« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

19 Şub

2012

CEM SULTAN

01 Ocak 1970

(ö. 900/1495) Osmanlı şehzadesi.

Fâtih Sultan Mehmed'in üçüncü oğlu olup 27 Safer 864'te[170] Edir¬ne'de doğdu. İki lalası ile birlikte henüz on yaşında iken 1469'da Kastamonu'ya sancak beyi olarak gönderildi. Burada kısa bir süre kaldıktan sonra önce İstan¬bul'a, oradan da Rumeli'ye gitmesi emre¬dildi. Babasının 1473'te Otlukbeli'de Ak-koyunlular'la mücadelesi sırasında mağ¬lûp olduğu yolundaki söylentiler üzeri¬ne lalaları Nasuh ve Kara Süleyman ken¬disine biat ettiler. Ancak bunu duyan Fâtih oğlunu azarladığı gibi lalalarını da öldürttü.

Ağabeyi Şehzade Mustafa'nın Konya'¬da ölümü üzerine 1474'te sancak beyi olarak oraya gönderildi. Bu görevi sırasında Karamanoğullan ile iyi geçindi ve bu sayede onların gizli emellerini engel¬leyebildi. Burada etrafına topladığı âlim ve sanatkârlarla mümtaz bir kültür çev¬resi meydana getiren Cem, babasının ölümü ve Bayezid'in tahta geçmesiyle hak iddiacısı olarak ortaya çıktı. Baba¬sının taht için kendisini seçtiğini. Baye¬zid'in haksız olarak başa geçtiğini ileri sürerek ordu topladı ve Bursa'ya gitti. On sekiz gün kadar şehirde kaldı, bu sı¬rada adına para bastırdı, hutbe okut¬tu ve kendisini padişah ilân etti. Ancak 1481 Haziranında Yenişehir'de ağır bir yenilgiye uğradı; çekildiği Konya'da da yeterince destek bulamayınca Tarsus'a, Mısır sultanından aldığı davet üzerine de Kahire'ye gitti. Kahire'de büyük bir ügi gördü ve orada kaldığı süre içinde Mekke'ye giderek hac vazifesini yerine getirdi. Anadolu'dan gelen haberier onu taht yolu için tekrar ümitlendirdi. Fakat Ankara sancak beyi Mehmed Bey'in ıs¬rarı ile giriştiği harekât bir sonuç ver¬medi. 1482'de Karamanoğlu Kasım ile anlaşıp Konya'yı almaya kalkıştıysa da geri püskürtüldü, taraftarları dağıtıldı. Artık Anadolu'da kalma imkânı ortadan kalkan Cem otuz kadar adamı ile Ro¬dos'a gitti. Bundan sonra bir daha va¬tanına dönemedi ve böylece maceralı Avrupa hayatı başlamış oldu.

29 Temmuz 1482'de Rodos'a varan Cem Sultan, Rodos şövalyelerinin İsbi-târiyye reisi Pierre d'Aubusson tarafın¬dan büyük bir törenle karşılandı. Cem Sultan şövalyelerin yardımı ile Rumeli tarafına geçmeyi umarken şövalyeler onu Osmanlı Devteti'ne karşı bir koz olarak kulanmayı düşünüyorlardı. P. d'Aubusson papaya, Macaristan ve Na¬poli krallarına mektup yazarak durumu izah etti ve nasıl bir yol takip edileceği¬ni sordu. İltica haberini öğrenen II. Ba-yezid ise Rodos şövalyeleriyle anlaşma yolunu seçti. Cem'e yardım edilmemesi için Venedik'le de anlaşan ve onlara ver¬gi muafiyeti bahşeden II. Bayezid, şöval¬yelere 40.000 altın vermeyi kabul etti. Şövalyeler Cem'in Rumeli'ye gitme iste¬ğini geri çevirdikleri gibi kontrollerini daha da arttırdılar ve kendisini gizlice Fransa'ya gönderdiler.

