Densiz ve Dinsiz Dönmeler
Mehmet Şevket Eygi 04 Eylül 2007
BİR kısım Dönmelerin çok kötü bir alışkanlıkları var. Çok pervasızca ve küstahça İslâm’a ve Müslümanlara saldırıyorlar. Türkiye bir İslâm ülkesidir ve Müslümanlar burada çoğunluktadır. Onların inançlarını paylaşmayan azınlıkların saygılı, terbiyeli ve ölçülü olmaları gerekir.
Dönmelerin iddialarına göre aşırı dindarlık yahut dincilik kötüymüş, Cumhuriyet için büyük bir tehdit ve tehlikeymiş. Ne büyük hezeyan!.. Gerçek bir sofu (sahtesi de var maalesef), takvalı bir Müslüman haram yer mi, ahlâksızlık yapar mı, suç işler mi? Keşke bütün Türkiye sofu olsa, aşırı dindar olsa da bugünkü pislikler, rezaletler, kokuşma ve ahlâksızlık olmasa.
Dinci karısını, kızını örtüyormuş... Sana ne!.. Demokrat İngiltere kendi ülkesindeki Müslümanların çarşafına, peçesine, tesettürüne karışıyor mu? Kraliçeden sonra tahta geçecek olan Prens Charles, mühtedi Yusuf İslâm’ın (Cat Stevens) özel İslâm okuluna gitti ve orada başörtülü küçük kızlarla birlikte fotoğraf çektirdi. Demokratsan sen de Ehl-i İslâm’a hürriyet ve hak tanıyacaksın ve saygı göstereceksin.
Şu adama bakınız: “Üniversitelerde başörtüsü serbest bırakılırsa, üç-beş sene içinde kadınların ve kızların büyük kısmı kapanır...” diyor. Kapanır kapanmaz, sana ne! Müslümanlar senin keyfin için dekolte kıyafete bürünmeye mecbur mudur?
Devlet (daha doğrusu düzen) açık saçık kadınlara kapanın, örtünün diye baskı yapmıyorsa, örtünen Müslümanlara da açılın saçılın diye baskı yapmamalıdır.
Edep, terbiye, nezaket, efendilik dairesi içinde elbette tenkit yapılabilir. Lakin asla hakaret edilemez, aşağılanamaz.
Ateistmiş... Olabilir. Lakin ateist olmak ile edepsiz olmak arasında fark vardır. Kendisi inanmıyor diye inanan çoğunluğa sövüp sayamaz.
İslâmiyetin bazı taraflarını beğenmiyormuş... Olabilir. Gücü yetiyorsa, ilmi varsa, aklı yetiyorsa bu konuda gerekçeli ve ciddî kitaplar, makaleler yazar; Müslüman âlimler ve aydınlar da ona seviyeli bir şekilde cevap verir.
Onlar Hazret-i Muhammed’i beğenmiyormuş... Biz Müslümanlar da onların Mesih’i olan İzmirli Sabatay Sevî’yi beğenmiyoruz... Sabatay Sevi Hazret-i Muhammed ile boy ölçüşebilir mi? Bu sorunun cevabını biz Müslümanlar vermeyelim, kültürlü ve insaflı Hıristiyanlar ve Yahudiler versin. Amerikalı bir yazar insanlık tarihinin en tesirli 100 büyük şahsiyetini anlatan bir kitap yazdı. Bu tesirli büyük kişilerin birincisi İslâm Peygamberi idi. (Sabah gazetesi bu kitabı dilimize çevirtti, lakin kısa zamanda tükenmesine rağmen yeni baskılarını yapmadı. Acaba neden?)
Türkiye nüfusunun yüzde birini bile oluşturmayan gizli bir azınlığın, yıllardan beri bu milletin ensesinde boza pişirmesine artık “dur” demek vakti gelmiştir.
Medenî ve demokrat bir insan, Hindistan’da sokağın ortasına yatmış bir ineğe, bırakın tekme atmak, kışt bile demez. Çünkü inek Mecusî Hintlilerin gözünde kutsaldır.
Medenî insanlar fitne ve fesat çıkartmazlar.
1960’larda İstanbul Çemberlitaş Vezir Han’ın altında gayr-i Müslim bir vatandaşın çalıştırdığı bir koltuk meyhanesi vardı. Ramazan gelince bu dükkan kapatılır ve kapısına “Mübarek Ramazan münasebetiyle dükkanımız kapalıdır” yaftası asılırdı. Bizim dönmeler bu meyhaneci kadar saygılı, anlayışlı, gönül alıcı olamıyorlar.
Seçimlerden sonra dengeleri iyice bozulan birtakım Avdetiler halka kafasız, beyinsiz, dangalak diye sövüp saymaya başladılar... Be adamlar, be bayanlar biraz terbiyeli olsanıza. Halkın tercihini beğenmedinizse, bunu daha efendice, daha ciddî, daha seviyeli şekilde tenkit edemez misiniz?
Sofu, dindar, dinci Müslümanlar Cumhuriyet için tehdit ve tehlike teşkil ediyormuş... Hayır hayır... Asıl tehlike, kendileri küçük bir azınlık, oldukları halde Müslüman çoğunluğa deli danalar gibi saldıran, hakaret eden, onları hor gören yarı medenî agresif Don Kişot Dönmelerdir.
Onları uyarıyoruz, onlara nasihat ediyoruz. Edepli olsunlar, terbiyeli olsunlar, medenî ve demokrat olsunlar. Sıkıştıkları zaman “Biz de Müslümanız” diyerek takiyye yapmayı bıraksınlar ve Müslüman çoğunluğa saygı göstersinler, birlikte yaşamak için gerekli uzlaşmaya razı olsunlar.
Bütün Müslümanlar Öncelikle Şu 8 Şey İçin Çalışmalıdır
Bütün Müslümanlar elbirliği ile şu saydığım şeyler (değerler) için çalışmakla mükelleftir.
* Birincisi: İman için,
* İkincisi: İslâm için,
* Üçüncüsü: Kur’an için,
* Dördüncüsü: Sünnet için,
* Beşincisi: Şeriat ve fıkıh için,
* Altıncısı: Ümmet için,
* Yedincisi: İslâm ahlâkı için,
* Sekizincisi: İmamet-i Kübra için.
Mezhepler, tarikatlar, meşrebler, cemaatler gaye değil vasıtadır. Daha açık konuşayım:
Nurcular Nurculuk için değil yukarıdaki değerler için çalışmalıdır. Bediüzzaman böyle hizmet etmiştir.
Nakşi tarikatı mensupları da Nakşîlik için değil, iman, İslâm, Kur’an için çalışmalıdır.
Böyle çalışılırsa din ve ümmet yücelir.
Gayeyi (amacı) ikinci plana atıp da vasıtayı gayeleştirmek büyük bir metod hatasıdır.
Herkes öncelikle kendi tarikatı, cemaati, meşrebi, fırkası için çalışırsa hizmetler bereketli olmaz.
“Benim tarikatım büyüsün, daha büyüsün, en büyük olsun... Herkes benim tarikatıma girsin, benim şeyhimden el alsın...” Bu zihniyetle yapılan hizmet bereketli olmaz.
Yanlış anlaşılmasın... Hak ve gerçek tarikatları hafife almıyorum... Risale-i Nur hizmetlerini küçümsemiyorum... Sadece neyin amaç, neyin araç olduğuna dair söz söylüyorum. Usul ve metod hakkında konuşuyorum.
İnşaallah haddimi aşmamışımdır.