofisti
Protogoras’ın “İnsan, bilebileceği tek şey olan kendisiyle yetinmelidir,
duyularla algılanmamaları, insan hayatının kısa oluşu gibi sebeplerden
dolayı Tanrılar hakkında bilgi edinemeyiz” sözleri ilkçağda agnostisizmin
içeriğini belirtmesi açısından önemlidir. Yani duyumcu olan antikçağ
Yunan sofistlerine göre bilgi, duyuların sonucudur, duyularımızla elde
ettiğimizin dışında başkaca hiç bir bilgiye erişemeyiz. Her kişinin duyusu
kendine göre olduğundan her kişinin bilgisi de zorunlu olarak kendine
göre olacaktır; herkes için geçerli bir bilgi olamaz. İnsan, kendisi için
bilinebilecek tek şeyle, kendisiyle yetinmelidir. Bundan hareketle modern
agnostisizmin kaynaklarının şüpheci pre-sokratik filozoflar veya
Helenistik Akademinin filozofları tarafından ortaya konulduğunu
söyleyebiliriz.5 Fakat çağdaş din felsefesinde agnostisizm Tanrı ve onunla
alakalı gözlemlenemeyen her şeyi kapsayacak şekilde genişletilmiştir.
Genel olarak bakıldığında ise agnostisizm, bilimin denetiminden
yoksun insan düşüncesinin düştüğü yanılgılara bir tepki olarak ortaya
çıktığı ifade edilirken, çağdaş dönemde felsefenin metafiziklere ve
fideizme meydan okuması olarak değerlendirilmiştir.6 Günümüzde ise dini
tasfiye etmiş olduklarına inanılan pozitivist bilimcilik gibi felsefi
kuramların çözülüşlerine tanık olsak da, 20. yüzyılın başlarından itibaren
bilim anlayışındaki farklılıklar ve değerlendirmeler çağın şekillenmesinde
ve felsefi anlayışın yerleşmesinde oldukça etkili olmuştur. Bu noktada
Russell’ın etkisi de çok açık bir şekilde kendini göstermiştir. 1929 yılında
açıklanan “Bilimsel Dünya Görüşü: Viyana Çevresi” başlıklı programda
açıkça amaçlarının tek bir bilimin, yani insanlığın edinebileceği tüm
görüşe sahip olmayarak bunu kısıtlar. Alvin Plantinga, “Agnosticism”, ed.
Jonathan Dancy, Emest Sosa, A Companion to Epistemology, Malden 2006, s.
10.
4 Hüsamettin Erdem, Bazı Felsefe Problemleri, Konya, 2009, s. 228–29.
5 James Kelenberger, “İmanın Üç Modeli”, der. Temel Yeşilyurt, Dinin Bilginin
İmkânı, İstanbul 2003, s. 226–227.
6 Gerald Benedict, “Agnosticism”, The Watkins Dictonary of Religions and
Secular Faiths, London 2008, s. 9–10.
bilgileri; fizik ve psikoloji, doğa bilimleri ve edebiyat, felsefe ve özel
bilimler gibi birbirinden tamamen ayrı disiplinlere ayırmaksızın içinde
toplayan bir bilimin yaratılması olduğu, bu amaca ulaşmanın G. Peano, G.