15 Ekim 1482'de Savoia dukasına bağ¬lı Villefranche'ye götürülen Cem. veba salgını sebebiyle Nice şehrine gönderil¬di. Burada dört ay kaldı, bu süre içinde Batı dünyasının sosyal yaşayışına şahit oldu, adı çeşitli söylentilere karıştı. 5 Şu¬bat 1483'te Chambery'e götürüldü. Ora¬da iken Macar kralına yolladığı adamla¬rının yakalanıp öldürüldüğünü haber al¬dı. Bu arada II. Bayezid de kardeşi ve Avrupa'nın durumu hakkında bilgi al¬mak için sürekli olarak casuslar gönde¬riyordu. Cem'in Avrupa'da bulunması ve II. Bayezid'in faaliyetleri, Venedik dahil olmak üzere Macaristan kralı, papa, Na¬poli kralı ve hatta Memlûk sultanının konu ile ilgilerini canlı tutmaktaydı. Bütün bunları yakından takip eden II. Bayezid, Cem'in sağ olarak iadesi için çeşitli te¬şebbüslerde bulunuyor, öte yandan baş¬ta Barak Reis olmak üzere gizlice gön¬derdiği adamlarından onun hakkında bil¬gi almaya çalışıyordu. Bu arada Macar kralı Cem'i kaçırma teşebbüsünde bu¬lunduysa da başarılı olamadı. Memlûk sultanı İ487'de 20.000 filori karşılığın¬da Cem'in kendilerine verilmesi teklifin¬de bulundu. Papa VİN. Innocente bir haç¬lı seferi gerçekleştirmek için Cem'den faydalanmayı umuyordu. Pierre d'Aubus¬son ile anlaşarak Cem'i Roma'ya getirtti (4 Mart 1489). 11. Bayezid durumdan ha¬berdar olunca Cem'i muhafaza altında tutması için şövalyelere vereceği parayı papaya gönderdi. 30 Kasım 1490'da Ro¬ma'ya giden Osmanlı elçisi Mustafa Bey, papaya üç yıl için 120.000 altın verdi. Pa¬pa Innocente'in ölümünden sonra Fran¬sa Kralı VIII. Charles. Cem'in Napoli'ye şevki için yeni Papa VI. Alessandro ile anlaştı. Fransa kralı onu siyasî emelleri için bir koz olarak kullanmak istiyordu. Ancak 27 Ocak 1495'te Roma'dan ayrı¬lan Cem. Castel Capuana denilen yerde 29 Cemâziyelevvel 900[171] tarihinde öldü. Onun, elindeki kıymetli rehineyi bırakmak zorunda kalan papa tarafından zehirlendiği rivayet edilmek¬tedir.

Cem'in ölümünü haber alan Bayezid üç günlük yas ilân ettiği gibi gıyabî ce¬naze namazını da kıldırtmıştır. Tahnit edilmek suretiyle sadık adamları tara¬fından Gaeta denilen yerde toprağa ve-rilen cesedi 1499da Napoli kralı tara¬fından Osmanlılar'a teslim edilerek Bur-sa'da Muradiye Camii hazîresine defne-dilmiştir.

Hayatı oldukça maceralı geçen ve Av¬rupalı devletlerin siyasî oyunlarına hedef olan Cem Sultan iyi bir şair olup Farsça ve Türkçe iki divanı vardır. Ayrıca adına birçok eser yazılmıştır. Doğu'da ve Ba-tı'da portreleri yapılmış olan Cem Sul-tan'ın hayatı sonraki dönemlerde çok il¬gi çekmiş, hakkında çeşitti ilmî araştır¬ma yapıldığı gibi roman, piyes ve çizgi romanlara da konu olmuştur. Avrupa li¬teratüründe isminin "Zizim" şeklinde ya¬zılması muhtemelen "Cimcime"den kaynaklanmaktadır.

