İBRAHİM B. EDHEM
01 Ocak 1970
Ebû İshâk İbrahim b. Edhem b. Marısûr (ö. 161/778) Zâhîd, sûfî ve muhaddîs.
Horasan'ın Belh şehrinde dünyaya gel¬di. Anne ve babasının hac için Mekke'de bulunduğu sırada orada doğduğunu söy¬leyenler de vardır. Ailesi Arap kabilelerin¬den Benî İcl'e veya Temîm'e mensuptur. Hakkında kaynakların verdiği bilgiler çe¬lişkilidir. Genç yaşta zühd yoluna girme¬ye karar verinceye kadar Horasan'da yaşadığı anlaşılmaktadır. Memleketinden ayrılmadan önce birçok hizmetçisi bulu¬nan zengin ve itibarlı bir ailenin çocuğu olduğuna dair kayıtlar, Belh hükümdarı veya hükümdarın oğlu ya da torunu oldu¬ğu şeklindeki rivayetlerden daha doğru görünmektedir. Sahip bulunduğu bütün dünya nimetlerinden vazgeçip zühd yolu¬nu seçmesi sebebiyle destanlaştırılan ha¬yatına dair bilgiler arasında önemli farklı¬lıklar görüldüğü gibi tarihî kimliğiyle men¬kıbelerde anlatılan şahsiyeti arasında da ciddi uyumsuzluklar gözlenmektedir.
Kaynaklarda İbrahim b. Edhem'in zühd yoluna girmesine sebep olan menkıbevî bazı olaylardan söz edilmekte olup bun¬ların en meşhuru, hizmetçisi İbrahim b. Beşşâr'ın bizzat kendisinden dinleyip nak¬lettiği hadisedir. Buna göre İbrahim b. Edhem gençlik çağında avlanırken iki de¬fa, "Sen bunun İçin mi yaratıldın, bunu yapmakla mı emrolundun?" şeklinde ga¬ipten bir ses duymuş, aynı sesi üçüncü defa atının sırtındaki eyerin kaşından da işitmesi üzerine bütün malınrmülkünü terkedip zühd yoluna girmeye karar ver¬miş, Abdullah b. Mübârek'in de araların¬da bulunduğu altmış kadar ilim yolcusu gençle birlikte Mekke'ye doğru yola ko¬yulmuştur. Başlangıçta, sahip olduğu ge¬niş imkânları geride bırakıp vatanından ayrılmak kendisine ağır gelmişse de bir daha geri dönmemek için nefsine karşı çetin bir mücadele vermiş ve kararında sebat etmeyi başarmıştır. Bu sıradaki ruh halini, "Birçok acı çektim, ancak vatanım¬dan ayrılmak kadar ağır geleni olmadı; nefsime karşı en şiddetli kavgayı vatan hasreti hususunda verdim" şeklinde dile getirmiştir. Bir müddet sonra beraber yo¬la çıktığı gruptan ayrıldığı anlaşılan İbra¬him b. Edhem çölde tek başına aylarca seyahat etmiş, menkıbeye göre bu sırada tanımadığı bir kişi ona arkadaş olup "ism-i a'zam" duasını öğretmiştir. İbrahim b. Edhem bu duayı okuyunca Hızır'la buluş¬muş. Hızır ona İsm-i a'zamı öğreten zâtın Dâvud adında bir kişi, diğer bir rivayete göre İlyas oiduğunu bildirmiştir. Hücvîrî ise İbrahim b. Edhem'e ism-i a'zamı biz¬zat Hızır'ın öğrettiğini söyler.[965] İbn Asâkir. İbrahim b. Ed¬hem'in Abbasî ihtilâlcisi Ebû Müslim-i Horâsânî'den kaçtığı için vatanından ayrıl-dığını belirtmektedir.[966] Bu bilgi doğruysa Belh'ten 129 (747) yılı civarında ayrılmış olmalıdır.
Horasan'dan ayrıldıktan sonra Şam. Irak, Hicaz ve Rum (Anadolu) bölgelerine seyahatler yapan İbrahim b. Edhem Man-sûre [967] Sûr, Kayseriye [968] Humus, A-kalân, Beyrut, Basra, Küfe, Mekke, Medi¬ne, Kudüs, İskenderiye, Trablus, Antakya.