Frege, A. N. Whitehead ve Russell’in geliştirmiş oldukları mantıksal
çözümleme yönteminin kullanılmasıyla olacağını, bu yöntemin de, bilimi
metafizik sorunlardan ve anlamsız önermelerden arındırmak ve aynı
zamanda, doğrudan gözlemlenebilir içeriklerini; yani ‘verilmiş olanı’
göstermek yoluyla deneysel bilimin anlamını, kavramlarını ve
önermelerini açıklığa kavuşturmak olduğu belirtilmiştir.7 Fakat bu noktada
bilimsel araştırmalardaki yöntem ve çıkarsamaları dini araştırmalara
uygulamak çok da uyumlu ve mümkün olmayacaktır. Farklı bir yolu
öneren Rodney Stark ise “dinin sadece insanla ilişkili boyutunu biliyor
olmamız, dinin salt bir yanılsama olduğu ve Tanrıların ‘umulanın
tatmini’nden doğan hayal ürünleri olduğu varsayımının geçerliliğini
ortaya koymaya yetmez. Bilim için Tanrıların varlığına ya da yokluğuna
ilişkin sorulara yanıt bulmak tümüyle imkânsızdır. Bu nedenle ateist ve
teist varsayımlar eşit derecede bilim dışıdır ve her iki varsayım üzerine
kurulan çalışmalar eşit derecede eksiktir. Uygun bilimsel yaklaşım
agnostik görüştür. Din olgusunun sadece insani yönünü
gözlemleyebildiğimiz için araştırmalarımızı dinin gerçek ya da hayali
yapısına ilişkin varsayımları bir kenara bırakarak, sosyal bilimlerin bilinen
yöntemleriyle yürütebiliriz. Bu yöntemle yürütülen çalışmalar bizi bilime
götürecektir: çünkü ateist ya da teist varsayımlar inanç odaklıdır ve çoğu
zaman kanıt sunmazlar”.8 Sosyal bilimciler bu agnostik varsayıma boyun
eğmek zorunda olsalar bile inanmadıkları din olgusunun insani tarafını
7 Phlipp Frank, Doğa Bilimlerinde Pozitivizm, çev. Yılmaz Öner, 2. Baskı,
İstanbul 1999, s. 42–43. Russell, Karl Marx’ın düşüncesinin aksine “filozofun
gerçek işlevi dünyayı değiştirmek değil, onu anlamaktır” diyerek filozoflarla,
bilimsel çalışma yapanların görev alanlarının ve izlemeleri gereken yöntemlerin
birbirlerinden farklılıklarını ortaya koymayı amaçlamıştır. Russell’ın düşünce
sisteminde içinde yaşanılan doğa; salt mantık ilişkileriyle birbirine bağlanan
duyu verilerinin oluşturduğu bir bütündür. Burada Russell’ın, Viyana
Çevresi’nin genel ilkesi haline gelen ‘sadece mantıkçı pozitivizm’ söylemiyle
felsefeye yaklaşmakta olduğunu görmekteyiz.
8 Rodney Stark, Tek Gerçek Tanrı; Tektanrıcılığın Tarihsel Sonuçları, çev.
Çiğdem Özüer, İstanbul 2005, s. 8–9. Bu anlamda Max Weber, din konusunda
mutlak biçimde kararsız olduğunu, ancak “kendi kendimi titizlikle sorgulamam
bana ne din karşıtı ne de dinsiz olduğumu gösterdi” demektedir. William
Swatos, Encylopedia of Religion and Society, Walnut Creek 1998, s. 548.
yakalamaları da pek olası değildir. Dini anlamak isteyen sosyal
bilimcilerin dindar olması gerekli değildir; ancak inanç ve ibadeti bilimsel
olarak inceleyebilmek için inançsızlıklarını bir kenara bırakmaları şarttır.
E. Durkheim’ın 1914’te yapılan “Özgür Düşünürler” toplantısında
söyledikleri bu görüşü destekler niteliktedir: “Bir özgür düşünür dinle
inançlı biri gibi yüzleşmelidir. Dini konu alan çalışmalara dinsel bir
duyguyla eğilmeyen birinin din hakkında söyleyecek hiçbir sözü olamaz.
O, renkleri tanımlamaya çalışan kör bir adam gibidir”.9
Burada
Durkheim’ın söylediği, dini konu alan çalışmalara dinsel bir duyguyla
eğilmeyen birinin söyleyecek sözü olamayacağı değerlendirmesine
Russell açısından değinecek olursak, onun içinde bulunduğu durum ve din
hakkında söylemiş olduğu sözlerin değeri konusu hemen akla gelecektir.
Fakat Russell, gençlik döneminde oldukça dindar bir kişi olduğunu ve
dinin kendisi için matematik dışında her şeyden daha önemli olduğunu
belirterek yaşamının bir döneminde bu duyguyu tecrübe ettiğini açıkça
ifade etmiştir.10
Fakat Rodney Stark’ın belirttiğinin aksine Mehmet Aydın bu
noktada Tanrı’nın varlığına inanmakla, tanrılığını kanıtlamanın
birbirlerinden farklı şeyler olduğunu ve agnostisizmin haklı
olabilmesi için aşağıdaki önermelerden birini kabul etmesi
gerektiğini belirtmektedir. Aydın’a göre;
a) Tanrı’nın hem var, hem de yok olduğunu gösteren bir takım
ipuçları vardır.
b) Tanrı’nın var ya da yok olduğunu gösteren hiçbir ipucu
yoktur.
