Adam Yalvaç Kıssası
BEŞİR AYVAZOĞLU 28 Ağustos 2007
Radikal gazetesinin önceki gün manşete çekerek ateş püskürdüğü Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, bildiğim kadarıyla ciddi bir tarihçidir ve bir şey söylemişse, herhalde sağlam belgelere ve kaynaklara dayanarak söylemiştir.
Ancak, bana sorarsanız, ilim adamları önemli bilgileri, belgeleri ve tezleri ilmî toplantılarda ve akademik dergilerde açıklamalı, tartışmalar da aynı seviyede cereyan etmelidir. Yusuf Bey, herhangi bir politikacı gibi gidip bir şenlikte uluorta konuşursa, cevabını da en sulandırılmış biçimiyle gazetecilerden, sendikacılardan, politikacılardan vb. alıp "manşet olur". Akademinin dili başkadır, medyanın dili başka...
Hayır, ne Yusuf Bey'in görüşlerini, ne de Radikal'in yaklaşımını tartışmak niyetindeyim. Bu yazıyı, söz konusu haberle ilgili olarak görüşüne başvurulan Prof. Dr. Baskın Oran'ın şu sözlerini okuyunca yazmaya karar verdim: "Halaçoğlu iki aşama daha gidecek bundan sonra. Birinci aşamada Âdem'le Havva'yı Türk ilân edecek."
Sayın Oran, yakın tarihle ilgilenen bir tarihçi olsaydı ve zaman zaman herhangi bir kütüphaneye kapanıp eski gazeteleri tarasaydı, Âdem'le Havva'nın Cumhuriyet gazetesi tarafından tam yetmiş üç yıl önce Türk ilân edildiklerini bilirdi, hem de birinci sayfada, dört gün süren mini bir tefrikayla. İnanmadınız mı? O halde, buyurunuz! Mehmet Sadık adında biri tarafından kaleme alınan bu 'öztürkçe' tefrikanın "Adam Yalvacın Uçmaktan Kovulması" başlıklı birinci bölümünün tamamını ve "Uçmakta Türk Dili" başlıklı ikinci bölümün de başlangıcını aynen sunuyorum:
"Ulu Tanrı bizim ilk babamız olan Adam yalvacı ve onun eşi Hava ninemizi yarattıktan sonra onları uçmak içinde yaşatıyordu. Bu yeşil bahçanın içinde bunların arı yaşamaları için buradaki alma ağacının yemişinden yemeği bunlara yasak etmişti. Günün birinde ak pınarın başındaki alma ağacının gölgesinde otururlarken tavgaç çıkageldi. Hava ninemize yaklaşarak onu tavladı ve bu güzel almadan yemelerini onlara tapşırdı.
Bu sırada Hava'nın karşısında yan gelip onun güzelliği ile esirik olan Adam yalvaç ipdeşi Hava'nın sunduğu almayı yemekten kendini tutamadı.
Yalvaç, Tanrı buyruğunun tersine bu suçu işleyince ulu Tanrı gücendi ve bunları uçmaktan kovmak için kurgu kurdu. Bu isteğini onlara iletmek için Uçkun'u yanlarına yolladı. Uçkun, Tanrı buyruğunu yalvaca Arapça söyledi. Adam yalvaç uçkunun söylediklerini anlamadı ve şaşkın şaşkın ona bakarak yerinden bile kımıldamadı. Uçkun bu kez Farsça söyledi. Adam gene anlamadı. Bunun üzerine ne yapacağını bilmiyen Uçkun geriye döndü. Gördüklerini ulu Tanrı'ya ulaştırdı. Bu sırada gökler titredi ve şöyle bir buyruk duyuldu:
- Hey Uçkun, benim kulum olan bu Yalvaç Türkçeden başka dil bilmez, ona benim buyruğumu Türkçe anlat!
Uçkun hızlı bir uçuşla yalvacın yanına vardı ve sözüne şöyle başladı:
- Hey ünlü yalvaç! Ben ulu Tanrı katından gönderilmiş bir yasaulum. Onun yüksek buyruğunu size iletmeğe geldim. Bu eşsiz uçmağı ulu Tanrı size armağan etmiş ve bu urunda arı yaşamanız için bu alma yemişinden tatmağı size yasak etmişti. Ancak siz tavgacın tavına uyarak Tanrı buyruğunun tersine, bağışlanmaz bir suç işlediniz. Bundan ötürü ulu Tanrı size kızmış, sizi buradan kovmamı bana buyurdu. Tanrı sizi sınadı. Siz onun yahşiliğini ve uçmağın değerini bilmediniz. Haydin sektiriniz buradan!
Bu sözleri dinliyen Adam yalvaç korkusundan ürperdi ve hemen Hava'nın elinden tutarak uçmağın penceresinden kendisini loş karanlığa fırlattı.
Tanrı'nın ilk kulu olan Atam yalvacın Türk olduğunu ve Türkçeden özge bir dil bilmediğini dünkü bitik yazıda okuyucularımıza anlatmıştık. Sözlerimize tutalga olarak Tebrizli Türk ozanı Şükûhi'nin bu nesne için yazdıklarını anabiliriz. Bundan da anlaşılır ki Türkellerinin her bucağında yaşamış olan eski bilginler, ozanlar ve başka kimseler hep Atam yalvacın Türk olduğunu biliyorlarmış ve bu inanışlarını da yeri geldikçe berkitiyorlarmış."
Türk Tarih Tezi de Cumhuriyet'in "Adam Yalvaç"ına benzer hikâyelerden oluşuyordu. Darülfunun, bu teze sıcak bakmadığı için kapatılmış, DTCF ve Türk Tarih Kurumu bu tezi ispatlasınlar diye kurulmuştu.
Bazı okuyucularım için zaruri bir açıklama: Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan 'Adam Yalvaç' hikâyesini ben sadece naklediyorum. Kendi görüşüm ve inancım değil. Aman yanlış anlaşılmasın.
[DİPNOT] 1930'LARIN ÖZTÜRKÇESİ
Yazıda bir kısmını naklettiğimiz "Adam Yalvaç" kıssasında kullanılan öztürkçe kelimelerin karşılıkları aynı tefrikada şöyle verilmiştir:
Adam: Bu kelimenin öztürkçesi atam'dır. Ata=Baba, Atam=Babam; Yalvaç: Peygamber; Uçmak: Cennet; Arı ve aru: Temiz; Tavgaç: Hilekâr, şeytan; Tavlamak: Kandırmak; Tapşırmak: Tenbih, tavsiye etmek; Esirik: Sarhoş; İpdeş: Hayat arkadaşı, dost; Kurgu: Karar (kurmaktan); Uçkun: Melek, Cebrail; Ünlü: Muhterem, meşhur; Kat: Huzur, yan; Yasaul: (Aslı yasa-kul, yani kanun adamı) memur; Urun: Makam, mevki; Tav: Hile; Sektirmek: Derhal gitmek, koşa koşa gitmek, defolmak; Özge: Ecnebi, yabancı; Tutalga: Delil, sübut; Berkitmek: Teyit etmek; Danlamak: Takdir etmek; Telesmek: Acele etmek.