Tarsus, Maraş gibi şehirleri dolaşıp bos¬tan bekçiliği, ırgatlık, değirmencilik gibi işler yaparak elinin emeğiyle geçinmeye çalışmıştır. Hayatının en az yirmi dört yı¬lını geçirdiği Dımaşk'ta hemşehrisi Şakik-i Belhî ile karşılaştığında ona memle¬ketinde bulamadığı huzuru Şam beldele¬rinde bulduğunu söylemiştir. Mekke'de iken babasının vefat ettiğini haber alınca ülkesine giderek babasının vasiyeti üzeri¬ne malını gerekli yerlere dağıttıktan son¬ra kendi payını da diğer vârislere bırakıp tekrar Mekke'ye dönmüştür. Bazı kay¬naklara göre Belh'ten ayrılmadan önce evlenmiş, bu evlilikten bir oğlu olmuştur; Ebû İshak künyesini bu sebeple almış ol-maiıdır. Ancak anlaşıldığı kadarıyla daha sonra hiç evlenmemiş, bununla birlikte evlenip çoluk çocuk sahibi olmanın kendi bulunduğu durumdan daha hayırlı oldu¬ğunu da açıkça ifade etmiştir.
İbrahim b. Edhem'in kara ve deniz se¬ferlerine katıldığı, Bizanslıİar'a karşı ya¬pılan son deniz seferi esnasında ismi be¬lirtilmeyen bir adada vefat ettiği kayde¬dilmektedir. Ölüm yılı için 130 (748). 140. 161,162, 163(780), 164 ve 166 gibi ta¬rihler verilmekle birlikte kaynakların çoğu 161 (778) veya 162 (779) yılını zikretmek¬tedir. Defnedildiği yerle ilgili olarak da Şam bölgesi, Askalân, Bağdat, Bizans'a ait bir ada, Sûkîn veya Sûfenen Kalesi, Mı¬sır, Lût kavminin helak edildiği mahal gi¬bi çeşitli yerler zikredilmektedir. Ancak onun, kız kardeşinin oğlu şair İbn Künâ-se'nin "garp toprağındaki mezar" diye tanıttığı kabrinin Şam bölgesinde sahile yakın bir yerde bulunduğu kabul edilmek¬tedir.
Ignaz Goldziher, Reynold Alleyn Nichol-son, Ebü'l-Alâ el-Afîfîgibi araştırmacılar, İbrahim b. Edhem gibi şahsiyetlerin ri¬yazet hayatını tercih etmelerini Belh'te-ki Budizm'in etkisine bağlamışlarsa da bu görüşün birçok bakımdan tutarsızlığı or¬taya konmuştur.[969] Öte yandan İbrahim b. Edhem'in giydiği yün abayı Kûfeli Şiî zâhidlerin de bir şiar olarak giydiği hatırlatılmış, ayrıca av sırasında meydana gelen bir olaydan sonra dua ederken, "Rabbim beni koru¬duğu sürece ..." şeklinde bir ifade kullan¬masından hareketle onun kendisini Şiî imamlar gibi masum saydığı söylenmiş, buna benzer sebeplere dayanılarak İbra¬him b. Edhem'in zühd hayatının Şiî kay¬naklı olduğu ileri sürülmüştür [970] ancak bu id¬dianın da bir zorlamadan ibaret olduğu açıktır.
İbrahim b. Edhem, İskenderiye'de Es-iem b. Yezîd el-Cühenî'yi ziyaret ederek onun sohbetinde bulunmuş, Mekke'de Süfyân es-Sevrî ve Fudayi b. İyaz'la tanışıp kendileriyle dost olmuştur. Ayrıca Sevrî ve Evzâî ile zaman zaman mektuplaştığı an¬laşılmaktadır. Bu arada Ebû Hanîfe ile de buluşmuş ve aralarında dostluk meydana gelmiştir. Hücvîrî, İbrahim b. Edhem'in zahir ilmini Ebû Hanîfe'den öğrendiğini söyler.[971] Ebû Os¬man el-Esved. Süleyman el-Havvâs, Ebû Abdullah el-Kalânisî, Şakik-i Belhî, Huzey-fe el-Mar'aşî de İbrahim b. Edhem'in en yakın arkadaşlanndandir. Onun sohbet meclislerinde yetişenlerden bazıları şun¬lardır: Ebû İshak el-Fezârî, Ali Bekkâr, Muhalled b. Hüseyin, Ebû Yûsuf el-Gasû-iî, İbrahim b. Beşşâr, Ebû İshak İbrahim el-Herevî.