Agnostik (a) şıkkını kabul etmez. Var derse teist, yok derse ateist
olacaktır. İkinci iddiayı da kabul edemez, çünkü bu takdirde kendi
temelini yıkacaktır. Bu gibi çelişkilerden dolayı agnostisizm çok
eleştirilere uğramış, hatta Tanrı inancına kesin bir cevap olmadığı ve dini
araştırmalara bir yöntem oluşturmasının da yukarıda belirtilen
9 Durkheim, The Elementary Forms of Religious Life, çev. Karen E. Fields, New
York 1995, s. xvii, 195.
10 Bertrand Russell, İnsanlığın Geleceği, çev. Memduh Balaban, İstanbul 1964,
s. 18.
nedenlerden dolayı tartışmalı olacağı belirtilmiştir.11
Dini inceleme
araştırmalarda yöntem konusunda durum böyle iken, agnostisizmin
ateizme giden yolda bir durak olması da tartışılır bir mevzudur, zira
ateizm de teizm gibi bilimsel çıkarımdan çok bir inançtır. Agnostisizm ise
bir dinden ziyade bir kavramdır. Agnostisizm Tanrı’nın olup
olamayacağını bilemeyeceğimizi öngörür. Aslında Müslümanlar da
Tanrı’nın varlığını bilmez, sadece var olduğuna inanırlar; burada
bilmekten kasıt rasyonel düşünce sisteminde varlığın bilimsel yöntemlerle
her an kanıtlanabilir olmasıdır. Yani, Tanrı’nın gerçek doğası, insanın
kavrama alanının ötesinde olduğu için, bilinemez. Agnostiklere göre
Tanrı’nın varlığının bilinemez olması zorunlu olarak O’nun yokluğunu
iddia etmek, yani ateizm anlamına gelmemektedir. Zaten bu noktada
agnostisizm ateizmden ayrılmaktadır. Çünkü agnostisizm ateizmi de
reddeder.12 Tanrı’ya inanmak ya da inanmamak bir taraf tutma, tavır alma
veya bir seçimdir. Agnostisizm taraf tutmaz. Bu bir anlamda da
seçmemeyi seçmektir. Fakat geleneksel agnostisizmin Tanrı’nın
varolduğu önermesini doğrulanabilir olmasa bile anlamlı bir önerme
olarak gören bakış açısına karşın, söz konusu önermeyi doğrulanamadığı
için aynı zamanda anlamsız bir önerme olarak gören ve reddeden mantıkçı
pozitivistler de vardır. Russell da bu düşünürler arasındadır.
Russell’ın genel olarak düşünce sisteminin nasıl bir gelişim seyri
gösterdiğini öğrendiğimizde onun böyle bir düşünceyi benimseme
nedenleri daha iyi anlaşılacaktır. Tarihsel olarak bakıldığında Russell’ın
düşünsel hayatının ilk safhasında idealizmin etkisi vardır. Fakat 1898’in
sonundan itibaren, dostu G. E. Moore ile birlikte idealizme karşıt bir görüş
benimsemiştir. 1900’de, İtalyan matematikçisi G. Peano, onu, yeni
mantığın analitik gücü konusunda ikna etmiş, böylece mantığı
geliştirmeye ve matematiği de mantığa indirgemeye çalışarak A. N.
Whitehead ile birlikte, 1910–1913 arasında, Principia Mathematica’yı 3
11 Mehmet Aydın, Din Felsefesi, İzmir 1999, s. 211. Bu noktada agnostisizmin
dini düşünce yönünden ele aldığında şu görülür ki, dini tecrübede önemli nokta
bu tecrübenin kognitif tarafıdır. Bu kognitifliğin olmayışı son tahlilde
agnostisizm veya şüpheciliğe götürmektedir. Dilimizde Tanrı’ya referansta
bulunmamıza imkân veren hiçbir unsurun olmadığını söylemek, bütün
teologların agnostik olmaları sonucunu doğururdu. Yarattıklarına yarattıkları
yoluyla kendini açmakla bizatihi Tanrı böyle bir agnostisizmin önünü
kapamıştır. Şaban Ali Düzgün, Allah, Tabiat ve Tarih, Ankara 2005, s. 192–193.