Edebî Yönü. Henüz küçük bir çocuk¬ken Edirne Sarayı'nda aldığı özel ders¬lerle Arapça ve Farsça'yı öğrenmeye baş¬layan Cem'in, 873 (1469) yılında devrin kültür merkezlerinden biri olan Kasta¬monu sancak beyliğine tayin edildiği sı¬rada on yaşlarında iken gazel yazdığı rivayet edilir. 1474'te Şehzade Musta¬fa'nın ölümü üzerine sancak beyi olarak gönderildiği Konya'da tahsiline devam eden Cem Sultan, ilim ve kültür faaliyet¬lerinin yanı sıra silâhşorluk ve binicilik gibi askerî nitelikleri de kazanmıştı. Kon¬ya'ya gider gitmez etrafında Sa'dî-i Cem, Haydar, Sehâyî, La'lî, Kandî ve Şâhidî gi¬bi bazı şairler toplandı. Bunların bir kıs¬mı, daha sonra memleketinden ayrılmak zorunda kaldığında bile onu yalnız bırak¬mamışlar ve bu sebeple "Cem şairleri" olarak anılmışlardır, 1481de ağabeyi II. Bayezid karşısında Yenişehir ovasında kesin bir yenilgiye uğrayınca yurdunu terketmeye mecbur kalan Cem. bundan sonra ölümüne kadar gurbette sıkıntılı, kederli ve hasret içinde bir hayat sür¬müştür. Bazı şiirlerinde bu ayrılıktan ne kadar üzüntü duyduğu açıkça belli olur. Birinci bendi "felek" redifiyle başlayan terkibibendinde talihsizliğinden kinaye olarak felekten şikâyet etmekle birlik¬te kendisiyle de hesaplaştığı görülmektedir.

Sefir, Cem'in şiirlerinin hayal dolu, ga¬zellerinin öğretici olduğunu söyler. La-tîff onun şairliğini över. Âlî de aynı gö¬rüşleri paylaşır. Âşık Çelebi, tezkiresin¬de onun musahiplerinden Sa'dî-i Cem ile divanını ve "kerem" redifli kasidesini II. Bayezid'e gönderdiğini bildirmekte¬dir. Affedilmesi umuduyla ağabeyine yol¬ladığı yetmiş dört beyitlik kaside olum¬lu bir sonuç vermemiştir. Yine aynı tez¬kireden, onun "Râiyye Kasidesfnin da¬ha o zamanlar bir hayli ünlü olduğu anlaşılmaktadır.

Cem Sultan, köklü bir kültüre sahip olması ve klasik edebiyatı çok iyi bilme¬sinin yanı sıra Farsça'ya ve İran edebi¬yatına da derin vukufu sayesinde zengin hayallerle dolu şiirler yazmıştır. Bi¬rinci sınıf bir şair olmamakla birlikte şi¬irlerinde klasik edebî mazmunları, kıs¬sa, hikâye ve efsanelerle divan edebiya¬tının hayal dünyasına ait unsurları çoK iyi kullanmıştır. Cem'in şiirde örnek al¬dığı kişilerden biri Bursalı Ahmed Paşa-dır. Divanında onun bazı şiirlerine nazî-reler yazdığı görülür. Ayrıca Şeyhî ve Ni-zâmfden de etkilenmiştir.

Şiirlerinde devamlı olarak yalnızlıktan şikâyet eden Cem Sultan romantik bir ruh hali içinde görülmektedir. Oğlu Oğuz Han'ın öldürülmesi üzerine yazdığı mer¬siyede kederli bir babanın acısını çok iyi yansıtmıştır. İsmail Hikmet Ertaylan, Cem'in Farsça şiirlerinin Türkçe şiirle¬rinden daha üstün olduğunu söylemektedir.