Tabiîn ve tebeu't-tâbiînden hadis riva¬yet eden ibrahim b. Edhem'in bazı hadis¬leri mürsei olmakla birlikte kendisinin si¬ka olduğu belirtilmektedir. Ebû İshak es-Sebîî, Ebû Hâzim, Katâde b. Diâme, Mâ¬lik b. Dînâr, Muhammed b. Ziyâd el-Cu-mahî. Ebân b. Yezîd. A'meş. Ebû Hanîfe, Muhammed b. Aclân, Mûsâ b. Ukbe. Ev¬zâî. Süfyân es-Sevrî, Şakik-i Belhî. Şu'be b. Haccâc ve babası Edhem b. Mansûr1-dan hadis almış, kendisinden de hizmet¬çisi İbrahim b. Beşşâr, Süfyân es-Sevrî. Şakik-i Belhî, Ebû İshak el-Fezârî rivayette bulunmuştur. Hadis toplama yolunu seç¬mediği İçin az hadis rivayet etmiştir. Onun hadis toplama İşine fazla rağbet etme¬mesinin çeşitli sebepleri vardır. Bunların başında, hadis toplamakla meşgul olur¬ken ameli ihmal etme endişesinin geldi¬ği söylenir. Nitekim kendisine, "Dinini ko¬rumak için ibadetin yanı sıra ilmi de ih¬mal etme" diyen Ebû Hanîfe'ye, "Sen de ilminle amel etmeyi ve ibadetle meşgul olmayı ihmal etme" diye cevap verdiği rivayet edilir. Süfyân es-Sevrî, İbrahim b. Edhem'i hadis toplamadığı için tenkit et¬meye kalkışınca ona. "Sen kendini *had-desenâ, haddesenâ' ile meşhur ettin" di¬yerek karşılık vermesi hadis toplamaktan aynı zamanda riya korkusuyla kaçındığı¬nı gösterir.
İbrahim b. Edhem daha hayatta iken şöhreti geniş bir çevreye yayılmıştır. Kur¬duğu sohbet meclislerinde dostlarına na¬sihat etmiş, uzakta bulunanların sorula¬rına cevap yazmıştır. Onun çok fasih ko¬nuştuğu ve zaman zaman şiir söylediği belirtilir; kaynaklarda kendisine nisbet edilen bazı beyitlere yer verilmiştir. Öğüt¬lerinde helâl kazancın önemini vurgulaması dikkati çeker. Duasının kabul edil¬mesi için ne yapması gerektiğini soran birine helâl yemesini tavsiye eden İbra¬him b. Edhem, helâl kazançla çoluk ço¬cuğun nafakasını sağlamayı yiğitlerin işi olarak görür.
Gecelerini genellikle tefekkürle geçirip çok az uyuduğu, gündüzleri ise sürekli oruç tuttuğu belirtilen İbrahim b. Edhem zühdü farz. nafile ve selâmet olmak üze¬re üç kısma ayırır. Haramdan kaçınma şeklindeki zühd farz, helâlinden olsa bile az ile yetinme şeklindeki zühd nafiledir. Selâmet olan zühd ise şüpheli şeylerden uzak durmaktır. En mükemmel zâhid kalbi en temiz, en samimi olan ve en faz¬la cömertlik yapan kişidir. İbrahim b. Ed¬hem'in zaman zaman dağa çekilerek Al¬lah ile ünsiyet kurmaya çalıştığı görül¬mekle birlikte onun zühd hayatında ken¬dini halktan tecrit etmek gibi bir" anlayışı yoktur. Nitekim vaktinin çoğunu halkın içinde onların dertleriyle ilgilenerek ge¬çirmeye çalışmış, insanlara ulemâ meclis¬lerine devam etmelerini, namazı cemaat¬le kılmalarını, hacca gitmelerini, cihada katılmalarını, fakat nefsin nevasına kar¬şı koymayı da ihmal etmemelerini tavsi¬ye etmiştir.