12 Topaloğlu, a.g.e., s. 33.
cild halinde yayımlamıştır. Daha sonra bilimsel araştırmalarında kendini
dil ve bilgi felsefesine adayan Russell, idealist felsefeden yeni realizme,
oradan da mantıkçı atomculuğa yönelmiştir. Russell, mantıkçı atomculuğu
da “Ele aldığınız her hangi bir konunun özüne varmak için tutunulacak yol
çözümlemedir. Her şeyi çözümleyerek öyle bir yere gelirsiniz ki, orada
artık çözümlenemez şeyler çıkar karşınıza. İşte bunlar mantıksal
atomlardır. Bunlara mantıksal atomlar diyorum, çünkü onlar artık madde
değildir. Bunlara nesneleri meydana getiren idealar diyebiliriz” şeklinde
açıklar.13 Yani bu kurama göre gerçekliği kavrayabilmek için, algı
verilerinin ilk öğelerine değin gitmek gerekir. Bu yönüyle Russell’ın
felsefi gelişimi, durağanlığın aksine sürekli değişim ve gelişim içinde
olmuştur.14 Genel olarak bakıldığında Mantıkçı Atomculuk adını verdiği
görüşün adeta İngiltere’deki temsilcisi konumunda olan Russell’ın
cazibesi hem deneyciliği, yani dünya hakkındaki bütün bilgimizin
deneyimlerden kaynaklandığı teorisini savunmasından, hem de mantığı
matematik ve dile uygulamada öncülük etmesinden kaynaklanıyordu.
Matematik-mantık bağlantısı onun öğretisinin temelini oluşturur. Hatta
Hans Reichenbach, Russell’la tarihte ‘matematiksel mantıkçı’ yeni bir
filozof türünün ortaya çıktığını belirtmiştir.15 Yukarıda da belirttiğimiz
gibi mantıkçı pozitivizm tek bir bilim fikrini ortaya atıyordu ve bu
düşünce okulunun amacı da böyle tek bir bilimin kurulmasıydı. Fakat
bunun imkânı tartışmalı bir konuydu.
Bu bağlamda Russell’ın Tanrı düşüncesine baktığımızda şunu
görürüz ki, Russell’ın Tanrı karşısındaki tutumu felsefi anlamda
agnostiktir.16 F. C. Copleston’un kendisine sorduğu “Tanrı konusundaki
tutumunuz ateist mi yoksa agnostik mi?” şeklindeki sorusuna ‘Benim
tutumum agnostiktir”17
şeklinde cevap vermiş ve “Tanrı’nın var
olmadığını kanıtlayabileceğimi iddia etmiyorum. Hıristiyan Tanrısı da,
13 Bertrand Russell, Düşünceler, çev. S. Eyüboğlu, V. Günyol, İstanbul 1982, s.
36, 37.
14
Nejat Bozkurt, Russell’ın zihinsel açıdan sürekli bir oluşum içinde
bulunduğunu, bu yüzden de tutarlı ve olmuş ve bitmiş bir sistem kuramadığını
belirtir. Nejat Bozkurt, Çağdaş Felsefeden Kesitler, İstanbul 1990, s. 144.
15 Hans Reichenbach, Bilimsel Felsefenin Doğuşu, çev. Cemal Yıldırım, İstanbul
1981, s. 148.
16 Değerlendirme için bkz. Aydın Işık, Mutlu Bir Karamsardan Din Üzerine
Russell, Ankara 2008, s. 219–220.