Eserleri:

1- Türkçe Divan. Aşık Çelebi¬nin kaydettiği. Cem'in divanını musahi¬bi Sa'dî aracılığı ile Bayezid'e gönderdi¬ği şeklindeki bilgiye dayanarak ve Özel¬likle divanın içindeki bazı kaside ve ga¬zellerden hareketle onun divanını gur¬bette iken tamamladığı sonucu çıkarıla¬bilir. Yine Âşık Çelebinin ifadesinden, divanını babası II. Mehmed adına tertip ettiği anlaşılmaktadır. İ. Halil Ersoylu"-nun hazırladığı Cem Sultan'm Türkçe Divanı[175] adlı tenkitli yayı¬nında iki tevhid, bir münâcât. iki na't, dört kaside, bir terkibibend. bir terçii-bend, 348 gazel, bir rubaî. Kırk bir mu¬amma ve on dokuz müfred bulunmak¬tadır. Ersoylu'nun sadece beş nüshasın¬dan söz ettiği divanın bugün on bir nüshası bilinmektedir[176]. Vatikan Kütüpha-nesi'nde de sadece muammaları ihtiva eden bir nüsha mevcuttur.[177]

2- Farsça Divan. Türkçe divan ile bir ara¬da Bursa Orhan-Haraçcı[178], Top-kapı Sarayı Müzesi[179], Süley¬maniye[180] ve Millet[181] kütüphanelerinde ol¬mak üzere toplam dört nüshası bilin¬mektedir. Bursa nüshası, Türkçe divan ile birlikte İ. Hikmet Ertaylan'ın Sultan Cem[182] adlı eseri içinde tıp¬kıbasım olarak yayımlanmıştır.

3- Cem-şîd ü Hurşîd[183]. Selmân-ı Sâvecî'nin (ö 778/13761 Farsça mesne¬visi önce Ahmedî, daha sonra da Cem tarafından Türkçe'ye çevrilmiştir. Sehî ve İsmail Belîğ'in bahsettiği Cem'in bu tercümesine uzun zaman rastlanmadığı için üzerinde durulmamıştır. Cem şair¬lerinden Şâhidî de kendi yazmış oldu¬ğu Leylâ vü Mecnûn mesnevisinde bu eserden söz ederek iki mesnevinin ay¬nı tarihte bittiğini kaydeder. Buna göre eserin telif tarihi 883'tür (1478). Cem-şîd ü Hurşîd ilk defa Münevver Okur tarafından Kütahya Vâhid Paşa İl Halk Kütüphanesi'nde[184] bulunarak 1958 yılında ilim dünyasına tanıtılmış¬tır. Eserin ikinci nüshası Cahit Öztelli ta¬rafından 1972'de Ankara İlahiyat Fakül¬tesi Kütüphanesi'nde[185] bulun¬muştur. Bu nüshadaki. "Dedim anın adın "Âyât-ı Uşşak" / Hesâb ederseniz ehl-t tevârîh / Girü adı olur kendüye târih" mısralarında hem eserin adı hem de te¬lif tarihi[186] verilmek¬tedir. Ayrıca bir beyitte Cemşîd ü Hur-şid'ın Fâtih Sultan Mehmed için yazıldı¬ğı açıkça belirtilmektedir. Çin Padişahı Fağfûr'un oğlu Çemşîd ile Rum kayseri¬nin kızı Hurşîd arasındaki aşk macera¬sının anlatıldığı eser 5000 beyitten faz¬ladır. Mesnevi üzerinde Adnan İnce ta¬rafından bir doktora çalışması yapılmıştır.[187]

4- Fâl-ı Reyhön-i Cem Sul¬tân. Kırk sekiz beyitlik bir mesnevi olup İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi' nde iki nüshası bulunmaktadır[188]. İçinde Cem'in adı geçmemekle birlikte eser Çem'e ait iki divan nüshasında da mevcuttur. İsmail Hikmet Ertaylan ta¬rafından yayımlanan Fal-nâme[189] adlı eser içinde tıpkıbasımı verilmiştir.

Ziyaret -> Toplam : 125,29 M - Bugn : 47082

ulkucudunya@ulkucudunya.com