Evzâî, özellikle halkın arasına katılması ve cömertliği sebebiyle İbrahim b. Ed¬hem'i akranından üstün saymış: Ebû Ha¬nîfe, Süfyân es-Sevrî ve Şakîk-i Belhî de onun faziletleri üzerinde durmuşlardır. Cüneyd-i Bağdadî kendisi için, "Bu yolun bilgilerinin anahtarı İbrahim'in elindedir" ifadesini kullanır. Kelâbâzî de onu, gaip¬ten gelen bir sesle uyarıldığı için "murad" vasfına sahip olan sûfîlerden, yani Hakk'ın cezbe kuvvetiyle kendine çektiği ve için¬deki halleri müşahede ettirdiği kimseler¬den saymakta; bu tür bir cezbeye tutu¬lanlara önce kendi iç hallerinin gösteril-diğini, ardından nefis ve maldan uzaklaş¬tırıldıklarını belirtmektedir. Hücvîrî'ye göre İbrahim b. Edhem Hızır tarafından yetiştirilmiştir. Mevlânâ Celâleddîn-i Rû¬mî ds onu "mânalar denizinin yüzücüle¬ri" olarak nitelendirdiği Bâyezîd-i Bistâ-mî, Cüneyd-i Bağdadî gibi sûfîlerle birlik¬te anar ve Ebû Hanîfe'ye uyanların din yo¬lunu kesen eşkıyanın şerrinden, bu sûfî-lere uyanların ise hilekâr nefsin tuzakla¬rından kurtulduğunu söyler.
Muahhar kaynaklarda İbrahim b. Ed-hem'e nisbet edilen, ancak babasının adıyla anılan Edhemiyye diye bir tarikat¬tan söz edilmektedir.[972] Ayrıca kendisi Çiştiyye tarikatı silsilesin¬de de yer alır; silsileye göre İbrahim b. Edhem, Fudayi b. İyâz'ın halifesi, Huzeyfe el-Mar'aşî'nin de mürşididir.
Ebû Nuaym, İbrahim b. Edhem'in her cuma günü sabah ve akşam on defa oku¬duğu, "Merhaben bi-yevmi'l-mezîd ve's-subhi'l-cedîd" diye başlayan evradını kay¬detmiş [973] Kabe'yi ziyare¬ti sırasında terennüm ettiği. "Hecertü'l halka turran fî hevâkâ" sözleriyle başla¬yan altı beyitlik münâcâtı yayımlamıştır.[974] Onun genellikle tergıb ve terhîbe dair merfû ve mevkuf rivayetlerinden elli bir tanesi Ebû Abdullah İbn Mende tarafın¬dan bir araya getirilmiş Müsnedü İbra¬him b. Edhem ez-Zâhid [975] ve Mecdîes-Seyyid İbrahim tarafından neşredilmiştir (Bulak 1408/1988). Kendisine izafe edilen Cevâ-bü İbrâhîm b. Edhem 'an cademi isticâ-beti'd-ducâ* adlı eser [976] anonim bir derlemeden ibaret iken baş ta¬rafında İbrahim b. Edhem'e ait olduğu rivayet edilen ve duaların kabul edilme¬yişinin başlıca sebeplerini gösteren bir açıklamadan dolayı ona nisbet edilmiş olmalıdır.
Edebiyat.