17 Bertrand Russell, Why I am not Christian?, London 1967, s. 138.
Mısır’ın, Babil’in veya Olimpos’un Tanrıları da var olabilir. Ancak bu
varsayımlardan hiçbiri diğerinden daha geçerli değildir. Bu tür şeyler,
bilgi alanının dışındadır ve bu yüzden onlardan herhangi birini ele almak
gereksizdir”18 görüşünde olduğunu ifade etmiştir. Russell, 1947’de “Am I
an Atheist or an Agnostic?” adıyla kaleme aldığı yazıda kendisinin
agnostik mi, ateist mi olduğu tartışmasına değinerek kendisine dininin ne
olduğu sorulunca bunu cevaplandırmanın zor olduğunu, ateist mi yoksa
agnostik mi olarak nitelendirileceğini bilmediğini, ama filozof olarak
tümüyle felsefi bir izleyici karşısındaysa kendisini agnostik olarak
nitelendirdiğini, çünkü Tanrı’nın kesin olarak olmadığına dair bir delilinin
bulunmadığını belirtir. Öte yandan, sokaktaki sıradan bir insana doğru
izlenimi verebilmek için de ateist olduğunu, çünkü ilahi dinlerdeki
‘tanrının yokluğunun ispatı yok’ demenin yanında bir de ‘Homerik
tanrıların da yokluğunun ispatı yok’ diye de eklemesi gerektiğini belirtir
ve şöyle devam eder: “Homer’in tanrılarının gerçek olma olasılığını
düşünmeyiz bile; ama size ‘Zeus, Hera, Poseidon ve diğerlerinin
olmadığını ispatlamanız’ gibi bir görev verilse, bunu da yaparken zorluk
çekeceksinizdir, çünkü böyle bir ispat yoktur. Bu açıdan felsefi bir
dinleyici kitlesine agnostik olduğumu söyleyeceğim, ancak popüler olarak
birçoğumuz ateist olduğunu söyleyecektir”.19
Russell’ı ateist olarak
değerlendirenlerin temel çıkış noktası da genel bir değerlendirme olan
“Eğer Tanrı’ya inanmıyorsanız, ateistsinizdir” çıkarımıdır. Dini
metinlerden hareketle meseleye yaklaştığımızda sonuçta ateizmle
agnostisizmin aynı şekilde değerlendirilebileceğini, ama kavramlara
felsefi düşünüş açısından yaklaştığımızda içerik olarak farklı şeyleri ifade
ettiğini belirtmek zorundayız. Russell bu yazısının ‘Skeptisizm’ kısmında
ise “Hıristiyan Tanrısı ile Homerik tanrıların var olmaları arasında
tamamen aynı derecede bir olasılık vardır. Bu ikisinin de olmadığını
ispatlayamam, ancak var olma ihtimallerini ciddi ciddi göz önüne almaya
değer birer alternatif olarak görmüyorum. Buna mukabil bu çizgideki bir
yaklaşım dâhilinde ateistim diyeceğim” demektedir. Sadece bu kısma
baktığımızda ateist diye kendini niteliyor diyebiliriz. Fakat gerek yazının
18 a.g.e., s. 46.
19 Bertrand Russell, Sceptical Essays, London 1928, 149–150. John G. Slater,
Bertrand Russell, Bristol 1994, s. 90. Bayram Dalkılıç, Russell’ın agnostik değil
ateist olduğunu savunur. Bkz. Bayram Dalkılıç, Bertrand Russell Yirminci
Yüzyılda Bir Ateist Düşünür, Konya 2000, s. 127–130.
baş tarafındaki ifadelerine ve gerekse 3 Kasım 1953 yılında American
Look dergisinde yayınlanan “What is an Agnostic?” adlı makalesinde dini
düşünce açısından durumunu açıkça ifade ettiğini görmekteyiz. Bu yazıda
agnostik kelimesini tanımlarken, “bir agnostik, Tanrı ve dünya ötesi
yaşam hakkında doğruyu bilmenin imkânsız olduğunu düşünür” der ve
devamla, ‘agnostikler ateist midir?’ şeklinde bir soru sorar ve bu sorusuna
cevap arar. Ona göre bir ateist, bir Hıristiyan gibi, Tanrı’nın var olup
olmadığını bilebileceğini düşünür. Teist, Tanrı’nın var olduğunu, ateist ise
var olmadığını söyler. Agnostik ise böyle sonuca bağlanamayacak
metafizik bir konuda onay ya da inkâr anlamında herhangi bir şey
söylemez. Tanrı var veya yok olabilir; bu bir agnostiğin ilgileneceği konu
değildir. Ama bir agnostik Hıristiyan da, kendi tanrısının Olimpos tanrıları
kadar olasılıksız olduğunu düşünebilir ve bu konuya yaklaşımı açısından
pratikte ateistlerle birdir.20 Yani kendisinin agnostik olduğunu kabul eden
Russell’a göre agnostisizm, ateizmden farklı, ancak ondan uzak değildir.
Çünkü agnostisizm, ateizm gibi metafizik fenomenleri kendisine bir
problem alanı olarak benimsemez; teizmin Tanrı’nın varolduğunu kabul
edip ispata çalıştığı gibi, ateizm de Tanrı’nın varolmadığını kabul etmekte
ve ispata çalışmaktadır. Ateizm olumsuz anlamda da olsa bir inançtır.
