Ulus devlet olmadan asla
HASAN ÜNAL 04 Eylül 2007
Türk devleti ve ‘Türk’ kavramıyla kavgalı herkes bir koalisyon oluşturdu. Bu kirli koalisyonun adı güya demokrasi. Ama asıl amaçlarının ulus devleti ortadan kaldırmak olduğu açık.
Kendilerine İkinci cumhuriyetçi diyen ağzı bozuk grup, giderek azgınlaşan ırkçı-kürtçüler ve Amerika’nın kuklası haline gelmiş olmalarına rağmen hala İslamcı olduklarını söyleyen takiyye erbabının ortak noktası açık açık ortaya çıkmış durumda. Bunlar, Amerika’nın küreselleşme ideolojisinin ve Ortadoğu’yu yeniden çekip çevirme planlarının organik bağlantıları olarak faaliyet gösteriyorlar.
Kullandıkları silah demokrasi...
KullandIklarI silah demokrasi, saldırdıkları kavram ise ulus devlet. Demokrasiden anladıklarının Avrupa ülkelerinde yaşanan rejimlerle alakası yok. Sadece basın ve televizyonların düzenli olarak takip edilmesi bile, bunların nasıl sahte ve maskeli demokratlar olduklarını açıkça gösterir.
Her televizyon programına aynı isimler çıkar. Konu küresel ısınma bile olsa söyledikleri neredeyse aynıdır. Aynı cümleler, aynı içi boş sözler. AB hakkında anlattıklarıyla AB’nin Türkiye hakkında hazırladığı belgeler arasında neredeyse hiç bir bağ yok gibidir. Çok bilmiş edalarla aynı boş ve çoğu zaman yalan sözler tekrar edilir durulur.
1999 yılının sonlarından bu yana Türkiye’de bu basın ve televiyonlar yoluyla tam bir AB faşizmi uygulanıyor. Tek taraflı AB propagandası gerçekmiş gibi halka anlatılıyor ve bunu da utanmadan demokrasi adına yapıyorlar. Türkçe lisanıyla yayın yapmanın ötesinde Türk milletiyle hemen hemen hiç bir ortak bağı kalmamış olan bu propagandistlere göre medyadaki çok kanallı tek seslilik gayet normal. Hatta 22 Temmuz seçimlerinden sonra söyledikleri gibi, bu duruma karşı çıkan yazarların çoğunlukta olduğu gazete ve televizyonların kapatılması lazım...
Demokrasi gömlekli faşizm
BunlarIn savunduğu demokrasiye Irak’ın kuzeyindeki Barzani-Talabani kontrolündeki bölgede rastlanır. Eskiden bazı Güney Amerika ülkelerinde de buna benzer yönetimler vardı. Şimdilerde Afrika’da sandıktan çıkan padişahlar tarafından yönetilen ülkelerde de durum pek farklı değil. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra ortaya çıkan bağımsız devletlerin bir kısmında da benzeri rejimler egemen.
Hepsinde de basın ve televizyonlar iktidara övgüler düzer. İktidarın dış politikasına dair en ufak bir eleştiriye yer veremez. İç politikasını yağlayıp yıkayarak ne kadar mükemmel olduğunu halka anlatıyır ve ekonominin harika olduğundan dem vurur. Türkiye’de de dikkat edilirse AKP hükümeti ile birlikte aynı süreci yaşıyoruz. Gazetelerin genel yayın politikası hepsinde aynı. İktidara destek işin amentüsü. Türkiye özelinde bir de AB ve Amerika var. Bunların da eleştirilmemesi lazım. AB her derde deva diye anlatılır. Amerika’nın Ortadoğu’da işlediği cinayetler örtbas edilir ve Irak’ı bölerek Kürt devleti kurma çabaları masum girişimler gibi sunulur. Bunlar yapılırken ezber bozma lafı kullanılır. Zaten hepsinin cümlelerine ve üsluplarına hakim kelimeler ve terkipler vardır. Sanki ellerine bir yazı yazma ve televizyonda konuşma kılavuzu verilmiş gibidir.
Hedef ulus devlet...
Hepsİnİn amacı, açıkça veya örtülü bir şekilde ortaya koydukları tez ulus devlet alehytarlığıdır. Türk kavramıyla kavgalı oldukları her vesileyle sırıtır. Azınlık hakları savunucusu oldukları bellidir. Ama çoğunluğun insan hakları meseleleri bunları hemen hemen hiç ilgilendirmez.
Varsa yoksa Türk ve Türk devleti düşmanlığı. Zaten kendileri yakıştırdıkları ‘aydın’ sıfatının bunu gerektirdiğini söylemekten geri durmazlar. Dış politikanın her alanında haksız, yanlış ve adaletsiz olan Türk devletidir. Kıbrıs konusunda bunu söylemekten hiç çekinmezler. KKTC’nin iyi yönetilmediğinden hareketle yok olmasını ve Rumlara verilmesini savunurlar. Herhalde bir sonraki aşamada da Türkiye’nin iyi yönetilmemesinden dolayı bölünmesi gerektiğini ve her parçası üzerinde yabancı hakimiyeti kurulmasını savunacaklar.
Ermeni soykırımı iddilarında bir kısmı ezber bozma yalanları altında, bir kısmı tarihle yüzleşme geyikleriyle Türk milletine saldırırlar. Ve bunların hepsini demokratikleşmenin bir gereği gibi anlatırlar, yansıtırlar. Oysa bunların hiç birisinin demokrat olmakla uzaktan yakından bir alakası yoktur.
Ortalama düzeyde bu meseleleri bilen herkes ulus devlet olmadan demokrasinin yeşeremeyeceğini bilir. Ulus bilinci olmayan Irak’da sandık ortaya konulunca herkes kendi etnik kimliklerine göre oy vermeye başladı. Çünkü Iraklılık bilinci yoktu. Var olan kısmını da Amerikalılar yıkmıştı. Türkiye’de de buna benzer bir şeyler istedikleri açık.
Ama burada bunu yapamayacaklar. Ancak tehlikenin büyüklüğünü de görmezden gelemeyiz. Türkiye’de neresinden bakarsak bakalım milli bilinci yüksek ve milletleşme süreci oldukça ileri bir halk var. Ama bu demokrasi geyikleri Türkiye’nin somut kayıplarına sebep olabilir. Demokratikleşiyoruz diye Kıbrıs başta olmak üzere pek çok dış politika konusunda telafisi mümkün olamayacak kayıplar ve Türkiye’nin eyaletlere bölünmesi ihtimali bunlardan bazıları...