İslâm edebiyatlarında İbrahim b. Edhem'in hayatı ve kişiliği et¬rafında oluşan menkıbeler manzum-men-sur edebî eserlere konu olmuş, "İbrahim b. Edhem hikâyeleri", "İbrahim b. Edhem menkıbeleri" ve "İbrahim Edhem desta¬nı" gibi adlarla anılmıştır. Türkçe İbrahim Edhem destanlarında yer alan macera¬lar daha ziyade tasavvuf! bir mahiyet ar-zeder. Buna göre İbrahim Edhem, tahtı¬nın üzerinde uyuya kaldığı bir gece rüya¬sında tavanın sallandığını hisseder. Ora¬da kimin bulunduğunu sorunca, "Tanıdık biriyim, devemi kaybettim, onu arıyorum" cevabını alır. İbrahim Edhem, damda de¬ve aramanın şaşkınlık olduğunu söyleyin¬ce sesin sahibi ona, Allah'ı altın taht üze¬rinde ve atlas elbise içinde aramanın damda deve aramaktan daha büyük bir şaşkınlık olduğunu hatırlatır. Bunun üze¬rine İbrahim Edhem düşünceye dalar. Olaydan birkaç gün sonra devlet ileri ge¬lenlerinin bulunduğu şölende bir adam korkusuzca muhafızları geçerek İbrahim Edhem'in karşısına dikilir. İbrahim Ed¬hem ne istediğini sorunca adam şölenin verildiği handa kalmak istediğini belirtir. İbrahim Edhem, buranın han değil ken¬disine ait bir konak olduğunu ve her önü¬ne gelenin burada kalamayacağını söyler. Adam, konağın daha önce kimlerin oldu¬ğunu ve onların şimdi nerede bulundu¬ğunu sorar; İbrahim Edhem de önceki sa¬hiplerinin öldüğünü belirtir. Adam, "Bu ne biçim konaktır ki biri gelmede, biri git¬mede" der ve oradan uzaklaşır. Bundan etkilenen İbrahim Edhem onun peşine düşer; kendisiyle konuşmak istediğini be¬lirterek kim olduğunu sorunca "Hızır" cevabını alır. Ertesi gün ava çıkan İbrahim Edhem atının üzerinde iken "uyan!" diye bir ses duyar. Üç defa tekrarlanan bu se¬se aldırış etmeyince aynı ses, "Başkaları seni uyandırmadan önce kendin uyan!" cümlesiyle yankılanır. Ayrıca İbrahim Ed¬hem'in o esnada karşısına çıkan bir ceylân dile gelerek, "Ben seni avlamak için gön¬derildim; senin beni avlaman İçin değil. Bir bîçareye ok atıp avlamak için mi yara¬tıldın? Bundan başka işin yok mu?" der. Ardından aynı sözleri atının eyerinin ka¬şından ve kendi içinden de işiten İbrahim Edhem aniden ruhî bir değişime uğrar, keşfi açılır. Allah'a tövbe eder ve "Rab-bim! Beni koruduğun sürece bugünden itibaren sana âsi olmayacağım" diyerek üzerindeki kıymetli eşyaları, elbiselerini ve atını orada karşılaştığı çobanlarından birine verir, sürüyü de bağışlar ve çoba¬nın elbiselerini giyip Belh'ten ayrılır.
İbrahim Edhem'in tahtından vazgeç¬mesine sebep olan diğer bir olay ise şöyle¬dir: Belh'te hükümdar iken avlamak için bir ceylanı takip eden İbrahim Edhem, vadiye indiğinde eli ayağı bağlı bir kişiyi bir karganın beslediğini görür. Adamın eşkıyalar tarafından bu hale getirildiğini, karganın da Allah tarafından gönderildi¬ğini Öğrenince tahtından vazgeçer.[977] Bundan sonra bir derviş gibi ibadet ve riyazetle vakit geçiren, kendi el emeği ve alın teriyle geçinen İbrahim Edhem mem¬leketini terkedip Mekke'ye gider. Çölde tanımadığı biriyle arkadaşlık kurar, on¬dan ism-İ a'zam duasını öğrenir ve bu du¬ayı okuyarak Hızır'la buluşur. Bu arada ço¬cuk yaşta Belh'te bıraktığı, kendisinin ar¬dından oraya hükümdar olan oğlu baba¬sının Mekke'de olduğu haberini alınca bu¬raya gelir ve onu alıp memleketine götü¬rerek tekrar tahta çıkarmak niyetinde olduğunu söyler. Fakat Allah sevgisi için¬de bütün varlığını yok eden İbrahim Edhem, Allah'a dua ederek ya kendi canını ya da oğlunun canını almasını ister ve o anda oğlu ölür.