Hâlbuki agnostisizm, bu tür metafizik konularla ilgili olarak, lehte veya
aleyhte herhangi bir şey söylemez ve metafizik şeyler konusunda da bir
inanca sahip değildir.21
Agnostik olmanın aslında önemli nedenleri vardır. Zira Tanrı’nın
varlığını bilmiyorsak neden varlığından bahsedelim? Neden varlığını
bilmediğimiz bir şeyi olumlama ya da olumsuzlama yoluna gidelim?
Çünkü söylemlere baktığımızda ateist veya teist aslında Tanrı hakkında
bildiklerinden daha fazlasını söylemektedirler. Her ikisinin de olgusal
anlamda kanıtları yorumsaldır. Bir ateist Tanrı’nın olmadığını aslında
bilimsel anlamda bilemez. Teist için de durum aynıdır. Yani inançsızlık
20 Bertrand Russell, “Why is an Agnostic?”, The Basic Writings of Bertrand
Russell, edt. Robert E. Egner ve Lesterr E. Denonn, London, 1962, s. 577.
Russell bir söyleşisinde ise farklı pek çok dinin kabul ettiği tanrıların
varolabileceğini, bunun tersini tanıtlamaya gücü yetmeyeceğini belirtir. Bertrand
Russell, İnsanlığın Geleceği, çev. Memduh Balaban, İstanbul 1964, s. 20.
21 Osman Elmalı, Bertrand Russell’da Ahlak Felsefesi, İstanbul 2005, s. 26, s.
189.
bir bilgi değildir; tabi bu durum olayın tersi içinde geçerlidir. Çünkü bilgi
olduğunda inanmak ya da inanmamak gibi bir durum söz konusu olmaz.
Russell’ın agnostisizmi savunmasının en önemli sebeplerinden biri
ise kesin kabullerin insanın düşünme melekesini körelttiği, insanın
bilimsel bir ruh kazanmasını engellediği şeklindeki değerlendirmesidir.
Bundan dolayı Russell, bilimsel düşünceyi etkileyen zihinsel araştırmadan
geçmeyen her türlü kabulü zararlı olarak görür.22 Çünkü bilginin tek
kaynağı olan bilim, Tanrı’ya ya da ölümsüzlüğe inanmak için hiçbir
dayanak getirmez. Hatta felsefenin bile bilimsel olması gerektiğini,
filozofun da bilimsel bir ülkü taşıması gerektiğini, etkinlik alanının
yalnızca bilimsel olarak incelenebilen sorunlara uzanması gerektiğini
belirtir. Russell’a göre felsefi düşüncede bulunması gereken bazı
özellikler vardır. Bunlar eleştiri, her türlü önyargıdan uzak olma, bilgiyi
amaç edinme ve şüpheciliktir. Russell, hiçbir şeyden emin olunmaması,
insanın içinde her zaman biraz şüphe bulunması gerektiğini düşünür ve
felsefedeki şüpheciliği vazgeçilemez bir yöntem olarak görür.
Ludwig Wittgeinstein’ın felsefeye karşı felsefi bir tavır olarak ileri
sürdüğü “Tractatus Logico–Philosophicus”un meşhur yedinci ve son
aforizması “Üzerinde konuşamadığımız şeyler konusunda susmalı!”23
sözü adeta Russell’ın din ve onunla alakalı konulardaki tavrını
özetlemektedir. Zaten Mantıkçı Atomculuğu savunan bir düşünürün felsefi
anlamda ateizmi savunması mümkün değildir. Çünkü bu, savunmuş
olduğu görüşün temelleriyle çeliştiği anlamına gelir ki, Russell gibi
dikkatli ve eleştirel zihne sahip olan bir düşünürün böyle bir hataya
düşmesi beklenemez. Dolayısıyla düşünsel anlamda Russell’ın bir
agnostik olduğunu, ama günlük hayatta Tanrı yokmuş gibi hareket ettiğini
söyleyebiliriz.
22 Bertrand Russell, Eğitim ve Toplum Düzeni, çev. Nail Bezel, İstanbul 1969, s.
88–91.
23 Ludwig Wittgenstein, Tractatus Logico–Philosophicus, trans. Charles Kay
Ogden, New York 2005, s. 189.

KAYNAKÇA
AYDIN, Mehmet. Din Felsefesi. 8. Basım. İzmir: İ.İ.F.V. Yayınları,
1999.
BENEDİCT, Gerald. “Agnostisizm maddesi”, The Watkins Dictonary of
Religions and Secular Faiths. London: Watkins Publishing, 2008.
BOZKURT, Nejat. Çağdaş Felsefeden Kesitler. İstanbul: Sosyal
Yayınları, 1990.
DALKILIÇ, Bayram. Bertrand Russell Yirminci Yüzyılda Bir Ateist
Düşünür. Konya: Kendözü Yayınları, 2000.
DURKHEİM, E. The Elementary Forms of Religious Life. çev. Karen E.
Fields. New York: The Free Press, 1995.
DÜZGÜN, Şaban Ali. Allah, Tabiat ve Tarih. Ankara: Lotus Yayınları,
2005.
ELMALI, Osman. Bertrand Russell’da Ahlak Felsefesi. İstanbul: Ataç
Yayınları, 2005.
ERDEM, Hüsamettin. Bazı Felsefe Problemleri. 2. Baskı, Konya: Hü-er
Yayınları, 2009.
FRANK, Phlipp. Doğa Bilimlerinde Pozitivizm. 2. Baskı. çev. Yılmaz
Öner. İstanbul: Spartaküs Yayınları, 1999.
HİLL, Daniel J., Rauser, Randal D., Christian Philosophy A-Z, Edinburgh:
Edinburgh University Press, 2006.
IŞIK, Aydın. Mutlu Bir Karamsardan Din Üzerine Russell. Ankara: Lotus
Yayınları, 2008.
KELENBERGER, James. “İmanın Üç Modeli”, der. ve çev. Temel
Yeşilyurt. Dinin Bilginin İmkânı. İstanbul: İnsan Yayınları, 2003. s.
213–236.
KENNY, Anthony. The Unknown God: Agnostic Essays. London:
Continuum Press, 2004.
MEPHERSON, Thomas. Philosophy and Religious Belief. London:
Hutchiman, University Library, 1974.
ÖZCAN, Zeki. “Özel Sözlük, Agnostisizm”. Frédérick Ferré, Din Dilinin
Anlamı: Modern Mantık ve İman, çev. Zeki Özcan. Bursa: Alfa
Yayınları, 1999. s. 219–228.
PLANTİNGA, Alvin. “Agnosticism”, A Companion to Epistemology. ed.
Jonathan Dancy ve Emest Sosa. Madlen: Blackwell Publishing,
2006.
REİCHENBACH, Hans. Bilimsel Felsefenin Doğuşu. çev. Cemal
Yıldırım. İstanbul: Remzi Kitabevi, 1981.
RUSSELL, Bertrand. Düşünceler. 4. Basım. çev. S. Eyüboğlu, V. Günyol.
İstanbul: Say Yayınları, 1982.
RUSSELL, Bertrand. Eğitim ve Toplum Düzeni. çev. Nail Bezel. İstanbul:
Varlık Yayınları, 1969.
RUSSELL, Bertrand. İnsanlığın Geleceği. çev. Memduh Balaban.
İstanbul: Ataç Kitabevi, 1964.
RUSSELL, Bertrand, Neden Hıristiyan Değilim, çev. Ender Gürol.
İstanbul: Varlık Yayınları, 1966.
RUSSELL, Bertrand. Sceptical Essays. London: George Allen ve Unwin
Ltd., 1928.
RUSSELL, Bertrand. “Why is an Agnostic?”, The Basic Writings of
Bertrand Russell. 2. Basım. edt. Robert E. Egner ve Lesterr E.
Denonn. London: George Allen ve Unwin Ltd., 1962.
RUSSELL, Bertrand. Why I am not Christian?. London: George Allen ve
Unwin Ltd., 1967.
SLATER, John G.. Bertrand Russell. Bristol: Thoemmes Press, 1994.
STARK, Rodney. Tek Gerçek Tanrı; Tektanrıcılığın Tarihsel Sonuçları.
çev. Çiğdem Özüer. İstanbul: Literatür Yayınları, 2005.
SWATOS, William. Encylopedia of Religion and Society. Walnut Creek,
CA: AltaMira Press, 1998.
TOPALOĞLU, Aydın. Tanrıtanımazlığın Felsefi Boyutları Teizm Ya da
Ateizm. İstanbul: Kaknüs Yayınları, 2001.
WİTTGENSTEİN, Ludwig. Tractatus Logico–Philosophicus. trans.
Charles Kay Ogden. New York: Routledge, 2005.

Ziyaret -> Toplam : 125,27 M - Bugn : 28894

ulkucudunya@ulkucudunya.com