İbrahim Edhem'in çeşitli kerametler gösterdiğine inanılması hayatını ve kişili¬ğini efsaneleştirmiş, bu efsaneler tasav-vufî kitaplarda dile getirilerek bir dinî he¬yecan kaynağı oluşturmuştur. İbrahim Edhem'in bilhassa Allah sevgisinin mal ve evlât sevgisinden üstün olduğunu göster¬mesi, Hızır'la arkadaşlık yaptığına inanıl¬ması, yaşadığı dönemde başta Ebû Ha-nîfe olmak üzere birçok kişiyle yakın dost¬luk kurması, kendi e! emeği ve alın teriy¬le geçimini sağlaması, menkıbesinin halk arasında yaygınlık kazanmasına sebep ol¬muştur. Türk divan edebiyatı şairleri İb¬rahim Edhem'i, "Zâhid bize ta'n eyleme bu şekl-i fenada Biz tâc ü kaba terkin uran Edhem-i aşkız" (Tarzî); "Eğmez er-bâb-ı fena tâc-ı zer-i hurşîde baş Taht-gâh-ı âleme meyletme Edhemlik budur" (Sabûhî Dede); "Her şahsı harîm-i Hakk'a mahrem mi sanırsın Her tâc giyen çul¬suzu Edhem mi sanırsın" (Ziya Paşa) gi¬bi beyitlerde söz konusu etmişlerdir.
İbrahim Edhem menkıbelerinin Türk edebiyatına Ferîdüddin Attâr'ın Tezki-retü'l-evliyo' adlı eserinden geçtiği sa¬nılmaktadır. İlk mensur tercümeleriyle birlikte manzum şeklinin de XIV. yüzyıl¬dan itibaren görülmeye başlandığı kana¬ati yaygındır. Diğer dinî halk hikâyelerin¬de genellikle nazım birimi olarak beyit, vezin olarak da aruz kullanıldığı halde İb¬rahim Edhem menkıbelerinde hem beyit¬lere hem de hece vezniyle yazılmış dört¬lüklere rastlanmaktadır. Vasfi Mahir Kocatürk, manzum bir Dâstân-ı İbrahim Edhem nüshasının kendi kütüphanesin¬de bulunduğunu söylemektedir.[978] Ayrıca Süleyma-niye Kütüphanesinde manzum bir Kıssa-i İbrahim b. Edhem ve İnâbetuhû Rabbehû [979] Adana İl Halk Kütüphanesi'n-de sonu eksik, elli sekiz beyitlik bir Man-zûme-i Hikâye-i İbrahim Edhem [980] Konya İz¬zet Koyunoğlu Kütüphanesi'nde de men¬sur bir Menâkıb-i İbrahim Edhem [981] mevcuttur.
Hayat hikâyeleri birbirine benzediğin¬den İbrahim Edhem'le Buda arasında pa¬ralellik kuranlar [982] hatta Buda'nın bu hikâyeye kaynaklık et¬tiğini söyleyenler vardır.[983] Na'tî'nin Edhemnâme adlı mesnevisi de İbrahim Edhem'in hayatı çerçevesinde kaleme alınmış bir eserdir. Divan edebi-yatında biri Lâmiî Çelebi'ye izafe edilen [984] diğeri Sâ-bit'e ait olan Edhem ü Hümâ mesnevi-lerinin İbrahim Edhem'le herhangi bir il¬gisi yoktur. Necip Fazıl Kısakürek, İbra¬him Edhem'in hayatını beş perdelik bir oyun haline getirmiştir (İstanbul 1978). Dâstân-ı İbrahim Edhem'm dil özellik¬leri üzerine bir yüksek lisans tezi hazırlan¬mıştır.[985]
Doğu edebiyatlarından aldığı çeşitli konulan işleyen İngiliz şairi James Henry Leigh Hunt, İbrahim Edhem için de "Abou ben Adhem" adlı bir şiir kaleme almıştır. 1640 yılı civarında Açe'de yaşayan Nûred-din er-Rânîrî'nin İbrahim Edhem hakkın¬da yazdıklarının bir kısmı basılmıştır.[986] Rânî-rî, İbrahim Edhem'e Bustânü's-selâtin fîzikri evvelîn ve'1-âhirin adlı eserin¬de de on iki sayfa kadar yer vermiştir. Ha-yât-ı Sultân İbrahim [987] adıyla bilinen bir eser de Malayca basılmıştır. Bu metin, kısaltıl¬mış olarak 1822 yılında Hollandalı Rorda van Eysinga tarafından yayımlanmış, da¬ha sonra da değişik baskıları yapılmıştır.[988]